Книга Bir Pişmanlık Bir Ümit - читать онлайн бесплатно, автор Beksultan Nurjekeuli. Cтраница 8
bannerbanner
Вы не авторизовались
Войти
Зарегистрироваться
Bir Pişmanlık Bir Ümit
Bir Pişmanlık Bir Ümit
Добавить В библиотекуАвторизуйтесь, чтобы добавить
Оценить:

Рейтинг: 0

Добавить отзывДобавить цитату

Bir Pişmanlık Bir Ümit

“Hey, kaçma, annene dokunmayacağız. Beklesene, biraz konuşalım.” derdi yine de sarışın adam.

“Çocuğa sataşma!” diye bazen Salima kızardı ona. “Çocuğa saçma sapan şeyler söyleyip durma. Sinirlernirsem kovarım evimden deli. Ne o, yetim ve dullarla dalga mı geçmek istiyorsun? Şegenciğim korkma canım. Ağzı olan konuşuyor işte. Birazdan hepsi gider. Sen yine gelip Bübiş’le oyna. Allah nasip ederse büyür, bunları da geçersin sen. Büyüyünce Bübiş’i sana vereceğim. İster misin? Şegenciğim bana doğruyu söyle!”

Şegen, öyle zamanlarda Salima’ya cevap veremezdi. Ne diyeceğini bilemez, utanırdı. Sesini çıkarmadan evine doğru koşardı. “İstiyorum, istiyorum!” derdi yolda giderken.

Bübişsiz oynamak büyük sıkıntıydı onun için. Akşama kadar evine birkaç defa gelir giderdi. Sürekli aramasının nedenini bilmiyordu. Belki de özlüyordu.

Bugün hava açık, güneşli! Dağınık ve seyrek buluttan başka tehlikeli bir şey yok gökyüzünde. Oynamak için çok elverişli bir gündür. Harman yapan işçiler atlarına binip uzaklaşınca, sabrı tükenmekte olan Şegen de Bübiş’in evine doğru yola koyuldu. Peyniri kurutma yerine koymakta olan Batjan:

“Şegenciğim,” dedi arkasından seslenerek. “Öğlen gelip yemek yemeyi unutma babacığım. Kozı Körpeş7 gibi olan yavrum benim. Salima’nın kızına gitmek için acele etmekten yemeğini de zamanında yemez oldun.”

Bübiş ile Sakıp, ev ile ahırın arasındaki açık alanda evcilik oynuyorlardı. Şegen’i gören Bübiş sevinerek ayağa kalktı.

“Gel, ikimizin ortasına otur,” dedi elinden çekip. “Misafir davet etmiştik. Koyun kesecek kimse yok, ne yapacağımızı bilmiyorduk. Ne iyi ettin de geldin. İşte koyun, işte bıçak. Hadi!” diye ikisini getirip Şegen’in önüne koydu.

“Koyunu böyle tamtakır yerde kesmezler. Pislenir. Çimenlerin olduğu yere gidelim!” dedi Şegen. Düşündüğü kızları evin yanından uzaklaştırmaktı. Ev işiyle uğraşırken eve girip çıkan Salima’nın bunların konuşmalarını duyması pek mümkündü. Biraz sonra harmancılar da yemeğe geleceklerdi. Bunların hepsi güzelce oynamalarına engel olacaktı. Oyunu rahat rahat oynamak istiyordu Şegen. Ancak, Bübiş bunu kabul etmedi.

“Burada devam edelim. Şunların hepsini bozup tekrar yapmamız gerekecek. Uğraşmayalım.” Bübiş’in yaptığı ev gerçekten bozmaya kıyamayacak kadar güzeldi. Eşyaları yerli yerine koymuş, minderleri döşemişti. İmrenilecek bir biçimdeydi.

“Millet yaylaya taşınırken biz burada oturmaya devam mı edeceğiz?” dedi Şegen, taşınmaya bahane bulmaya çalışarak.

“Evet, biz de yaylaya gidelim,” dedi Sakıp, Şegen’e katılarak. Bübiş kararsız duruyordu.

