banner banner banner
Abbasiler ve Abbasi Halifeleri
Abbasiler ve Abbasi Halifeleri
Оценить:
 Рейтинг: 0

Abbasiler ve Abbasi Halifeleri


Abbasiler’de Mezalim Mahkemeleri denilen kurumlar da vardı. Bu mahkemelerin başındakilere kâdı’l mezalim denirdi. Mezalim Mahkemeleri, nüfuz sahibi kişilerin zulüm ve haksızlıklarına mâni olmak amacıyla kurulmuştu. Nüfuzlu kişilerin davalarına kadılar bakmakta güçlük çekerdi. Mezalim Mahkemelerindeki duruşmalarda muhafızlar, kadılar, fıkıh bilginleri, kâtipler ve şahitlerden oluşan beş gruptan görevliler mutlaka bulunurdu.

İlk Yükseköğrenim Nizamiye Medreselerinde Yapıldı

İslam tarihinde camilerin, eğitim hizmetlerinin yürütülmesinde önemli bir fonksiyonu olmuştur. Camiler, ibadethane olmalarının yanı sıra, öğrenciler için de birer eğitim kurumlarıydı. Zengin kitap koleksiyonlarına sahip olan camiler bu önemli fonksiyonlarını Abbasiler’in ilk devirlerinde de sürdürmüşlerdir. Camilerin dışında yükseköğretim alanında ilk meşhur eğitim kurumu, Bağdat’ta kurulan Beytülhikme’dir. Bu kurum ilk başta bir tercüme merkezi olarak hizmet verdi. Daha sonar akademik çalışma yapılan, kütüphane hizmetleri verilen bir kuruma dönüştürüldü.

Abbasiler’de hizanetülhikme ve hizanetülkütüb denilen kütüphaneler de eğitim işlevi görüyorlardı. Ancak Abbasiler’de gerçek manada eğitim hizmetini veren kurum, Büyük Selçuklu Veziri Nizamülmülk’ün 1065-1067 yılları arasında Bağdat’ta kurduğu Nizamiye Medresesi’dir. İslam tarihinin ilk çekirdek üniversitesini oluşturan Nizamiye Medresesi’nde öğrencilerin yeme, içme ve barınma ihtiyaçları ücretsiz karşılanırdı.

Nizamiye Medresesi Avrupa’da kurulan ilk üniversitelere de örnek olmuştur. Nizamülmülk’ün gayretleriyle kurulan bu ilk medreseyi diğerleri takip etmiş ve XII. yüzyılda Bağdat’taki medrese sayısı 30’a ulaşmıştır. Halife Mustansır tarafından 13. yüzyılın ikinci çeyreğinde kurulan Mustansıriyye Medresesi’nde de dört mezhep için ayrı ayrı eğitimler verilmiştir. Medresenin her bölümünde bir müderris ve yetmiş beş öğrenci vardı. Medresede ayrıca bir doktor, bir kütüphane, hamam ve aşevi bulunuyordu. İslam dünyasında aydınlanmanın lokomotifi olan bu medreseler, 1258’deki Moğol istilasında yok edildi. Böylece Mezopotamya’nın ışığı, yüzlerce yıl yanmamacasına söndürüldü.

Dünya Medeniyetine Hizmet Edildi

Avrupa’nın Orta Çağ karanlığından kurtuluşunda Mezopotamya’da Bağdat, Endülüs’te Kurtuba, Mısır’da Kahire, Suriye’de Şam olmak üzere, İslam dünyasında yapılan çalışmaların büyük etkisi oldu. İslam dünyasında çeşitli kurumlar ve ilimler bu devirde şekillenerek zamanla modern Avrupa medeniyetinin doğmasına da tesir etti.

İslam dünyasında filoloji, din, sosyal bilimler ve fen bilimleri alanındaki ilk çalışmalar Emeviler Dönemi’nde başladı. Bu çalışmalar Abbasiler Dönemi’nde sistematize edilerek, ayrı birer bilim disiplinine dönüştürüldü.

