banner banner banner
Beş Çember Kitabı
Beş Çember Kitabı
Оценить:
 Рейтинг: 0

Beş Çember Kitabı

II

Sonbaharın hoş bir öğleden sonrasıydı, Iwakura Kalesi’nin bahçesindeki kızıl akçaağaçlar ve çeşitli renklerdeki kasımpatılar güzelliklerinin zirvesindeydiler.

Bugün Nobuyuki’nin babasının ölüm yıldönümü olduğundan kalede oturanlar sabahın erken saatlerinden beri dini törenlerle, merhumun mezarını ziyaretle meşgullerdi ve bu akşam samurayların tamamına bir ziyafet verilecekti.

Saat neredeyse dört olmuştu ve dinlenme molası vermek için özel odaya çekilen birkaç nedime uzun uzun konuşuyordu.

“Ne çenebazsınız siz, nedimeler! Serçe gibi gevezelik ediyorsunuz.” O anda içeri giren O-Tora neşeli sohbetlerini etkili bir şekilde kesmek için küçümseyen bir yorumda bulundu. Kendisi de oturduğu sırada yılışık, genç bir kız vakur bir gülümsemeyle konuşmaya cüret etti. “Ama Madam, kadınlar doğaları gereği çenebaz değiller midir? ‘bülbüller erik çiçeklerini ziyaret eder’ ve ‘serçeler ve kaplanlar bambu korularını ziyaret eder’, o yüzden biz serçe gibi çene çalarak Madam Tora’yı (kaplanı) yanımıza getirmeyi umarız.”

Bu hazırcevaplık üzerine diğer hizmetçiler yüksek sesle kahkaha attılar ve huysuz mürebbiye bile ekşi bir gülümsemeyi bastıramadı.

“Serçelerden bahsetmen bana Takané’yi (akgözgillerden birinin adı) anımsattı,” dedi kadın. “O kuş gün boyunca tek bir nota bile söylemedi sanki. Yemi verildi mi?”

Kızlar suçlulukla bakıştılar zira bütün gün öyle meşgullerdi ki lortlarının diğer hediyelerle birlikte Şogun’dan askeri hizmetleri dolayısıyla aldığı harika evcil hayvanı olan kuşla ilgilenmeyi unutmuşlardı. Nobuyuki, şarkılarından ötürü, ayrıca kendisine bağışlayan kişi nedeniyle de kuşu pek severdi.

O-Tora, hizmetçilerin donup kaldıklarını fark ederek nispet edercesine onlardan şöyle öç aldı:

“Aylakça çene çalmalarınızı tüm işleriniz bitene kadar bıraksanız iyi edersiniz, beceriksiz kızlar.”

“Hepsinin zavallı küçük kuşu unutması ne utanç verici!” dedi refakatçilerinin yanındaki Katsuno.

“Zavallı şey, ne kadar da açtır! Hemen gidip ona biraz yiyecek vereceğim.”

Bahçeye çıkıp yaşlı erik ağacına yöneldi ve kollarını uzatarak hoş bir şekilde süslenmiş kuş kafesini üstüne asılan daldan aldı. Bunu yaparken kancası çıktı ve kafes yere düştü, kapısı açıldı ve içindeki küçük tutsak teşekkür edercesine öterek kaçtı. Kız dehşet çığlığı atarak peşinden koştu fakat çok geçti, kuş çoktan ağaçların arasından gitmişti ve şimdi mavi gökyüzünde uzaklara uçarak özgürlüğünü kutluyordu.

“Ne yaptın sen, Katsuno?” diye bağırdı O-Tora verandadan. İçten içe Katsuno’yu gözden düşürme planını gerçekleştirmek için bulduğu bu büyük fırsattan memnun olsa da keyfini korku ve hayret maskesi altında sinsice gizledi. “Heyhat! Takané’nin kaçmasına izin verdin. Ah, ah, ne dikkatsizlik! Nasıl yaparsın!”