“Ay ne kadar inatçısın!” dedi Şegen’e, nazlanarak kaşlarını çatıp. “Olmadık şey bulursun hep. Evine misafir davet eden ev taşınır mı hiç? Taşınırsak misafirlerimiz bizi nasıl bulacaklar? Kırılırlar, ayıp olur.”

“Sakıp gitsin bir daha davet etsin.”

“Önce taşınalım, sonra ben hızlıca gidip davet ederim.” dedi Sakıp, ablasına bakarak. “Hadi yıksana evini! Kocan taşınalım diyor sana.”

“Kim? Nerede benim kocam? Onu kim öğretti sana? Terbiyesiz!”

“Terbiyesiz sensin. Her zaman oynarken o kocan, ben kızın olmuyor muyuz?”

“O oynarken. Şimdi kimse oyun oynamıyor.”

“Oynamayıp da ne yapıyoruz? Ne tuhaf bir kızsın.”

“Defol burdan. Bundan sonra bizimle oynamayacaksın, oynatmayacağız.”

“Oynatmazsan oynatma. Büyüyünce seni Şegen’e vereceğini annem de söylemişti.”

Bübiş kıpkırmızı oldu. Gözlerini kırpıştırarak neredeyse ağlamak üzereydi.

“Ne zaman? Ne terbiyesiz kızsın sen!” dedi, alçak bir sesle kardeşini azarlayarak. “Yalancı!”

Kardeşlerin, aniden böyle tartışmalarından ve buna kendisinin neden olmasından Şegen çok rahatsız oldu. Kardeşlerin arasının bozulmasını istemiyordu. O zaman oyun kesin bozulurdu.

“Bübiş’le evlendireceğim” diye babaannem de bana söylemişti.

“Gerçekten mi?” der gibi Bübiş, Şegen’in yüzüne şüpheyle baktı. Pek bir şey anlamasalar da birbirlerinden utanarak yere baktılar.

“İşte şu deli onların söylediklerini duyup insanla dalga geçer.” Bübiş bu sefer kardeşine daha yumuşak konuştu. Hatta gülümsedi.

“Bundan sonra misafirlerini davet etmeye gitmeyeceğim.” dedi Sakıp somurtarak.

“Tamam,” dedi Bübiş sert bir sesle. “Başka oyun oynayacağız. Misafir davet etmeyeceğiz. Koyun da kesmeyeceğiz. Hadi ‘Kozı Körpeş’ oynayalım. Ben, Bayan olacağım; Şegen Kozı, Sakıp Kodar olacak.”

“Ben oynamayacağım. Ben sürekli Kodar’ın rolünü mü oynayacağım. Kendin Kodar ol. Bana hep kötü insan rolünü veriyorsunuz, oynamayacağım.”

“Peki, kimin rolünü almak istersin?” Bübiş, sırayla Şegen’le Sakıp’a bakıp çekinerek güldü. “O zaman Bayan ol.”

Sakıp düşündü. Hatta şaşırdı. Korkarak gözlerini açıp Şegen’in yüzüne baktı. Ondan sonra “Hayır” anlamında kafasını salladı.

“Hayır, ben kız olmak istiyorum.” dedi şaşkın şaşkın. “Kodar erkek ya. Ben Bayan’ın yanında olmak isterim.”

“Öyleyse Tansık ol. Tansık’ın kim olduğunu biliyor musun? Bayan’ın arkadaşı. Kodar’ı kandırıp Kozı ile Bayan’ın tarafını tutacaksın.”

Sakıp hemen gülümsedi. Zıplayarak Bübiş’le Şegen’in ortasına geçti.

“Ben Bayan’ı da, Kozı’yı da seviyorum!” dedi sevinçle.

“Öyle deme, deli!” dedi ablası, gülümseyerek. “Kozı’yı Bayan sever.”

“Tansık da sever.” Sakıp ablasıyla tartışarak bir türlü ikna olmuyordu.

“Bayan, şu tarafa gidip atlara bir bakalım mı?” Kozı rolündeki Şegen, Bayan rolündeki Bübiş’in elinden tuttu. Bayan Kozı’ya bakıp gülümsedi.

