banner banner banner
Endülüs Emevileri ve Emevi Halifeleri
Endülüs Emevileri ve Emevi Halifeleri
Оценить:
 Рейтинг: 0

Endülüs Emevileri ve Emevi Halifeleri


Hz. Ebu Bekir ile Ömer “şeyhayn” diye anılmış, Kur’an ve sünneti çok iyi bildiği için Ebu Bekir’e “Şeyhülislam” unvanının verildiğini söyleyenler de olmuştur.

İlk Hazineyi Kurdu

Halife seçildikten altı ay kadar sonra evinde veya evinin yanında ilk defa beytülmal denilen devlet hazinesini kuran Hz. Ebu Bekir, buraya muhafız tayin edilmesini teklif edenlere de kilitli olduğu için korkuya gerek bulunmadığını söyledi. Esasen kendisi, ganimet ve fey denilen, Müslüman olmayan tebaadan alınan gelirleri sahabiler arasında eşit olarak hemen dağıttığı için beytülmalin korunmasına fazla ihtiyaç yoktu. Nitekim vefat ettiği zaman Hz. Ömer bazı sahabilerle beytülmale girdiğinde burada bir dirhemden başka bir şey bulamamıştır. İşlerinin çokluğu sebebiyle evini Medine’nin merkezine taşıdığında beytülmale Ebu Ubeyde b. Cerrah’ı, kaza işlerine Hz. Ömer’i, kâtipliğine Zeyd b. Sabit ile Hz. Osman’ı, hacipliğine azatlısı Şedîd’i, Medine’nin gece bekçiliğine de Abdullah b. Mes’ud’u tayin etti. Hilafeti döneminde devlet idaresinde büyük gelişmeler olmadığı için yeni müesseselere ihtiyaç duyulmadı.

Halife olduktan sonra eski mesleği olan ticaretle uğraşmasını uygun görmeyen Hz. Ömer ile Ebu Ubeyde b. Cerrah, kendisine maaş bağlanmasına önayak oldular. Devlet işlerinde Hz. Muhammed’den intikal eden mührü, özel işlerinde ise “Ni’me’l-kâdiru Allah” veya “Ab-dün zelîl li-rabbin celil” ibaresini taşıyan mührü kullandı.

İlk Halife Tartışması Hiç Bitmedi

Ebu Bekir, Hz. Muhammed’in halefi olması sebebiyle sahabiler tarafından kendisine “halife” denmesine itiraz etmemiş, fakat “halifetullah” unvanını uygun görmemiştir. Sünni ilim adamları, onun Müslümanların en faziletlisi ve hilafet makamına en uygun sahabi olduğunda ittifak etmiştir. Buna karşılık Şiiler, Hz. Peygamber’in vefatından sonra Hz. Ali’nin halife olmasıyla ilgili ilahi emir bulunduğunu, Ebu Bekir’in bu emre uymadığını ve Resulullah’ın cenazesi daha ortada iken hilafeti Hz. Ali’den gasp ettiğini ileri sürmüşlerdir. Sünni kaynakların ittifakla belirttiğine göre Hz. Ebu Bekir, Resul-i Ekrem’in cenazesiyle meşgul olurken ensarın emîr seçmek üzere toplandığını öğrenip oraya gitmiş, tek bir halife etrafında birleşmek gerektiğini belirterek Hz. Ömer ile Ebu Ubeyde b. Cerrah’ı aday göstermiş, fakat sahabiler onun Resulullah’a olan yakınlığını dikkate alarak kendisini halife seçip biat etmişlerdir. Hz. Ali’yi halifeliğe daha uygun gören Haşimoğulları’ndan bir grup, sadece bir gün gecikmeyle biat etmişlerdir. Hz. Ali’nin ise Fedek arazisi sebebiyle Hz. Ebu Bekir’e dargın olan hanımı Hz. Fatma’yı üzmemek için onun vefatına kadar biat etmeyi ertelediği ve hilafet meselesinin çözümünün kendisi dışında cereyan ettiği için kırgınlık duyduğu ileri sürülmüştür. Gerçekten de Hz. Ali, Ebu Bekir’e, halife olduktan altı ay sonra, Hz. Fatma vefat edince biat etmiştir. Bununla beraber hiçbir zaman kendisinin halife olmasıyla ilgili bir nastan söz etmediği gibi Ebu Bekir’e biat ettikleri için sahabeye gücendiğini ima bile etmemiştir. Esasen Hz. Ali’nin hilafetine dair bir nas bulunsaydı, başta kendisi olmak üzere diğer sahabiler de bu konuda kesinlikle sessiz kalmazlardı. Öte yandan Şiilerin, Hz. Ali’nin nassa rağmen Hz. Ebu Bekir’e biat etmesindeki çelişkiyi ortadan kaldırmak için onun takiye yaptığını veya İslamiyetin gelişmesine engel olmamak için biat etmek zorunda kaldığını söylemeleri de inandırıcı görünmemektedir. Sünniler, Hz. Osman halife olduğunda İslamiyetin bir yandan Buhara’ya, öte yandan Kuzey Afrika’ya kadar ulaştığını, Hz. Ali’nin böyle bir düşünceye sahip olduğu takdirde özellikle Hz. Osman’a biat etmemesi gerektiğini söylemişlerdir. Hz. Ali’nin, Hz. Ömer ve Osman’a biat etmesi ve çocuklarına onların adlarını vermesi de hilafet konusunda hakkının yenildiği düşüncesine sahip olmadığına delil gösterilmiştir.

