banner banner banner
Şarap ve tanrı
Şarap ve tanrı
Оценить:
 Рейтинг: 0

Şarap ve tanrı

Üzüm ve asma yaprakları sembolümdür benim. Yeşil asma yaprakları arasında iki taneli üzüm salkımı idim. Ezildim… Çiğnendim… Kıvrandım… Günlerce çilemi bekledim. Günlerce… Günlerce…

Beklenmeyeni beklemek gerek bazen… Tükenmeyen umudu, yok edilemez gerçek aşkı… Sevginin her türlüsünü beklemek… Günlerce bekledim. Sonunda ben, ben olmaktan çıktım; artık ben, “ben’’ oldum. Üzümdüm, öz oldum…

Kadim bir tanrıça olan büyükannem Rhea’nın eğitimiyle gizemlerin sırrına eriştim, beşeri özümdeki hayvani zevklerden, çılgınlıklardan ve zayıflıklardan arınıp ilahi özüme kavuştum. Kim için? Ne için? Niye bunca kıvranış? Bu soruları defalarca sordum kendime, sonra yanıtladım. Kimse için değil, kendim için bile değil bu acı… Hiçlik için…

Haydi!… Oku!… Eline aldığın bu kitabın manasını ara… Evrenin sakladığı sırları keşfeden ilk sen ol!…

    Türkolog Semiha SAYMAZ

Olimposluların Soyağacı

Yabancı bir yerdeyim. Benim olmayan bir bedende. Bedeninin ağır yükünden kurtulmuş, hafiflemiş bir yolcuyum. Bedensiz bir yolcu. Yabancı bir masada yazıyorum. Aslında dünyanın hiçbir köşesinde bana ait bir bedenin ya da yaşamın bulunamayacağının farkındayım ama yine de bu kaybolmuşluk hissinin tadını çıkarıyorum.

1. bölüm

Her ölüm, yeni bir doğumun başlangıcıdır aslında

Ben Dionysos.

Adımı duymuşsunuzdur bir yerlerde muhakkak. Hani şu Tanrılar Tanrısı Zeus var ya, işte ben onun oğluyum. Annem de Thebai Kralı Kadmos’un ölümlü kızı Semele olur. Hatırladınız mı Hera’nın zalim oyununa gelen, beni şimşekler çakarken acı içinde kıvranarak doğurmak zorunda kalan annemi? Hatırladınız değil mi? Bahtı kara annem benim; neydi ki suçun, âşık olmak mı? Hem mümkün hem de imkansızdı aşk onlar için. Zeus ve Semele’nin oğlu olarak ben de Hera’nın zulmünden payını alanlardanım. Zaten her şey böyle başladı ya. Hera’nın kini uzun süre yakamı bırakmadığı için oğlağa dönüştürüldüm ve gizemli Nysa ülkesinde yaşamak zorunda kaldım. Sonra üzümü, şarabı ve sarhoşluğu keşfettim. Bu durum benim yararıma oldu sanırım, gezgin ve sözü geçen biri olarak diyar diyar dolaştım. Bu seyahatlerimde birçok üzüm bağı kurdum ve sonunda Şarap Tanrısı oldum.

Roma geleneğinde Bacchus olarak tanınırım. Antik Yunan dünyasında adıma düzenlenen Dionysia denen şenliklerle anılırım. Ben kim miyim? Ben, insanlar için var olmanın dayanılmaz hazzıyım; esaretin kendisiyim ben. Bana bağlanmak güç ister ama bir kere bağlandınız mı vazgeçmek de güç ister…

Her ölüm, yeni bir doğumun başlangıcıdır aslında. Her kış hüzünle karışık bir mutlulukla ruhum bedenimden vazgeçip kayboluyor, dalgın düşüncelerimi düşlüyorum kaybolduğum ruhumla. Bahar geldiğinde ise kendi varlığımın özüne dönüyorum, yeniden canlılık kazanıyorum. Doğanın bir yansımasıyım ben. Üzümün, şarabın, sarhoşluğun, çılgınlığın, doğadaki kontrol edilemez gücün ve gizemin tanrısı…[1 - Öztürk, 2010, s. 37.]

Belki doğum yerimi öğrenmek istiyorsunuzdur, lakin nereli olduğumu bilmiyorum. Tuhaf, değil mi? Sanki bir sır gibi saklıyorlar. Saklasınlar bakalım, eninde sonunda ortaya çıkar nasılsa. Bana sorarsanız nereli olduğum o kadar da önemli değil. Hatta ilginç ama bu çok hoşuma gidiyor. Dedikodu çıkarmışlar hakkımda. Bazıları Trakya kökenli olduğumu söylüyor,[2 - ‘Dio-nysos’ Trakya dilinde de ‘tanrının oğlu’ anlamına gelmektedir (Kern, 1958, s. 1011).] bazıları ise Lydia-Phrygia (Lidya-Frigya) tanrısı olduğumu. Bakın hele Euripides Bakkhalar adlı tragedyasında beni nasıl tanıtmış:

Ben Lydia’nın altın ovalarından geliyorum. İran’ın güneşten kavrulan kırlarını, Baktria’nın (bugünkü Afganistan ve civarı) uzun surlarını, Media’nın buzlarla örtülü topraklarını, saadet diyarı Arabistan’ı, tuzlu denizin kıyısında uzanan bütün Asia ülkesini,[3 - Küçük Asya, yani Anadolu.] Barbarlar’la Hellenlerin karışık yaşadığı, güzel hisarlı, süslü şehirleri dolaştım. Korolar kurdum; dinimi, ayinlerimi öğrettim; şimdi kendimi Hellenlere tanıtmak istiyorum.[4 - Euripides, The Bacchanals, s. 10-20.]

Bakkhalar tragedyasında Lydia kökenli olduğuma dair bir ipucu daha varmış. Sanki benim ağzımdan çıkmış gibi ifade edilmiş:

Haydi Bakkhalar alayı, Lydia’nın kalesi Tmolos Dağı’ndan[5 - Batı Anadolu’da, Orta Lidya’da bir dağdır (Manisa civarındaki Bozdağ).] gelen sizler, yabancı ülkelerden toplayıp kendime eş ve yoldaş ettiğim kadınlar, alın Phrygia’dan getirdiğimiz davulları, anamız Rhea[6 - Rhea varlıkların ilk anası sayılır, toprağın yaratıcı kudretini ve bereketini temsil eder.] ile benim için icat edilmiş olan davulları (…)[7 - Euripides, The Bacchanals, s. 50-60.]

Rhea’dan söz açılmışken, Manisa Dağı eteklerindeki kayaya oyulmuş heykelin Ana Tanrıça Rhea olma ihtimali uzun zamandır kafamı kurcalayıp duruyor. Benim törenlerimle Kybele’nin bayramlarının aynı olduğunu Bakkhalar da söylemiş. Kybele dininin ve benim dinimin özünde bulunan orgiastik coşku, yani kendinden geçme yaşanırken karakterlerin aynı simgelere, aynı davranışlara, araç ve gereçlere başvurduğu söylenegelir. Meğer ne çok ortak yönümüz varmış da haberim yokmuş! Bakkhalar’ın çılgınlığı, Kybele törenlerinde kendini hadım eden Pessinus rahiplerinin ruh halini andırır. Kaldı ki, yine aynı dini bayramlarda geçen Korybant ve Kureta[8 - Korybantlar, Frigyalı tanrıça Kibele’nin; Kuretalar ise Giritli tanrıça Rhea’nın rahipleri idi.] gibi deyimler, benim yarattığım kültü, hem Kybele hem de Giritli Zeus kültüne bağlar.[9 - Euripides, 2010, s. 9.] Kuretalar ile Korybantlar da tıpkı benim gibi ayinlerini baş döndürücü rakslarla, bağrışmalarla, flüt, davul ve tunç sesleriyle yapıyorlardı. Demek ki Kybele de coşturucu, sarhoş edici ayinlerle kutlanıyordu. Bu ayinlerde de gaye, kendinden geçerek tanrıyı bulmaktı. Her üçünün de Anadolu-Girit kaynağından olduğuna hiç şüphe yokmuş güya.[10 - Erhat, 2008, s. 94.] Benzer yönlerimizin olması, aynı kökten geldiğimizi göstermez elbette; bu sadece bir ihtimal olsa gerek. Fakat yüksek bir ihtimal olduğunu da unutmamakta fayda var.

Bakkhalar tragedyasında Kral Pentheus ile aramda geçen bir konuşmada benim yine Lydia kökenli olduğuma değinilmektedir:

Dionysos: (…)
Çiçekli Tmolos Dağı’nı bilirsin elbet;
Adını duymuşsundur?
Pantheus:
Bilirim, Sardların şehrini bir çember gibi kuşatır.
Dionysos:
Ben oralıyım işte, memleketim Lydia’dır.[11 - Euripides, The Bacchanals, s. 460-70.]

