İsterim ki onlar kendilerine vereceğim izahatla bir mücrim ve günah sahrasında benim için bir kaza ve kader vahası keşfetsinler. İsterim ki her ne kadar âlim birçok fenalığa incizap hadisesi görülse de şimdiye kadar hiçbir insanın bu tarzda iğva edilmemiş olduğu ve hiçbir insanın bu suretle sukut etmemiş bulunduğunu teslim etsinler -zaten teslim etmemek ellerinden gelmez- acaba bundan dolayıdır ki o, hiçbir zaman aynı ızdırapları çekmedi. (Edgar Allan Poe, “İşitilmedik Hikâyeler”, s. 175)
216 | İndifa (Ar.): Püskürme, başkaldırma, isyan etme, ayaklanmaHareketimizden evvelki gece uyumadım. Çünkü bir yanardağ indifası veyahut bir zelzele olur da hareketimizi geciktirir diye korkuyordum. (Charles Dickens, “David Copperfield”, s. 16)
217 | İnfial (Ar.): Birine içerleme, gücenme, kızgınlık duyma, herhangi bir şeyden etkilenmeSabahın saat sekizinde odama hizmet eden kadın kapımı vurdu ve tıraş olmam için sıcak suyun hazır olduğunu söyledi. Sıcak su benim ne işime yarayacaktı? Buna hizmetçi kadının güleceğini düşünerek infial ile kızardım; önünden geçerken başımı çevirdim ve Birinci Charles’ı at üzerinde tasvir eden levha ile pek ziyade alakadar olmuş gibi oraya bakmaya başladım. (Charles Dickens, “David Copperfield”, s. 119)
218 | İnhidam (Ar.): Çökme, yıkılmaUlun Hatun, hükümdarlığa kocasının geçmesinden sonra doğacak günleri düşününce içine bir ezgi yayıldı. Çünkü bugünler kendisine ancak unutuluş, küçülüş ve zillete düşüş getirebilecekti. İhtiyar kocasının ölümüyle beraber hükümdarlık şu çıplak herife geçeceği ve onunla kendisi arasında ne kan ne soy münasebeti olmadığı için vukusu istenilen değişikliklerin sonu ağır bir sukut, dayanılmaz bir inhidam görünüyordu. (M. Turhan Tan, “Cengiz Han”, s. 129)
219 | İnhina (Ar.): Eğrilme, bükülme, Birine baş eğme, yumuşaklık göstermeDuçelerin, Venedik’e komşu hükûmetçiklerin başında bulunan dükaların, prenslerin secdemsi inhinalarla selamladıkları bu güzeller güzeli kız dediğini de yaptı, büyük bir kral veya imparatorun huzurunda bulunuyormuş gibi sol dizini kırarak ve kollarını açarak o heybetli iki misafiri selamladı ve Deli Cafer’in “Yanımızda otur, uzağa gitme.” demesi üzerine de bir iskemle alıp ikisinin arasına yerleşti. (M. Turhan Tan, “Safiye Sultan”, s. 18)
220 | İnhiraf (Ar.): Sapma, başka bir tarafa meyletmeTrembles’da kaldığı birkaç gün zarfında, herkesin kendi hakkındaki bakışına uygun bir surette kendini gösterdi: Yani sevimli bir arkadaş, güzel avcı, iyi bir misafir ve onun mutat olan ihtirazından bir iki kere inhirafı sayılmayacak olursa sıkıntılı adam cephesi hemen hemen hiç meydana çıkmadı. (Eugene Fromentin, “Dominique”, s. 36-37)
221 | İnhisar (Ar.): Tekel, tek başına sahip olmaBu mektup, Timur’un duygularında o kadar derin değişiklikler yapmış ve onun gözünde o derece göksel bir kıymet bulmuştur ki yıldızlardan uzanmış bir elle başına taç konulsa bu kadar gurura kapılmazdı. Henüz Asya topraklarına inhisar eden hâkimiyetini kürenin her tarafına yaysa yine bu derece heyecana düşmezdi. (M. Turhan Tan, “Timurlenk”, s. 65)
222 | İnhitat (Ar.): Son bulma, yıkılıp dağılma, güçten düşme, inginlik, yaşlanmaKont bizi sonuna kadar dinledi ve birtakım hikâyeler anlatmaya başladı ki bunlar bize Gali ve Spurzheim nazariyelerinin Mısır’da inkişaf ettikten sonra inhitata uğradığını ve tahattur edilemeyecek kadar eski bir devirde Teb âlimlerinin yaptıkları mucizeler yanında Mesmer usullerinin pek adi kaldığını ve bu âlimlerin biti ve bite benzer birçok mevcudatı yarattıklarını bize ispat etti. (Edgar Allan Poe, “İşitilmedik Hikâyeler”, s. 165)
