banner banner banner
Manas Destanı
Manas Destanı
Оценить:
 Рейтинг: 0

Manas Destanı


Manas, dokuz yıl benzeri bulunmayan han oldu. Manas tahta oturduktan sonra halkı muhtaçlıktan kurtuldu. Hanın bahadırı çoğaldı. Altay, Kazak, Türk, Uygur, Moğol ve komşu kabileler arasında itibar sahibi oldu. Kırgızlar; onlardan kız aldılar, onlara kızlarını verdiler, onları ata bindirdiler, onlarla mal mülk değiştirdiler, kervan kurup ticaret yaptılar. Manas’ın tarlası (toprağı) Altay’dan Kaşgar’a, Kaşgar’dan Tibet’e, Tibet’ten Semerkand’a ulaştı.

Manas’ın saltanatını, Kalmuk Hanı olan yalancı Alevke, Çin Hanı olan kurnaz Esen Han, Mançu Hanı Neskara çekemediler. Çok eski kinini, üç kez gönderdiği ordusundan ayrılıp kaldığını hatırladılar. Savaş açmaya gücü yetmediği için “Bekleyin de görün Kırgızlar!” diyerek uygun bir haberin gelmesini beklediler. Kendi aralarında anlaşıp “Türkleri iple boğmaktansa, onları birbirine düşürmek lazım” diyerek çare aradılar. Kalmuk ve Çin’in rahip, sofi, kalender ve dervişleri casusluk yaparak avulları dolaştılar. Kaşgar, Moğol, Semerkand’a giden kervan Kırgız elinden geçerdi. Bunların çoğu Alevke ile Esen Han’ın mahsus gönderdiği adamlar idi.

Kurnaz Esen Han, birbirine yakın bulunan Türkleri, Uygur ve Kalmukları Kırgızlara karşı kışkırttı. Manas’ın gücünü, gazabını bilen komşuları başkaldırdılar, düşman olmaktan vazgeçebildi. Çukura düşen ayı gibi çırpındı.

Altay’daki düşmanların durumunu iyi bilen Manas, Çin ve Kalmukların hareketini sezerek Kalmuk ile Kırgız sınırına gece gündüz nöbetçi koyup ordusunu hazır durumda tuttu.

Bahadır Manas sefere çıkarken çok daha heybetli gözükürdü, cebe giyerdi. Kurulup oturduğunda, kulağı kalkan gibiydi, gözleri ateşli idi, kapaklı ve büyük idi, öfkeli hâli vardı. Görünüşüne gelince bir bakarsın kaplana, bir bakarsın aslana benzerdi. Aklının ve gücünün mükemmel olduğu bir yaştaydı.

Han Manas’ın Zaferleri

Kalmuk hanı Alevke Dangu şehrinin hükümdarı Kayıp Dang’ı saraya çağırdı. “Kayıp Dang, Kara Şehir’in hanı Manas’ın sonu geldi. Şehri Tırgot, Mangullar yapmıştır. İçtiği suyunu üç gün kesip ondan sonra suya zehir koydur. Halkını öldür! Kapısını gece açtır. Ardından ordu girecek.” diye emretti Alevke.

Kayıp Dang, bunu kabul etti. Şehir yöneticilerini çağırıp ertesi gün Karaşehir’in suyunu kestirmek için gizlice adam gönderdi. Alevke’nin emrini duyan Kayıp Dang’ın rahipleri akşamleyin bu haberi Manas’a ulaştırıp karşılığında altın aldılar.

Manas gün geçmeden Karaşehir’in suyuna zehir koyacak olan Kalmuk ve hain Moğol’u öldürdü. O gün Dangu şehrine süratle akın yaptılar, kadınlar, çocuklar ve yaşlılar şehirden kaçtılar.

Kayıp Dang’ın kızı Karaberk, kırk kız arkadaşıyla halk arasında kalıp düşmana direndi ve pek çok yiğitleri atlarından devirdi. Karaberk, Bakay’ı da yaralamıştı.

Manas, nişancı kızın yaptıklarını duyup onu canlı yakalatıp getirtti. Manas, han kızının güzelliğini gördükten sonra, onu öldürmeden onunla evlenmek istedi.

Kız babasının öldüğünü öğrendikten sonra “Manas’a varmak değil, ondan babamın intikamını almak istiyorum.” Diye Manas’ı tehdit etti: “Kız nazı ile sevilir.” diyen Manas, Karaberk’in karşı koyuşundan, kahramanlığından memnun oldu.

Ele geçen Kayıp Dang’ı kızının yanına getirdiler. Kayıp Dang ile Manas barıştı.

Üç kahraman dost oldu. Buğday ekmeğini çiğnediler, el tutuştular, çubuk kırdılar, ellerinden kan çıkardılar:

“Ekmek kutsaldır. Buğday gibi temiz niyetle yaşayalım! Birbirimize kötü niyette bulunursak çubuk gibi kırılalım! Düşmanımıza beraber saldıralım. Düşmanlaşsak kanımız aksın!” diyen bahadırlar Tanrı’nın huzurunda anlaştılar.

Kayıp Dang büyük bir düğün düzenledi. Bay, Akbalta, Berdike, Bakay başta olmak üzere Dangu şehrindeki âdetler gereğince baş dünür olarak geldiler. Han Manas şanına yakışır bir şekilde Karaberk ile evlendi. Kayıp Dang, âdetlere göre Türk ustalarına kızı Karaberk için on iki katlı ev yaptırıp, içerisini türlü türlü eşyalarla süsledi. Bu evin güzelliğini ozan Caysang yarım gün methederek bitirememiştir.

