banner banner banner
Sherlock Holmes Son Selam Bütün Maceraları 8
Sherlock Holmes Son Selam Bütün Maceraları 8
Оценить:
 Рейтинг: 0

Sherlock Holmes Son Selam Bütün Maceraları 8

Ziyaretçimiz brendiyi bir dikişte içtikten sonra yüzüne yavaş yavaş renk gelmeye başlamıştı. Dedektifin not defterine şüpheyle göz attıktan sonra ilginç hikâyesini anlatmaya koyuldu.

“Ben bekârım.” dedi, “Ve sosyal biri olduğum için birçok arkadaşım var. Bunların arasında Melville adında emekli bir bira imalatçısı ve onun ailesi bulunuyor. Kensington’da Abermarle Konağı’nda oturuyorlar. Birkaç hafta önce onun evinde Garcia adında bir adamla tanıştım. Anladığım kadarıyla İspanyol kökenliydi ve bir şekilde elçilikle bağlantıları vardı. Mükemmel İngilizce konuşuyordu, aynı zamanda çok da sevimli tavırları vardı. Hayatımda hiç onun kadar yakışıklı birine rastlamamıştım.

Derken bir de baktım arkadaşlığımız epey ilerlemiş. En başından beri benden hoşlanmıştı. Tanıştıktan iki gün sonra beni Lee’de ziyarete geldi. Laf lafı açtı ve nihayet beni birkaç günlüğüne Esher ve Oxshott arasında bulunan Wisteria Konağı’na davet etti. Verdiğim sözü yerine getirmek üzere dün akşam Esher’a gittim.

Oraya gitmeden önce bana ev halkından söz etmişti. Her türlü ihtiyacına koşturan ve kendisiyle aynı kasabadan gelen çok sadık bir uşağı vardı. Bu adam İngilizce konuşuyordu ve bütün ev işleriyle ilgileniyordu. Sonra dediğine göre, harika bir aşçısı vardı. Bir melezmiş ve gezileri sırasında onu tesadüfen bulmuş. Müthiş yemekler yapıyormuş. Hatırlıyorum da Surrey gibi bir yerde daha tuhaf bir ev halkı olamayacağını söylemişti bana ve ben de ona hak vermiştim. Gerçekten de düşündüğümden daha tuhafmış.

Oraya arabayla gittim, burası, Esher’ın güneyine yaklaşık iki mil uzaklıkta. Yolun biraz gerisinde duran orta büyüklükte bir evdi bu ev. Virajlı bir araba yolu vardı ve etrafına uzun çam ağaçları kümelenmişti. Tadilata ihtiyacı olan köhne bir binaydı. Hava şartlarının etkisiyle aşınmış kapının önündeki uzamış çimlerle kaplı girişe geldiğimde, doğru dürüst tanımadığım bir adamı ziyarete gelerek aklımı kaçırmış olduğumu düşündüm; ancak kapıyı kendisi açmıştı ve beni büyük bir samimiyetle karşılamıştı. Melankolik görünümlü, esmer tenli uşak, çantamı alarak beni odama götürdü. Her yer çok kasvetli görünüyordu. Akşam yemeğimizi baş başa yedik, ev sahibim beni eğlendirmek için elinden geleni yaptığı hâlde ara sıra dalıp gidiyordu. Bazen o kadar anlaşılmaz ve tuhaf konuşuyordu ki onu anlamakta güçlük çekiyordum. Sürekli parmaklarını masaya vuruyor, tırnaklarını kemiriyordu. Asabi ve sabırsız oluşunu gösteren başka belirtiler de vardı. Yemek iyi servis edilmemişti, hatta iyi pişmemişti bile. Sessiz sakin uşağın hüzün verici varlığı ise bizi canlandıracak gibi görünmüyordu. Sizi temin ederim ki gece boyunca bir bahane bulup Lee’ye dönmek için sabırsızlandım.