223 | İnhizam (Ar.): Bozulma, mağlûp olma, yenilmeAcaba samimi mi idi? Bunu kendi kendime çok sordum. Hatta ara sıra, tekâmül meftunu olan, böyle bir adamın nasıl olup da bu kadar tam bir tevekkülle inhizamını kabul etmiş olmasını şüpheli bulduğum bile oldu. (Eugene Fromentin, “Dominique”, s. 9)
224 | İnikas (Ar.): Yansı, yankıDehşetle şaşırmış olan genç asilzade, sallanarak kapıya kadar gitti. Kapıyı açınca bir kızıl aydınlık uzaktan salona kadar doldu. Titriyken halılar üstüne kızıllığını aksettirdi. Kapının eşiğinde bir an mütereddit kalan baron; Müslüman Berlifitzing’in muzaffer ve amansız katilinin etrafını alev inikasının tamamıyla sarmış olduğunu görerek titredi. (Edgar Allan Poe, “İşitilmedik Hikâyeler”, s. 91)
225 | İnkıbaz (Ar.):Toplanma, büzülme, sıkıntı, kederMemurlar, bu müjdenin teşekkürünü sunmak için birkaç kelime mırıldanırlarken o, yaptığı işin büyüklüğünden ürktü, Gülhaneli Hüseyin’e yaptığı gibi kendini de öldürdüğünü kuruntuladı ve bu vehmin zaten azami derecede heyecan içinde bulunan yüreğine verdiği müthiş bir inkıbaz içinde sarsılarak yere yığıldı: İlk kocasının, kendi uğrunda hayatını denize kapayan Süleyman Ağanın kucağına düştüğünü görür gibi olarak ölmüştü.(M. Turhan Tan, “Devrilen Kazan”, s. 411)
226 | İnkılap (Ar.): Toplum düzenini ve yapısını daha iyi duruma getirmek için yapılan köklü değişiklik, iyileştirme, devrim, reform, bir durumdan başka bir duruma geçiş, dönüşümBu baltalığın en derin yerinde, adanın şark müntehasında Legrand bizzat bir kulübe yapmıştı ve ben kendisiyle ilk defa tanıştığım zaman burada oturuyordu. Bu tanışma kısa bir zamanda dostluğa inkılap edecek derecede olgunlaştı. Çünkü muhakkak bu aziz münzevi de alaka ve hürmet uyandıran bir hâl vardı. (Edgar Allan Poe, “İşitilmedik Hikâyeler”, s. 32)
227 | İnkıyat (Ar.): Boyun eğme, uymaDavetli bayanların genç olanları sevine sevine onun emrine inkıyat ettiklerinden bahçe birkaç saat peri baskınına uğramış gibi şakrak bir kargaşalık içinde kaldı. (M. Turhan Tan, “Safiye Sultan”, s. 143)
228 | İnkisar (Ar.): Kırılma, gücenme, gönlü kırılmaBen bundan daha acı hayal inkisarlarına uğramışımdır. Kendi hakkımda verdiğim bu hükümden zerre kadar müteessir olmadım. Esasen bu pek aldanış da sayılmazdı. (Eugene Fromentin, “Dominique”, s. 218)
229 | İnkişaf (Ar.): Gelişme, gelişim, meydana çıkma, aşikâr olma, açınımEski hocam beni kalbinin bütün hararetiyle kucakladı. Bana büyük bir istidadım olduğunu söyledi. İstidadımın ilk hamlede bu kadar çabuk inkişaf etmesine hayret etti ve talihimin baş döndürücü tezahürlerle açılacağının muhakkak olduğunu haber verdi. (Eugene Fromentin, “Dominique”, s. 217)
230 | İnşirah (Ar.): İç açılması, gönül açılması, ferahlıkÇadır enikonu karanlıktı, bir köşeye konulan cılız kandil gecenin koyu rengini yırtamıyordu. Kolçiski bu zulmet içinde horlayan bir leş gibi göze iğrenç görünüyordu. Dışarıda da derin bir sessizlik vardı. Bütün Leh ordusu emin bir inşirah içinde uyumuşa benziyordu. Yalnız Turla suyu hasta bir sesle mırıldanıyordu. (M. Turhan Tan, “Viyana Dönüşü”, s. 205)
231 | İntaç (Ar.): Bir işi sonuçlandırma, sona erdirme, bitirmeBurgaz Harbi bir taraftan bu neticeyi verirken diğer taraftan da şimale doğru birçok rivayetlerin yayılmasını intaç etmişti. (M. Turhan Tan, “Krallar Avlayan Türk”, s. 97)
