Scrooge, Marley’nin midesiz bir herif olduğunu duyardı hep ama buna hiç inanmamıştı ta ki bugüne kadar.
Hayır, şimdi de inanmıyordu işte. Önünde dikilen hayalete tekrar tekrar bakıyor, ölüm soğuğu gözlerinin buz gibi etkisini hissediyordu. Boynuna doladığı mendilin daha önce fark etmediği kumaşını bile görüyordu ama hâlâ inanmıyor, duyuları ile savaşıyordu.
“Şimdi ne var?” dedi Scrooge, alaycı ve soğuk sesiyle, “Benden ne istiyorsun?”
“Pek çok şey!” Hiç kuşkusuz Marley’nin sesiydi bu.
“Kimsin sen?”
“Kimdin diye sor.”
“Kimdin öyleyse?” dedi Scrooge, sesini yükselterek, “Bir hayalet için çok titizsin!”
“Hayattayken senin ortağındım, Jacob Marley.”
“Otur.” dedi Scrooge, şüphe içinde ona bakarak, “Oturabiliyor musun?”
“Oturabiliyorum.”
“Otur o hâlde.”
Scrooge bu soruyu sormuştu çünkü böylesine saydam bir hayaletin kendine bir sandalye çekip de oturacağı bir durumla karşılaşıp karşılaşmadığını bilmiyor ve durumun imkânsızlığına rağmen utandırıcı bir açıklaması olabileceğini düşünüyordu. Ama hayalet sanki her zamanki alışkanlığını yerine getiriyormuş gibi şöminenin öteki tarafına oturmuştu.
“Bana inanmıyorsun, değil mi?” dedi hayalet.
“İnanmıyorum!” dedi Scrooge.
“Beş duyunun dışında bana inanman için ne gibi bir kanıta ihtiyacın var?”
“Bilemiyorum.” dedi Scrooge.
“Peki duyularına neden güvenmiyorsun?”
“Çünkü…” dedi Scrooge, “En ufak bir şey bile etkiliyor onları. Midedeki ufacık rahatsızlık bile aldatabilir onları. Sen sindirilmemiş bir biftek parçası, bir parça hardal, bir dilim peynir ya da biraz çiğ kalmış patatesin kokusu olabilirsin. Her ne isen artık, hortlaktan çok, mantara benziyorsun.”
Scrooge şakacı bir tabiata sahip değildi ve o anda da içinden espri yapmak gelmiyordu. Gerçek şu ki çene çalıp kendi dikkatini dağıtmaya ve korkusunu bastırmaya çalışıyordu. Çünkü hayaletin sesi sanki kemiklerinde çınlıyordu.
O sabit, parlak gözlere, oturup bir saniyeliğine bakmanın aklını kaçırmasına neden olacağını hissediyordu. Hem hayalette cehennemden çıkıp gelmiş gibi lanetli bir hava da vardı. Scrooge bunu bizzat hissedemese de durum buydu çünkü hayalet hiç kıpırdamadan otursa da paltosunun uçları, püskülleri bir fırının üfürdüğü sıcak havanın etkisinde kalmış gibi kıpırdanıyordu.
“Şu kürdanı görüyor musun?” dedi Scrooge, müdahale etmek istermiş gibi. Aslında bir anlığına da olsa hayaletin taşlaşmış bakışlarını üstünden kovmak istiyordu.
“Görüyorum.” diye cevapladı onu hayalet.
“Ama ona bakmıyorsun.” dedi Scrooge.
“Ama yine de görüyorum.”
“Pekâlâ…” dedi Scrooge, “Onu yutacağım ve bundan sonraki günlerimi kendi hayal ürünüm olan bir alay cin tarafından işkence görerek geçireceğim. Saçmalık bu! Tamamen saçmalık!”
Hayalet bu sözler karşısında öyle korkunç bir çığlık kopardı ve zincirlerini öyle feci ve dehşet verecek bir ses ile salladı ki Scrooge kendinden geçip yere yığılmamak için koltuğunun kollarına sımsıkı tutunmak zorunda kaldı. Ama hayalet içerisi çok sıcakmış gibi kafasına sarılı sargı bezini çıkarıp da alt çenesi göğsünün üstüne düşünce, işte o zaman asıl korku neymiş gördü.
Scrooge dizlerinin üzerine çöküp ellerini yüzünde kenetledi.
“Merhamet et!” dedi, “Korkunç şey, neden beni rahatsız ediyorsun?”
“Dünyevi şeylerden başka bir şey düşünmez adam!” diye cevap verdi hayalet, “Bana inanıyor musun?”
“İnanmak zorundayım. Ama hayaletler neden yeryüzüne iner ve neden beni bulurlar ki?”
“İnsanoğlunun ruhu…” diye karşılık verdi hayalet, ”Diğer insanların arasına karışıp uzun bir yolculuğa çıkmakla yükümlüdür ve o ruh, henüz sağken bu yolculuğu gerçekleştirmezse öldükten sonra yapmak zorunda kalır. Yeryüzünde gezinerek -ki benim kaderim de bu- artık sahip olamayacağı ama hayattayken onu mutluluğa eriştirebilecek her şeyle yüzleşmek zorundadır.”
Hayalet bir kez daha çığlık attı ve zincirlerini titreterek ellerini ovuşturdu.
“Zincire vurulmuşsun.” dedi Scrooge, tir tir titreyerek, “Bana nedenini söyle.”
“Hayattayken dövdüğüm demir zincire bağlandım.” diye cevaplaladı hayalet, “Halka halka ördüm onu, ince ince işledim, hür irademle ürettim ve yine hür irademle kuşandım onu. Şekli sana tuhaf mı geldi?”
Scrooge daha da titremeye başlamıştı.
“Yoksa…” diye devam etti hayalet, “Taşıdığın zincirlerin ne denli uzun, ağır olduğunun farkında değil misin? Yedi sene önce Noel arifesinde, en az benimki kadar uzun ve ağırdı. O zamandan beri kendi zincirinin üzerinde çalışmaya devam ediyorsun. Seninki de oldukça ağırlaşmış.”
Scrooge, etrafını sarmış elli altmış metrelik bir demir yığını görecekmiş gibi yere baktı ama hiçbir şey göremedi.
“Jacob!” dedi yalvarır gibi, “Yaşlı Jacob Marley, her şeyi anlat bana. Bir avuntu ver bana Jacob!”
“Sana verecek bir şeyim yok!” diye cevap verdi hayalet, “O işler başka yerlerde oluyor. Sadece kısacık bir diyalog için izin veriliyor. İstirahat edemem, kalamam, hiçbir yerde oyalanamam. Benim ruhum bizim tefeci dükkânının ötesine hiç geçemedi. iyi dinle beni! Hayattayken ruhum tefeci deliğinin daracık alanından dışarı hiç çıkamadı ve şimdi önümde yorucu yolcuklar var.”
Ne zaman düşünceli bir ruh hâline girse ellerini pantolonunun cebine sokmak Scrooge’un huyuydu. Hayaletin sözlerini ölçüp biçerken gözlerini yukarı kaldırmış ve ayağa kalkmamıştı ama yine aynı şeyi yapmıştı.
“Çok ağır yüklerle ilerlemiş olmalısın.” dedi Scrooge, hürmet ve tevazu göstererek.
“Ağır!” diye tekrarladı hayalet.
“Yedi yıldır ölüsün.” dedi Scrooge, “Tüm bu zaman boyunca dolaştın mı?”
“Tüm zaman boyunca.” dedi hayalet, “Ne durup dinlenmek var ne de huzur. Yalnızca pişmanlığın kesintisiz eziyeti.”
“Hızlı mı yol alıyorsun?” dedi Scrooge.
“Rüzgârların kanatlarında.” diye cevap verdi hayalet.
“Yedi sene boyunca uzun yollar katetmiş olmalısın.” dedi Scrooge.
Bunu duyan hayalet, bir çığlık daha koparıp zincirlerini öyle bir hışımla şıngırdattı ki bekçi bela çıkarıyor diye onu içeri tıksa yeriydi.
“Ah!” diye haykırdı hayalet, “Ölümsüz varlıklar tarafından çağlar boyu verilen daimî çabanın, tüm iyiliklerin bu dünyada ebediyete ulaşmak için sunulduğunu bilmeyen tutsak, bağlanmış, zincirlere vurulmuş bir ruh! Her Hristiyan kendi ruhsal âleminde nezaketle uğraşırken, hayatın beş para etmez bir servet için harcanmayacak kadar kısa olduğunu bilmeyen bir ruh! Hiçbir pişmanlığın, hayatta boşa giden fırsatların yerini alamayacağını bilmeyen bir ruh! İşte ben buydum! Böyle biriydim!”
“Ama sen her zaman iyi bir iş adamıydın Jacob.” dedi Scrooge, söylenenlerin ucunun kendine dokunduğunu fark ederek.
“İş mi?” diye haykırdı hayalet, ellerini yeniden ovuşturarak.
“Benim işim insanlık olmalıydı. İnsanoğlunun refahı benim işim olmalıydı; yardımseverlik, merhamet, anlayış, iyilik! Bunların hepsi benim işim olmalıydı. Bu uçsuz bucaksız okyanusun yanında kendi işim bir su damlası gibi kalmalıydı.”
Hüznünün tek nedeniymiş gibi zincirlerini kaldırdı ve sert bir şekilde, yeniden yere çarptı.
“Senenin bu zamanı…” dedi hayalet, “En çok acı çektiğim zamandır. Neden kardeşlerimin arasından başımı yere eğerek yürüdüm? Neden başımı kaldırıp bilge kralları yoksul meskenlere götüren o kutsal yıldıza bir kez bile bakmadım? Işığıyla beni kendine çekecek yoksul bir ev yok muydu?”
