banner banner banner
Şehir Mektupları
Şehir Mektupları
Оценить:
 Рейтинг: 0

Şehir Mektupları


“Aman! Ne kadar esniyorum…”

“Karyolanıza yatsanız ya…”

(“Güm” diye bir ses. Madam yatakta, mösyö ayakta.)

“Sizin uykunuz gelmedi mi?”

“Uyuyalım mı, madam?”

“Elbette!”

(“Güm” diye ikinci bir ses daha. Ah! Ooh! Oof!)

Âşık, kendi kendine:

“Başımda bir ağırlık var. Evet, evet; uyumalıyım. Çaresiz uyumalıyım.”

(Derin, dik sesli bir esneme. Gözlere su hücumu. Çene ayrılmaları. Ufaktan nefes. Gözlerde alajapone[104 - Alajapone: Japon tarzı, biçimi.] bir uzanış. Bir esneme daha, bir daha. Kalın, haykırtılı bir esneme daha. Peşinden bir horultu, burun ıslıkları, bir iki ağız şapırtısı. Tek tük lafımsı sedalar… horultu)

“Bu mösyö mutlaka ahmaktır… Mutlaka, benimle eğleniyor. Benim gibi kadınla eğlenmek ha!”

(“Güm” diye üçüncü bir ses daha. Mösyö karyoladan aşağıya. “Aman” sesleri, çırpınma. Apartmanda telaş belirtileri. “Ne var?” sedaları. Anahtar şakırtıları. Mösyöde telaş. Yere düşmüş. Yerde, akşamdan kalma kadeh varmış. Ayağına çarparak kırılmış, kesmiş. Kan akıyor. Basamayıp sekiyor. Kapıdan “tık tık!” darbeleri. “Açın!” diye bağırtı. “Bu ne rezalettir…” sözleri. Meğer sürahi de devrilmiş, aşağı odaya akmış.)

16

Cenabıhak mübarek oruç ayını kadın ve erkek bütün inananlara uğurlu kılsın, âmin!

Tebriklerimi şu biçimde arz eyleyişimden maksadımın ne kadar samimi olduğunu elbette hissetmişsinizdir. Gerçi pek çok söylenmiştir. Fakat gönüller, içine doğanı doğru ifade etmek için başka bir deyiş bulmaya lüzum görmez değil mi? Esasa gelelim:

Elde işkembe fener, arkada zenbîl-i sahur
Gece faslında şikem – hârelerindir meydân[105 - Bu beyit ve aşağıdaki beyit Sabit’in “Kaside-i Ramazaniyye”sinden alınmıştır. Orta oyununda Kavuklu’nun ardı sıra gelen Aptal Oğlan’ı hatırlatan bu beytin anlamı şudur: “Gece faslında oyun meydanı, elinde işkembe biçimi fener ve sırtında sahur zen-biliyle dolaşan, midesine düşkün kimselerdir.”]

berceste[106 - Berceste: Bir gazel veya kasidenin en güzel, en seçkin mısra veya beyti.] beytinin unutulmaz şöhretli nâzımı olan merhum Sabit[107 - Sabit: (1650-1712) 17. yüzyılın ünlü divan şairlerindendir.] şimdiki İstanbul şehrinin aydınlatma şirketini ve zenbil modasının geçmiş bulunduğunu görmüş olsaydı, ilk mısrası ne türlü bir edebî kılığa sokardı? Bunu halledene, ben kulunuz tarafından büyücek bir aferin verilecektir. İşte biz, şair ve edipleri yine merhumun:

Yevm-i şek niyyetine şîre sıkarken yârân
Sıkboğaz etti gelip şahne-i şehr-i ramazan[108 - Yevm-i Şek: Eskiden ayların, özellikle ramazan ayının başlangıcı hilale bakılarak tespit edilirdi. Hilalin görülemeyişi dolayısıyla ramazan başlangıcı ispat edilemeyen güne yevm-i şek (şüphe günü) denirdi. Buna göre beytin anlamı: “Dostlar, belki yevm-i şektir, diyerek üzüm suyu sıkarken (içki hazırlığı yaparken) ramazan ayı su – başısı (polisi) gelip onları sıkboğaz etti. (İçki keyfinden alıkoydu)]

seçkin matlasının[109 - Matla: Bir gazel veya kasidenin ilk beyti.] anlattığı “sıkboğaz etmek” birleşik mastarı ile şöyle bir zamanda sıkboğaz ederiz. Er olan, meydana çıksın! İkinci mısraya gelince orasını Baba Yaver’imiz halletsin.