Nonnos da Phrygia kökenli olduğumu söyler.[12 - Elderkin, 1936, s. 259.] Phrygia ve Lydia’da bana, Özgür Adam[13 - Romalılar bu yüzden tanrıya Latincede özgür anlamına gelen ‘Liber’ ya da ‘Liber Pater’ adını vermişlerdir. Tanrının bu isimle özdeşleştirilmesinde, Yunanca ‘Eleutheros’ sıfatının ‘özgür’ anlamında olması da etkin olmuştur. (Dürüşken, 2000, s. 86)] denilirdi. Eleutheros ve Atina’da Eleutherae kökenli olduğuma inanılıyordu ve bana Eleutheros ya da Eleuthereus isimleri verilmekteydi.[14 - Elderkin, 1936, s. 259.] Bu kadar çok isimle anılmam ne yalan söyleyeyim hoşuma gitmiyor da değil hani.

Herodot’a göre bana inanan insanların ortaya çıkması, ta Mısır’a kadar dayanır. Melampus adlı bir kişi bu dini, Tyr’li Kadmos ve onunla beraber Boiotia topraklarına yerleşmiş olan Fenikelilerden öğrenmiştir.[15 - Herodot, Historia, II. 49.]

Nereden geldiğim konusunda ortaya sürekli yeni fikirler atılıyor ve tartışmalar sürüp gidiyor. Girit, Hindistan ve Yakın Doğu gibi ortaya çıkmış olma ihtimalim olan diğer yerlerde yapılan çalışmalar, kökenimin daha geniş bir coğrafyada aranması gerektiğini ortaya koymuş. Orası ya da burası, ne fark eder ki? Kökenim nerede olursa olsun, Antik Çağ insanının üzümden şarap yapmayı ve şarabın insan üzerindeki rahatlatıcı ve yaratıcı etkisini keşfetmesi fazla uzun sürmemiş. Sonra da yeni bir doğa, bereket ve mutluluğun yansıması olan, ‘Dionysos’ adını verdikleri Şarap Tanrısı’nı, yani beni Yunan Panteonu’na[16 - Yunan Panteonu: İnancı simgeleyen tanrılar topluluğu.] katmışlar işte.[17 - Öztürk, 2010, s. 37.]

Bunları size neden mi anlatıyorum? Anlatıyorum, çünkü benim gerçekte kim olduğumu bilmenizi istiyorum.

2. bölüm

Bakkhalar

Geçmişin sırları bir yerlerde… Geçmiş, bu sırları saklamaya devam edecek, sizler onu buluna dek

Dionysos dışında hem pek çok lakabım, hem pek çok ismim var. Bu yüzden isimlerimin etimolojisini, gerçekçi ve kesin bir çizgiye oturtmak zor gibi görünüyor, en azından şimdilik. Bu adların anlamlarını ve bana nasıl verildiklerini ben de bilmiyorum. Antik ve mitolojik kaynaklarda Bakkhos, Euhios, Bromios, Iakkhos, Eleutheros ve Dithyrambos gibi adlara çok sık rastlarsınız. Bunlar dışında, daha ziyade lakap niteliğinde Akratophoros, Arretos, Arsenothelys, Botryophoros, Hagnos, Hugiates, Kissobryos, Pyrigenes gibi isimlerle de anılırım.[18 - http://www.wildivine.org/dionysos_epithets.htm]

Dionysos (Διòνυσος) adına ilk olarak Pylos’daki Nestor Sarayı’nda bulunan tablette ‘di-wo-nu-so-jo’ olarak (Levha I- Tablo 1) rastlanmıştır.[19 - LIMC III-I, 1986, s. 414.]

