banner banner banner
Sherlock Holmes'un Vaka Kitabı Bütün Maceraları 9
Sherlock Holmes'un Vaka Kitabı Bütün Maceraları 9
Оценить:
 Рейтинг: 0

Sherlock Holmes'un Vaka Kitabı Bütün Maceraları 9


“Sherlock Holmes’un Maceraları” dedi sevgiyle hatta saygıyla diğer kelimeyi bile söyledi: “Maître!”

“Sherlock Holmes mu?” diye sordum.

“Ah, non, non, Sherlock Holmes değil! Ben yazar Sör Conan Doyle’u selamlıyorum. Sherlock Holmes’un hikâyeleri gerçekte zorla yazılmış, aldatmalarla dolu ve çok yapmacıktır ama yazma sanatı… Ah işte o zaman her şey değişir! Dilin verdiği mutluluk ve o muhteşem karakter Dr. Watson’ın yaratılması bambaşka bir şeydir. Ah, işte o gerçek başarıdır!”

Bu pasajda Christie, Holmes’un hikâyelerinde başka bir şeye daha parmak basmaktadır: “Dilin verdiği mutluluk.” 1930’da Arthur Conan Doyle’un ölümünden sonra “The Strand”in editörü Greenhough Smith, Holmes’un hikâyeleriyle ilk karşılaştığı zamanki izlenimlerini anlattı:

“İyi yazarlar çok ender bulunurdu ve bu editör, kötü yazılarla yorulup güçlükle ilerlemeye çalışırken âdeta Tanrı tarafından cennetten bir hediyenin gönderildiğine inanmıştı. Bu bezgin editörün ümitsiz hayatına nihayet mutluluk girmişti. Artık karşısında yeni ve hünerli bir yazar vardı; konular tüm açıklığıyla yazılıyor, stildeki duruluk ile mükemmel bir hikâye ortaya çıkıyordu.”

Holmes ve Watson karakterlerinin yanı sıra, Holmes hikâyelerinin sürekli bir okuyucu kitlesinin olmasının nedeni şudur: Kaç kez okunursa okunsunlar hep taze ve heyecanlı kalıyorlar, renkli karakterlere sahipler, açık yüreklilikle birdenbire değişen konulara rastlanıyor; ayrıca ani ve ürkütücü karanlıklar ve öbür dünyayı hissettirmeleri de hikâyeleri ilginç kılıyor. Ayrıca 221B Baker Caddesi’nin bilindik oturma odasında her zaman yanan şömine ve gaz lambası, pencereden bakıldığında görülen sis ve Holmes ile Watson’ın koltuklarında oturup müşteri beklemeleri okuyucunun güvenini sağlamaktadır. Biliyoruz ki davaları ne kadar saçma ve kötü ya da olaylar ne kadar ürkütücü olursa olsun, her şey sonunda düzelecektir. Yüz yirmi yıldır bu rahatlatıcı sona dayandık ve bir yüz yirmi yıl daha dayanacağımıza inanıyorum. Sherlock Holmes ve Dr. John Watson değişen yıllarda sabit birer noktadır. Kitaplarında 1895 yılında yaşıyor olmalarına rağmen daha çok yaşayacaklar ve insanlar kitaplarını zevkle okumaya devam edecekler.

Christopher ve Barbara Roden

Christopher ve Barbara Roden birer Sherlock hayranıdırlar ve New York’taki Baker Caddesi Aykırıları ve aynı zamanda dünyanın değişik yerlerinde Sherlock Kulüplerine üyedirler. Christopher, Oxford Sherlock Holmes serisi için iki kitap düzenlemiştir ve her ikisi de Sherlock Holmes ve Sör Arthur Conan Doyle için birçok yazı yazmışlardır. Koleksiyonlarında bulunan Conan Doyle’un bilim kurgusu “Kutup Yıldızı’nın Kaptanı” Ash-Tree yayınevi tarafından basılmıştır..

