banner banner banner
Yeni bir hayat
Yeni bir hayat
Оценить:
 Рейтинг: 0

Yeni bir hayat


Ama o öbür yanım var ya öbür yanım
Amman öbür yanım korkak diğer yarım

Kurtulmak kolay mı kendinden
Sıyrılmak kolay mı derdinden

Arda bir bir yanım
Yıksam diyor şu dağı
Görsem diyor ardını
Yarimi yarınımı

Arada bir bir yanım
Küstüm diyor o yana
Senden dost olur mu
Korkarsan kaybettin diyor”

İşte diğer yarımız bizi alıkoyan. Düşlerimizde gitmek istediğimiz yer, yaşamak istediğimiz hayat puslu bir görüntüdür çoğu zaman. Bir hayaldir asla gerçekleşeceğine inanmadığımız. Hüznümüzün nedeni biziz aslında. Olması gerekenlerle, olmasını istediklerimiz arasına sıkışıp, ezilen insanlarız.

Normal denilen yaşamın olması lazım gelenlerine karşılık, içimizdeki ateş ve içimizden fışkıranlar. Kendimizden sıyrılamamanın sıkıntısı, gerginliği yer bitirir bizi.

Görünen yüzlerimizin altında görünmeyen yüzler taşıyoruz. Hayatımızı kendimize yarı kapalı hapishane haline getiriyoruz. Yüzümüzü parmaklıklara dayamış şekilde sürünerek yaşıyor, kendimizden korkuyoruz, diğer yarımızdan değil.

Sadece arada bir bir perdeyi aralıyor ve dalıyoruz hayallere, asla gerçek olabileceğine inanmadan.

ZİHİNSEL FİTNESS

1. Hayatı size hapishane yapan şeyleri düşünün, neler bunlar?

2. Bu hapishaneden kurtulmak için bir planınız var mı?

3. Yoksa plan yapmak için neden bekliyorsunuz?

MUTLULUĞUN SIRRI…

Yine Simyacı’dayız. Mutluluğu aramaya çıkan çoban Santiago’nun yolculuğunun bir bölümünde bir öykü anlatır yazar, “Mutluluğun Gizi”.

“Bir tüccar Mutluluğun Gizi’ni öğrenmesi için oğlunu insanların en bilgesinin yanına yollamış. Delikanlı bir çölde kırk gün yürüdükten sonra, sonunda bir tepenin üzerinde bulunan güzel bir şatoya varmış. Söz konusu bilge burada yaşıyormuş. Bir ermişle karşılaşmayı bekleyen kahramanımız girdiği salonda hummalı bir manzarayla karşılaşmış: Tüccarlar girip çıkıyor, insanlar bir köşede sohbet ediyor, bir orkestra tatlı ezgiler çalıyormuş; dünyanın dört bir yanından gelmiş lezzetli yiyeceklerle dolu bir masa da varmış. Bilge sırayla bu insanlarla konuşuyormuş ve bizim delikanlı kendi sırası gelmesi için iki saat beklemek zorunda kalmış.

Delikanlının ziyaret nedenini açıklamasını dikkatle dinlemiş bilge, ama Mutluluğun Giz’ini açıklayacak zamanı olmadığını söylemiş ona. Gidip sarayda dolaşmasını, kendisini iki saat sonra görmeye gelmesini salık vermiş. “Ama sizden bir ricada bulunacağım” diye eklemiş bilge, delikanlının eline bir kaşık verip sonra bu kaşığa iki damla sıvı yağ koymuş. “Sarayı dolaşırken bu kaşığı elinizde tutacak ve yağı dökmeyeceksiniz.”

Delikanlı sarayın merdivenlerini inip çıkmaya başlamış, gözünü kaşıktan ayırmıyormuş. İki saat sonra bilgenin huzuruna çıkmış. “Güzel” demiş bilge, peki yemek salonumdaki Acem halılarını gördünüz mü? Bahçıvan Başı’nın yaratmak için on yıl çalıştığı bahçeyi gördünüz mü? Kütüphanemdeki güzel parşömenleri fark ettiniz mi?”

Utanan delikanlı hiçbir şey görmediğini itiraf etmek zorunda kalmış. Çünkü bilgenin kendisine verdiği iki damla yağı dökmemeye çabalamış, başka bir şeye dikkat edememiş.

“Öyleyse git, evrenimin harikalarını tanı” demiş ona bilge. “Oturduğu evi tanımadan bir insana güvenemezsin.”

İçi rahatlayan delikanlı kaşığı alıp sarayı gezmeye çıkmış. Bu kez, duvarlara asılmış, tavanları süsleyen sanat yapıtlarına dikkat ediyormuş. Bahçeleri, çevredeki dağları, çiçeklerin güzelliğini, bulundukları yerlere yakışan sanat yapıtlarının zarafetini görmüş. Bilgenin yanına dönünce, gördüklerini bütün ayrıntıları ile anlatmış. “Peki sana emanet ettiğim iki damla yağ nerede?” diye sormuş bilge. Kaşığa bakan delikanlı, iki damla yağın dökülmüş olduğunu görmüş. “Peki” demiş bunun üzerine bilgeler bilgesi. “Sana verebileceğim tek bir öğüt var: Mutluluğun Giz’i dünyanın bütün harikalarını görmektir, ama kaşıktaki iki damla yağı unutmadan.”

