banner banner banner
Tom Sawyer´ın Maceraları
Tom Sawyer´ın Maceraları
Оценить:
 Рейтинг: 0

Tom Sawyer´ın Maceraları


Emin bir yere gelince, ceketinin yakasının altına sokulan iki büyük iğneyi gözden geçirdi. Birinde beyaz iplik, diğerinde ise siyah iplik vardı. Kendi kendine söyleniyordu; “Sid olmasaydı teyzem hiçbir şeyin farkına varmayacaktı. Bazen siyahla diker bazen de beyazla, insan karıştırıyor. İpliklerden bir tanesinde karar kılsa ne iyi olur… Hangisini kullandığını hatırlayamıyorum. Fakat yaptıklarının cezasını Sid’e çektireceğim.”

İki dakika içinde, hatta daha bile kısa bir zamanda bütün dertlerini unutmuştu. Dertleri büyük bir adamın dertlerinden daha önemsiz olduğundan değil; ilgi çekici, yeni ve önemli bir olayla karşılaştığından zihni buna takılmıştı da ondan.

Yeni olay da şuydu: Bir zenciden yepyeni bir ıslık çalma usulü öğrenmişti, şimdi onu denemeye can atıyordu… Bu biraz da kuş seslerini andıracaktı… Tam ıslığın ortasında dili, damağa kısa aralıklarla dokundurmak gerekti. Biraz gayret ve dikkat harcayınca işin sırrını öğrendi ve yoldan aşağı yürüdü. Yeni bir gezegen keşfetmiş bir yıldızlar bilgini gibi hissediyordu kendini.

Yazın günler uzundu. Daha hava kararmamıştı. Tom ıslığı bir kere daha denedi. Önünde bir yabancı vardı; kendinden büyük bir oğlanın gölgesi belirmişti… Küçük ve sessiz St. Pittisburgh kasabasında hangi yaştan hangi cinsten olursa olsun, bir yabancının görünmesi son derece ilginç bir olaydı. Bu çocuk iyi giyinmişti, daha doğrusu hafta ortası için kılığı gereğinden fazla güzeldi. Bu, insanı hakikaten şaşırtıyordu… Başında nefis bir kep vardı, sık düğmeli mavi ceketi yeni ve zarifti. Pantolonu da öyleydi. Ayağına da ayakkabı giymişti, daha günlerden cuma olduğu hâlde… Hatta boyunbağı da takmıştı. Yabancıda bir şehirli havası vardı ki bu da Tom’u en can alacak yerinden vuruyordu. Tom, bu yeni harikaya baktıkça, yabancı, burnunu biraz daha havaya kaldırıyor, Tom da kendi kılığının gittikçe eskidiğini hisseder gibi oluyordu. Çocukların ikisi de konuşmuyordu. Bir tanesi hareket ederse öbürü de kıpırdıyordu; ama yalnızca yana doğru bir kıpırdanmaydı bu… Yüz yüze ve göz göze karşılıklı duruyorlardı. Nihayet Tom, dayanamayarak konuştu:

“Bana bak, dayak mı istiyor senin canın?”

“Hele bir dene de görelim bakalım.”

“Yapamaz mıyım sanıyorsun?”

“Yapamazsın tabi.”

“Belli olmaz.”

“Yapamazsın dedik ya!”

“Çakayım mı?”

“Hadi bakalım, erkeksen…”

Can sıkıcı bir sessizlik oldu. Sonra Tom gene sordu:

“Adın ne senin?”

“Sana ne?”

“Bana ne olduğunu gösterirsem aklın başına gelir!”

“Ne duruyorsun?”

“Kızdırma kafamı?”

“Kızdırırsam ne olacak be?”

“Kendini pek akıllı bir şey zannediyorsun, öyle mi? Bir elim arkada bağlıyken bile seni döverim istesem…”

“Ne duruyorsun o zaman? Hadisene!”

“Matrak geçmeyi bıraksan iyi edersin… Pişman olacaksın sonra?”

“Hele bir görelim!”

“ Vay beyim… Kendini bir şey sanıyorsun, değil mi? Şuna bak ne biçim şapka o be?”

“Beğenmiyorsan şapkayı başımdan atabilirsin. Hadi bakalım. Ama unutma ki o şapkaya el sürecek babayiğidi eşek sudan gelinceye kadar döverim!”

“Yalancı!”

“Babandır!”

“Sen huysuz bir yalancısın.”

“Bana bak, bir tane geçirirsem…”

“Hey, biraz daha böbürlenirsen yersin taşı kafana!”

“Cart!”

“Ha… şimdi…”

“Ne duruyorsun? Boyuna şimdi demenin ne faydası var? Yap da görelim. Üç buçuk atıyorsun da onun için değil mi?”

“Yuh! Senden mi korkacağım?”

“Tabi korkuyorsun.”

“Korkmuyorum.”

“Korkuyorsun.”

Gene sustular, biraz daha birbirlerini gözleyip kavgacı horozlar gibi birbirlerinin çevresinde dört döndüler. Sonunda omuz omuza gelmişlerdi.

Tom:

“Çek arabanı,” dedi.

“Sen çek arabanı.”

“Çekmeyeceğim.”

“Al benden de o kadar.”

Birden kapıştılar.

İkisi de ayakları bir açı oluşturabilecek şekilde açık durarak birbirlerine öfke ve nefretle vurmaya başladılar. Ama hiçbiri fırsatını bulup öbürünü yere yıkamıyordu. İkisi de kan ter içinde kalıncaya kadar mücadeleden vazgeçmedi. Sonunda dikkatli ve ihtiyatı elden bırakmadan yumrukları azalttılar, kavga da bitti.

“Sen korkağın birisin, korkak domuz seni. Ağabeyime söylersem görürsün gününü, küçük parmağıyla ezer seni.”

“Ağabeyinden korkan kim? Benim ondan büyük bir ağabeyim var. Senin ağabeyini bir tutarsa tel örgüden öteye fırlatıp atar.” (İki ağabey de hayaliydi.)

“Yalan söylüyorsun.”

“Senin demenle yalan olmaz.”

Tom, ayağının başparmağıyla toprağa bir çizgi çizdi.