Ünlü Müşteri

Biraz sonra anlatacağım hikâyeyi yazmak için bunca yıl boyunca en az on defa Bay Sherlock Holmes’tan izin istedim ve en sonunda “Artık kimseye zararı olmaz.” diyerek buna razı oldu. Böylece, arkadaşımın meslek hayatında, bazı yönlerden doruk noktası sayılabilecek bu vakayı, kayıt altına alabilmek için gerekli izni koparmıştım.

Holmes ve ben Türk hamamına dayanamazdık. Kurulanma odasında, keyifli bir yorgunluk içinde birlikte sigara içerken onun daha az ketum ve insani değerlerinin daha baskın olduğunu görebiliyordum. Northumberland Caddesi’ndeki bu hamamın üst katında, kuytu bir köşede, yan yana iki tane koltuk bulunur. Hikâyemiz 3 Eylül 1902’de ikimiz bu koltuklarda uzanırken başlar. Hayatında renkli bir şeylerin olup olmadığını sorduğumda, sarındığı havludan uzun, ince, titrek kolunu çıkararak hemen yanında asılı duran paltosunun iç cebindeki bir zarfa uzandı.

“Bu, kılı kırk yaran, kendini beğenmiş birinin oyunu veya gerçekten de bir ölüm kalım meselesi.” dedi bana notu uzatırken, “Burada yazılanlardan daha fazlasını bilmiyorum.”

Not, Carlton Kulübünden geliyordu ve üzerindeki tarih bir önceki geceyi gösteriyordu. Şöyle yazıyordu:

Sör James Damery, Bay Sherlock Holmes’a saygılarını sunar ve yarın saat 4.30’da kendisine uğrayacağını bildirir. Sör James, Bay Holmes’a danışmayı arzuladığı konunun çok hassas ve önemli olduğunu da belirtmek ister. Bu nedenle kendisi, Bay Holmes’un bu görüşmeyi kabul edeceğini umuyor ve Carlton Kulübüne telefon ederek bunu teyit edeceğine inanıyor.

“Bu görüşmeyi kabul ettiğimi söylememe gerek yok herhâlde Watson.” dedi Holmes notu okuyup kafamı kaldırdığımda, “Bu Damery denen adam hakkında bir şey biliyor musun?”

“Sosyetede adını her gün duyuyorum, sadece bu.”

“Neyse, ben sana daha fazlasını anlatabilirim. Gazetelere yansımaması gereken hassas konuları hallederek kazanmış şöhretini. Hammerford Will davasında Sör George Lewis ile yaptığı pazarlığı hatırlayacaksın. Görmüş geçirmiş biri ve diplomasi konusunda oldukça maharetli. Umarım yanlış bir izin peşinde değilizdir ve gerçekten de bizim yardımlarımıza ihtiyacı vardır.”

“Bizim mi?”

“Bana yardım etmeyi kabul edersen evet, bizim, Watson.”

“Onur duyarım.”

“O hâlde saati biliyorsun; 4.30’da. O zamana kadar başka şeylerle meşgul olabiliriz.”

O sıralar Queen Anne Caddesi’ndeki kendi dairemde kalıyordum ama kararlaştırdığımız saatten önce Baker Caddesi’ne gittim. Tam 4.30’da Albay Sör James Damery içeri buyur edilmişti. Onu tarif etmeme gerek yok; çünkü birçoğunuz kendisinin oldukça samimi, dürüst kişiliğini; o geniş, sinekkaydı tıraşlı yüzünü ve en önemlisi o tatlı, boğuk sesini hatırlayacaktır. İrlandalılara has gri gözlerinden, açık yürekliliği okunabiliyordu ve daimî gülümsemesi, ne kadar da hoş bir mizaca sahip olduğunu gösteriyordu. Parlak silindir şapkası, koyu renk paltosu, hatta siyah saten atkısındaki inci iğneden; cilalı ayakkabılarındaki eflatun tozluklara kadar her ayrıntı, kıyafetlerine gösterdiği özeni yansıtıyordu. Bu iri yarı, otoriter aristokrat bir anda ufak odaya hâkim olmuştu.

