banner banner banner
Uzun Lafın Kısası
Uzun Lafın Kısası
Оценить:
 Рейтинг: 0

Uzun Lafın Kısası


Sanayi öncesi Avrupa’nın kırsallarında dolaşmak gündüzleri zorlu, geceleri ise imkânsızdı; bu nedenle mesafe kavramı gidilecek yere yürüyerek veya at üstünde kaç günde varılabileceğini ifade etmeye yönelik olmuştur. Bu durum İngilizcedeki journey (yolculuk) ve travel (seyahat) kelimelerinin neden Fransızcada çalışma veya iş görme anlamına gelen travail ve gün anlamına gelen jour kelimelerine dayandığını açıklamaktadır. Ancak yürüyerek, at sırtında veya faytonla yapılan bir günlük yolculuk dağlık ya da engebeli arazilerin dayattığı değişiklikler de hesaba katılınca düz zeminde farklı mesafelere tekabül edebileceğinden, atlı olsun olmasın tüm gezginlerin yolculuklarının ne kadar süreceğini anlayabilmeleri için daha büyük ölçü birimleri ve mesafe taşları ağı oluşturulmuştur.

Eski Avrupa’nın çoğunluğu bir lejyonerin bin uygun adımına göre belirlenmiş olan Roma milini benimsemiştir ve bu durumun kafa karışıklığını giderdiğini düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Seyahat ettiğiniz yere bağlı olarak ev sahibi ülkenin bir milinin neyi ifade ettiğini bilmek zorundaydınız, çünkü önemli ölçüde değişiklik gösterebiliyordu. En uzunu hâlâ İskandinavya’nın bazı bölgelerinde kullanılan on kilometrelik (6 mil) mildir. Belki de bu sebeple pek çok ülke 1799’da Birinci Fransız Cumhuriyeti’nin ortaya koyduğu on tabanlı metrik sistemi hevesle benimsemiştir. Öyle bile olsa, uzun mesafelerin ölçülmesindeki ustalıkta ilk ödül, aşağıda ele alınan antik Yunan bilgin Eratosthenes’e gitmelidir.

DÜNYAYI ÖLÇEN İLK İNSAN

Eski Yunan bilim insanı Kireneli (Libya) Eratosthenes (MÖ yak. 276-194), yaz gündönümünde öğle vakti güneşin Mısır şehri Swenet’in (günümüzde Asvan) tam tepesinde olduğunu biliyordu. Swenet’ten İskenderiye’ye kadar olan mesafenin 5000 stadyum olduğunu da biliyordu. Bir stadyum, kabaca iki yüz yardaya veya yüz seksen üç metreye eşdeğer olan ve eskiden spor alanlarını (bu sebeple günümüzde bu alanlara “stadyum” denilmektedir) ölçmek için kullanılan eski bir Yunan doğrusal ölçüsüdür.

Bu gerçekten kuvvet alan Eratosthenes, güneş saati kurup bir sonraki yaz gündönümünü beklemek için İskenderiye’ye gitmişti, böylece öğle vakti güneşin oradaki konumunu da ölçebilecekti. Swenet’te öğle vakti aldığı ölçüm (muhtemelen MÖ 240 yılında) ve ertesi yıl İskenderiye’de öğle vakti aldığı ölçüm arasındaki fark yedi derece on iki dakika (veya bir çemberin ellide biri) çıkmıştır. Daha sonra bir derecenin yedi yüz stadyum olduğunu hesaplamıştır. Bu durum yedi derece on iki dakikanın 5040 stadyum ettiği anlamına gelmekteydi ki elliyle çarpıldığında Eratosthenes’e dünyanın çevresi için 252.000 stadyumluk son değeri vermiştir. Bu değer günümüzde 39.690 km / 24.662 mile eşittir. Ekvator çevresinin artık yerleşmiş olan 40.075 km / 24.901 millik ölçüsü göz önüne alındığında, iki bin yıldan daha uzun bir süre önce elinde bir güneş saatinden daha gelişmiş bir şey olmadan çalışmış biri için bu epey iyi bir denemedir.

ZIT KUTUPLAR

Dünya ekvatorda şişkin, kutuplarda basık olduğu için ekvatorun çevresi kutuplardakinden daha büyüktür. Fakat aslında on beş kutup bulunur, öyleyse ölçüyü nereden alırsınız?

İki coğrafi kutup, iki manyetik kutup, iki jeomanyetik kutup, iki gökkutbu ve ek olarak coğrafi Güney Kutbu’ndan 180 m / 590 fit uzaklıkta resmi bir güney kutbu bulunmaktadır. Ayrıca erişimin olmadığı dört kutup vardır: kuzey, güney, okyanusal ve kıtasal.