Süratle ortadan kaybolan kuşa gözlerini dikmiş olan Katsuno biraz sersemlemiş görünüyordu. O-Tora’nın sözleriyle kendine geldi, sonra da yaptıklarının sonuçlarını düşünüp hafifçe sarsıldı ve ağlayarak yere düştü. Verandada duran genç refakatçileri şaşkınlık nidaları çıkardı ancak hiçbiri ona yardım etmeye gelmedi ya da onu yatıştırmaya çalışmadı. “Ne yapacaksın, Katsuno?” diye devam etti, o sırada mutsuz kızın uzandığı yere gelen ve onu elbisesinin boynundan tutan yaşlı cadaloz. “Takané’nin sıradan bir kuş değil, Şogun Hazretleri’nin değerli bir hediyesi olduğunu biliyorsun. Kaçmasına izin vererek ne yaptığının farkında mısın? Sadece birkaç damla gözyaşı hatanı telafi edebilir mi? Bana verdiğin zararı nasıl tamir edeceksin? Zira bu talihsizlik için ben suçlanacağım, ben sorumlu tutulacağım! Gel, ayağa kalk, kızım; ne söyleyeceksin?”

“Katsuno, ölüme hazırlan!” Yüksek ve öfkeli bir ses hepsinin yerinden sıçramasına yol açtı. Olanlardan haberdar edilen fevri Nobuyuki olay yerine koşmuştu ve şimdi de zapt olunmayan öfkesiyle kılıcını çekmiş, yere serilen kızın tepesinde duruyordu.

Bu önemli anda başka bir ses duyuldu.

“Lordum, lordum bekleyin!” Yeni Baş Meclis Üyesi Tsuda Hachiya araya girdi. “Sakinleşin lordum, yalvarıyorum. Hangi gün olduğunu unuttunuz mu? Bugün saygıdeğer babanızın kutsal vefat yıldönümü değil mi? Bu önemli günü anlık öfkenizle gerçekleştireceğiniz kanlı eylemle lekeleyebilir misiniz? Kendinizi dizginleyin ve bu meseleyi benim takdirime bırakın.”

Nobuyuki’nin öfkesi yükseldiği kadar çabuk indi. Gözdesinin itirazı üzerine Nobuyuki kılıcını kınına koydu ve verandaya döndü.

O zamana dek akşamki ziyafet için çoğu hizmetli kaleye varmıştı ve kazayı duyup aceleyle olay yerine gelmişlerdi. Shichiroyemon da aralarındaydı; kafa karışıklık maskesi altında suç ortağına bir şeyler fısıldadı, sonra öne çıkıp “Katsuno’nun cezalandırılmasına ne dersiniz, lordum?” dedi. “Muhterem ellerinizle ölüme sebebiyet vermeyerek bilgece davranıyorsunuz ama bu, Şogun Hazretleri’nden özür dilemek ve klana bir örnek teşkil etmek adına gereklidir. Kızın hak ettiği cezayı alması şarttır.”

“Pe… peki…” Nobuyuki tereddüt etti, ardından Hachiya’ya döndü. “Senin görüşün nedir, Hachiya? Shichiroyemon’un söylediğini yapmalı mıyım?”

“Hayır, lordum. Tarihin söylediğine göre çok uzun zaman önce, İmparator Takakura’nın hükümdarlığı sırasında buz gibi bir sabah düşüncesiz bahçıvanlar genç İmparator’un pek düşkün olduğu güzel akağacın birkaç dalını kesmiş ve o dalları sakélerini ısıtmak için yakmışlar. Ağacın resmi sorumlusu Fujiwara Nobunari buna fazlasıyla şaşırmış ve suçlularının elleriyle ayaklarını bağlayarak olayı İmparator’a bildirmiş. Ne var ki yüce gönüllü hükümdar hiç sinirlenmemiş, sakince şöyle demiş: ‘Çinli bir şair der ki:

‘Ormanda akağaç yaprakları topladık[3 - Eski Çin’in büyük şairi Hakkyoi’nin dizeleri.]
Ve yaktık onları, sakémizi ısıttık.’