232 | İntak (Ar.): Konuşturma, söyletme, kişileştirilen varlıklara, hayalî yaratıklara söz söyletme sanatı, dillendirmeBaşta hocalar güruhu olmak üzere hadiseyi işitenlerin ve akıbeti duyanların hepsi, Deli Şerife’nin Hak tarafından intak olunduğuna kanaat getirmişler ve kadının manevi bir kudret sahibi olduğuna inanmışlardı. (M. Turhan Tan, “Devrilen Kazan”, s. 180)
233 | İntiba (Ar.): İzlenimYalnız binbir hadise içinde bunu zikretmekten maksadım şunu belirtmeye çalışmak; daha o zamanlar haricen benden bir şeyler yükseliyor ve içimde bilmem nasıl hususi bir hafıza teşekkül ediyordu ki vakıalara karşı pek hassas olmakla beraber bana garip bir kavrayış kabiliyeti, intibaları sezmek ferasetini veriyordu. (Eugene Fromentin, “Dominique”, s. 44)
234 | İntibah (Ar.): Uyanma, uyanışO fenerlerin nurlu işaretini bekler gibi ben de kendimde mütemadiyen bilmem nasıl bir intibahın iltimasını beklerdim. (Eugene Fromentin, “Dominique”, s. 68)
235 | İntihap (Ar.): Seçim, seçimÇünkü Deli Murat’ın saklanan kızı görmekle iktifa edeceğini umuyordu. Yüzlerce kız arasında intihap yapamayan Serçeşme’nin sarayca peylendiği söylenen esire balta asacağına ihtimal vermiyordu. (M. Turhan Tan, “Viyana Dönüşü”, s. 39)
236 | İntikal (Ar.): Bir yerden başka bir yere geçme, geçiş, anlama, kavrama, öteleme, geçişimZeki ihtiyar, ev sahibi kadının daha ilk karşılaşmada takındığı tecahül tavrı üzerine neticeye intikal ettiğinden sersemleşmiş, biraz geçince hakikati bütün açıklığıyla kavrayarak manevi bir felce uğramış bulunuyordu. (M. Turhan Tan, “Krallar Avlayan Türk”, s. 144)
237 | İntizam (Ar.): Düzenli, düzgün olma, düzen, çekidüzenİntizama bu davet ve bir yabancı tarafından bana tevcih edilen bu ilk disiplin ihtarı benim, başımı kaldırıp kendisini tetkik etmeme sebep oldu. Onda bir titizlenme ve bir kayıtsızlık hâli vardı. Bana söylediğini unutmuştu bile. (Eugene Fromentin, “Dominique”, s. 60)
238 | İntizar (Ar.): Birinin gelmesini, bir şeyin olmasını bekleme, gözleme,ilenme, beddua, inkisarAyının kovaladığı cüceyi, kendini kovalayan iri boy oyuncuları ve ev halkını toptan parçaladığını kuruntulayarak bütün o kalabalık, için için titriyordu, bulundukları yerde şuursuz bir intizarla mıhlanıp duruyordu. (M. Turhan Tan, “Krallar Avlayan Türk”, s. 156)
239 | İnzimam (Ar.): Katılma, ulanma, eklenmeMösyö Micawber’in sıkıntıları benim sıkıntılarıma inzimam ediyordu, ben ona bağlanmıştım. Onun borçları altında ezildiğimi hissediyordum. Mistress Micawber bana hayatlarının gitgide daha elim içyüzünü anlatıyordu. (Charles Dickens, “David Copperfield”, s. 68-69)
240 | İnziva (Ar.): Toplum hayatından kaçıp tek başına yaşama,dış dünyayla bütün bağlarını keserek Tanrı’yla birleşebilmek için insanın kendi içine kapanmasıBen istiyordum ki Madeleine daha beni görmeden şöhretimin zevkini duysun; bunun için kitaplarımı Mösyö Nièvres’e gönderdim ve beni ele vermemesini rica ederek inzivaya çekilişimi makul bir sebeple izah ettim. Zaten çekilişimin istihdaf ettiği gaye onca malum olduktan sonra hemen hemen mazur görüleceğim tabii idi. (Eugene Fromentin, “Dominique”, s. 217)
241 | İptila (Ar.): Düşkünlük, tiryakilikHiçbir uygunsuz iptila ile onların yüksek gönülleri alçalmıyordu. Sevgi, ismet, dindarlık onların ruhlarındaki güzelliği yüzlerinde ve durumlarında anlatılmaz bir aydınlıkla günden güne açığa vuruyordu. (Bernardin de Saint-Pierre, “Paul ile Virginie”, s. 39)
242 | İrat (Ar.): Gelir, gelir getiren mülk, söylemeКонец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.
Вы ознакомились с фрагментом книги.
Для бесплатного чтения открыта только часть текста.
Приобретайте полный текст книги у нашего партнера:
Полная версия книгиВсего 10 форматов