Yılda birkaç kilometre sürüklenen manyetik kuzey kutbu, günümüzde coğrafi kuzey kutbundan 850 km / 528 mil uzaklıkta, Kuzey Buz Denizi’nde bulunur. Manyetik güney kutbu ise coğrafi güney kutbundan yaklaşık 2860 km / 1777 mil uzakta, kuzey kutup dairesinin kilometrelerce dışında yer almaktadır. Manyetik pusulalar yakında Sibirya’da gelişmekte olan ikinci bir kuzey kutbu tarafından lüzumsuz hale getirilecektir; bu arada ikinci bir manyetik güney kutbu, Brezilya açıklarında güçlenmektedir. Desenize, denizcilik çok eğlenceli olacak!

ŞEHİR SINIRLARI

Hepimiz, örneğin Manchester’a yüz mil, Paris’e seksen kilometre uzaklıkta olduğumuzu bildiren levhalar görmüşüzdür; ancak bu işaretler şehirdeki tam olarak hangi noktadan söz etmekteler? On dokuzuncu yüzyılda Londra dışındaki çoğu İngiliz şehri ana postane binasını referans noktası almıştır, fakat bu durum günümüzde büyük ölçüde belediye binalarıyla değiştirilmiştir.

Başkentlere gelirsek Paris’te mesele oldukça açıktır: Notre Dame Katedrali’nin ön kapısının hemen dışında pirinçten yapılma bir sıfır noktası belirteci bulunur ve Paris’e olan tüm mesafeler bu belirli noktaya göre hesaplanır. Roma’da aynı işlevi gören taş, Capitol Tepesi’nin üzerinde bulunmaktadır. Tokyo’da ise Nihonbaşi’nin[16 - (Jap.) Japonya Köprüsü anlamına gelmektedir. (ç.n.)] ortası sıfır noktası olarak kabul edilmiştir.

Eski Charing Cross

Tam olarak 52,510788 derece kuzey, 13,398964 derece doğudaki Spittelkolonnaden binasının önünde bulunan ve yeniden inşa edilen oldukça yüksek yapıdaki Prusya dönemi kilometre taşıyla Berlin’de de sıfır noktası son derece nettir. Addis Ababa’da 1930’da Haile Selassie (1892-1975), St. George Kilisesi’nin dışında bir noktanın sıfır noktası olarak kabul edilmesini hüküm vermiştir. Ancak bu konu Londra’ya gelince belirsizleşir çünkü ortak herhangi bir sıfır noktası olmayan tek Avrupa başkenti burasıdır.

Bazı Londra ajansları eski Charing Cross mevkisini referans noktası olarak kabul etmektedir. Bu yer artık Londra’dan bütün mesafelerin ölçüldüğü nokta olduğunu belirten bir levhaya sahip Trafalgar Meydanı’ndaki I. Charles (1600-49) heykeliyle işaretlenmiştir. Diğerleri Cannon caddesindeki antik bir monolit olan Londra Taşı’nın konumunu kullanırken gelenekçiler ise çan sesleriyle ünlü St. Maryle Bow Kilisesi’nin eşiğini dikkate alırlar. Birleşik Krallık’taki şehirler, kendi belediye binalarından Londra’nın Batı Yakası’ndaki Postane Kulesi’ne (günümüzde BT Tower) olan mesafeleri vererek eski postane sistemini onaylamaktadır.

Açıkçası yukarıdaki referans noktalarının tümü birbirlerinin iki üç mil veya kilometre civarlarında yer almaktadır, ancak bulunduğumuz “uydular aracılığıyla tam konum belirme çağı”nda ve diğer Avrupa şehirlerinin gösterdiği çaba göz önüne alındığında, Londra ajanslarının belirli bir noktada hemfikir olup kendilerine bir pirinç levha yaptırabileceğini düşünmek işten bile değildir.

FURLONG, KULAÇ VE FERSAH

İki yüz yirmi yardaya (201 m) veya bir milin sekizde birine eşit olan furlong kelimesi Eski İngilizcede bir akre uzunluğunda sürülmüş toprağa verilen “uzun karık”[17 - Karık: Toprakta sabanla açılan iz. (ç.n.)] (İng. long-furrow) isminin zamanla bozulmuş halidir. Uzun karıkta toprak 220 yarda uzunlukta, 22 yarda genişlikte (201 m x 20 m) sürülmüştür. Arazi boyunca toprağın kısa sürülmesinden kaynaklanan drenaj avantajlar bir yana, köylüyü bu şekilde sürmeye iten bir çift inatçı öküzü döndürmenin zorluğu olmuştur.

