banner banner banner
Özgür Zihin
Özgür Zihin
Оценить:
 Рейтинг: 0

Özgür Zihin


“Her ne kadar düşünerek tutmasa da nöbeti, korkuluk boşuna durmaz küçük dağ tarlalarında.”

Her şey böyledir.

İnsanlar, dağdaki tarlalarına korkuluk yapmak için bir insan figürü oluşturup eline bir yay ve ok yerleştirir. Kuşlar ve hayvanlar da bunu görüp kaçarlar. Bir akla sahip olmamasına rağmen geyikler ondan kaçıyorsa, bu figür görevini yerine getiriyor demektir ve boş yere yapılmamıştır.

Bu, herhangi bir yolun derinliklerine ulaşmış insanların davranışlarına bir örnektir. Eller, ayaklar ve beden hareket edebilirken zihin hiçbir yerde durmaz ve nerede olduğu da bilinmez. Kişi, düşüncenin ve zihnin olmadığı ruh haline büründüğünde, tarladaki korkuluğun seviyesine ulaşmış demektir.

Yolunu bulamayan sıradan insanın en başından beri bilgeliğe sahip olmadığını ve ne olursa olsun asla sahip olamayacağını söyleyebiliriz. Her şeyden yüksekte, olabilecek en uzak noktada duran bilgelik, asla ortaya çıkmayacaktır. Son olarak, yeterince olgunlaşmamış kişi, bilgeliğini düşünmeden hemen açığa vuracaktır ve bu gülünç bir durumdur. Günümüz rahiplerinin sahip olduğu edep hiç kuşkusuz bu ışığın rehberliğinde değerlendirilebilir. Bu utanç vericidir.

Eğitim, prensip ve teknik olarak ikiye ayrılır.

Prensip, yukarıda açıkladığım gibidir; oraya vardığınızda hiçbir şey fark edilmez. Tüm konsantrasyonunuzu bir kenara atmaya benzer. Yukarıda bunları uzun uzun anlattım.

Eğer teknikle çalışmaz ve kafanızı sadece prensiplerle doldurursanız, bedeniniz ve elleriniz işlemeyecektir. Teknikle çalışmak, sizin savaş sanatınızla ifade etmek gerekirse, beş beden duruşunu bir bütün haline getiren çalışmadır.

Prensipleri bilseniz bile tekniklerin kullanımında kendinizi tamamen özgür kılmalısınız ve taşıdığınız kılıcı iyi kullansanız bile, eğer prensibin en derin yönleri hakkında aklınız bulanıksa, ustalık için yetersiz kalmanız muhtemeldir.

Teknik ve ilke, bir arabanın iki tekerleği gibidir.

Bir Saç Telinin Bile Giremeyeceği Aralık

Bir saç telinin bile giremeyeceği aralık dediğimiz bir şey vardır. Bu konuda sizin savaş sanatınız üzerinden konuşabiliriz.

Bu “aralık”, iki şeyin üst üste geldiği ve aralarında bir kıl payının bile söz konusu olmadığı durumdur.

Ellerinizi çırpıp tam o anda bir çığlık attığınızda, ellerinizi çırpma ve çığlık atmanız arasındaki aralığa bir saç teli bile giremeyecektir.

Bu, el çırpmak, bağırmayı düşünmek ve sonrasında bağırmakla – ki bu da aralarında boşluk kalmasına neden olacak bir şeydir – ilgili değildir. Ellerinizi çırpıp tam o anda bir ses çıkarıyorsunuzdur.

Aynı şekilde, eğer zihniniz bir adamın size saldıracağı kılıçla birlikte durursa bir aralık olacak ve hamleniz boşa gidecektir. Ancak rakibinizin kılıcıyla kendi eyleminiz arasında bir saç telinin girebileceği bir aralık yoksa, rakibinizin kılıcı size ait olacaktır.

Zen tartışmalarında da aynı şey vardır. Budizmde zihnin durmasından, o veya bu şekilde kalmasından nefret ederiz ve bu durumu ıstırap olarak adlandırırız.

Bu, hızlı bir akıntıda ilerleyen bir top gibidir; akıp giden ve bir an bile durmayan zihne saygı duyarız.

Kıvılcım ve Taşın Hareketi

Kıvılcım ve taşın hareketi dediğimiz bir şey vardır. Bu, az önce bahsettiklerimizle aynıdır. Taşı sürttüğünüzde ışık belirir. Işık, taşı tam sürttüğünüz anda belirdiğine göre ne bir aralık ne de bir boşluk söz konusudur. Bu aynı zamanda zihni durduracak bir aralığın olmaması demektir.

Bunu sadece hız olarak anlamak yanlış olur. Aksine bu, zihnin alıkonmaması gerektiğinin altını çizip hızlıyken durmaması gerektiğini ifade eder. Zihin durursa rakip tarafından ele geçirilir. Diğer yandan eğer zihin, hızlı olmayı düşünür ve hızlıca hareket ederse, kendi tefekkürüne kapılır.

Saigyo’nun bir şiiri vardır:

Bir tek seni bilir dünyadan nefret eden bir adam,
Umarım ki alıkonmasın zihnin bu fani mesken tarafından.

Saigyo bu şiiri Eguchi’nin[7 - Saigyo (1118-90): Geç Heian döneminde yaşamış bir Shingon rahibi, gezgin ve çok beğenilen bir şair. Eguchi modern Osaka şehrinde oturuyordu. Saigyo’nun bir akşam orada durup konaklama talebinde bulunduğu ve cariyenin de yukarıdaki yanıtına yol açtığı söylenir.] cariyesine atfeder.

Eğer bu şiirin son dizesine bakarsanız, “Umarım ki alıkonmasın zihnin…” cümlesinin dövüş sanatlarının özünü ifade ettiği söylenebilir çünkü zihnin alıkonmaması esastır.

Zende “Buda nedir?” diye sorulduğunda, kişi yumruğunu havaya kaldırmalıdır. “Budist Kanunu’nun nihai anlamı nedir?” diye sorulduğunda, kelimeler yitip gitmeden önce “çiçeklenen erik ağacının tek dalı” veya “bahçedeki servi” diye yanıtlamalıdır.

Bu iyi ya da kötü bir cevap verme meselesi değildir. Biz duraksamayan bir zihne saygı duyarız. Durmak bilmeyen zihin ne renkten ne de kokudan etkilenir.

Sarsılmaz zihin biçiminin bir tanrı olarak kutsanmasına, bir Buda olarak saygı duyulmasına ve zen Zihin ya da Nihai Anlam olarak adlandırılmasına rağmen eğer kişi baştan sona düşünüp sonra konuşursa, dudaklarından altın sözler ve gizemli dizeler dökülse bile ebedi yerde kalmanın ıstırabı baş gösterecektir.

Taş ve kıvılcımın hareketinin şimşek hızında olduğu söylenemez mi?

Çağrıldığında hemen “evet” diye yanıtlamak, sarsılmaz bilgeliktir. Diğer yandan, çağrıldığında bu isteğin nedeni konusunda tereddüt etmek, ebedi yerde kalmanın ıstırabıdır.

Duran, bir şeyden etkilenen ve karışan zihin, ebedi yerde kalmanın ıstırabı ve sıradan insan demektir. Seslenildiğinde aralıksız yanıtlamak ise tüm Budaların bilgeliğidir.

Buda veya sezgileri olan tüm varlıklar birbirinden ayrı değildir. Tanrı veya Buda denilen, işte böyle bir zihindir.

Pek çok yol olmasına rağmen – Tanrıların Yolu, Şiirin Yolu, Konfüçyüs’ün Yolu – hepsi bu tek zihnin duruluğunu paylaşır.

Zihni kelimelerle anlatırken “Herkes aynı zihne sahiptir,” veya “Gündüz ve gece, iyi ve kötü olaylar Karma’ya bağlıdır,” veya “Kişinin evini terk etmesi, ülkesini harap etmesi onun yansımasıdır çünkü hem iyi hem de kötü, kişinin zihnine bağlıdır,” gibi şeyler söyleriz. İnsanlar bu zihnin neye benzediğini merak edecek olursa, onlara bunu gösterebilecek gerçekten aydınlanmış biri olmadığı sürece sadece kafaları karışacaktır.

Bu dünyada zihnin ne olduğunu bilmeyenler mutlaka vardır fakat bunu anlayan insanların da az bile olsa var olduğu açıktır. Zihni anlayan insanlar var olsa da buna uygun davrandıkları pek sık görülmez. Yani, zihni iyi açıklayabilseler bile onu derinlemesine anladıkları şüphelidir.

Bir insan suyu anlatabilir ama ağzı ıslanmayacaktır. Bir insan ateşi tüm yönleriyle izah edebilir ama ağzı ısınmayacaktır.

Kişi, gerçek suya ve gerçek ateşe dokunmadan onları tanıyamaz. Bir kitabı açıklamak bile o kitabın anlaşılmasını sağlamaz. Yiyecekler kısaca tanımlanabilir ama bu tek başına kişinin açlığını gidermez.

İnsanın bir başkasının açıklamasıyla anlayışa erişmesi mümkün değildir.

Bu dünyada zihni açıklayan Budistler ve Konfüçyüsler vardır ancak yaptıklarıyla söyledikleri birbirini tutmaz. Bu tür insanların zihinleri gerçekten aydınlanmış değildir. İnsanlar kendi zihinleri hakkında tam olarak aydınlanmadıkları sürece anlayışa sahip olamayacaklardır.

Eğitim alan birçok kişi zihni anlamaz ama bu, sayılarla ilgili bir mesele değildir. Onların arasında doğru bir düşünce yapısına sahip tek bir kişi yoktur. Bir kişinin zihninin aydınlanmasının, o insanın çabalarının derinliğine bağlı olduğunu söyleyebiliriz.

İnsanın Zihnini Koyduğu Yer

Biz şöyle deriz:

Eğer insan, zihnini rakibinin hareketine koyarsa, zihni rakibin hareketi tarafından ele geçirilecektir.[8 - Odaklanma, zihni bir yere koymak ile benzer anlamlar taşır fakat odaklanma, yazarın ifadesindeki orijinal anlamı daraltır. Her iki ifade de düşünülebilir.]

Zihnini rakibinin kılıcına koyarsa, zihni o kılıç tarafından ele geçirilecektir.

Zihnini rakibinin kendisine vurma niyetine koyarsa, zihni rakibinin ona vurma niyetiyle ilgili düşünceler tarafından ele geçirilecektir.

Zihnini kendi kılıcına koyarsa, zihni o kılıç tarafından ele geçirilecektir.

Zihnini vurulmama niyetine koyarsa, zihni vurulmama niyeti tarafından ele geçirilecektir.

Zihnini rakibinin duruşuna koyarsa, zihni o duruş tarafından ele geçirilecektir.

Bu da, zihnini koyacak bir yer olmadığı anlamına gelir.