banner banner banner
Sherlock Holmes’un Maceraları Bütün Maceraları 3
Sherlock Holmes’un Maceraları Bütün Maceraları 3
Оценить:
 Рейтинг: 0

Sherlock Holmes’un Maceraları Bütün Maceraları 3


“Pek iyi göremediğiniz hâlde nasıl bu kadar çok daktilo kullanıyorsunuz?” dedi.

“Başlarda zorlanıyordum.” diye cevap verdi. “Ama artık harflerin yerlerini ezberledim.” Fakat söylenenleri idrak eder etmez geniş, iyi niyetli yüzünde korku ve şaşkınlık belirtileri görüldü. “Benim hakkımda bir şeyler duymuşsunuz, Bay Holmes!” diye bağırdı. “Yoksa bunları nereden bilebilirdiniz?”

“Boş verin…” dedi Holmes gülerek. “Benim işim bu. Başkalarının görmediğini görmek için eğittim kendimi. Böyle olmasaydı danışmak için bana gelmezdiniz değil mi?”

“Size, Bayan Etherege tavsiye ettiği için geldim efendim. Polisin ve herkesin öldüğünü sandığı kocasını siz çok kolay bir şekilde buldunuz. Ah, Bay Holmes, umarım bana da yardım edersiniz! Zengin değilim ama yılda yüz pound gelirim var ve bunun dışında daktiloyla yazarak kazandığım az bir miktar daha var. Bay Hosmer Angel’a ne olduğunu öğrenmek için hepsini vermeye hazırım.”

“Neden bu kadar telaşlı bir hâlde bana danışmak için geldiniz?” diye sordu Sherlock Holmes parmak uçlarını birleştirip gözlerini tavana dikerek.

Bayan Mary Sutherland’ın boş bakışları tekrar şaşkın birinin bakışlarına dönüştü. “Evet evden aceleyle çıktım.” dedi. “Ama Bay Windibank’ın rahat tavırları beni sinirlendirdi; kendisi babam olur. Polise gitmiyordu, size de gelmiyordu. Hiçbir şey yapmadığı ve ısrarla hiçbir sorunun olmadığını söylediği için en sonunda iyice sinirlendim, hazırlanıp doğruca size geldim.”

“Babanız…” dedi Sherlock Holmes. “Sanıyorum üvey babanız çünkü soyadlarınız farklı.”

“Evet, üvey babam. Ona baba diyorum ama biraz komik oluyor çünkü benden sadece beş yıl, iki ay büyük.”

“Anneniz hayatta mı?”

“Ah, evet, annem hayatta ve gayet iyi! Babamın ölümünden kısa bir süre sonra evlenmesi hiç hoşuma gitmedi Bay Holmes, üstelik kendisinden on beş yaş küçük biriyle. Babam Tottenham Court Yolu’nda tesisatçılık yapıyordu ve öldüğünde arkasında güzel bir iş bıraktı. Annem Başkalfa Bay Hardy ile işi sürdürüyordu; ama Bay Windibank aramıza katılınca annemi iş yerini satmaya zorladı. Onun durumu iyiydi; şarap satıyordu. Hisseler ve faiz için 4.700 pound aldılar. Yaşasaydı babam bu kadarını hayatta kazanamazdı.”

Kadının konudan konuya atlaması ve bu önemsiz hikâye karşısında Sherlock Holmes’un sabırsızlanacağını düşünmüştüm ama aksine onu pürdikkat dinliyordu.

“Siz gelirinizi çalışarak mı kazanıyorsunuz?” diye sordu.

“Ah, hayır efendim! O ayrı bir hikâye. Gelirimin kaynağı, Auckland’daki Ned amcamdan kalan hisseler. Hisseler yüzde dört buçuk faizle Yeni Zelanda borsasında. Miktar tam olarak 2.500 pound ama ben sadece faizini alabiliyorum.”

“Çok ilgimi çektiniz.” dedi Holmes. “Yüz pound oradan alıyorsunuz bir de kendi kazancınız var. Şüphesiz biraz seyahat edip kendinizi şımartıyorsunuzdur. Bence bekâr bir kız, altmış pound’luk bir gelirle çok rahat hayatını sürdürebilir.”

