banner banner banner
Bilge Nathan
Bilge Nathan
Оценить:
 Рейтинг: 0

Bilge Nathan


Al Hafi: “Ben mi? Getirmedim. Ben burada haber alacağımı sanıyordum.”

Salaheddin: “Sittah’a bin dinar öde!” (Düşünceli düşünceli dolaşır.)

Al Hafi: “Öde! Karşılama bu herhâlde! Çok güzel! Bu hiçbir şey yapmamaktan daha kötü. Sittah’a mı? Yine mi Sittah’a? Oyunda mı yenildiniz? Yine Sittah’a mı yenildiniz? Satranç tahtası da hâlâ daha burada!”

Sittah: “Şanslı olmamı bana çok görmüyorsun ya?”

Al Hafi: (Satranç tahtasına bakar.) “Neyi çok görmemem gerekiyor? Şayet… Sizin bileceğiniz bir şey.”

Sittah: (Ona işaret ederek) “Sus, Hafi! Sus!”

Al Hafi: (Gözleri hâlâ satranç tahtasına dikili) “Önce siz kendinize çok görmeyin!”

Sittah: “Al Hafi! Sus!”

Al Hafi: (Sittah’a) “Beyazlar mı sizindi? Siz mi kış dediniz?”

Sittah: “İyi ki konuşulanları duymuyor!”

Al Hafi: “Taş sürme sırası onda mıydı?”

Sittah: (Ona yaklaşarak) “Paramı alabileceğimi söylesene ona!”

Al Hafi: (Gözleri hâlâ oyunda) “Öyle ya; her zaman aldığınız gibi yine alırsınız.”

Sittah: “Nasıl? Deli misin sen?”

Al Hafi: “Oyun daha bitmemiş ki. Siz yenilmemişsiniz Salaheddin.”

Salaheddin: (Onu duymuyor gibidir.) “Yenildim! Yenildim! Öde! Öde!”

Al Hafi: “Öde! Öde diyorsunuz ama! Veziriniz hâlâ satranç tahtasında duruyor.”

Salaheddin: (Hâlâ aynı) “Sayılmaz; artık oyun dışı.”

Sittah: “Haydi, ona paramın hemen getirilmesini söyle!”

Al Hafi: (Hâlâ satranç tahtasına dalgın dalgın bakarak) “Tabii, her zamanki gibi. Öyle de olsa, vezir sayılmasa bile, yine de henüz mat edilmiş değilsiniz.”

Salaheddin: (Yanına gelip tahtayı devirir.) “Mat oldum, olmak istiyorum.”

Al Hafi: “Demek öyle! Nasıl oynanıyorsa öyle de kazanılıyor! Nasıl kazanılıyorsa öyle de ödeniyor!”

Salaheddin: (Sittah’a) “Ne diyor bu? Ne?”

Sittah: (Ara sıra Al Hafi’ye işaret ederek) “Bilirsin onu sen. Kafa tutmasını sever; yalvarılmasını ister; biraz da kıskanıyor galiba.”

Salaheddin: “Seni değil herhâlde? Kardeşimi mi kıskanacak? Ne işitiyorum Hafi? Kıskanıyorsun ha sen?”

Al Hafi: “Olabilir! Olabilir! Onun beyninin bende olmasını çok isterdim; onun kadar iyi olmayı da.”

Sittah: “Ama her zaman ödemeleri tamamı tamamına yaptı o. Bugün de ödeyecek. Bırak onu! Git artık. Al Hafi, git! Parayı aldırmak istiyorum ben.”

Al Hafi: “Hayır, bu oyunu daha fazla oynayamam ben. Günün birinde nasıl olsa öğrenmesi gerekecek.”

Salaheddin: “Kim? Neyi?”

Sittah: “Al Hafi! Senin verdiğin söz bu muydu? Sen böyle mi tutarsın sözünü?”

Al Hafi: “İşin buraya varacağını nereden bilebilirdim ben?”

Salaheddin: “Eee, öğrenemeyecek miyim ne olup bittiğini?”

Sittah: “Yalvarırım sana Al Hafi; çeneni tut!”

Salaheddin: “Tuhaf! Nasıl oluyor da her zaman çok resmî olan Sittah, bir yabancıya karşı böyle samimi davranabiliyor, benden, kardeşinden rica edecek yerde tutmuş bir dervişe yalvarıyor? Al Hafi şimdi emrediyorum. Konuş, derviş!”

Sittah: “Küçük bir şey, canın sıkılmasın kardeşim, değmez buna, biliyorsun çeşitli zamanlarda yine bu kadar parayı satrançta kazanmıştım. Şimdilik paraya ihtiyacım yok; Hafi’nin kasasında da her zaman para bulunmadığı için bunları almıyorum. Ama endişelenme! Ben onları ne sana ne Hafi’ye ne de hazineye bağışlayacak değilim kardeşim.”

Al Hafi: “Evet, ama yalnız bu olsa! Sadece bu!”

Sittah: “Buna benzer paralar da hâlen kasada. Bana bağlamış olduğun maaş da birkaç aydan beri ödenmiyor.”

Al Hafi: “Dahası da var, hepsi bu kadar değil.”


Вы ознакомились с фрагментом книги.
Для бесплатного чтения открыта только часть текста.
Приобретайте полный текст книги у нашего партнера:
Полная версия книги
(всего 520 форматов)