***

Tanrı’nın ulu gününde Cakıp avuldan altmış akıllıyı bir araya topladı, aksakallılarla kurultay düzenledi. Bu yine ne diyecek acaba diye Bay’ın sözünü dinlediler. İhtiyarlar kısrak kesip, tören olan eve yerleştiler.

Ağzında sözü var, dilinde balı var Cakıp şöyle dedi:

“Görmüş geçirmiş ihtiyarlar, size söyleyecek derdim var. Görmediğimizi gördük içmediğimizi içtik. Dolaştık. Gördük ki Altay kutsal yer imiş. Başıboş dolaşmıştık, şimdi canlandık; kurumuştuk, şimdi yeşerdik. Ama dünyalarımız çoğalıyor. Kalmuk ve Çinliler bize gün göstermeyecektir. Hâlimiz iyi iken yer arayalım. Uygun görürseniz, Altay’dan Ala Dağ ve Andıcan taraflarına göç edelim.

Avulun büyüğü Berdike bu sözü beğenmedi.

“Hayvanlarına yer dar geldiği için böyle söylüyorsun herhalde. Düşmanlar artık yıpranıp bizden korkmaya başladılar. Şimdi nereye kaçacağız? Kazandığımız malı mülkü niye savuralım?

İhtiyarların sükûnetini Bay yiğit bozdu:

“Cakıp’ın dediği doğrudur. Korumak isteyeni korurum.” buyurmuş Tanrım. Issız bucaksız sınırı olan Çin’in askerlerinin hesabı yok. Altay’daki Kırgız’ın ordusu kuvvetli değildir. Bir gün gelip bizi yok etmesin! Doğuda Sarı Arka, Kuzey tarafta İdil, Nura Suyu[15 - Nehir], Opol dağı var. Oralar annemizin babamızın büyüdüğü yerdir. Bu taraflara bir bakalım.”

Bu sırada Kambar’ın oğlu Aydarkan şöyle dedi:

“Başımıza bir şey geldiği yok, niye göç edelim diye söyleniyorsunuz? Yoksa Çinliler mi geliyor? Veya Kangay mı geliyor? Doğmak var, ölmek var. Nereye gidersek gidelim ecelimiz gelmişse öleceğiz. Alnımıza yazılanı görelim.”

“Vay dünya! Göbek kanımız damlayan topraktan iyi ne var!” dedi Bay.

Manas şöyle dedi:

“Milletim, düşmanın gölgesinden korkup kızışmayalım. Beni han yaptınız, hanın sözünü dinleyiniz! Babalarımız düşmana kanını verse de topraklarını vermiş değildir. Çinliler topraklarımızı elimizden aldılar. Topraklarımızı geri alalım. Bunu yapamazsak Kırgız olmayalım. Şerefimizi koruyarak; intikamımızı, topraklarımızı aldıktan sonra Ala Dağ’a göç edelim.”

Manas’ın sözünü herkes beğendi.

Beş gün sonra Manas’ın karşısına muhtelif boylardan kurulmuş sekiz yüz bin kişilik ordu geldi, bayrakları dalgalanıyor, zırhları parlıyordu.

Manas ilk seferini Altay’daki büyük hana karşı, yani Kırgızlara defalarca saldırıp topraklarını zapt eden Tekes Han’a yaptı.

Han Manas, Tekes Han’a mektup gönderdi:

“Tekes Han! Kırgızdan aldığın toprakları geri ver, yiğitlerinin kan bedelini öde! Otuz yıldan beri aldığın vergileri geri ver; aksi halde, yüz yüze gel!”

Mektubu alan Tekes Han öfkelendi:

“Sürgündeki bir avuç Kırgız’dan çıkan nasıl bahadır imiş, Manas?”

Tekes Han, Kuyas adındaki kurnaz adamını “Doğudaki Kırgızları gözleyin, düşmanı görürseniz haber verin.” diye casusluğa gönderdi.

Tekes, düşmana karşı tedbir almaya çalışırken yedi gün sonra casuslar gelerek:

“Kırgızlar bizden önce harekete geçmiş.” dediler.

Şaşkına dönen Tekes:

“Kuyascığım, bir çare bul!” diye yalvardı.

“Ele geçiremediğimiz Kırgız kendisi geliyormuş. Eceli gelmiş demek, gelsin bakalım!” dedi Kuyas aldırış etmeden.

Kuyas gece yola koyulup Kırgızların saldıracağı tarafa varıp sihir yaptı. Geniş dağ deresindeki otlar, çiğ [16 - Bir çeşit bitki], kuray [17 - Bitki], söğüt ve kavakların hepsini insan şekline getirip gayet çok asker varmış gibi gösterdi.

Ertesi gün Kuyas gelip Tekes’in gönlünü avuttu.

“Gayet çok asker hazırladım. Hududa yerleştirdim. Git gör?”

Tekes hududa gelip baktı ki düşmana karşı topuzlarını eline alan, kılıçlarını hazır tutan tamamı pehlivanlardan oluşan sayısız asker var.

Tekes Kuyas’ın hünerinden memnun olup, bununla karşılaşan Kırgızlar ölecektir diye komşu hanlara haber vermeden, yardım talep etmeden rahat yattı.


Вы ознакомились с фрагментом книги.
Для бесплатного чтения открыта только часть текста.
Приобретайте полный текст книги у нашего партнера:
Полная версия книги
(всего 990 форматов)