Abbasiler Dönemi’nde, Arap dili ve edebiyatı alanında önemli çalışmalar yapıldı. Önceleri Kur’an-ı Kerim ve hadisin inceliklerini anlamak gayesiyle başlayan filolojik ve edebî araştırmalar, zamanla müstakil birer ilim dalı hâlini aldı. Sözlü kültür derlemelerine ilişkin ilk çalışmalar Abbasiler Dönemi’nde başlatıldı. Şiir, şiir türleri, kompozisyon ve hikâye, sözlük çalışmaları ve dil (nahiv) alanında önemli derlemeler yapıldı.

Abbasiler Dönemi’nde hukuk çalışmalarına da ağırlık verildi. Toplumsal gelişmeye ve coğrafi genişlemeye paralel ortaya çıkan pek çok soruna bu dönemde çözüm arandı. Aranan çözümlere ilişkin verilen hukuki cevaplar, günümüzde de varlığını sürdüren hukuk ekollerinin ortaya çıkmasını sağladı. Bunun sonucunda Irak’ta Hanefi mezhebi, Hicaz’da Maliki mezhebi, Kahire’de Şafii mezhebi ve hadisçi kimliği daha baskın olan Ahmet b. Hanbel’in kurduğu Hanbeli mezhebi ortaya çıktı. Günümüze kadar gelen bu mezheplerin yanı sıra, bugün taraftarı bulunmayan Davud b. Ali’nin Zahiriyye mezhebi ile Evzai, Süfyan es-Sevri ve Taberi’nin mezhepleri ile Sünni olmayan diğer fıkıh ekolleri de bu dönemde kuruldular.

Aynı dönemde İslam hukukunun gelişmesine paralel olarak hukuk müesseseleri de gelişti. Kadılar idarecilerden daha bağımsız bir hâle geldiler. Harun Reşid zamanında ilk defa başkadılık kuruldu ve bu kurum, adalet işlerinin düzenlenmesinde, kadı tayinlerinde etkili oldu.

Dünya Mirası Arapçaya Çevrildi

Müslümanlar, ele geçirdikleri coğrafyalarda Eski Yunan, İran ve Hint kültür ve medeniyetine ilişkin çok sayıda eserle karşılaştılar. Bilime karşı duydukları açlığı gidermek için hızlı bir tercüme faaliyeti başlattılar. Halife Memun döneminde kurulan Beytülhikme ile tercüme faaliyetlerine büyük bir hız verdiler.

Müslümanlardan tercüme faaliyetine katılan ilk kişi, Ümeyyeoğulları Ailesi’nden Halid b. Yezid b. Muaviye’dir. Emeviler Dönemi’nde sadece tıp, kimya, astronomi alanıyla sınırlı olan tercüme çalışmaları, Halife Mansur döneminde cebir, geometri, mantık ve metafizik alanlarını da kapsamı içine aldı.

Pehleviceden, yani eski Farsçadan Arapçaya tercüme yapanlar arasında en önemli yeri, hiç şüphesiz Abdullah b. Mukaffa alır. Arap edebiyatının en güzel eserlerinden biri olan Kelile ve Dimne, eski Farsçadan Arapçaya bu dönemde çevrilmiştir.

Halife Mansur ve Bermekiler dönemiyle birlikte Cündişapur Akademisi’ndeki Süryaniler, Hintliler, Harranlılar ve Nabatiler de tercüme faaliyetlerine katıldılar.

Doktor Circis b. Cibril ve Bağdat Patriği Sergios, Yunanca birçok eseri Arapçaya tercüme ettiler. Batlamyus’un El Macestî”s ve Öklid’in Usûlü’l-Hendese’si de bu dönemde Arapçaya çevrildi. Kehkehü’l-Hindî, Sanchelül-Hindî ve Salih b. Behletü’l-Hindî gibi şahısların Hindistan’dan getirdikleri eserler, İranlı bilginlerin yardımıyla Arapçaya kazandırılmış olup bunlar arasında Sind-Hind adıyla meşhur astronomi ve hesap kitabı da vardır. Bu sayede Hint rakamları İslam dünyasına girmiştir.