Bu sıradan bahçıvanlar bu kadar ince bir zevki nereden öğrendiler acaba? Ne şairane bir fikir!’ Bunun üzerine dikkatsiz bahçıvanları suçsuz bulmuş. İmparator Takakura bu yüzden yüzyıllar geçmesine rağmen şimdi bile muhteşem bir hükümdar kabul edilir. O yüzden İmparator kadar iyi kalpli lordumun, bu kazaya neden olacak kadar talihsiz olmaktan başka suçu olmayan genç bir kıza merhamet edeceğini umuyor ve bunun için dua ediyorum.”

“Yeter, Bay Tsuda!” diye araya girdi Shichiroyemon. “Şüphesiz büyük bir âlimsiniz ve dilbazsınız fakat önerdiğiniz laçka kararlar kötü bir örnek olur. Kadınlara karşı her daim merhametli ve anlayışlısınız ancak böylesi bir meseleyle ilgilenirken cinsiyet ayrımı yapmamalıyız. Kaleyi küle çeviren bir yangın çıkaran suçluları sırf kadın ve ‘hata yaptı’ diye bağışlamakla aynı şey bu! Adalet bu mu?”

“Savınız abes,” diye yanıtladı genç adam kibirli bir biçimde. “Şiddet, idare için iyi bir kaideymiş gibi konuşuyorsunuz. Öyleyse eski Çin’in kralları Chow ve Chieh ile bizim ülkemizin kralları Tairas ve Ashikagas neden bu kadar hızlı çöktü? Bugün, lordumuzun babasının vefatının kutsal yıldönümü olduğunu ve lordumuzun amacının, saygıdeğer ruh adına akgözü serbest bırakmak olabileceğini hatırlayın.[4 - Budist cenaze törenlerinde ve ölüm yıldönümlerindeki dini törenlerde ölenin ruhunun huzuru adına kafesteki bir kuşu özgür bırakmak yaygın bir gelenektir.] Bu hatayı istemsizce Katsuno’nun yapması zavallı, kafese hapsedilmiş kuşun özgür kalması gibi insancıl bir duruma neden oldu. Bir yerde şu dizeleri okumuştum:

‘İnsan kafesteki kuşun tatlı şarkılarını sevse de,
Kim bilir kalbinin içinde ne üzüntüler var.’

Bana kalırsa Katsuno tamamen suçsuzdur, aksine iyi bir eylemde bulunmuştur.”

Shichiroyemon ve O-Tora dışında orada bulunan herkes Hachiya’nın güzelce konuşarak Katsuno’yu müdafaa etmesini hayranlıkla dinledi. Kara kalpli çiftse kızın kaleden kovulmasında ısrar etti ancak Nobuyuki bu tartışmaları duymazdan gelerek meseleyi dinlendirmeye karar verdi. Bunca zaman bahçede dizlerinin üzerinde duran Katsuno şimdi duyduğu minnet sayesinde neredeyse kurtarıcısına tapacaktı.

III

Tsuda Hachiya artık otuz bir yaşındaydı. Bir çiftçinin oğlu olarak doğmuştu fakat yakışıklı ve iyi eğitimli bir zat olduğundan on altıncı yaş gününde Nobuyuki’nin evinde uşaklığa atandı ve çok geçmeden efendisi ona büyük bir yakınlık göstermeye başladı. Genç samuray boş vakitlerini edebiyat çalışmalarını ilerletmeye ve kılıç alıştırmaları yapmaya adadı ve o günlerin entelektüellikten yoksun samuraylarının arasında nadir bulunan idare becerisi hızla açığa çıkınca çabucak yükseldi, en sonunda hâlâ genç bir adamken hem Baş Meclis Üyesi hem Kâhya olmuş ve büyük bir yetki kazanmıştı. Fakat böylesi genç biri için mevki ve güç baş döndürücü olsa da o hem insan içinde hem de özel yaşamında mütevazı davrandı ve lorduna sadakat ve gayretle hizmet edip böylece şahsiyeti ve fazileti sayesinde bütün klanının takdirini kazandı.

Bir akşam Hachiya, acilen çağrılması üzerine lordunun huzuruna çıktı.

“Hachiya,” diye söze girdi Nobuyuki ansızın, cana yakın bir gülümsemeyle. “Bence tam zamanı, değil mi?”

“Affedin, lordum ama sizi anlayamadım,” dedi Hachiya şaşkınlıkla bakarak.

“O mühim meselenin.”

“Hangi mühim meselenin?” dedi genç adam tekrar edercesine, öncekinden daha da şaşkındı.

“Ha, ha! Bugün ne kadar kalın kafalısın! Katsuno meselesini diyorum!”

Hachiya konuşmadı. Hachiya’nın evlenmesi konusunda heyecanlı olan Nobuyuki ilk kez onunla Katsuno’ya aracılık etmeye çalışmıyordu. Önerilen geline karşı çıkmak şöyle dursun, gerçi Hachiya’nın eğilimi o yöndeydi ancak ihtiyatlılığı buna şimdiye dek engel olmuştu; “Dolunay mutlaka küçülür,” sözünü hatırladı. Yaşlı adamların yerine Baş Meclis Üyeliği’ne atanması zaten insanları gücendirmişti, bir de klanın meşhur güzeli Katsuno’yla evlenirse kıskançlığa ve düşmanlığa daha fazla sebep olmaz mıydı? Üstelik Shichiroyemon’un ona olan çılgın ilgisinden bihaber değildi ve bu kini daha fazla kışkırtmaya niyeti yoktu. Bu yüzden çeşitli bahanelerle aylarca lordunun ısrarlarından kaçındı.

“Yine ‘sonraki aya’ mı diyeceksin?” dedi Nobuyuki, genç adam sessiz kalırken tehdit edercesine. “Beni öyle kandıracağını sanma sakın!”

Hachiya yanıt vermedi, başını saygılı bir şekilde eğmişti.

“Derhal cevap ver bana! Hâlâ sessiz mi kalıyorsun? Söyle, o kızdan haz etmiyor musun?”

“Ah, hayır lordum ama beni reddedeceğinden korkuyorum.”

“Bu yani! O konuda için rahat olsun, kendisini dinledim. Zavallı kız! Akgözlü vakasından beri ‘hastalığı’ iyice ilerledi ve pek zayıfladı!”

Dikkatli ve anlayışlı Nobuyuki, Katsuno’nun Hachiya’nın aşkından hastalandığını öğrenmişti.

“Benimle alay etmeyin, lordum! Bu tereddüdün gerçek nedenini anlatacağım.”

Ve bu girişle beraber Hachiya nedenlerini saydı, her birinde yaşlı adam katılarak başını salladı.

“İhtiyatını ve sağduyunu takdir ediyorum,” dedi, Hachiya konuşmayı bitirdiğinde. “Ama unutma, başkalarının hislerini bu kadar düşünürsen asla bir şey yapamazsın. O ahmak, yaşlı Shichiroyemon’a gelecek olursak; ondan korkma. Ben senin mutluluğuna gönül verdim ve asla yarım iş yapmam. Ayrıca dileğim Katsuno’ya kalbinin arzuladığını vermek. Fakat yıl sonu çok yakın olduğundan düğünü yeni yıla erteleyeceğiz, sonrasında daha fazla reddetmeyeceksin. Evet, evet, işte böyle yapacağız Hachiya.”

Bunu söyledikten sonra Nobuyuki bir hizmetçi çağırdı ve kısık sesle bir emir verdi. Hemen bir şişe saké ve birkaç kadeh getirildi. Bu odayla yandaki arasındaki fusuma açıldı ve eşikte zarafet dolu hareketlerle çömelmiş, canlı renkli uchikaké, yani elbise giymiş genç ve güzel bir kadın belirdi. Bu, Katsuno’nun ta kendisiydi.

“Arzunuz nedir, lordum?” dedi, önce Nobuyuki’ye sonra da Hachiya’ya saygıyla selam vererek.