Bugün, at yarışı dünyasında olanlar dışında çok az kişi furlong ile ilgilenmektedir, ancak geçmişte Chicago ve Salt Lake City gibi şehirlerin adalarını ölçmek gibi önemli işlerde kullanılmıştır. Ayrıca İngilizlerin Burma’yla (günümüzde Myanmar) olan ilişkileri yüzünden bu ülkedeki yol işaretleri de hâlâ mesafeleri mil ve furlong bir arada olacak şekilde göstermektedir.

Kulaç da ismini “uzanmış kollarla” anlamına gelen bir başka eski terimden almakta ve bu şekilde tutulmuş kolların parmak uçları arasındaki mesafeye (altı fit / 182 cm) dayanmaktadır. Kolları birbirinden ayırma hareketi ip ölçmek veya sarmak için kullanışlı bir yöntem olduğu için çoğunlukla denizcilikte rağbet görmüştür. Özellikle ölçme sürecinde iskandil teline (ağırlaştırılmış halatlar su derinliğini ölçmek için kullanılırdı) atılan düğümler derinliği ifade etme biçimi olarak kullanılmıştır.

Kimilerinin iyi bildiği üzere, Mississippi nehir tekneleri bir zamanlar sadece üç düğümlü bir iskandil teli kullanmışlardır (üst belirteç, ikinci belirteç ve alt belirteç) ve iki kulaçlık mesafeyi gösteren ortadaki belirteç, Amerikalı mizah yazarı Samuel Langhorne Clemens (1835-1910) tarafından takma ad olarak kullanılmıştır.[18 - Samuel Langhorne Clemens tarafından alınan takma ad “ikinci belirteç” anlamına gelen Mark Twain’dir. (ç.n.)]

Denizde defin söz konusu olduğunda ise Deniz Kuvvetleri Komutanlığı cesedin ağırlaştırılmasını ve altı kulaçtan derin olmayan suya “gömülmesini” emretmektedir. Denizcilerin altı kulaç derine gömmekten bahsedişleri tecrübesiz denizcilerin kafasını karıştırıp toprağa defnetme işlemlerinin de altı fit derinliğindeki mezarlarda olması gerektiği yanılgısına yol açmıştır. Aslına bakıldığında ise Birleşik Krallık’ın tek şartı tabutun üstünden mezarın ağzına iki fitten (61 cm) daha az mesafe olmaması gerektiğidir.

Fersah, belirli bir mesafe olarak değil bir kişinin bir saat içinde yürüyebileceği mesafe olarak ortaya çıktığı için ayrı bir muammadır. Doğal olarak bu durum, bir fersahın kişinin yaşına, formda olma seviyesine ve söz konusu araziye bağlı olarak değişeceği anlamına gelmektedir. Bununla birlikte bir fersah genel olarak karada üç mile (5 km’den biraz daha az), denizde üç deniz miline (5,5 km) eşdeğer kabul edilmektedir.

Fransa’da bir fersah dört kilometreydi (yaklaşık 2½ mil), ancak hiçbir deniz o kadar derin olmadığı için Jules Verne’in Denizler Altında Yirmi Bin Fersah (1870) başlığının imkânsız olduğunu söylemekten hoşlanan kişiler olmuştur. Bu kişilerin şunun farkına varması gerekir ki Verne’in başlığı aslında ulaşılan derinlikle değil, alınan mesafeyle ilgilidir. Fakat bu başlığın ve Alfred Lort Tennyson’ın (1809-92) Hafif Süvari Alayının Hücumu (1854) şiirinde süvarilerin “yarım fersah ileri” gitmesi dışında bu terim, günümüzde nadiren duyulmaktadır.

GUNTER ÖLÇME ZİNCİRİ VE KRİKET SAHASI

Araziden odun yığınlarına kadar her şeyi ölçmek için belirli uzunlukta kesilmiş ipler ve teller kullanılmıştır. Bu sebeple 8 fit uzunluğa 4 fit genişlik ve derinlikte (2,4 m uzunluk x 1,2 m genişlik ve derinlik) olması gereken bir bağ odun, diğer iki boyutunu kontrol etmek için ikiye katlanabilen sekiz fit (2,4 m) uzunluğunda bir sicimle veya bağla ölçülmüştür. Fakat ip esneyebilirdi ve üçkâğıtçılar için de iplerini kısaltıp kestikleri ucu yeniden bağlamak kolay bir işti. Bu tür sahtekârlıkları engellemek için 1620’de İngiliz din adamı ve bilgin Edmund Gunter (1581-1626) bir uçtan diğer uca yirmi iki yarda (20 metreden biraz fazla) uzunluğunu verecek, her biri 7,92 inçten (201 mm) oluşan yüz adet ataş benzeri bağlantıdan oluşan bir zincir ortaya çıkarmıştır.