“Ben onun çok daha azıyla bile yetinebilirim Bay Holmes ama o evde yaşadığım sürece kimseye yük olmak istemiyorum. Bu nedenle onlarla kaldığım sürece bu parayı kullanıyorlar. Tabii bu, geçici bir süre için. Bay Windibank senede dört kez paramı çekip anneme veriyor, ben de daktilo yazarak pekâlâ geçimimi sağlayabiliyorum. Sayfasına iki peni alıyorum ve günde on beş yirmi sayfa yazıyorum.”

“Durumunuza tam bir açıklık getirdiniz.” dedi Holmes. “Bu benim arkadaşım Doktor Watson. Benim yanımda nasıl rahat konuşuyorsanız onun yanında da öyle konuşabilirsiniz. Bay Hosmer Angel ile aranızdaki ilişkiyi lütfen bize açıklar mısınız?”

Bayan Sutherland’ın yüzü pembeleşti ve heyecanla ceketinin kenarıyla oynamaya başladı. “Onunla tesisatçıların balosunda tanıştım.” dedi. “Babam hayattayken dernek ona bilet gönderiyordu ve o öldükten sonra da bizi yine hatırlayarak anneme göndermeye başladılar. Bay Windibank oraya gitmek istemiyordu. Zaten bizim hiçbir yere gitmemizi istemiyor. Bir pazar günü küçük bir eğlenceye gitmek istesem hemen kızardı. Bu defa kafama koymuştum ve gidecektim. Hangi hakla karşı gelebilirdi ki? Babamın bütün arkadaşları orada olacağı için huzursuz olduğunu söyledi. Ayrıca benim giyebileceğim doğru dürüst bir şeyin olmadığını da söyledi. Oysa çekmeceden pek çıkarmadığım mor bir pelüşüm vardı. Sonunda o, şirketinin bir işi için Fransa’ya gittiğinde annem, ben ve eskiden başkalfamız olan Bay Hardy oraya gittik. Bay Hosmer Angel ile orada tanıştım.”

“Herhâlde…” dedi Holmes. “Fransa’dan döndüğünde Bay Windibank’in sizin oraya gittiğinizi duyunca canı sıkılmıştır.”

“Ah, aslında hoş karşıladı! Hatırladığım kadarıyla gülüp omuz silkmiş ve bir kadını herhangi bir şeyden mahrum bırakmamak gerektiğini çünkü eninde sonunda istediğini elde ettiğini söylemişti.”

“Anlıyorum. O hâlde tesisatçılar balosunda Bay Hosmer Angel adında bir beyle tanıştınız.”

“Evet, efendim, o gece onunla tanıştım ve ertesi gün beni arayarak evimize sağ salim ulaşıp ulaşmadığımızı sordu. Ondan sonra buluştuk, daha doğrusu Bay Holmes, beraber iki kere yürüyüşe gittik ama babam başka bir iş gezisinden dönünce Bay Hosmer Angel bizim evimize bir daha gelemedi.”

“Gelemedi mi?”

“Biliyorsunuz babam öyle şeylerden hoşlanmıyordu. Ona kalsa hiç ziyaretçimiz olmamalıydı. ‘Bir kadın kendi ailesiyle mutlu olmayı bilmeli.’ derdi ama anneme de söylediğim gibi bir kadın, arkadaş çevresi edinmek ister ve benim hiç çevrem yoktu.”

“Peki ya Bay Hosmer Angel? Sizinle görüşebilmek için hiç girişimde bulunmadı mı?”

“Babam bir hafta sonra tekrar Fransa’ya gidecekti ve Hosmer Angel, bana, babam gidene kadar görüşmememizin daha iyi ve güvenli olacağını yazdı. Bu arada birbirimize yazıyorduk. Bana her gün yazıyordu. Sabahları mektupları içeriye ben getiriyordum. Böylece babamın görmesine fırsat vermiyordum.”

“Bu beye bağlanmış mıydınız?”

“Ah, evet, Bay Holmes! İlk yürüyüşümüzde birbirimizi beğenmiştik. Hosmer -Bay Angel- Leadenhall Caddesi’nde bir ofiste veznedarlık yapıyor ve…”

“Hangi ofiste?”

“En kötüsü bu Bay Holmes, hiçbir fikrim yok!”

“Peki o zaman, nerede yaşıyordu?”

“Çalıştığı yerde kalıyordu.”

“Ve siz adresini bilmiyor musunuz?”