Siz iki beyefendinin araştırmalarına ışık tutabilecek bir olay geliyor aklıma aslında. O sırada üzerinde pek durmamıştım. Yemeğimiz bitmek üzereyken uşak bir not getirmişti. Ev sahibim notu okuduktan sonra eskisinden daha da dalgın ve tuhaf davranmaya başlamıştı. Artık benimle sohbet etmeyi bırakmıştı. Peş peşe sigara içiyor, düşüncelere dalıyordu. Notun içeriğinden hiç bahsetmedi bana. Saat on bir gibi yatmaya gittiğim için çok memnun olmuştum. Aradan biraz zaman geçince Garcia gelip içeri bakmıştı, o sırada oda karanlıktı ve zile basıp basmadığımı sormuştu. Basmadığımı söyledim. Saatin bire yaklaştığını söylemiş ve böylesine geç bir saatte beni rahatsız ettiği için özür dilemişti. Bundan sonra hemen uykuya dalıp rahat bir gece geçirmiştim.

Şimdi olayların en ilginç kısmına geliyorum. Uyandığımda gündüz vaktiydi. Saate baktığımda dokuza yaklaştığını gördüm. Özellikle saat sekizde uyandırılmak istediğimi belirtmiştim, böyle bir unutkanlık karşısında çok şaşırmıştım. Hemen yataktan fırlayarak uşağı çağırmak için zile bastım; ancak cevap gelmemişti. Tekrar tekrar basmama rağmen netice aynıydı. Zilin bozuk olduğunu düşündüm. Aceleyle giyinerek biraz sıcak su almak için öfkeyle aşağı koştum. Kimseyi bulamayınca ne kadar şaşırdığımı tahmin edebilirsiniz. Koridorda bağırdım. Cevap gelmedi. Sonra odadan odaya koşturmaya başladım. Ortalıkta hiç kimse yoktu. Bir önceki gece ev sahibi, kendi yatak odasını göstermişti bana. Ben de onun kapısını çaldım. Ses yoktu. Bunun üzerine tokmağı çevirerek dosdoğru içeri girdim. Oda boştu, hatta yatakta yatılmamıştı bile. Diğerleri gibi o da yok olmuştu. Yabancı ev sahibi, yabancı uşak, yabancı aşçı… Hepsi o gece âdeta uçup gitmişti. Böylelikle, Wisteria Konağı’na olan ziyaretim son bulmuştu.”

Sherlock Holmes ellerini ovuşturuyor, bir taraftan da kıkırdıyordu. İlginç hikâyeler koleksiyonuna bir tanesi daha eklenecekti.

“Gördüğüm kadarıyla oldukça ilginç bir deneyim yaşamışsınız.” dedi, “Bundan sonra ne yaptığınızı sorabilir miyim?”

“Çok öfkelenmiştim. İlk aklıma gelen şey, bir eşek şakasının kurbanı olduğumdu. Eşyalarımı topladım, arkamdan kapıyı hızla çarptım ve elimde çantamla Esher’a doğru yola koyuldum. O kasabanın en önde gelen emlakçısı olan Allan Kardeşler’e uğradım ve o köşkün kiralanmış olduğunu öğrendim. O zaman asıl amaçlarının beni enayi yerine koymak değil kira ödemekten kurtulmak olduğunu anladım. Mart ayında olduğumuza göre üç aylık ödeme günleri gelip çatmıştı. Ancak bu varsayımım da suya düştü. Uyarım karşısında emlakçı çok minnettar olduğunu söyledi; ancak kiralarını peşin ödediklerini de ilave etti. Bunun üzerine şehre inerek İspanyol Elçiliğine gittim. Adamı orada tanımıyorlardı. Ben de Garcia ile tanıştığım eve, yani Melville’i ziyarete gittim. Görünüşe göre o, bu adam hakkında benden daha az bilgi sahibiydi. Son çarem, siz benim telgrafıma cevap verince hemen atlayıp buraya gelmek oldu. Öğrendiğim kadarıyla, böyle karmaşık vakalarda insanlara yardımcı oluyormuşsunuz. Ama şimdi Sayın Dedektif, odaya girip anlattıklarınızdan çıkardığım kadarıyla, bu olayın başka bir boyutu olmalı; yani korkunç bir trajedi vuku bulmuş. Sizi temin ederim ki söylediğim her kelime doğrudur ve size anlattıklarım dışında bu adamın başına gelenler hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Tek dileğim, elimden geldiğince kanunlara yardımcı olmaktır.”