Harun Reşid döneminde de önemli tercüme faaliyetleri yapılmıştır. Tıp alanında tercümeler yapılan bu dönemin ünlü mütercimleri Yuhanna b. Maseveyh, Haccac b. Yusuf b. Matar, Yahya b. Bıtrik, Sehl b. Harun’dur.

Tercüme sahasında devrim niteliğindeki adım ise Beytülhikme ile atılmıştır. 40 kişilik mütercim kadrosu, Antik Yunan, Hint ve İranlı seksene yakın âlim ve filozofun çok sayıda eserini Arapçaya çevirmişlerdir. Mütercimler, tercüme ettikleri eserlerin ağırlığınca altınla ödüllendirilmiştir. Bu çalışmalar sonunda ünlü tabip Hipokrat ve Galenos’un, filozof Eflatun ve Aristo’nun ve daha birçok bilginin eserleri tercüme edilerek insanlığın yüzlerce yıllık birikimi yeniden insanlığa kazandırılmıştır. İslam bilginlerinin en parlak devri de tercüme faaliyetlerinin yoğunlaştığı bu dönem olmuştur.

Yaklaşık 750-850 yılları arasında bir asır devam eden tercüme faaliyetleri sonunda, müspet ilimler sahasında İslam dünyasında büyük âlimler yetişti. Bu bilginlerin yetişmesinde kütüphaneler de önemli rol oynamıştır. İlk kütüphane Bağdat’ta kurulmuş, bunu Basra ve diğer şehirlerde kurulan kütüphaneler takip etmiştir.

Moğol istilasından önce ilim adamlarına ve halka hizmet veren 36 kütüphane vardı. Halifelerin desteğiyle kurulan saray kütüphaneleri zengin kitap koleksiyonlarına sahipti. Kaynaklara göre 9. yüzyılda Bağdat’ta 100 kitapçı dükkânı bulunuyordu.

Müslümanlar sadece antik dünyanın eserlerini tercüme etmekle kalmamış, ayrıca hem dinî hem de pozitif ilimler sahasında değerli eserler yazmışlardır. Bu eserler Suriye, İspanya ve Sicilya yoluyla Avrupa’ya taşınarak Orta Çağ Avrupa’sının aydınlanmasına hizmet etmiştir.

İslam Felsefesi Sistematize Oldu

Emevi Devleti döneminde ortaya çıkan İslam tarihindeki ilk felsefi ekol olan ve aklı üstün tutan mutezile mezhebi, Halife Memun, Mu-tasım ve Vasık dönemlerinde en parlak devrini yaşamıştır ve Abbasi coğrafyasında taraftarlarını çoğaltmıştır. Mutezile mezhebinin Bağdat kolu, halifeler katında itibar kazanarak kendi görüşlerini devletin resmî mezhebi hâline getirmiştir. Özellikle Halku’l-Kur’an denilen Kur’an’ın yaratılışı sorusuna verdikleri cevaplar nedeniyle mutezile görüşlerini savunan bilginler halkın nefretini üzerlerine çekmişler ve Halife Mütevekkil döneminde sarayın gözünden düşmüşlerdir. Abbasi Devleti’nin son dönemlerinde ise etkileri tamamen kaybolmuştur.

Abbasi yönetiminin ikinci yüzyılında ehlisünnet felsefesinin doğuşuna zemin hazırlanmıştır. Ebü’l Hasan El Eş’ari tarafından kurulan ehlisünnet kelamı giderek gelişmiş ve Bakıllani, İbn Fûrek, Abdül-kahir El Bağdadi, Cüveynî, Gazali, Razi gibi âlimlerin eserleriyle kökleşmiştir.