“Hayır, sadece Leadenhall Caddesi’nde olduğunu biliyorum.”

“Mektuplarınızı nereye gönderiyordunuz o zaman?”

“Leadenhall Caddesi Postanesine bırakıyordum. O da oradan alıyordu. Eğer ofise gönderirsem bir bayandan mektup aldığı için memurlar tarafından kendisinin alaya alınacağını söyledi. Ben de onun gibi mektupları daktiloyla yazmayı önerdim ama bunu kesinlikle kabul etmedi; çünkü elle yazdığım zaman mektubun benden geldiğini anlıyordu ama daktiloyla yazdığım zaman sanki aramızda bir makine varmış gibi hissettiğini söylemişti. Bana ne kadar düşkün olduğunu görüyorsunuz, Bay Holmes ve küçük ayrıntılara ne kadar önem verdiğini de…”

“Evet, çok anlamlı.” dedi Holmes. “Küçük şeylerin sonsuz derecede önemli olduklarını hep kabul etmişimdir. Bay Hosmer Angel ile ilgili başka küçük ayrıntıları hatırlıyor musunuz?”

“Çok çekingen bir adamdı Bay Holmes. Benimle gündüzleri yerine geceleri yürüyüşe çıkmayı seviyordu çünkü dikkat çekmekten hoşlanmadığını söylüyordu. Çok utangaç biriydi. Sesi bile yumuşacıktı. Gençken bademcik iltihabı geçirdiğini, bu nedenle boğazının güçsüz olduğunu söylemişti bana. Fısıltıyla ve arada sırada duraksayarak konuşuyordu. Her zaman temiz, sade ve iyi giyimliydi ama benim gibi gözleri bozuk olduğundan göz kamaştıran parlaklıkta hafif renklendirilmiş bir gözlük kullanıyordu.”

“Peki, üvey baban Bay Windibank Fransa’ya gittikten sonra ne oldu?”

“Bay Hosmer Angel eve gelip babam iş gezisinden dönmeden önce evlenme teklif etti. Çok ciddiydi. Ellerimi İncil’in üzerine koydurarak ne olursa olsun ona her zaman itaat edeceğime dair yemin ettirdi. Annem onun yemin ettirmesinin bana olan tutkusunun bir göstergesi olduğunu söyledi. Annem onu en başından beri seviyordu, hatta ona benden daha fazla düşkündü. O hafta içinde evlilikten söz açtıklarında babama ne diyeceğimizi sormaya başladım; ama ikisi de onu boş vermemi, evlendikten sonra durumu ona açıklayacaklarını söylediler. Annem onu razı edeceğini söyledi ama bu pek de hoşuma gitmemişti. Gerçi babamın iznini istemek komiğime gidiyordu; ne de olsa benden sadece birkaç yaş büyüktü; ama gizli kapaklı bir şey yapmak istemediğimden şirketin Fransa’daki ofislerinin bulunduğu Bordeaux’ya mektup yazdım fakat nikâh sabahı mektup bana geri geldi.”

“Mektup ona ulaşmadı demek.”

“Evet efendim, çünkü oradan İngiltere’ye geçmiş.”

“Ah, büyük şanssızlık! Evlilik cuma günüydü. Kilisede mi olacaktı?”

“Evet efendim. Sessiz sakin bir nikâh olacaktı. King’s Cross yakınlarında St. Saviours’da gerçekleşecekti ve daha sonra St. Pancras Otelinde kahvaltı yapacaktık. Hosmer bir arabayla bizi almaya gelmişti ancak iki kişi olduğumuzdan bizi ona bindirdi. Caddede bulunan diğer arabayı çevirip kendisi de ona bindi. Kiliseye ilk giden bizdik. Onun arabası geldiğinde inmesini bekledik ama inmedi. Arabacı inip kapıyı açarak içeriye baktığında kimseyi göremedi! Arabacı ona ne olduğu konusunda hiçbir fikrinin olmadığını, arabaya bindiğini kendi gözleriyle gördüğünü söyledi. Bunlar geçen cuma oldu, Bay Holmes. Ona ne olduğuna ışık tutacak ne bir şey gördüm ne de duydum.”


Вы ознакомились с фрагментом книги.
Для бесплатного чтения открыта только часть текста.
Приобретайте полный текст книги у нашего партнера:
Полная версия книги
(всего 860 форматов)