“Bundan eminim Bay Scott Eccles, bundan eminim.” dedi Müfettiş Gregson çok samimi bir ses tonuyla, “Sizin anlattıklarınız bizim elde ettiğimiz bilgilerle örtüşüyor. Yemek sırasında masaya bir not gelmişti öyle değil mi? O nota ne oldu biliyor musunuz?”

“Evet. Garcia buruşturup ateşe attı.”

“Buna ne diyorsun Baynes?”

Taşra dedektifi iri yarı, görkemli, kırmızı tenli bir adamdı ve kırış kırış olmuş yanakları ile kaşlarının arasında pırıl pırıl parlayan muhteşem gözleri olmasaydı, yüzüne iğrenç ötesi bile denebilirdi. Hafifçe gülümseyerek katlanmış ve rengi solmuş bir kâğıt parçası çıkardı cebinden.

“Şömine ızgaralıydı Bay Holmes. Iskalamış. Ben de arka tarafında bunu buldum. Yanmamıştı.”

Holmes takdirini göstermek için gülümsedi.

“Ufak bir kâğıt parçasını bulmak için evi didik didik aramışa benziyorsunuz.”

“Öyle yaptım Bay Holmes. Tam benim tarzım. Okuyayım mı Bay Gregson?”

Londralı kafasını salladı.

“Not alelade, saman rengi bir kâğıdın üzerine yazılmış. Filigranı yoktu. Bir kâğıdın dörtte biri kullanılmış. Ağzı kısa olan bir makas ile kâğıt iki kere kırpılmış. Üç kere katlandıktan sonra mor renkli bir bal mumu ile mühürlenmiş. Bu da aceleye getirilmiş ve düz, oval bir objeyle üstü bastırılmış. Bay Garcia adına, Wisteria Konağı’na gönderilmiş. Şöyle yazıyor: Kendi renklerimiz yeşil ve beyaz. Yeşil açık, beyaz kapalı. Ana merdivenler, ilk koridor, sağdan yedinci, yeşil çuha. İyi şanslar. D.”

“Bu, bir kadının el yazısı, sivri uçlu bir kalem ile yazılmış. Ama adrese gelince; ya başka biri tarafından yazılmış ya da kalem değiştirilmiş. Sizin de gördüğünüz gibi daha kalın ve koyu renkte.”

“Çok iyi tespitler.” dedi Holmes nota göz atarken, “Araştırmalarınızda ayrıntılara dikkat ettiğiniz için sizi tebrik ediyorum Bay Baynes. Belki ufak tefek birkaç noktayı daha ilave edebiliriz. Oval mühür şüphesiz bir kol düğmesiyle yapılmış; yoksa o şekle sahip başka ne olabilir ki? Makas kıvrımlı bir tırnak makasıydı. İki kırpmanın da çok kısa oluşuna rağmen her iki tarafındaki kavisi fark edebilirsiniz.”

Taşra dedektifi kıkırdadı.

“Bütün meyveyi sıktığımı sanıyordum ama görüyorum ki posasında biraz kalmış.” dedi, “Bazı dolapların döndüğü dışında nottan pek bir şey anlamadığımı da itiraf etmek zorundayım. Bir de her zamanki gibi bir kadın parmağı var işin içinde.”

Bu konuşma sırasında Bay Scott Eccles yerinde duramıyordu.

“Notu bulmanıza sevindim, ne de olsa anlattıklarımı teyit ediyor.” dedi, “Ama Bay Garcia’ya veya ev halkına neler olduğunu öğrenmek için sabırsızlanıyorum.”

“Garcia’ya neler olduğunu size anlatabilirim.” dedi Gregson, “Bu sabah, evinden yaklaşık bir mil uzakta, Oxshott Common’da ölü bulundu. Bir kum torbasıyla veya ona benzer bir şeyle kafasına ağır darbeler almış. Başı aldığı darbelerden çok ezilmişti. Bulunduğu yer çok ıssız bir bölge ve o noktaya en yakın ev, yaklaşık çeyrek mil uzaklıkta. Muhtemelen önce arkadan saldırılmış ve saldırgan, adam öldükten sonra bile darbe indirmeye devam etmiş. Korkunçtu. Suçlulara dair ne bir ayak izi ne de bir ipucuna rastlayabildik.”

“Bir şeyi çalınmış mı?”

