banner banner banner
Uzun Lafın Kısası
Uzun Lafın Kısası
Оценить:
 Рейтинг: 0

Uzun Lafın Kısası


İKİ KAPTAN BİR GEMİYİ BATIRIR

Farklı ülkelerin fit ve inç uzunlukları için farklı karşılıklar belirlemesi birçok kez sadece öfkeye ve kafa karışıklığına hizmet etmişken, on yedinci yüzyıl İsveç’inde bir savaş gemisini gerçekten batırmış ve mürettebatını da öldürmüştür.

İsveç 1628’de zamanının en güçlü savaş gemisi sayılan 64 toplu Vasa’yı denize indirmiştir. Ancak henüz kıyıdan 1300 m / 0,8 deniz mili kadar uzaklaşmışken geminin batması ve birçok can kaybına sebep olmasıyla kalabalığın tezahüratları dehşet çığlıklarına dönüşmüştür. 1961’de yeniden su yüzeyine çıkarıldığında sorun tespit edilmiştir: Gemi, iskele tarafında sancak tarafında olduğundan daha kalın ve uzundu, bu ölümcül simetri eksikliği de batmasına sebep olmuştu.

Bazı tersane işçilerinin aletleri hâlâ gemideydi ve görünüşe bakılırsa iskele kısmında çalışan İsveçli ekip, ülkelerinin 1863 öncesi fit ve inçlerini kullanırken sancak tarafında çalışan Hollandalı işçiler kendi Amsterdam fit ölçülerini (on bir İsveç inçinden biraz kısa bir ölçü) kullanmışlardı.

HAVA VE YAĞMUR

Atmosferik basınç, 1643’te İtalyan Evangelista Torricelli (1608-47) tarafından tasarlanan barometreyle, hâlâ inç cıva cinsinden ölçülmektedir.

Bir cıva haznesinde baş aşağı duran basit bir tüp hâlâ en hassas barometre olarak kabul edilmektedir. Hazne üzerinde artan basınç daha fazla sıvı metali tüpe doğru iterek daha yüksek bir okuma değeri elde edilmesini sağlamaktadır. Bir atmosferin inç kareye isabet eden libre cinsinden basıncı deniz seviyesinde 14,7’ye eşittir, bu da 29,93 inç cıvayı göstermektedir.

Yağış miktarı da inç cinsinden ölçülmektedir, ancak bu rakamlar fena halde akıl karıştırıcı olabilmektedir. Yakın geçmişte yirmi dört saatlik bir zaman diliminde görülen en fazla yağış, 15 ve 16 Mart 1952’de La Réunion’a düşen 73,62 inçlik (187 cm) yağmurdu. Fakat bu durum adanın altı fitten (1,8 m) fazla suyla örtüldüğü anlamına gelmiyordu.

Standart yağışölçer, bir toplama hunisi ve huninin beslediği çapının onda biri kalibre edilmiş bir tüpten oluşmaktadır. Bu onda birlik oran en hafif yağmurun bile hunide toplanıp toplama tüpünde okunabilir bir değer ortaya çıkarabileceği anlamına gelir ancak bu değer daima ona bölünerek okunmalıdır.

Bu durum, La Réunion’u basan suyun miktarının daha az etkileyici ancak daha gerçekçi olan 7,36 inçlik (18,7 cm) değerde olduğunu gösterir ki bu bile adanın 970 mil kare (2512 km² ) olan alanına ciddi miktarda yağmur suyu düştüğü anlamına gelmektedir.

HAYALİ İNÇ

Simyaya ve paranormale takıntılı İngiliz fizikçi ve matematikçi Isaac Newton (1643-1727) dahil olmak üzere kendinden öncekilerin asılsız spekülasyonlarından ilham alan İskoç Kraliyet Astronomu Charles Piazzi Smyth (1819-1900), 1870’lerin büyük bir kısmını Mısır’da, piramitlerin dünyanın boyutlarını ve belirli gökcisimleri arasındaki mesafeleri yansıtmak için inşa edilen devasa aletler olduğunu kanıtlamaya çalışmakla geçirmiştir.