Yaşamda çevremize, ailemize, işimize karşı sorumluluklarımızı temsil eden kaşıktaki yağı dökmeden de anı yaşayabilmeyi, güzellikleri görmeyi becerebilirsek, mutlu olmayı öğrenmeye başladık demektir.

Mutlu olma arayışında bir grup insan, çevresini, sorumluluklarını bir kenara iterek, yaşama karşı sorumluluklarını umursamadan sadece ve sadece anı yaşamaya, günü yakalamaya kendini kaptırırken, diğer bir grup sorumluluklarını gerçekleştirme tutkusu ile kendini harcar ve yaşamı ıskalar.

Doğru olan dengeyi bulmaktır. Hikayedeki gibi sorumlulukların bilincinde, onların altında ezilmeden günü yakalayan insan olmaktır.

Mutluluğun gizi burada yatıyor işte.

Yaşamda başarının ve mutluluğun sırrı dengeyi korumakta yatıyor.

Bunu siz de başarabilirsiniz.

İsteyin yeter. Hem yaşama, hem kendinize hem çevrenize odaklanabilir, dengeyi yakalayabilirsiniz. İşte o zaman gerçekten yaşamış olursunuz bu dünyada.

ZİHİNSEL FİTNESS

1. Dengeyi tutturabildiniz mi hayatta? Tutmadıysa ne tarafa doğru kaybettiniz dengeyi?

2. Dengeyi sağlamak için ne yapmanız gerekiyor düşündünüz mü?

SİZDEN BAŞKALARI DA VAR…

Narkissos’un, kendi güzelliğini her gün bir gölün sularında seyretmeye giden bu yakışıklı delikanlının efsanesini biliyor musunuz?

Bir nehir, karşısına çıkan bir orman perisini sularının içine hapseder. Suyun içinden Narkissos doğar. Yıllar geçer Narkissos on altı yaşına gelir. Henüz tam bir erkek değildir, fakat çocuk da değildir. Olağanüstü güzelliğe sahip olan Narkissos’a bütün periler ve melekler aşıktır. Onunsa tek ilgisi avlanmaktır. O kimseyle ilişki kurmaz, her tür insani ilişkiyi küçümser.

Bir gün Echo adlı bir su perisi gelir. Echo, tanrıça Hera tarafından başkasının ağzından çıkan sözleri tekrar etmeye mahkum edilmiştir. Echo Narkissos’a yaklaşmaya çalışır, fakat Narkissos onu reddeder. Kendine kayıtsız kalan Narkissos’un aşkına karşılık alamayan Echo, acılar içinde ölür. Ölürken de Narkissos’un son sözlerini yansıtan kendi sesini dünyada bırakır, “Kendimi sana vermektense ölürüm daha iyi.”

Bütün su perileri ve melekler, acı içinde kıvranmaktadır. Narkissos tarafından reddedildikleri için Echo’nun intikamının alınmasını isterler. Tanrılar bu dileği kabul ederler. Narkissos aşık olacak, fakat aşık olduğuna asla kavuşamayacaktır.

Narkissos bir gün ormanın içindeki bir göle gelir. Su içmek için eğildiği sırada sudaki kendi yansımasını görür. Olağanüstü güzel bir yüzdür. Sudaki yansımasına hayran hayran bakarak konuşmaya başlar. Kendine aşık olduğunun farkında bile değildir. Gölün kıyısında aç, yorgun, sefil bir yaşam sürmeye başlar. Güçsüz düşen Narkissos, günün birinde göle düşüp boğulur.

Narkissos’u aramaya çıkan su perileri onun öldüğü yere gelirler ve Narkissos’un yerinde bir çiçek görürler. Onun göle düşüp de boğulduğu yerde açan bu çiçeği “Nergis” diye biliyoruz.

Oscar Wilde, bu efsaneyi farklı bitirir. Tatlı su gölünün kıyısına gelen orman perilerinin gölü bir acı gözyaşı kavanozuna dönüşmüş olarak bulduklarını yazıyor Oscar Wilde.

–Neden ağlıyorsun? diye sormuş periler göle.

–Narkissos için ağlıyorum, diye yanıtlamış göl.

–Ne var bunda şaşılacak, demiş bunun üzerine orman perileri.

–Bizler ormanlarda boşu boşuna onun peşinde dolaşır dururduk, ama onun güzelliğini yalnızca sen görebilirdin yakından.

–Narkissos yakışıklı bir genç miydi? diye sormuş göl.

–Bunu senden daha iyi kim bilebilir ki? diye karşılık vermiş iyice şaşıran periler.

–Her gün senin kıyılarına gelip sularına bakıyordu!

Göl bir süre sessiz kalmış. Sonra şöyle konuşmuş: