banner banner banner
Nasreddin Hoca Fıkralarından Seçmeler
Nasreddin Hoca Fıkralarından Seçmeler
Оценить:
 Рейтинг: 0

Nasreddin Hoca Fıkralarından Seçmeler


Al Abdestini Ver Pabucumu

Nasreddin Hoca, derede abdest alırken pabucunun tekini dereye düşürmesin mi? Peşi sıra seğirtmiş ama bir türlü pabucu yakalayamamış. Yalın kaldığını anlayınca münasip bir şekilde abdestini bozmuş ve dereye çıkışmış:

“Al abdestini, ver pabucumu!”

Allah’a Şükredin

Bir gün Nasreddin Hoca kürsüde:

“Ey cemaat!” demiş. “Allah’a ne kadar şükretseniz az. Ya deveyi kanatlı yaratsaydı…”

Cemaatten birisi, “Hoca’m, bunun şükürle ne ilgisi var?” deyince Hoca cevabı yapıştırmış:

“Senin dama bir konsaydı, görürdün!”

Altın Ne Kadar Eksik

Adamın biri Akşehir çarşısında akşam yürüyüşüne çıkan Hoca’ya bir altın uzatarak:

“Hoca’m!” demiş. “Sende bulunur, şunu bozuver!”

Hoca da ne hikmetse cebinde beş kuruş olmadığını söyleyememiş. Vaktim yok, acelem var dediyse de adam inatçı çıkmış, illa Hoca’ya bozduracak. Sonunda Hoca:

“Ver bakalım sarıkızı!” deyip altını adamın elinden almış.

Elinde evirip çevirdikten sonra:

“Kardeşlik…” demiş. “Bu altın eksik altın!”

Dedik ya adam inatçı diye, bu sefer:

“Ne kadar eksikse o kadar boz.” diye sırnaşmasın mı, Hoca çileden çıkmış:

“Bak kardeşim!” demiş. “Bu altın o kadar eksik ki bir altın daha verirsen ancak tamamlanır!”

Anasına Yas Tutuyor

Hoca’nın ibiği kınalı biricik tavuğunu tilki mi kapmış, yoksa bir hırsız mı çalmış bilinmez; tavuk kaybolmuş. Zavallı yavruları bir o yana bir bu yana süngüsü düşük kanatlarla dökülür olmuş. Hoca, civcivlerin boynuna siyah ip bağlamış. Komşulardan biri:

“Nedir bu?” deyince, Hoca ağlamaklı cevap vermiş:

“Anaları için yastalar!”

Aşçıya Diyeceğim Yok, Pilavı Bağışlayın

Selçuklu Sultanı Alaaddin, bir Ramazan günü Nasreddin Hoca’yı Konya’ya davet etmiş. Sultan çağırır da gidilmez mi; üstelik, Hoca’ya hususi arap atlarından birini göndermiş. Hoca şehre vardığında vezirlerden birisi karşılamış. Gün boyu Konya’nın gezilecek yerlerini gezmişler, görülecek yerlerini görmüşler. Akşam ezanıyla birlikte “sultan sofrası”nda iftara oturmuşlar. Âdet olduğu üzere evvela çorba gelmiş. Yine âdet olduğu üzere ilk kaşığı Sultan Hazretleri çalmış ama çalmasıyla parlaması da bir olmuş:

“Kaç defa ferman buyurdum; benim çorbama Erciyes kekiği atılacak diye. Kaldırın bu çorbayı! Kuzu tandırı getirin!”

Sofrada bulunanlar çorbanın kokusuyla yutkunadursunlar, bu defa kuzu tandır gelmiş. Sultan tadına bakar bakmaz; bu sefer de “Mendebur aşçıbaşı!” diye gürlemiş:

“Şu Selçuk ülkesinde kuzu mu kalmadı ki koç kızartırsınız. Götürün bunu çabuk!”

Hasılı, o yemeğe bir bahane, bu yemeğe bir bahane, sofraya ne gelirse Sultan Hazretleri, tadına baktıktan sonra, aşçıbaşını azarlayarak geri gönderiyormuş.

Nasreddin Hoca bakmış ki aç kalacak, ayağa fırladığı gibi pilav lengerini alıp önüne koymuş; hızla kaşıklamaya başlamış. Sultan Hazretleri:

“Hoca’m…” demiş. “Ne yapıyorsun?”

“Sultan’ım!” demiş Hoca. “Aşçıbaşı sizin olsun, bari pilavı bağışlayın!”

Ay Alıp Satmanın Zamanı Değil

Bir Ramazan günü Hoca’ya öğrencilerinden biri durup dururken; “Hoca’m…” demiş. “Bugün ay kaç?”

“Nerden bileyim!” demiş Hoca. “Ay alıp sattığım mı var!”

Ay Boğulacaktı

Hoca’nın gece vakti dili damağı kurumuş, içi yanmış. Mutfağa seğirtmiş ama ilaç için bir dirhem su yok. Bahçeye kuyudan su çekmeye çıkmış. Kuyunun kapağını kaldırınca ne görsün, ay kuyuda parlıyor.

“Eyvah, ay boğulacak!” demesiyle, çengelli ipi alıp gelmesi bir olmuş.

Hoca saatlerce ayı çengelle yakalayıp kuyudan çıkarmak için uğraşmış. Sonunda çengel, kuyu taşına mı takılmış, sahiden aya mı takılmış, çektim gelmez bir ağırlıkla uğraşmış Hoca. Var gücüyle ipe asılınca, sırtüstü yere serilmesin mi? Bir de bakmış ki dolunay gökyüzünde pırıl pırıl parlıyor.

“Çok şükür Allah’ım!” demiş. “Yoruldum ama ayı da boğulmaktan kurtardım.”

Ayak Sesinin Kokusu

Bir Akşehir yazında, Nasreddin Hoca ve dostları sohbet ederken af buyurun, içlerinden biri seslice yellenmesin mi? Ne yapsın adamcağız, kızarmış bozarmış ama belli olmasın diyerek ayağını yere sürtmekten de geri durmamış. Hoca bu, taşı gediğine koymazsa rahat edemeyecek:

“Rahat ol evlat!” demiş. “Sesini biraz benzettin de kokusunu ne yapacaksın?”

Baltayı Kurtaralım

Hoca’nın son günlerde canı ciğer çekmiş. Gündüz ciğerci çırağıyla eve ciğer gönderiyormuş lakin, akşam eve geldiğinde sofrada yine bulgur pilavı… Bir böyle, iki böyle derken, bir akşam dayanamayıp sormuş:

“Yahu hatun, ben de nefis sahibiyim, kaç gündür ciğer gönderiyorum eve, akşam yine aynı yemek; ne oluyor bu ciğerlere?”

Kadın ne dese beğenirsiniz?

“Bana niye soruyorsun; şu hain kediye sor. Ne zaman pişirmeye kalksam fırsatını bulup kapıyor!”

Hoca birden yerinden fırladığı gibi baltayı hanımının çeyiz sandığına kilitlemiş; derin bir nefes almış. Karısı şaşkın şaşkın:

“Hayırdır, Hoca?” demiş. “Baltayı kimden saklıyorsun?”

“Kediden!”