Smyth, İncil’deki göndermelerden İbrani kölelerin orada olduğuna ve inşaatta ana birim olarak kutsal İbrani kübitinin kullanılmış olması gerektiğine dair yanlış bir sonuca varmıştır. Eh, bu onun ilk hatası olmuştur. Mısır piramitlerinin inşasında, köle olsun ya da olmasın tek bir İsrailli bile yer almamıştır; işgücü tamamen Mısırlılardan oluşmuştur.

Smyth piramitlerin büyük taş yığınlarından daha fazlası olduğunu kanıtlama konusunda son derece kararlıdır. Kutsal İbrani kübitinin her biri 1,00106 standart İngiliz inçine eşit olan yirmi beş kutsal inçten oluşması gerektiği hükmüne vardıktan sonra yapıların her yönünü ölçmüştür. Daha önce yaptığı tüm ölçümleri anlamlandırmak için bu tersten gitme mantığını kullanmak, en azından Smyth’e göre, her şeyin netleştiği anlamına gelmekteydi.

Smyth’in belirlediği şekliyle Büyük Piramit’in gerçek çevre uzunluğu 36.524,2 kutsal piramit inçi veya yıl içindeki güneş günü sayısının yüz katı olarak ölçülmüştür. Kutsal kübit sayısına geri dönmek için Büyük Piramit’in herhangi bir tarafının yüksekliğindeki kutsal inç sayısını yirmi beşe bölünce sonuç 365,242 olmaktaydı. Smyth bunun üzerine dünyanın kutupsal çevresinin tam olarak 250.000.000 kutsal piramit inçi olduğunu fark etmiştir.

Bu türden çok daha fazla saçmalığa ve piramitlerin evreni ölçmek için inşa edilen kutsal araçlar olduğu teorilerine katılan insanlar hâlâ bulunmaktadır. 1883’te ünlü Eski Mısır bilimcisi William Flinders Petrie (1853-1942) Smyth’in ölçümlerinin son derece yanlış olduğunu ortaya koymuş, Büyük Piramit’in aslında onun ölçtüğünden birkaç fit daha kısa ve tüm bunlar hesaba katılınca da Smyth’in kutsal kübit ve inçinin tamamen saçmalık olduğunu şüpheye yer bırakmayacak şekilde kanıtlamıştır. Buna rağmen piramit bilimcilerin sürü psikolojisi devam etmektedir.

FİT

Fit[9 - (İng.) Feet: Ayaklar. (ç.n.)] ölçüsünün 0,3048 m’ye eşit, sabit bir ölçü olacağı ve her biri 25,4 mm’ye denk on iki inçten oluşacağı şeklinde uluslararası bir anlaşma yalnızca 1959’dan beri mevcuttur. Bundan öncesiyse tam bir keşmekeştir.

Tarihsel açıdan bu ölçüm bir insan ayağının, genellikle zamanın hükümdarının ya da kralının ayak uzunluğuna eşittir. Ancak ortalama bir erkek ayağının söz konusu erkeğin boyunun yaklaşık olarak altıda biri uzunluğunda olmasından ötürü fit ölçü birimi de farklı ırkların ortalama boy uzunluğuna göre ülkeden ülkeye değişmiştir. Eski Yunanlar ve Romalılar fiti temel bir ölçü birimi olarak kullanmışlardır. Ancak Eski Yunanların ayakları daha büyük olduğu için bir fit ölçüsü 302 mm’ye eşitken, Romalıların ayakları daha küçük olduğu için ölçüleri de 295,7 mm’ydi veya mevcut standart ölçümün yaklaşık yüzde 97’si kadardı.

Bu, en azından Roma şehrinde kullanılan standart fit ölçüsüydü. Roma eyaletlerinde çoğunluk, daha büyük olan ve aslında Nero Claudius Drusus’dan (MÖ 38-9) çok daha önce kullanımda olan 334 mm’lik “pes Drusianus”u kullanmayı tercih etmiştir. Roma şehri içindeki tüm tapınaklar ve sivil yapılar belirlenen 325 mm’lik kutsal ayak ölçüsüne uygun şekilde inşa edilmiştir.