“Körpeş, elinizi çekin!” dedi, Tansık rolündeki Sakıp sert bir sesle. “Bayan’a yaklaşmak için önce bana hediye vermelisiniz.” – Şegen’le Bübiş’in ellerini Sakıp ısrarla birbirinden ayırdı. Bübiş, çaresizce boyun eğip suçlu gözlerle kardeşinin yüzüne baktı ve sustu. Yüzünden “Kızın dediği olsun, yoksa oyuna engel olacak!” ifadesi okunuyordu.

“Tansıkcığım sana ne versem acaba?” dedi Şegen, ceplerini karıştırırken. Davranışının Kozınınkinden ziyade dedesininkine benzediğinin, tabi farkında değildi. “Evet, al işte! Sen oynayadur, biz geliyoruz.”

“Şuna bak. Kız çocuğa aşık değil, mendil verirler.”

“Mendil yoksa nereden verecek? Yürü, Kozı gidiyoruz!” dedi Bübiş, Şegen’e elini uzatıp. Aniden söylenenler karşısında Sakıp ne diyeceğini bilemedi. Kızın elinden tutup Şegen koşmaya başladı. İkisi el ele tutuşup anında gözden kayboldu. “Bübiş beni seviyor!” dedi Şegen, heyecan ve sevinçle. “Ben de onu seviyorum!” Başından veya göğüs kısmından, nereden başladığı belli olmayan güzel bir sıcaklık tüm bedenini sarmıştı.

* * *

Temmuz’un sonunda hava çok ısındı ve Kosötkel’in ekini hemen olgunlaştı. Ak Kümbez denen mezarlık yerine, yakın harman yapılınca etraf birden canlandı. Kosötkel kalabalıklaştı ve hareket arttı. Harmanın başından insanların kalacağı üç baraka ve yemek yiyecekleri bir baraka yapıldı. Kısacası harman büyük bir köye dönüştü.

Önce insanların emekleriyle ekin biçildi, bağlandı. Daha sonra anızlıktaki buğday harmana götürüldü. Bunların hepsi hızlı bir şekilde yapıldı. Çünkü dağlı yerin havası yazın ortasından sonra güvenilir değildir. Hava beş gün açarsa, altıncı gün değişiverir. Pişmanlık duymamak için hızlı hareket etmek gerekir.

Durumu anlayışla karşılayan insanlar kapris yapmazlar, gece gündüz demeden çalışırlar.

Aşağı yukarı bir hafta içinde harmanda epey iş yapıldı. Kimileri buğdayı taşa attı, kimileri temizliyordu. Yavaş yavaş, temiz buğdayı Kosötkel’deki ambara; tohumluk olanı merkeze taşıdılar. Böylece insanların rızkı da artıyordu. Harmandaki iş, sabah erkenden başlayıp gece geç saatlere kadar devam ederdi. Anızlıktaki biçilen ekin ile harmanın bekçiliğini yapmak Mamet’in görevi idi. Jamihan da aşçılık yapıyordu. Sürekli çalışıyor, çoğu zaman geceyi harmanda geçiriyordu. Salima, buğdayı temizleme görevini üstlendi. Sabah erkenden geliyor, hava kararınca dönüyordu. Evindeki iki kızını bakma gibi komşuluk görevi de Batjan’a düşmüştü. Şegen, üçünü getirip öğle yemeğini yediriyordu mutlaka.

Harman ile Salima’nın evinin arasındaki mesafe aşağı yukarı üç dört kilometredir.