Oruç hâli bu ya! Vakit geçirmek lazım. Elde, yerlere sürünür kuka[110 - Kuka: Tespih ve ağızlık yapımında kullanılan, açık kahverengi, sert bir ağaç.] tespih; belde, açlığı gidermeye yarar düşüncesiyle, bir yün kuşak; dilde, harareti önlemek ümidiyle, şapırtı; belki öte beri görürüm, hevesiyle gözde gözlük; omuz ileri, sırt geri; bir seker, bir oyalanır; gözler süzük, surat uçuk, dudaklar asabi titreyişlerle titrek, “yılbaşı, yevm-i şek” diye akşamdan fazlaca kaçmış olduğu için vücudun bütün bölgeleri, kısımları, oyukları ve adaleleri uçar gibi gezinirken hatırıma yine bizim gazeteler geldi. Aman, efendim! Gül bre, gül! Ne latif şeyler! Bunlar da tonton! O ne tuhaf isimler! Neler, ne makaleler! Hele, ilan kısmına bakın! Bizim Mösyö Baldo’nun, kuvvet vermek için, ispirtosuz halis İngiliz kınakınasını derhâl görürsünüz. Bel ağrılarına şifa imiş. Biraz daha ileriye gidin. Yine onun balık yağı. İnsanı semirtir imiş. Rica ederim, biraz daha göz gezdirin:

“Meraklılar”a (zevk sahibi, meraklı olanlara) mahsus terzi mağazası (hastane olması ihtimali de var) nefes darlığına ve göğüs nezlesine karşı ilaç (Tramvay Şirketi’nin dikkatini çekeriz), altı ayda Fransızca öğreten bir şöhretli üstat. Frengi, belsoğukluğu, tuzlu balgam,[111 - Tuzlu – balgam: Cerahatli bir cins egzama.] mayasıla[112 - Mayasıl: Deride kaşınma, sulanma, kabuklanma; egzama.] bakan bir hanım. Köşeye sıkışmış bir şakalı fıkralar bölümü. Geçen yazdan kalma, galiba hanımelinden yapılmış bir solgun demet. Akşam ezanının on ikide okunur olduğunu gösteren günlük ramazan takvimi (imsakiye). “İcmal-i Melaib” başlığı altında, Suriye’den gelme bir oyuncu. Yine Portakalis’in şurubu. “Hayret!” başlıklı bir saç boyası. Mihyoti’nin konyağı. İki fikir üzerine makbuldür diye, Rumcadan Fransızcaya, Fransızcadan Ermeniceye, Ermeniceden yine Rumcaya, Rumcadan bir daha Fransızcaya tercüme edildikten sonra, tatlı söyleyişli Osmanlı diline geçirilen bir şey. Yeni Cami ayarı ile[113 - Eskiden, vakti halka doğru olarak bildirmek maksadı ile, bilhassa büyük camilere bitişik küçük binalara iyi işleyen saatler konulur ve bu saatler de devamlı bir bakım ve kontrol altında bulundurulurdu. Halk, “muvakkit – hane” denilen bu binalardaki saatlere bakarak saatini ayar ederdi. Yeni Cami’in bitişiğindeki muvakkit – hane, o zamanların en tanınmış olanı idi.] hareket eden İdare-i Mahsusa vapurları. İki gözüm Osmanlı Bankası’nın yüzde beş faizli ilanı. Midenin bütün hastalıkların kaynağı olduğunu insanlığın hakikati aramakla meşgul olduğu zamanlarda anladığını bildiren lezzetteki nefislik… Adlı, sanlı, şanlı bir tebliğ varakası. Damla[114 - Damla (Goutte): Ayakların oynak yerlerinde ve daha çok parmaklarında ağrı yapan bir hastalık. “Nekris” de denir.] tedavisine mahsus bir oluk bulunduğunu haber veren müjdeler de görürsünüz. Oh! Ey, kahkaha! Neredesin?

Bırakın o sahifeyi, geçin günün mühim bahislerine:

“Servet” te[115 - Servet: 1890 yılında çıkan bir akşam gazetesi. Servet-i Fünun, bu gazetenin haftalık sayısı olarak 1891’de yayımlanmaya başlamıştır.] Şehzadebaşı, Fatih, Haliç, Aksaray, Fındıklı muhabirleri gırtlak gırtlağa gelmiş, saracak adam arıyorlar. “İkdam”[116 - İkdam: 1894’te, Ahmet Cevdet’in çıkarmaya başladığı bir gazete. 1908’den sonra da çıkmaya devam eden İkdam, Türk basınında yer etmiş önemli gazetelerden biridir.] Birinci Belediye Dairesi aleyhine niye yazmış diye bir makale. Biri: “Kaldırımlar bozuk.”, öteki: “Sağlam”, beriki: “Henüz tamirden çıkmış.”, daha öteki: “Hiç kaldırım yok.” diyor. Efendinin bülbülü, “La Muse Ottomane” (La Müz Otoman) diye bir mağaza. Edebiyyat-ı Cedide[117 - Edebiyyat-ı Cedide: Yeni Edebiyat anlamında olan bu terkip, sonradan Servet-i Fünuncuların sıfatı olmuştur.] hakkında edebî devirlerimizden yapılmış, kendiliğinden işler bir özetleme. Boğaziçi’nde Hülya mevkisinde bir temaşa. Hacı Reşid-i Binevâ’nın[118 - Hacı Reşid: Şehzadebaşı’nda tanınmış bir çayhanesi olan Hacı Reşid, devrin meşhurlarındandır. Çayhanesi, edebiyatçıların toplantı yeri olan Hacı Reşid, Şehir Mektupları’nda hep “Bi-nevâ,” (çaresiz, yoksul) sıfatıyla geçmektedir.]


Вы ознакомились с фрагментом книги.
Для бесплатного чтения открыта только часть текста.
Приобретайте полный текст книги у нашего партнера:
Полная версия книги
(всего 830 форматов)