Eski Romalılar ve Yunanlar her biri bir işaret parmağı genişliğinde olacak şekilde fit ölçülerini on altı parçaya ayırmışlardır. Ancak Romalılar daha sonra hem “inç”i hem “ons”u türettiğimiz ve on ikide bir anlamına gelen “uncia” olarak adlandırdıkları daha büyük bir bölme yöntemini seçmişlerdir. MÖ 29’da Romalı devlet adamı ve Roma Ordusunun en kıdemli generallerinden Marcus Agrippa (MÖ 63-12), Roma fitini kendi 296 mm’lik (11,5 inçlik) sağ ayağının uzunluğuna sabitlemiştir. MS 43 yılında Roma istilası sırasında Birleşik Krallık’a getirilen de bu ölçü olmuştur.

MS 409-10 yıllarında Romalıların geri çekilmesiyle oluşan boşluğu doldurmaya Saksonlar gelmiş ve yanlarında da dört avuç içine veya on iki başparmağa böldükleri 335 mm / 13 inçlik Kuzey Cermen fit ölçüsünü getirmişlerdir. Oldukça kafa karıştırıcı bir şekilde, “yeni” Sakson fiti arazi parçalarını ölçmek için kullanılmış, ancak bu arazilerin üzerine inşa edilen binalar eski Roma fiti prensiplerine göre yapılmıştır. 1300’de veya o civarlarda I. Edward (1239-1307) emrinde hazırlanan Yardaların ve Ölçü Sırıklarının Düzenlenmesi hükmü Cermenlerin büyük ayak ölçüsünün on birde onuna eşit olan yeni fit ölçüsünü desteklemiştir. Bu amaçla bir inç için üç, birfit için otuz altı arpa tanesi kullanılan tuhaf bir yöntem uygulanmış ve fit ölçüsü yeniden tanımlanmıştır.

Yukarıda belirtildiği gibi bu durum Temmuz 1959’da, tam olarak 0,3048 m ve Edward’ın fit uzunluğundan milyonda 1,7 oranında uzun olan, uluslararası fit standardı çıkana kadar neredeyse hiç değişmemiştir.

KAREYE DÖNEN BOKS RİNGLERİ

Çıplak elle dövüş yapılan günlerde olay, herhangi bir açık alanda veya karşılaşmaların düzenlenebileceği kadar geniş tarlalarda toplanan seyircilerin oluşturduğu çemberlerin içinde gerçekleşmekteydi. Çemberin dış halkası, eğlenceyi izleyip sonuç üzerine ciddi bahisler oynamaya gelen üst tabakadan insanlardan oluşurdu. Bu kişiler daha iyi görebilmek için faytonlarının üzerinde otururken, boksörlere çelme takarak veya onları dürterek dikkatlerini dağıtan seyircilerin dövüş sonuçlarını etkilemesinden bıkmışlardı. Böylece en iri yarı arabacılarını halk tabakasını geride tutmak için göndermeleri gelenek haline gelmişti. Arabacılar dört köşede durur ve aralarına faytonların kamçılarını gererek beklerlerdi.

Dört atlı bir faytonda kullanılan kamçı türü, sapından ucuna kadar yaklaşık 5,2 m / 17 fit ölçüsüne sahiptir, yani bu doğaçlama oluşturulan karelerin her bir tarafı bir kamçı ve iki arabacının her biri 90 cm / 3 fitlik kollarından oluşmuştur. Bu da hemen hemen günümüzdeki boks ringlerinin ölçüsü olan 7 m / 23 fitlik kareyi oluşturur.