Harman başlayalı beri Şegen ile Bübiş’in de oyunu değişti. Eskisi gibi evin yakınında oynamıyorlar, bazen yanlarına Sakıp’ı da alıp yaya olarak harmana gidiyorlardı. Harman onlar için bir düğün yeri gibiydi. İnsanlar sadece çalışmıyorlar, arada bir şarkı söylüyorlar, şakalaşıyorlardı. Tartışanlar da oluyordu, hatta dövüşenler bile vardı. Onların hepsi çocuklar için çok eğlenceliydi. Büyüklerin dikkat etmedikleri anda olgunlaşmış buğdayın üzerine kendini atıvermek ne kadar güzeldi! Yeni buğdayın güzel kokusuna, otun ekşimsi kokusu karışarak burnunu gıdıklardı. Sıra sıra dizilen erkek ve kadınlar buğday temizlerken küreklerin tekdüzen ve yumuşak tıkırtısı uçan kuğunun ötüşü gibi olurdu. Rüzgâra uçurulan buğday taneleri cıvıldaşarak yağmur gibi tahılların üstüne dökülür, birbirleriyle fısıldaşmış gibi, özlemle kavuşmuş gibi hoş sesler çıkarırdı. Kürekçilerin birbirleriyle şakalaşmasına baktığında onların zor bir iş yaptıkları aklının ucundan bile geçmezdi. Oyun oynayan çocukları andırırlardı. Bunların hepsinin savaştan sonraki yıllara ait yüksek moral, yaşamın değerini iki kat veya ondan daha fazla anlayan insanların barış arzusu olduğunu çocuklar bilmiyordu.

Bir defa da olsa Şegen, buğday öğütme taşını döndürme şerefine nail oldu. Küçük çemberin sürekli dönmesi başını hafif döndürse de büyükler attan indirene kadar belli etmedi, dayandı. Bir taraftan utandı, diğer taraftan övündü.

“Maşallah, dedesi Mamet gibi değil mi? Bakın atı nasıl güzel yönetiyor. Baksanıza hiç yanılmadan döndürüyor çemberi. Oğlu büyüyüp taşı döndürünce Mamet bir koyununa kıyıp ziyafet verir herhâlde.” Diye, Şegen’i öve öve sonunda yedi sekiz yaşlı adam onların evinde bir koyunu ve kellesini yemişti.

Çocuklar için harmandaki en güzel eğlence arabaya binmektir. Salima’nın evine yakın yapılan ambara üç arabacı bütün gün temiz buğday taşır. Konvoy hâlinde peşisıra giderler hep. Çocukları gördükleri an seslenip arabaya bindirirler. Aynı arabaya yük olmasın diye üç arabaya birer birer oturturlar. Çocuklar birbirine bakıp gülümseyerek çok sevinirler. Masallardan duydukları uçan halının üzerinde uçuyormuş gibi övünürler. Arabacı kadınlar, öküzlerin yavaş hızını unutmak ve yolu kısaltmak için arada bir türkü söylerler. İlginç olan yanı da üçü üç ayrı arabada oturmasına rağmen aynı türküyü aynı anda hep birlikte söylemeleridir. Diğer ilginç yanı da, köye yaklaşınca türkü söylemeyi hemen kesip bazen birlikte ağlarlar, bazen kahkaha atarlar. Onların hepsini akıllı Bübiş hemen ezberler ve ertesi gün Şegen’le, Sakıp’a aynen söyler.

Salima evine her gün son arabayla döner, sabah harmana ambara gelen ilk arabayla gider. O daima ortadaki arabada oturur. Arabacılar mı istiyordu, yoksa kendisi mi seçiyordu, belli değildi. Sabah sesini çıkarmaz. Bazı akşamları ise harmandan uzaklaşır uzaklaşmaz türkü söylemeye başlar. O söylediğinde ona kimse eşlik etmez, tek söyler. Genelde çok şakacı olan kadın türkü söylediğinde hep acıklı türküler söyler. Şegen onu, nefesini tutarak pür dikkat dinlerdi. Salima’nın nağmeli ve etkili sesi tüm vücudunu gevşeterek, sardıkça kendisini büyüyormuş gibi hissederdi.

“Barkörney’i, gidenler yüksek sanar,Buluta değer tepesi diye döner.Yiğit ünlü olmazsa kahramanlıkla,Vatanını severek ünlü olur.Barkörney’i bulut kaplar tekrar tekrar,Savaş çıktı yoksun edip eğlenceden.Çocuklara mutluluk nasip olsun,Akjazık’ın halkına da huzur gelsin.”

Salima bunları söylerdi. Hatta bunu ondan başka kimse söylemezdi. Bilenler bile. Sanki sadece Salima’ya aitti. O yokken mırıldananlar olur, ancak yanında kimse söylemezdi. Aslında bu türküyü herkes severdi. Dinlemek istediklerinde Salima’dan isteyip ona söyletirlerdi.