Bu adın nereden geldiği hakkında birkaç farklı görüş bulunmaktadır. Bunlardan birine göre Dionysos, “di” kökünden gelen ve “tanrı” anlamını taşıyan “dio” ile “nysa” sözcüğünün birleşmesinden oluşmuştur. “Nysa” Euripides’in Bakkhalar’ında “vahşi hayvanların yatağı” ve büyüdüğüm dağ olarak nitelenmektedir. Bu dağ, Homeros’un İlyada’sında Trakya’da gösteriliyor ama Tesalya’da, Makedonya’da, Hindistan’da ve Arabistan’da da Nysa dağları vardır. Anadolu’da Aydın yöresinde de Nysa adlı bir kentin yıkıntıları bulunmaktadır.[20 - Erhat, 2008, s. 93.] Doğruyu söylemek gerekirse ben de hatırlamıyorum hangi Nysa dağı olduğunu. Daha bebekken acımasız Hera’nın gazabından korunmak için gönderilmişim Nysa’ya. Orada da izimi bulunca Nysa’dan ayrılmak zorunda kaldığımı biliyorum; bir tek o kadar ama Aydın yöresindeki Nysa kenti bana daha yakın geliyor. Sanki aramızda görünmeyen gizemli bir bağ var. Bir şeyler yaşanmış aramızda lakin hatırlamıyorum. Geçmişin sırları bir yerlerde… Geçmiş bu sırları saklamaya devam edecek. Sizler onu bulana dek.

Dionysos, Zeus sözcüğünün yalın hali dışında kullanılan ve ‘tanrı’ anlamını taşıyan ‘Di’ (Dio, Dios, Dia, Dii) kökünden gelir. Διòς (Dios), oğul anlamına gelen Νυσος (Nisos) ile birleştiğinde ‘Zeus’un oğlu’ anlamını verir. Zeus’un oğlu olduğuma göre bu normal olsa gerek.

Bakkhos, ‘coşkuma kapılıp dinin gizemlerine erişmek’ anlamını taşır. ‘Bakkheuo’ fiilinden türetilmiştir. Iobakkhos olarak da karşımıza çıkan bu ad ‘söyleyen, bildiren’ anlamını da içermektedir.

Euhios, bana tapan kadınların, coşkun ve kendilerinden geçmiş bir halde ‘euhoy’ ya da ‘euhay’ diye bağırmalarından türemiş olan addır.

Bromios, ‘gürleyen’ ya da ‘gümbürdeyen’ anlamına gelmektedir ve doğadaki seslere öykünerek oluşmuş bir kelimedir. Bana sorarsanız bu adın verilmesinde şimşekler çakarken doğmamın da payı olmalı.

Iakkhos ise ‘çığlık’ anlamına gelen ‘Iakkhe’ sözcüğünden türemiştir. Her şeyden önce, doğanın ve yaban hayatın tanrısı olduğum için doğaya özgü sıfatların yakıştırılması anlaşılabilir. Aynı zamanda şarabın ve esrikliğin tanrısı olduğum için ‘özgür’ anlamına gelen ‘Eleutheros’ da denmektedir.

Adlarımdan Dithyrambos ve Bakkhos, Euripides’in Bakkhalar tragedyasında geçmektedir.[21 - Euripides, The Bacchanals, s. 520-30.]Bakkhalar tragedyasının bir korosunda babamın yani baş tanrı Zeus’un ağzından şu sözler dökülüverir:

Gel, Dithyrambos, baldırıma gir,
bir erkeğin rahminde büyü.
İstiyorum ki, ey Bakkhos, Thebai seni
iki kere doğmuş tanrı diye
ansın ve kutlasın.

Euripides’in dizelerinden de anlaşılacağı gibi Dithyrambos ve Bakkhos adları benim için kullanılmış olsa gerek, yoksa benden başka Zeus’un baldırında kim büyüyebilir ki?

‘İki kez doğmuş’ anlamına geldiği söylenen Dithyrambos, beni övmeye, kutlamaya yarayan sözcük olarak kabul edilmektedir.[22 - Erhat, A., 2008, s. 96] Açıkçası bu durumdan gayet memnunum. Beni bu şekilde övgülerle yüceltmelerine bayılıyorum. Şimdi siz aman ne kendini beğenmiş Tanrı diyeceksiniz, ama hiç de öyle değil. Ben sizin varlığınızla varım yokluğunuzla da yokum. Unutmayın ki ne Tanrı’nın ne insanın evrende önceliği yoktur; birlikte varolmuş ve birlikte anlam kazanmışlardır.

Benim için söylenen sözlü, müzikli eserlere de Dithrambos denmektedir ve tragedyaya doğrudan kaynak olması yönüyle de önemlidir.

Bromios, Bakkhous, Dionysos gibi adlarımı yine Bakkhalar tragedyasının bir korosunda görüyoruz:

Asya’yı dolaştım,
Yüce Tmolos’u aştım,
Tanrımız Bromios uğrunda
durmadan, yorulmadan koşuyorum.
Euhoi diye bağırarak
Bakkhous’un şerefine.
Kim o, yolda gezen?
Kim o, kim o, yolda gezen?