“Elbette Dr. Watson’ı da görmeyi bekliyordum.” demişti nazikçe reverans yaparak, “Onunla iş birliği içinde bulunmamız iyi olabilir; çünkü uğraştığımız adam şiddet yanlısı biri Bay Holmes. Her şeyi göze alacaktır mutlaka. Avrupa’da ondan daha tehlikeli bir adam yoktur herhâlde.”

“Kendilerini böyle şatafatlı sözlerle tanımlayan birkaç rakibim olmuştu.” dedi Holmes gülümseyerek, “Sigara içmiyor musunuz? Pipomu yakarsam rahatsız olmazsınız umarım. Eğer sizin söz ettiğiniz adam gerçekten merhum Profesör Moriarty veya hâlâ hayatta olan Albay Sebastian Moran’dan daha tehlikeliyse kendisiyle tanışmaya değer. Onun adını öğrenebilir miyim?”

“Baron Gruner’yı duydunuz mu?”

“Şu Avusturyalı katil mi?”

Albay Damery bir kahkaha atarak keçi derisi eldivenlerini havaya fırlatmıştı. “Sizi alt etmek zor, Bay Holmes! Mükemmel! Demek ki onun bir katil olduğunu çoktan öğrenmişsiniz.”

“Avrupa’da işlenen suçlara dair ayrıntıları takip etmek benim işim. Prag’da olanları okuyup da bu adamın suçlu olduğundan şüphe edecek biri var mı? Onu kurtaran, sadece yasal bir boşluk ve tanığın şüpheli ölümü! Eşinin Splugen Geçidi’ndeki ani ölümünün -olayın bir ‘kaza’ olduğu yazılmıştı- sorumlusunun da o olduğuna adım gibi eminim. İngiltere’ye geleceği ve er veya geç onun peşine düşeceğim içime doğmuştu. Her neyse, Baron Gruner bu sefer ne yaptı? Şu eski olayın tekrar su yüzüne çıktığını sanmıyorum.”

“Hayır, bu sefer daha ciddi bir mesele. İntikam almak önemlidir ama suça engel olmak daha da önemlidir. Korkunç, hatta acımasız bir olayın gözlerinizin önünde cereyan etmesi gerçekten çok iğrenç bir şey Bay Holmes. Üstelik durumun nereye varacağını bilmek ve bunu önleyememek daha kötü. İnsanoğlu daha zorlayıcı bir durum ile karşı karşıya kalabilir mi?”

“Muhtemelen hayır.”

“O hâlde temsil ettiğim müşterime hak vereceksiniz.”

“Sizin sadece bir aracı olduğunuzu bilmiyordum. Müşteriniz kim?”

“Bay Holmes, bu konuyu fazla üstelememenizi rica edeceğim. Onu, şerefli isminin hiçbir şekilde bu meseleye karışmayacağına dair temin ettim. Bu çok önemli. Niyeti son derece saygın ve mertçedir ama yine de bilinmek istemiyor. Ücretinizin ödeneceğini ve size tam yetki verileceğini söylememe gerek bile yok. Müşterinizin kim olduğu konu dışı sayılmaz mı sizce?”

“Üzgünüm…” dedi Holmes, “Üstlendiğim davaların bir ucunun muammalı oluşuna alışkınım ama her iki ucunun böyle olması fazlasıyla kafa karıştırıcı. Korkarım ki Sör James, bu davayı reddetmek zorundayım.”

Ziyaretçimiz oldukça rahatsız olmuştu. İri, hassas yüzü, bir anda hissettiklerinden ve yaşadığı hayal kırıklığından dolayı kararmıştı.

“Söylediklerinizin neye yol açacağının farkında değilsiniz Bay Holmes.” dedi, “Beni çok ciddi bir ikilem içinde bırakıyorsunuz. Size olanları anlatabilseydim eminim büyük bir gururla bu davayı üstlenirdiniz; ancak vermiş olduğum bir söz her şeyi açıklamama engel oluyor. En azından size olanları kabaca anlatabilir miyim?”

“Elbette. Yeter ki henüz hiçbir şeyi üstlenmediğimi bilin.”