Bübiş’in türkü söylediğini bilen Şegen, Salima’nın böyle bir yeteneğe sahip olduğunu bilmezdi. Harman başlayalı beri ona eskisinden daha fazla saygı duymaya başlamıştı. Güzel kadının bu kadar türkücü olması, onun güzelliğe karşı olan hevesini daha da arttırmıştı. Güzellik, şuuruna büyük bir nimet olarak yerleşiyordu. Taze güzelliği Bübiş’ten de gördükçe eskisinden daha çok değer veriyor, seviyordu. Büyüyünce hayata onunla birlikte devam etme hayallerine dalıp güzel ümitlerin verdiği mutluluğu yaşardı. Harmandaki eğlencelere şahit olan Şegen’in, bazen zor durumlarda kaldığı da oluyordu. Dikkat ettiğine göre büyüklerin çoğu eğlence olsun diye şakalaşırdı. Bübiş’in ve kendisinin yanlarında olduklarına bakmaksızın aralarında değişik şakalar yaparlardı. Şegen bazen utancından terler, yerinden kalkıp bir an önce onlardan uzaklaşmaya bakardı. Jamihan’ı dürtüp kulağına bir şeyler fısıldayarak ardından kahkaha atanlar da birçok defa dikkatini çekmişti. Özellikle harman yapmak için gelen sarışın adamın şakaları hoşuna gitmezdi. Şimdi o da buğday temizleme işinde çalışıyordu. Mola verildiği an su içmeyi bahane ederek Jamihan’ın yemek yaptığı barakaya doğru koşardı. Şegen de hiç kaçırmayıp hemen sarışını takip ederdi. Ancak sarışın ondan hiç çekinmeden Jamihan’a abuk sabuk şeyler söylerdi. Kötü olanı da, Jamihan’ın da onunla şakalaşarak, gülerek konuşmasıydı. Kızacak, azarlayacak diye ne kadar ümit bağladıysa da nedense Şegen’in ümidini boşa çıkarmıştı. Bundan cesaret alan sarışın bir defasında buna da ağır şaka yapmıştı.

“Baksana,” dedi, mutlu bir şekilde gülerek, “Senin baban benim. Annen bugüne kadar gerçek babanın kim olduğunu söylememiş. Şimdi öğrenmiş oldun.”

Şegen, söylenenlerin şaka olduğunu anlamıştı. Yine de kendisine çok dokunmuştu.

“Saçmalama, sen benim babam değilsin! Jamihan’dan uzak dur!” Nereden cesaret kazandığını Şegen kendisi bile anlamamıştı. Sinirden ağlayacak gibi oldu.

“İte bak! Ağzına… Şuna bak, tekrar annenin karnına sokmamı ister misin?”

“Ben senin ağzına…”

“Kapat ağzını!”

“Kapatmayacağım!”

“Şegenciğim yeter! Kendinden büyük insanla öyle konuşma, ayıptır. O senin ağabeyindir.”

Jamihan’ın, kendi tarafını tutacağına o adamı savunması çocuğu daha çok kızdırmıştı. Sinirden patlamak üzereydi.

“Neden küfretti?” dedi Şegen.

“Küfretmedi, şaka yaptı.”

“Şimdi ben ona göstereyim!” diyen çocuk, sızlanarak yerden taş aradı. O sırada harmana gelip attan inmekte olan dedesini fark etti. Sinirden patlamak üzere olan çocuk:

“Dede!” diye, tüm gücüyle bağırıverdi. “Dede!”

Dedesi korkuyla ona baktı. Hemen kamçısıyla atına vurarak torununun yanına geldi.

“Şegenciğim ne oldu sana? Kim üzdü seni?”

“Şu adam. ‘Senin baban benim’ dedi bana.”

“Ne?” İhtiyar önce şaşkınlıkla sarışına baktı. Ondan sonra: “Ben senin ağzına…” diye tüm gücüyle küfretti ve hiç beklemeden kamçısıyla adamın kafasına vurdu. İriyarı adam kıvrılarak yere çöktü. “Benim babam da sen olmayasın?” Öfke dolu Mamet, atın üzerinden eğilerek kamçısıyla iki üç defa daha vurdu adamın kafasına.