Gunter ölçme zinciri genel olarak zemin etüdü ve arazi ölçümünde standart hale gelmiştir, bu sebeple kriket oyununun ortaya çıktığı İngiltere’nin kırsal bölgelerinde köyün kriket sahasını düzenlemek için (kriket kale kazıkları arasındaki mesafe halen yirmi iki yardadır) bu ölçünün kullanması muhtemelen kaçınılmaz olmuştur. Ölçme zinciri ayrıca, hedefin arka desteği ile okçunun bu hedeften yirmi yardalık mesafede durduğu atış çizgisi arasını ölçerek, okçuluk sahalarını düzenlemek için de kullanılmıştır. Bu ölçü günümüzde kapalı alan uygulamaları için standart mesafedir.

Bir mil için seksen tane eğilmez ve esnemeyen zincir kullanan Gunter’ın icadı, on dokuzuncu yüzyıl demiryollarını planlamak ve düzenlemek için idealdi. İlk kısmı 2003 yılında açılan Manş Tüneli Yüksek Hızlı Tren Hattı’nın planlanmasında da bu icadın üstlendiği rol büyük olmuştur. Projenin planlarının tümü başlıca ölçü birimi olarak ölçme zincirinden bahsetmektedir ve günümüzde Birleşik Krallık trenlerinde seyahat edenler hâlâ başkent terminaline yüz otuz dört mil ve altmış üç ölçme zinciri olduğunu gösteren “Londra’ya 134/63” gibi mesafe işaretlerini görebilmektedirler.

MİL

Muhtemelen İngiltere’de kullanılan ilk metrik ölçü birimi olan mil, bir lejyonerin bin (veya Latincede mille) uygun adımının ölçüsü olarak ilk kez antik Romalılar tarafından buraya getirilmiştir. Bilinmeyen bir bölgeden geçerken özel olarak oyulmuş bir çubuğu katedilen her bir mili işaretlemek üzere yere saplamak için adımları sayan yetkili bir subay olurdu. Günün yürüyüşünün sonunda, yolculuğun başlangıç noktasından itibaren kaç mil gidildiğini belirtmek için taş bir işaretleyici yerleştirilirdi. İşte mil taşı ifadesi de bu şekilde ortaya çıkmıştır.

Romalılar tarafından yerleştirilen ilk yerel mil taşları Appian Yolu boyunca dikilmiş ve düz yollar ağı genişledikçe şehrin merkez forumuna günümüzde kayıp durumda olan Altın Mil Taşı inşa edilmiştir. Böylece imparatorluktaki tüm mil taşları bu noktaya olan uzaklığı da vermiştir. Bu durum yalnızca “tüm yollar Roma’ya çıkar” inanışını yaratmakla kalmamış, 1923’te sıfır noktası mil taşını Beyaz Saray’ın hemen güneyine, Washington’a yerleştirip ülkedeki tüm mesafelerle bağlantı kurulabilecek bir referans noktası haline getirme konusunda ABD’ye de ilham kaynağı olmuştur. Böylece onlar da benzer şekilde tüm yolların Washington’a çıkması hakkında övünebilmişlerdir.

Romalıların yürüyüş mili, arazinin eğimi ve zorluğu nedeniyle uzunluk açısından farklılık gösterebilirdi. Ancak MÖ 29’da yorgun erlerin ağır adımları yüzünden askeri yolların gittikçe kısa adımlı millerle katedilmeye başlamasından bıkan Roma Ordusu Başkomutanı Marcus Agrippa, 5000 fitlik (1524 m) Roma miline ulaşmak için kendi ayağının beş katı uzunluğunu standart yürüyüş temposu olarak belirlemiştir. Bu ölçü 1593 Ağırlıklar ve Ölçüler Yasası’na kadar İngiliz mili için standart olarak kullanılagelse de I. Elizabeth ölçülerin bir inç için üçarpa tanesi, bir fit için on iki inç ve bir yarda için üç fitlik eski konsepte göre belirlenmesi gerektiğine karar vermiştir. Bu da bize 5280 fitlik (1609 m) yeni mili vermektedir.