KÜBİT VE ELL

Bir zamanlar yaygın olarak kullanılan ölçü birimlerinden olan kübit ve ell, dirsekten orta parmağın ucuna (yaklaşık 46 cm / 18 inç) kadar olan mesafeye tekabül etmekteydi. Bu durum, sağ kollarını kullanarak kereste ve kalas uzunluğunu hızla belirleyebilen marangozlar için kullanışlı bir cetvel işlevi görmüştür. Bugün kimse ell ölçüsünden bahsetmiyor olsa da aslında standart bilgisayar klavyesi için seçilen genişlik buydu: uzun süreli yazma işlemlerinde zorlanmayı hafifletmek için tasarlanmış bir simetri.

Romalılar imparatorluklarını kurduktan sonra, kumaş ve ip ölçmek için pratik bir yöntem olduğu için, kübit ölçüsünü “sol kalça kemiğinden tamamen uzatılmış sağ kolun kenetlenmiş baş ve işaret parmağına kadar olan mesafe” şeklinde yeniden tanımlamışlardı. Satıcı, kumaşın kenarını veya ipin ucunu sol kalçasına yaslar, böylece alıcı sağ kolun kaç kere tam ve yukarı doğru çekildiğini görebilirdi. Bu yeniden tanımlanmış kübit veya ell yaklaşık 114 cm / 45 inçtir. Az sayıda Romalının kısa boylu bir satıcıdan ip veya kumaş almayı tercih edeceğini varsaymak yanlış olmaz.

Bu, Romalıların Britanya’ya getirdiği kübit tanımıdır ve Birleşik Krallık’ta bir top kumaşın standart genişliğinin neden hâlâ 114 cm / 45 inç olduğunu da açıklamaktadır. Bu tarz tüm ölçüm yöntemlerinde olduğu gibi sorun, üç kübit kumaşın veya on kübit ipin satıcıdan satıcıya biraz değişmesi ve nihayetinde tutumlu İngilizlerin bu durumdan bıkmaları olmuştur.

Kübitin 45 inç (114 cm) olarak kabul edilmesiyle satıcıların tezgâhlarına bu uzunlukta pirinç çiviler çakılmıştır. O zamandan sonra çiviler yarda ve inç işaretlemede kullanılmış olsa da bu uygulama, on dokuzuncu yüzyılın sonuna kadar erkek giyim mağazalarında sürdürülmüştür. Her hâlükârda, bu sebeple insanlar hâlâ tahmin ve varsayımlara güvenmek yerine “pratikten söz etmek[10 - (İng.) Getting down to brass tacks: Asıl meseleye, sadede gelmek anlamına gelen deyim. Motamot çevirisi “pirinç çivilere gitmek” şeklinde yapılabilir. (ç.n.)]” konusunda ısrar etmektedirler.

NUH’UN GEMİSİ

Eski on sekiz inçlik (46 cm) kübitle tasarlanan en meşhur yapı muhtemelen Nuh’un Gemisi’dir. Gemi, söylentilere göre üç yüz kübit uzunluğunda, elli kübit genişliğinde ve otuz kübit yüksekliğinde veya 137 m / 450 fit uzunluğunda, 23 m / 75 fit genişliğinde ve 14 m / 45 fit yüksekliğindedir.

Anlatılagelen şekilde gizemli “sarıağaç” kerestesiyle inşa edilseydi, bu yapı ilk dalgada ortadan ikiye ayrılırdı. Ayrıca gemi genellikle hayal edilen şekliyle ikişer ikişer değil, İncil’in söylediği gibi, çoğunluğu yedişer yedişer toplanması gereken doksan küsur milyon türden böcek, sürüngen, bitki ve hayvanı barındırabilecek kadar büyük olmanın yanından bile geçmemektedir.

180![11 - Üç dart atışıyla kazanılabilecek en yüksek sayı 180’dir. (ç.n.)]

Dart oyunu (bu bir oyundur, spor değil) köylerinin yeşillik alanlarında amaçsızca takılan ortaçağ okçuları tarafından icat edilmiştir. Hedef oyunu denen oyunları için boş bir fıçı aldıktan sonra kapağının üzerine tebeşirle tek merkezli iç içe geçmiş çemberler çizmişler ve kimin oldukça ağır olan küçük demir okları merkeze en yakın yere atacağını belirlemek üzere bir ölçme zinciri[12 - (İng.) Chain: 66 fit / 20,1168 m uzunluğundaki ölçü birimi. (ç.n.)] uzağa yerleştirmişlerdir. Bu oyun ayrıca acemi okçulara yörünge sanatını öğretmek için de kullanılmıştır.