Adam, o an yerinden kalkıp ihtiyarın elindeki kamçıyı çekip aldı ve uzağa atıverdi. Kulağının üst tarafından aşağı doğru akan kıpkırmızı kanı avucuyla sildi ve kanı Mamet’e gösterdi.

“Gelininize şaka yapan herkesin kafasını böyle kıracak olursanız köyde sizden başka kafası sağlam kimse kalmayacaktır.” dedi.

Bağırıp çağırmadan, hiç sinirlenmeden sabırla söylenen sözler Şegen’i çok şaşırttı. Ancak onun alaylı konuşması Mamet’i daha çok sinirlendirdi. Paramparça etmek niyetiyle adama doğru yürümüştü ki toplanan kalabalık tutarak izin vermedi. İhtiyar harmana inmeden Şegen’i de alıp evine gitti.

O olaydan sonra Jamihan’a kırılan Şegen, bir daha harmana gitmedi. Olayı kendi gözleriyle gören ve etkilenen Bübiş de gitmesi için ısrar etmedi. Gitmek istediklerinde Sakıp’la ikisi giderdi. Ancak, Şegen’in tepeye çıkıp harman tarafına sık sık baktığını Bübiş hissediyordu. Kendisini gözetlediğini düşünerek sevinirdi. Aslında Şegen tepeye sadece Bübiş’e bakmak için çıkmazdı. Arabacı kadınların söyledikleri türküleri de özlerdi. Uzaktan duyulan sesin büyüleyici bir etkisi olduğunu o son zaman fark etmişti. Gözlerinin ulaşamadığı mesafeden gelen ses, gözlerinin ulaşamadığı mesafeye götürürmüş. O türküler sıradan türküler gibi duyulmuyordu, çok özel etkisi olan türkülerdi. O sesler kendinden önce yaşayanların sesi gibi geliyordu. Anında babaannelerin anlattığı masallar gelir aklına. Türkünün etkisine kapılır, uzaklara gidersin. Genelde rüyanda bile aklına gelmeyen acayip düşünceler o türküleri dinlerken gelir, gerçekle hayal karışıp değişik duygular içinde kalırsın. Dilsiz bir duygu vücudunu sararak dille ifade edilemediğinden gözlerinden yaş olarak dökülür.

Hareket ettiğin, azıcık kımıldayarak etrafına göz diktiğin anlar duygu dolu etkili sesin etkisini kaybedersin. O nedenle hareketsiz, içtenlikle ve duyguyla dinlediğinde zevk alırsın. O zaman bile sözler kulağına bazen net, bazen kesik kesik geldiğinden en iyi kısmını kaçırmaktan endişelenir, tüm hayatın o türküyü dinlemeye bağlıymış gibi iyice huzurun kaçar. Karanlık çöker çökmez Şegen, Taymas’ı yanına alıp tepeye giderdi. Son arabaya binip Salima da o sıralarda evine dönerdi. Çocuğun Salima’nın sesine karşı olan sevgisi aşk derdinden daha beterdi.

Конец ознакомительного фрагмента.

Текст предоставлен ООО «Литрес».

Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

1

SSCB’de üretimin, mülkiyetin ve tüketimin kolektif olduğu bir kooperatif biçimidir

2

Eski Kazak geleneğinde ağabeyi ölen kardeşin yengesini eş olarak alma geleneği

3

Kazak geleneğine göre gelin kayınbiraderleriyle görümcelerinin gerçek adlarını zikretmeyip onlara ad takar

4

Çift geçit

5

Şarkı söyleyerek düğüne veya ziyafete başlama geleneği

6

Bir çeşit müzik aleti

7

“Kozı Körpeş Bayan Suvlu” destanındaki erkek kahraman

Вы ознакомились с фрагментом книги.

Для бесплатного чтения открыта только часть текста.

Приобретайте полный текст книги у нашего партнера:

Полная версия книги

Всего 10 форматов