DİĞER MİLLER

Elizabeth dönemi İngiltere’si dışındaki dönemlerde kaos hüküm sürmüştür. İskoçlar 1976 yardalık (1806 m, Edinburg kraliyet mili mesafesi) milleriyle günümüz miline yaklaşmışlarken Eski Galler mili dokuz bin adımlık mesafeyi temel alarak üç mil ve 1470 yardaya (6,2 km) eşitlenmişti. Her ne kadar bu hileli miller 1707 Birlik Yasası’yla ortadan kaldırılmış olsa da İrlandalılar 2240 yardalık millerini (2048 m) eğer bir tondaki libre sayısı iki bin iki yüz kırksa o zaman bir mildeki yarda sayısının da bu olması gerektiğini savunarak tutmaya çalışmışlardır. Bu mantığı izlemek zor olsa da bu mil, on dokuzuncu yüzyıla kadar İrlanda Cumhuriyeti’nde yaygın olarak kullanılmaya devam etmiş ve kırsal bölgelerde de yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde arada sırada kullanılmıştır.

Metrik sistemin on dokuzuncu yüzyılın sonlarında kabul edilmesine kadar bir Avusturya-Alman mili 7,5 km / 4,6 mile eşitken Macarlar ve Ruslar sırasıyla 8,3 km / 5,1 mil ve 7,4 km / 4,5 millik ölçülerini kullanmışlardır. İskandinavya boyunca mil 6 ila 14,5 km / 3,7 ila 9 mil arasında değişebilirdi ve bu tür ülkelerin 1880’lerin sonunda metrik sisteme geçmesinden uzun süre sonra bile Norveç, Finlandiya ve İsveç 10 km / 6 mil uzunluğunu tanımlamak için mili kullanmaya devam etmiştir. İsveç Vergi Dairesi araçla iş seyahati için ödenekleri mil üzerinden hesaplamakta ve araçların yakıt tüketimi bu üç ulusta genellikle mil başına litre cinsinden ifade edilmektedir.

İskoç yazarlar arasında hak ettiği değeri en az görenlerden olan Naomi Mitchison (1897-1999), otobiyografik You May Well Ask (1979) eserinde bir grup İsveçliyle sahil boyunca üç millik bir yürüyüşe katılma konusundaki isteğinden bahsetmiştir. Tabii bu grubun mil ölçüsü konusundaki yanlış fikirlerinden dolayı kendini gerçekten uzun bir yürüyüşün ortasında bulmuştur.

DENİZ MİLİ

Karadaki kuzeninin aksine deniz mili sabit bir mesafe değildir ve bir knot[19 - (İng.) Düğüm. 1852 m/saatlik gemi sürat ölçüm birimi. (ç.n.)] hızda giden bir geminin bir saatte bir deniz mili mesafe katetmesi açısından düğümle yakından ilgilidir.

Dünyayı bir elinizde tutup ekvatordan ikiye ayırsaydınız bir daireye bakıyor olurdunuz. Ardından bu daireyi üç yüz altmış dereceye ve her bir dereceyi de altmış dakikaya bölseydiniz bu dakikaların her biri bir deniz milini gösterirdi. Eğer dünya kusursuz bir küre şeklinde olsaydı bu hesaplamada sorun olmazdı ancak ekvatorda şişkin, kutuplarda basık bir küre olduğu için yelken açtığınız yere bağlı olarak bir deniz mili ekvatorda 6046 fit (1842,8 m) ila 6108 fit (1861,7 m) arasında değişkenlik gösterecektir.

Bu, büyük ölçekte çok fazla bir fark gibi görünmeyebilir, fakat uzun bir yolculukta denizci, deniz milinin değişkenlik gösteren uzunlukları için gereken karmaşık hesapları düzgün bir şekilde yapmayı başaramazsa seyir ilerledikçe düz bir yüzeyden ziyade kusurlu şekle sahip bir küre üzerinde seyahat ettiği için gemi hedefinden şaşabilmekteydi.

1580’lerde Flaman haritacı Gerardus Mercator (1512-94) sefer sürecini bozmadan dünyayı meridyenlerinin tümünün dik açılarda kesiştiği, yassı (veya düz) bir dikdörtgen olarak gösteren bir dizi grafik yayımlayarak imdada yetişmiştir. Daha önce bahsedilen karmaşık hesaplamalardan kurtulan denizcilerin işi kolaylaşmıştır. Ancak bu yeni seyir kolaylığına erişmek için Mercator’un haritaları, aşağıda bazıları verilen birkaç yanlış anlamaya sebep olmuştur.


Вы ознакомились с фрагментом книги.
Для бесплатного чтения открыта только часть текста.
Приобретайте полный текст книги у нашего партнера:
Полная версия книги
(всего 1260 форматов)