Zamanla, ayrıca tipik İngiliz yazları dikkate alındığında, fıçı kapakları birahane içindeki duvarlara asılır olmuş, bölmeler düzenlenmiş ve sayılar şans eseri sayı kazanma olasılığını en aza indiren bir düzende karıştırılmıştır. Peki, atış çizgisi mesafesi nasıl kararlaştırılmıştı? Eh, hedeften 2,4 m / 8 fit civarlarında bir mesafe ayarlamak için bir birahanede uç uca yerleştirilmiş dört bira kasasından başka ne kullanılabilirdi ki? Doğal olarak hedef mesafesi farklı tedarikçilerden sağlanan kasaların boylarına bağlı olarak birahaneden birahaneye biraz değişmiş, en sonunda ortalama 2,37 m / 7 fit 9,25 inçlik mesafe resmileştirilmiştir.

EKSİK ÖLÇÜ

Kübitin eski Yunanca versiyonu, dirsekten yumruğun eklem kısmına kadar olan mesafeyi ifade etmesi açısından biraz değişiklik gösteren “pigme” ölçüsüydü. Eski Yunanlar, Kuzey Afrika medeniyetleriyle etkileşimleri sayesinde bu minik Sahra altı Afrikalılarıyla karşılaşmış ve onlara bu ölçünün adını vermişlerdir. Bu kadar gizli olan bu halkın yaşam süresi de kısadır; çocukların yarısından azı on beş yaşını görecek kadar yaşamakta ve ortalama bir yetişkin yirmi beşinden önce ölmektedir. Antropolojik heyetler hâlâ bunun sebebini araştırmaktadırlar.

YARDA

Bu doğrusal ölçüm birimi, İngiltere’nin Danelaw[13 - 9. ve 10. yüzyıllarda İngiltere’nin Danimarkalılarca yönetilen kuzey kesimi. (ç.n.)] bölgesinde bir yarda büyüklüğündeki arazinin aşağı yukarı bir “hide”lık[14 - Ortaçağda özgür bir aileyi geçindirmeye yetecek miktardaki arazi ölçüsü. (ç.n.)] arazinin dörtte biri olduğu yedinci yüzyıldan bu yana büyük ilerleme kaydetmiştir. Hide biriminin gerçek bir alandan ziyade değer biçme ölçüsü olması sebebiyle, toprak ne kadar verimli ve kârlıysa hide alanı da o kadar azalmaktaydı. Bir yarda arazi on beş ila otuz akrelik (altı ila on iki hektarlık) bir alan olabilmekteydi.

Ortaçağda yarda, dönümlerin sınırlarını çizmek için çoklu şekilde kullanılan yaklaşık on altı fit veya beş metre uzunluğundaki doğrusal bir ölçü çubuğu boyutlarına kadar daralmıştır. Günümüzde daha yaygın şekilde çubuk[15 - (İng.) Rod: 5,0292 metrelik uzunluk ölçüsü. (ç.n.)] olarak adlandırılan bu ölçü çubuğu topograflar tarafından hâlâ kullanılmaktadır. I. Henry (yak. 1068-1135) yardayı kendi sağ kolunun uzunluğuna sabitlemeye çalışmıştır, ancak I. Edward bu uygulamayı 1300 dolaylarında topladığı yardaları ve ölçü sırıklarını düzenleyici kurulla birlikte tamamen kaldırmıştır. Kurul, uç uca eklenmiş üç arpa tanesinin bir inç, on iki inçin bir fit, üç fitin bir yarda, beş buçuk yardanın bir ölçü sırığı ve yüz atmış sırığın bir akre ettiğini karara bağlamıştır.