Scrooge, hayaletin bu raddeye gelmesinden huzursuz olmuş, titremesi iyiden iyiye artmıştı.
“Bana kulak ver!” diye haykırdı hayalet, “Vaktim doluyor.”
“Vereceğim.” dedi Scrooge. “Bana karşı bu kadar sert olma! Böyle tumturaklı konuşma Jacob! Yalvarırım.”
“Nasıl oldu da beni görebileceğin bir hâl aldım, bilemiyorum. Hep yanı başında görünmez bir şekilde otururdum.”
“Hoş bir düşünce değil.” dedi Scrooge, titredi ve alnında biriken terleri sildi.
“Cezamın ağır taraflarından biri.” dedi hayalet, “Bu gece buraya benim kaderimden kaçman için bir şansının ve umudunun daha olduğunu söylemek için geldim. Benim sana sunduğum bir şans ve umut, Ebenezer!”
“Bana karşı hep iyi bir dost oldun.” dedi Scrooge, “Sağ ol!”
“Üç ruh seni ziyarete gelecek.” diye sürdürdü konuşmasını hayalet.
Scrooge’un yüzü neredeyse hayaletin çenesinin düştüğü gibi düşmüştü.
“Sözünü ettiğin şans ve umut bu mu?” diye sordu Srooge, kekeleyerek.
“Evet.”
“Ben bunu pek istediğimi sanmıyorum.” dedi Scrooge.
“Onlar seni ziyaret etmezse…” dedi hayalet, “Benim geçtiğim yollardan uzak durman mümkün değil. İlki yarın gelecek, zil bir kez çaldığında.”
“Hepsini aynı anda kabul edip işi tek seferde bitirsem olmaz mı Jacob?” diye kıvrandı Scrooge.
“İkinciyi ertesi gün aynı saatte bekle. Sonraki gün, saatler on ikiyi vurduktan sonra üçüncü gelecek. Beni artık bekleme ve kendi iyiliğin için aramızda geçenleri asla aklından çıkarma!”
Bu sözleri söylerken hayalet sargı bezini masadan alıp yeniden kafasına sardı. Scrooge, bunu, çenesi birbirine değince dişlerinin çıkardığı gıcırtıdan anladı. Gözlerini yeniden kaldırmayı denedi ve zincirlerini koluna dolamış, dimdik duran doğaüstü misafiri ile yüzleşti.
Hayalet ondan uzaklaşmaya başladı ve attığı her adımda pencere kendiliğinden biraz daha açılıyordu. Hayalet pencereye ulaştığında pencere sonuna kadar açılmıştı. Scrooge’a yaklaşmasını söyledi ve o da öyle yaptı. Aralarında iki adımlık mesafe kalınca hayalet elini kaldırdı ve Scrooge’u daha da yaklaşmaması için uyardı. Scrooge durdu.
Hayalet, elini kaldırınca itaat etmekten ziyade, şaşkınlık ve korku ile karmakarışık sesler, -hüzün ve pişmanlığın, uyumsuz iniltilerinin, tarif edilemez bir acı ve suçlamanın getirdiği çığlıklar- ulaştı kulağına. Hayalet de bu sesleri bir süre dinledikten sonra matemli havaya karışarak pencereden gecenin kör karanlığına süzülüp gitmişti.
Scrooge pencereye doğru ilerledi, umutsuzluk ve merak içinde dışarı bakı.
Havada, oradan oraya huzursuz bir acelecilikle dolanan, dolandıkça inleyen hayaletler vardı. Her biri, tıpkı Marley gibi zincirler taşıyordu. Birkaçı (Kim bilir belki de yüzü kara devlet büyükleriydi bunlar.) zincirlerle birbirine bağlanmıştı. Hiçbiri hür değildi. Çoğu Scrooge’un hayattayken tanıdığı insanlardı. Beyaz yeleği ve ayak bileğine bağlanmış demir bir kasa ile gezinmekte olan ve kapı girişinde çocuğuyla oturan sakat bir kadına yardım elini uzatmadığı için zavallıca ağlayan yaşlı hayaleti çok iyi tanıyordu. Perişan hâllerinin, iyilik adına insani meselelere katılma arzuları ile bu gücün ellerinden ebediyete dek alınmış olmasından kaynaklandığı apaçıktı.
Bu yaratıklar mı sisin içinde kaybolup gitmişlerdi, yoksa sis mi içine çekip almıştı onları? Bilemiyordu. Ama kendileri de sesleri de aynı anda sönmüştü ve gece, Scrooge eve dönerken nasıl olduysa o olağan hâlini almıştı.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.
Вы ознакомились с фрагментом книги.
Для бесплатного чтения открыта только часть текста.
Приобретайте полный текст книги у нашего партнера:
Полная версия книгиВсего 10 форматов