Diğer taraftan Şiiler Hz. Ebu Bekir’i, Fedek arazisi konusunda Hz. Fatma’yı üzdüğü, dinî konuları yeterince bilmediği, Hz. Ömer’i kendi yerine halife tayin ettiği gibi iddialarla tenkit etmişlerdir. Hâlbuki Ebu Bekir, Fatma’yı şahsi kanaati sebebiyle üzmemiş, peygamberlerin miras bırakmayacağını ifade eden hadise göre hareket etmiştir. Onun dinî konuları yeterince bilmediği iddiası bazı uydurma rivayetlere ve zoraki yorumlara dayanmaktadır. Hz. Ebu Bekir, yıllarca Resulullah ile birlikte bulunmuş bir kişi olarak ortaya çıkan meselelere ya şahsi bilgi ve ferasetiyle ya da ileri gelen sahabilerle istişare etmek suretiyle çözümler getirmiştir. Kendi yerine Hz. Ömer’i halife tayin etmesi de bu istişarelerin bir sonucudur. Esasen Hz. Ömer’in başarılı yönetimi bu tayinin ne kadar isabetli olduğunu göstermektedir.

HZ. ÖMER (634-644)

584 yılında Mekke’de doğdu. İslam öncesi hayatına ilişkin detaylı bilgi olmamakla birlikte gençliğinde babasının develerini güttüğü, içkiye ve kadına çok düşkün olduğu, iyi ata bindiği, iyi silah kullandığı ve pehlivan yapılı olduğu bildirilmiştir. Pek çok Arap gibi köken ve akrabalık ilişkilerini iyi bilen, şiire meraklı bir kişi idi. Okuma yazmayı bilen, güzel konuşmaya özen gösteren bir insandı. Mekke’nin sosyal yaşantısına uygun olarak ticaret yaptığı, bu maksatla Suriye, Irak ve Mısır’a gittiği, Kureyş Kabilesi adına elçilik görevinde bulunduğu bilinmektedir.

İslam’ın ilk yıllarında Kureyş’in diğer putperestleri gibi Müslüman olan kişilere karşı düşmanca tavırlar sergileyen Hz. Ömer, 616 yılında Müslüman oldu. Onun Müslüman olmasına ilişkin birkaç rivayet vardır. Kuvvetli rivayete göre onun Müslüman olmasına kız kardeşi vesile olmuştur. Hz. Muhammed’in amcası Hamza’nın Müslüman olması sebebiyle büyük bir öfkeyle evinden çıkıp Hz. Muhammed’i öldürmeye giderken yolda karşılaştığı Nuaym b. Abdullah’tan, kız kardeşi Fatma ile kocası Said b. Zeyd’in Müslüman olduğunu öğrenince onların evine gider. Onları Kur’an okurken bulan Ömer, okuduklarını kendisine vermelerini istemiş, ancak bu isteği reddedilince kız kardeşini ve eniştesini dövmüş ve kardeşi, kendilerine Kur’an öğreten ve Ömer’den saklanan Habbâb b. Eret’i de çağırarak Müslüman olduklarını Ömer’in yüzüne karşı haykırmıştır. Onların korkudan azade bir şekilde, cesaretle inançlarını haykırmalarından etkilenen Ömer, o anda Müslüman olmaya karar verir ve kendisini Hz. Muhammed’e götürmelerini ister. Hz. Ömer’in Müslüman oluşunun, Hz. Muhammed’in, “Ya Rabbi! İslamiyeti Ömer b. Hattâb veya Amr b. Hişam (Ebu Cehil) ile teyit et.” şeklindeki duasının bir tezahürü olduğu belirtilmektedir. O, İslam’ı kabul eden kırkıncı kişi olunca Müslümanlar ilk defa Kâbe’de toplu olarak namaz kıldılar.