Bağdat’ta oluşan Eş’ari ekolüne paralel olarak Maveraünnehir’de ehlisünnet felsefesinin ikinci ekolü olan Matüridilik ortaya çıkmıştır. Ebu Mansur El Matüridi tarafından kurulan Matüridi inanç sisteminin ortaya çıkışı ve yayılışı da Abbasiler zamanında olmuştur.

Aynı şekilde Şia, Haricilik ve Cebriye mezhepleri de birçok kola bu dönemde ayrıldı. Hz. Osman’dan itibaren başlayan ve Hz. Ali dönemiyle devam eden siyasi kargaşa, Abbasiler Dönemi’nde de durmadı ve söz konusu mezhep mensupları, başlattıkları isyanlarla zaman zaman iç savaşlara da neden oldu.

İslam’ın ilk düşünürleri daha çok, “büyük günah işleyenin dinî ve hukuki durumu”, “kader, kaza ve irade hürriyeti” gibi konular üzerinde akıl yürütmüşlerdir. Harun Reşid döneminde de kelam ilmi, İslami ilimler arasında bağımsız bir ilim dalı olarak ortaya çıkmıştır.

İkinci Abbasi Halifesi Mansur’un kâtibi olan Abdullah b. Mukaffa, Aristo’nun Organon adlı mantık külliyatının ilk üç kitabı ile Porfirios’un İsaguci isimli eserini tercüme ederek mantık bilimini, bir metodoloji olarak İslam kültür dünyasına kazandırmıştır. Daha sonra başta Kindî, Farabi ve İbni Sina olmak üzere Müslüman mantıkçılar bu alanda özgün eserler kaleme almışlardır.

Aydınlanma Dönemi Abbasiler’le Başladı

Yapılan tercüme çalışmaları kısa sürede etkisini gösterdi ve İslam dünyasında bilimsel çalışmalar arttı. Kindî, ilk İslam filozofu olarak bu dönemde ortaya çıktı. O, aynı zamanda meşşai felsefesinin ilk temsilcisi olup felsefenin bütün disiplinleriyle ilgilendi ve çeşitli alanlarda 270 eser kaleme aldı.

Büyük bir filozof ve mantıkçı olan Farabi ise meşşailiği her alanda temellendirerek Aristo’dan beri çözümlenmeyen klasik mantığın karmaşık problemlerini açıklığa kavuşturdu.

Müslümanlar arasında tabiat felsefesinin kurucusu ünlü tabip, filozof Ebubekir er-Razi olmuştur. Razi; tıp, kimya, felsefe ve daha başka alanlarda yazdığı 230 eserle 10. yüzyılın her bakımdan dikkate değer hekim-filozofu oldu.

11. yüzyılın bir başka meşşai filozofu, felsefi ahlak alanındaki eserleriyle üne kavuşan İbn Miskeveyh’tir.

Bu yüzyılın en büyük hekim filozofu İbni Sina olmuştur. İbni Sina, gerek felsefi sistemi gerekse tıp alanındaki çalışmalarıyla kendini kabul ettirmiş bir dehadır.

11. yüzyılın en önemli bilginlerinden biri de İmam-ı Gazali’dir. Fıkıh, kelam ve tasavvuf alanlarındaki çalışmalarının yanı sıra, meşşai filozoflarıyla hesaplaşmak üzere kaleme aldığı Tehâfütul-Felâsife adlı eseriyle İslam fikir hayatında önemli bir etki yaratan Gazali, kendinden sonraki dönemi etkilemiş ender filozoflardan olmuştur.