“Anlıyorum… İlk olarak şunu söyleyeyim: General de Merville adını şüphesiz duymuşsunuzdur, öyle değil mi?”

“Ünlü Hayberli de Merville mi? Evet, tabii ki onu duydum.”

“Onun bir kızı var, adı Violet de Merville; genç, zengin, güzel, başarılı bir kız. Her bakımdan olağanüstü vasıflara sahip. İşte bu tatlı, masum kızı bir zebaninin pençelerinden kurtarmaya çabalıyoruz.”

“Bu durumda, herhâlde Baron Gruner onu tehdit ediyor.”

“Bir kadının tehdit edilebileceği en güçlü şey ile, yani aşk ile tehdit ediyor. Belki duymuşsunuzdur. Bu adam olağanüstü yakışıklı ve çok kibar. Şefkatli ses tonuyla her kadını etkileyebilir. Romantik ve aynı zamanda da gizemli biri. Karşı cins âdeta onun insafına kalmış. O da bundan fazlasıyla faydalanıyor.”

“Ama nasıl oluyor da böyle bir adam, Bayan Violet de Merville’nin konumunda olan bir hanım ile tanışabiliyor?”

“Akdeniz’de bir yat gezisi sırasında tanışmışlar. Pasaportlarını şirket ayarlamış. Organizatörler baronun gerçek kişiliğini biraz geç anlamışlar muhakkak. Alçak, kadının kalbini tamamen kazanana kadar peşini bırakmamış. Bayanın onu sevdiğini söylemek az kalır. Onun üzerine titriyor ve bu, artık bir saplantı hâline gelmiş. Hayatının tek amacı bu adam olmuş. Onun aleyhinde söylenen sözlere kulak asmıyor bile. Bu çılgınlığına engel olmak için ellerinden gelen her şeyi yaptılar ama nafile. Sözün kısası, gelecek ay evlenmek niyetindeler. Artık reşit ve bu konuda çok kararlı olduğu için ona nasıl engel olunacağını kimse bilmiyor.”

“Avusturya olayını da mı bilmiyor?”

“O kurnaz şeytan; geçmişte başına gelen bütün olayları bir bir anlatmış; ancak öyle anlatmış ki kendisini mağdur gibi göstermiş. Kız da onun söylediklerine inanıyor ve başka hiç kimseyi dinlemiyor.”

“Hay aksi! Dikkatsizlik ederek müşterinizin adını ağzınızdan kaçırdığınızın farkında mısınız? Şüphesiz General de Merville.”

Ziyaretçimiz sandalyesinde kıpırdanmaya başladı.

“Öyle olduğunu söyleyerek sizi kandırabilirim Bay Holmes. Ama o zaman sizi aldatmış olurum. De Merville mahvolmuş durumda. O güçlü kuvvetli askerin morali bu olaydan dolayı iyice bozuldu. Savaş alanında asla yıpranmayan çelik gibi sinirleri, artık berbat bir hâlde. Zayıf, eli ayağı tutmayan bir adam olup çıktı. Bu Avusturyalı, çok zeki ve güçlü bir hergele. Artık ona karşı mücadele etmek elinden gelmez. Benim müşterim ise generalin eski bir arkadaşı, onunla yıllardır çok samimi ilişkiler içinde ve kızına karşı çocukluğundan beri babacan duygular besliyor. Bu felaketi engellemek için ne gerekiyorsa yapılmasını istiyor. Bu dava Scotland Yard’a göre değil. Sizinle görüşmemiz onun fikriydi. Ama daha önce de söylediğim gibi, bu meselede adının geçmemesini şart koşuyor. Eminim ki Bay Holmes, sizde bu yetenek varken, müşterimin adını öğrenmeniz an meselesi olurdu; ama sizden rica ediyorum, kimliğini gizli tutmaya devam edelim; çünkü bu, onun için bir onur meselesi.”

Holmes garip bir şekilde gülümsedi. “Sanıyorum buna söz verebilirim.” dedi, “Sorununuz ilgimi çekti ve bu davayı üstlenmeye karar verdim. Sizinle gerektiğinde nasıl irtibata geçeceğim?”