I. Elizabeth (1533-1603) 1588’de düzgün ve resmi bir yarda çubuğu tayin eden ilk kişi olmuş gibi görünmektedir. Günümüzde resmi olarak kullanılan bir yarda uzunluğunda çubuktan yalnızca 0,01 inç / 0,25 mm kısa olan bu çubuk hiç de fena bir girişim değildir. Ancak 1758’de Lort Carysfort’a bağlı bir kurul Elizabeth’in yarda çubuğunun hem çok kötü yapıldığına hem de eğri olduğuna kanaat getirmiş ve Londra’da yaşayan ölçü aletleri yapımcısı John Bird’ü yeni bir tanesini yapması için görevlendirmiştir. Bird 1760’ta ikincisini yapmıştır, fakat yarda çubuklarının ikisi de eski Westminster Sarayı’nı yıkan 1834 tarihli yangında yok olmuştur.

Kraliçe I. Elizabeth

1838’de başka bir kurul, Francis Baily’yi (1774-1844, Baily boncuklarıyla ünlü gökbilimci) yeni bir yarda çubuğu yapması için görevlendirmiştir, ancak Baily, 1844’te görevini Richard Sheepshank’e (1794-1855) devrettikten sonra yaşamını yitirmiştir. On milyonda birlik bir hata payıyla çalışan Sheepshank’in otuz altı inçlik (91 cm) yardası Kraliçe Victoria (1819-1901) tarafından 5 Ağustos 1855’te (ne yazık ki Sheepshank’in ölümünden bir gün sonra) imparatorluğun yeni resmi standardı olarak onaylanmıştır.

KORT VE TENİS

Mütevazı manastırların ve malikânelerin küçük, dikdörtgen avluları açık hava tenisinin öncüsü olan kort tenisini oynamak için ideal umumi alanlardı. Çoğunlukla zengin oyunu olan kort tenisi, sektirerek yapılan atışlarda duvarların ve sütunların da oyuna dahil olması açısından biraz duvar tenisi (squash) gibiydi. Gerçekten de on sekizinci yüzyılın başlarında Londra’daki borçlu hapishanelerinin bir zamanlar zengin olan tutukluları kort tenisini egzersiz avlularında oynayabilecekleri bir oyuna çevirmişlerdi. Hapishane tenisi veya duvar tenisi olarak bilinen bu oyun, kort tenisinin 1830’ların başlarında duvar tenisine dönüşecek olan versiyonuydu. Oyun, aynı yıllarda Londra’nın kuzeybatısında bir okul olan Harrow School’da da bir başka şekliyle oynanmıştır.

1870’lerin başında açık hava tenisi ortaya çıktığında kortun beşe iki ölçü çubuğu boyutlarındaki eski dikdörtgen avluların düzeninde olması muhtemelen kaçınılmaz bir durumdu. Modern tenisin alışılmadık puanlaması da eskiden avlularda bulanan saatlerin küçük ahşap kopyalarıyla skor tutma yöntemini yansıtmaktadır. Başlangıçta 15, 30, 45 ve 60 (oyun) olan puanlama, berabere kalma durumunu mümkün hale getirmek için 45’ten 40’a çekilmiştir. Bir oyuncunun tek puan farkla kazanmasını önlemek için getirilen bu sistem, Fransızca deux’den (iki) türetilmiştir. Çünkü her oyuncunun oyunu güvence altına almak için art arda iki sayı alması gerekmiştir. Bazen bu noktada her oyuncunun kaybetme tehlikesi olduğu için, hakemin kararı Fransızcada “bölünmüş oyun” anlamına gelen ve sonradan İngilizcede jeopardy (tehlike) kelimesine dönüşen jeu-parti olmuştur.

Wimbledon ilk turnuvasını 1877’de düzenlemiştir. Kulüp, kendi alan kısıtlamaları nedeniyle yetmiş sekize otuz altı fitlik (24 m x 11 m) kortları tercih etmiştir ve 1882 itibariyle bu ölçüler standart haline gelmiştir.

UZAKLIK