Öte yandan bugünkü anlamıyla tarikat müessesesi de Abbasiler’in son döneminde ortaya çıkmıştır. Bu tarikatlardan başlıcaları Ebu İshak El Kâzerûni’ye nisbetle Kâzerüniyye, Abdülkadir Geylani tarafından kurulan Kadiriyye, Ahmet er-Rufai tarafından kurulan Rifaiyye, Ahmet Yesevi’ye nisbetle Yeseviyye, Ebu Medyen El Mağribi’ye nisbetle Medyeniyye, Necmeddin-i Kübra’ya nisbetle Kübreviyye, Ebu Hafs es-Sühreverdi tarafından kurulan Sühreverdiyye, Muinüddin Hasan Çişti’nin kurduğu Çiştiyye tarikatlarıdır.

İlk Tıp Kongreleri Abbasiler Dönemi’nde Yapıldı

Abbasiler Dönemi’nde, Kurtuba’dan sonra tıbbın ikinci önemli merkezi Bağdat oldu. Bu alanda fakülteler açılıp hastaneler kuruldu. Ayrıca hac dönemlerinde çok sayıda doktorun katıldığı tıp kongreleri düzenlenerek tıbbın ilerlemesine yardımcı olundu. Doktorlar bu kongrelerde araştırmalarının sonuçlarını açıklar ve ilaç yapımında kullandıkları bitkiler hakkında bilgi verirlerdi. Hastaneler kurulurken Süryani doktorlardan büyük ölçüde yararlanıldı.

Tedavilerden ve ilaçlardan ücret alınmazken hastaların tedavisinde inanç ve etnik köken ayrımı yapılmamıştır. Tıp alanında eser veren başlıca tabipler Ali b. Rabben et-Taberi, Ebubekir er-Razi ve İbni Sina’dır. Bir mühtedi olan Ali b. Rabben et-Taberi, Halife Mütevekkil’in göz doktoru olup Firdevsü’l-Hikme adlı meşhur eserin yazarıdır.

Müslüman doktorların en büyüğü sayılan Ebubekir er-Razi de Kitâbü’t-Tıbbi’l-Mansurî adlı on ciltlik eserinden başka, İslam dünyasındaki ilk tıp ansiklopedisi sayılan,15 yılda tamamladığı El-Hâvi isimli eserin sahibidir.

İbni Sina’nın yazdığı El Kânûn fi’t-Tıb adlı kitap ise uzun yıllar Batı’da ders kitabı olarak okutulmuştur.

Ayrıca Ali b. İsa göz hastalıkları Tezkiretü’l-kehhâlîn adlı eseri yazmış, İbn Cezle de Takvîmul-Ebdân fî Tedbîri’l-İnsân adlı kitabıyla tıp ilmine hizmet etmiştir.

Gökyüzünün Dilini Anlamaya Çalıştılar

Astronomi alanındaki çalışmalar, 771 yılında Hindistan’dan Bağdat’a getirilen ve Muhammed b. İbrahim El Fezari tarafından Arapçaya çevrilen Sind-Hind adlı eserle başlamıştır.

Halife Memun, Beytülhikme çatısı altında Yahya b. Mansur’un idaresinde bir rasathane kurdurmuştu. Yine bu dönemde Şam yakınlarındaki Kasiyun Dağı’nda da bir rasathane kuruldu.

İslam tarihinde ilk usturlap aleti de İbrahim El Fezari tarafından Abbasiler zamanında yapılmıştır.

Memun devrinde yetişen astronomlar, boylam derecesinin uzunluğunu bugünkü imkânlarla bulunan gerçek uzunluğa yakın bir rakamla tespit etmişlerdi.

O devrin meşhur astronomi âlimlerinden biri de Ebü’l Abbas Ahmet El Fergani’dir. Halife Mütevekkil zamanında Nil nehrinin taşmasıyla ilgili ölçmelere nezaret eden Fergani, astronomi konusunda El Medhal ilâ ‘ilmi hey’eti’l-eflâk adlı bir eser yazmıştır.

Bu dönemin en büyük astronomu, Bettâni olmuştur. Ayrıca Biruni, Ömer Hayyam, Nasiruddin El Tusi de meşhur astronomi bilginlerindendir.