Hz. Ömer’in Müslüman olması Mekkeli müşriklerin moralinin bozulmasına neden oldu. O, malıyla ve gücüyle her zaman İslam’a inananların sayısını arttırmaya çalıştı. Müslümanlar Medine’ye hicret etmeye başlayınca Ömer de yanında ağabeyi Zeyd, karısı ve oğlu Abdullah başta olmak üzere akraba ve arkadaşlarından oluşan yirmi kişilik bir kafileyle Mekke’den ayrılıp Kuba’ya gitti. Hz. Muhammed’in hicret etmesinden sonra birçok muhacir gibi Kuba’da oturmaya devam eden Ömer, gün aşırı Medine’ye giderek Hz. Muhammed ile görüşürdü.

Hz. Ömer, seriyye olarak adlandırılan, İslam’ı yayma ve Medine’nin otoritesini kabul ettirme seferlerinin dışında Hz. Muhammed’in çevresinden hiç ayrılmadı. Komutanlığını Hz. Muhammed’in yaptığı bütün savaşlarda, Hudeybiye Antlaşması, kaza umresi ile veda haccında bulundu.

Hz. Muhammed, Hayber Kalesi’nin fethedilmesinden sonra, 628 yılının aralık ayında Hevâzin Kabilesi’ne karşı gönderdiği otuz kişilik askerî birliğin başına Hz. Ömer’i komutan atadı. Mekke’nin fethinden sonra erkeklerden biat alan Hz. Muhammed, kendisi adına Kureyşli kadınlardan biat almasını ona emretti. Öte yandan Kâbe’deki resimleri yok etme görevini de o yaptı. 630 yılında Bizans’a karşı Tebük Seferi’ne çıkan ordunun ihtiyaçları için mallarının yarısını bağışladı.

Hz. Peygamber, rahatsızlığı sırasında oluşturduğu orduya Üsame b. Zeyd’i kumandan tayin etti ve Ömer’i onun emrinde görevlendirdi. Mayıs 632’de namaza çıkamayacak kadar rahatsızlığı artınca namazı Hz. Ebu Bekir’in kıldırmasını emretti.

Hz. Muhammed, hastalığının şiddetlendiği bir sırada kâğıt ve kalem getirilip söyleyeceklerinin kaydedilmesini istemişti. Hz. Ömer’in de aralarında bulunduğu sahabeden bazı kişiler buna gerek olmadığını, Hz. Muhammed’in rahatsızlığının şiddetlenmesi yüzünden böyle bir talepte bulunduğunu, Allah’ın kitabı ve Hz. Muhammed’in sünnetinin yeterli olduğunu söylemiş, bazıları ise aksi kanaat belirtmişti. Bunun üzerine Hz. Muhammed, yanında tartışmamalarını söyleyerek kendisini yalnız bırakmalarını istemiştir. Tarihe “Vasiyetname” veya “Kırtâs Vakası” diye geçen bu olay bilhassa Şiiler tarafından Hz. Ömer aleyhine kullanılmıştır.

Hz. Muhammed’in ahirete göç etmesi sahabiler arasında büyük bir kedere yol açmış, Hz. Ömer, Mescid-i Nebevi’de, “Resulullah ölmemiştir! Allah onu muhakkak ki tekrar gönderecek ve böyle söyleyen kimselerin ellerini ve ayaklarını kestirecektir!” sözleriyle duygularını ifade etmiş, onu sakinleştiren kişi Hz. Ebu Bekir olmuştur.

Hz. Muhammed’in vefatının ardından ilk halife seçiminde de Hz. Ömer etkili olmuştur. Halife seçimi için ensarın Sakifetü Beni Saide’de toplanarak halife seçimi konusunu görüştüğünü öğrenen Ömer, yanına Ebu Bekir ile Ebu Ubeyde b. Cerrah’ı da alıp oraya gider. Hz. Ebu Bekir onlara Ömer’i veya Ebu Ubeyde’yi halife seçmelerini önerir. Ancak Ömer ve Ebu Ubeyde, o varken bu görevi üstlenemeyeceklerini belirterek Ebu Bekir’e biat ederler. Hz. Ömer ertesi gün Mescid-i Nebevi’de bir konuşma yaparak Müslümanlardan Kur’an-ı Kerim’e sarılmalarını ve Ebu Bekir’e biat etmelerini ister.


Вы ознакомились с фрагментом книги.
Для бесплатного чтения открыта только часть текста.
Приобретайте полный текст книги у нашего партнера:
Полная версия книги
(всего 1010 форматов)