“Hayır, öyle bir girişimde bulunulmamış.”

“Bu çok acı verici, çok korkunç!” dedi Bay Scott Eccles sesi titreyerek, “Beni çok zor duruma düşürüyor. Arkadaşımın böyle bir gece gezintisine çıkıp da eceliyle karşılaşmasının benimle kesinlikle bir ilgisi yok. Bu davaya nasıl bulaştım anlayamıyorum.”

“Çok basit, efendim.” diye cevap verdi Dedektif Baynes, “Merhumun cebinde bulduğumuz tek şey, sizin o gece evinde kalmayı kabul ettiğinizi yazan bir mektuptu. Maalesef o gece de öldü. Bu mektubun zarfının üzerinde yazan isim ve adres sayesinde onun adını ve adresini öğrendik. Bu sabah o eve gidip de sizi ya da ev halkını bulamadığımızda saat dokuzu geçiyordu. Ben Wisteria Konağı’nı incelerken Bay Gregson’a telgraf çekip sizin izinizi Londra’da sürmesini rica ettim. Sonra şehre gelerek Bay Gregson’a katıldım. İşte şimdi de buradayız.”

“Sanıyorum bu meseleye artık resmî bir şekil kazandırmalıyız.” dedi Gregson ayağa kalkarak, “Bizimle merkeze gelip olanları beyan etmenizi isteyeceğiz, Bay Scott Eccles.”

“Hemen geleceğime emin olabilirsiniz. Ama sizin hizmetlerinizden faydalanmaya devam etmek istiyorum Bay Holmes. Gerçekleri ortaya çıkarmak için hiçbir masraftan ve zahmetten kaçınmayın lütfen.”

Arkadaşım taşra dedektifine dönüp baktı.

“Herhâlde sizinle iş birliği hâlinde olmama itirazınız yoktur Bay Baynes.”

“Aksine, onur duyarım efendim. İnanın bana.”

“Gördüğüm kadarıyla hemen harekete geçip sistemli bir şekilde çalışmalarınıza başlamışsınız. Adamın hangi saatte öldüğüne dair bir ipucu bulabildiniz mi sorabilir miyim?”

“Saat birden beri oradaymış. O sırada yağmur yağıyormuş ve bu olay kesinlikle yağmurdan önce olmuş.”

“Ama bu mümkün değil Bay Baynes!” diye haykırdı müşterimiz, “Kolay tanınan bir ses tonu vardı. O saatte odama gelip de benimle konuşanın o olduğuna yemin edebilirim!”

“İlginç ama hiç de imkânsız değil.” dedi Holmes gülümseyerek.

“Bunlardan bir sonuç çıkarabildiniz mi?” diye sordu Gregson.

“Genel olarak çok karmaşık bir davaya benzemiyor ama yine de çok orijinal ve ilginç özelliklere sahip. Size kesin ve kati fikrimi söylemeden önce birtakım araştırmalarda bulunmalıyım. Bu arada Bay Baynes, evi incelerken o nottan başka bir ipucu elde edebildiniz mi?”

Dedektif tuhaf bir şekilde arkadaşıma bakmıştı.

“Aslında…” dedi, “Bir iki ilginç şeye rastladım. Belki polis merkezinde işimiz bitince benimle eve kadar gelirsiniz, ben de size öğrendiklerimi gösteririm.”

“Hizmetinizdeyim.” dedi Sherlock Holmes zile basarak, “Bu beyefendileri geçirin, Bayan Hudson ve lütfen oğlana bu telgrafı göndermesini söyleyin. Beş şilin ödeyecek.”

Ziyaretçilerimiz gittikten sonra bir süre sessizlik içinde oturmuştuk. Holmes her zamanki karakteristik özelliğini sergileyerek bol bol puro içmiş; keskin gözlerinin üzerindeki kaşlarını çatmış, kafasını öne doğru eğmişti.

“Eh, Watson…” dedi aniden bana dönerek. “Olanlara ne diyorsun?”

“Scott Eccles’ın gizemli havası hakkında bir şey diyemeyeceğim.”

“Ya işlenen suç?”

“Aslında adamın arkadaşlarının da ortadan kaybolmasını ele alırsak cinayetle bağlantıları olduğunu ve adaletten kaçtıklarını düşünüyorum.”