Şaki İbrahim Destanı ve Bir Kitapta Toplanmamış Şiirler
Ziya Gökalp
"Şakir Paşa Rusya’da kalmıştı Kazakları görüp ibret almıştı Düşmüş idi Kürt Alayı fikrine Kürt kavmini benzeterek Kırgız’a Bu hülyayı beğendirdi Yıldız’a Buldu bir er işi verdi erine" Toplumsal sorunları açıklamak ve bu sorunlara çözümler getirmek iddiasıyla Batı’da gelişen bir bilim olarak sosyolojiye, o dönem türlü sorunlarla karşı karşıya kalan Osmanlı Devleti içerisindeki problemlere çözüm arayışı içinde olan aydınların rağbet göstermesi kaçınılmaz bir durumdu. Bu aydınların başında gelen Ziya Gökalp, Türkiye’de sosyolojiyi -o zamanki adıyla içtimaiyat- kurmuş, Comte-Durkheim çizgisinde kalarak pozitivist sosyolojinin temsilcisi olmuş bir mütefekkir idi. Gökalp, bu çözüm arayışı içinde, Türk toplumunun kendine özgü ahlaki ve kültürel değerleriyle, Batı’dan aldığı bazı değerleri kaynaştırarak bir senteze ulaşma çabasına girdi. Düşüncesinin temelinde, “Türkleşmek, İslamlaşmak, muasırlaşmak” gayesi yatıyordu. Gökalp, bu gaye uğruna konferanslar vermiş, değişik edebî türlerde eserler kaleme almış, farklı gazetelerde birçok konuda makaleler yazmış, ilmî araştırmalar yapmış, Türkiye’de bilimin gelişmesi için büyük bir gayret sarf etmiştir. Millî edebiyatın kurulması ve gelişmesinde de önemli bir rol oynayan, siyasi ve toplumsal konularda sayısız makale kaleme alan, bir dönem Diyarbakır milletvekilliği yapmış Ziya Gökalp’ın sosyoloji anlayışı, Türkiye’de 1940’lara kadar, neredeyse tek egemen sosyoloji ekolü olmuştu. Gökalp benimsediği sosyoloji anlayışı ile Türk tarihi, millî edebiyat, şiir, roman, bilim, felsefe, içtimai hayat, toplumsal yapının bilimsel yöntemlerle incelenmesi, iş bölümü gibi konulara eğilmiş ve görüşleri ile Türk sosyal biliminde ve edebiyatında bugünlere kadar etkisini göstermiştir.
Şaki İbrahim Destanı ve Bir Kitapta Toplanmamış Şiirler
ŞAKİ İBRAHİM DESTANI
1
Şakir Paşa Rusya’da kalmıştı
Kazakları görüp ibret almıştı
Düşmüş idi Kürt Alayı fikrine
Kürt kavmini benzeterek Kırgız’a
Bu hülyayı beğendirdi Yıldız’a
Buldu bir er işi verdi erine
Zeki Paşa dört el ile sarıldı
Recep Paşa olmaz dedi darıldı
Yazmam dedi ben Kürtlerden bir atlı
Aşiretler Erzincan’a gittiler
Üçer, dörder alay teşkil ettiler
Haydutların oldu eli beratlı
Berho Ağa iki alay yazarak
Padişah’tan aldı ferman ve bayrak
Hain Kanco oldu ana sancaktar
Azimet Bey olup akıl hocası
İlerledi bu aşiret kocası
Yavaş yavaş oldu büyük bir serdar
Bu ülkeden emniyeti kaldırdı
Bir nahiye bırakmadı saldırdı
Diyarbekr’in geri döndü talihi
Koydu Derik, Siverek’te Çuvan’da
Üç Osman’ın her üçünü hüsranda
Ancak biraz karşı durdu Dırei
Berârzi’yi Aneze’yi dağıttı
Seller gibi Şammar kanı akıttı
Mızrak dikti Karakeçi yurduna
Karakeçi göğüs gerdi uğraştı
Dırei Bey arslan gibi savaştı
Esir düştü âhir bu çöl kurduna
Cubûr, Şammar, Tayy ittihat ettiler
İbrahim’in üzerine gittiler
Hadi idi bu askere kumandan
Hakem olup bu askere katıldı
Ayrı ayrı her birine atıldı
Mer’a diye çıkarmıştı bir yalan
Hadi gece kaçıp düştü kayguya
Bir münasip yerde yattı pusuya
İbrahim’den birçok adam öldürdü
Lakin ecel bırakmadı bu ere
Hayatına hitam verdi yok yere
Felek yine İbrahim’i güldürdü
Bu haydutun kalmamıştı önünde
Mazıdağ’dan başka metin bir perde
Diyarbekr’i büyük korku almıştı
Her yıl biraz daha gelip ileri
Soyulmuştu bütün Garp’ın köyleri
Şark köyleri biraz mamur kalmıştı
Aldatarak Vali Nazım Paşa’yı
Bir yıl gelip sardı bütün ovayı
Garp’ı, Şark’ı düştü talan etmeye
Diyarbekir ahalisi coştular
Küçük, büyük telgrafa koştular
Başladılar feryat, figan etmeye
O zamanki dubaracı hükûmet
Göstererek yalancı bir merhamet
İğfal için müfettişler gönderdi
Müfettişler miskin miskin geldiler
Göz yumdular, yaramızı deldiler
Sağalmadı memleketin bu derdi
İki sene uslu durdu, dinlendi
Geçen sene yine zulme yeltendi
Hücum etti ovalara, köylere
Devriyede jandarmaya saldırdı
Zabitlerin silahını aldırdı
Ateş etti zaptiyeye, askere
Bu haberler Diyarbekr’e gelince