Книга Aynanın İçinden - читать онлайн бесплатно, автор Льюис Кэрролл. Cтраница 2
bannerbanner
Вы не авторизовались
Войти
Зарегистрироваться
Aynanın İçinden
Aynanın İçinden
Добавить В библиотекуАвторизуйтесь, чтобы добавить
Оценить:

Рейтинг: 0

Добавить отзывДобавить цитату

Aynanın İçinden

Kırmızı Kraliçe başını sallayıp “Eğer istersen saçma diyebilirsin tabii ama ben öyle saçma şeyler duydum ki onlar bununla karşılaştırıldığında bu, sözlüktekiler kadar mantıklı kalır.” diye karşılık verdi.

Alice, Kraliçe’nin ses tonundan korkup yine saygıyla eğildi. Daha sonra da tepenin en yüksek yerine kadar birlikte sessizce yürüdüler.

Birkaç dakika boyunca Alice hiç konuşmadan bölgede gidilebilecek yönlere doğru şöyle bir bakıp Ne kadar ilginç bir yer burası, diye düşündü. Farklı farklı yerlerden akan küçük küçük dereler, kare şeklinde ufak, yeşil çitlerle birleşiyor ve harika bir manzara oluşturuyordu.

Alice en sonunda “Sanki kocaman bir satranç tahtası gibi bölünmüş burası.” dedi. Heyecanla konuşmaya devam etti: “Buralarda insanlar da dolaşıyor olmalı. Evet! İşte orada!” Kalbi küt küt çarparken “Bu bir satranç oyunu! Evet, bütün dünyada oynanan bir oyun! Burası da dünya ise tabii… Ne kadar da eğlenceli görünüyor! Keşke ben de bunlardan biri olsam şimdi. Kraliçe olmak isterdim elbette ama Piyon bile olsam hiç önemli değil.” diye bağırdı.

Bunu söyledikten sonra utanarak gerçek Kraliçe’ye baktığında Kraliçe ona gülümseyerek karşılık verdi: “Bu çok kolay. Zambak, oynamak için çok küçük olduğuna göre istersen sen de Beyaz Kraliçe’nin Piyon’u olabilirsin. Başlangıçta İkinci Kare’de olursun. Sekizinci Kare’ye gelince Kraliçe olursun…”

Daha sözü tam bitmeden ikisi birden koşmaya başladılar. Alice bir anda neden birlikte koşmaya başladıklarını anlayamadı. El ele tutuştular. Kraliçe öyle hızlı koşuyordu ki tek yapması gereken şeyin koşabildiği kadar hızlı koşarak ona yetişmeye çalışmak olduğunu fark etti Alice fakat Kraliçe hâlâ “Daha hızlı! Daha hızlı!” diye bağırıyordu. Alice daha hızlı koşamayacağını anlamıştı ama bunu söyleyecek nefesi bile kalmamıştı.

En ilginç şeylerden biri de etraflarındaki ağaçların ve diğer şeylerin hiç yer değiştirmiyor olmalarıydı. Ne kadar hızlı koşarlarsa koşsunlar koşarken hiçbir şeyi geçmiyorlardı. Kafası iyice karışan Alice, Acaba her şey bizimle birlikte mi koşuyor? diye sordu kendi kendine. Kraliçe de Alice’in aklını okumuş olacak ki koşarken “Daha hızlı! Konuşmaya çalışma!” dedi.

Zaten Alice’in de konuşacak hâli yoktu. Nefesi öyle kesilmişti ki kendini bir daha konuşamayacakmış gibi hissetti. Kraliçe, Alice’i de beraberinde sürükleyerek “Daha hızlı! Daha hızlı!” diye bağırmaya devam etti. En sonunda Alice dayanamayıp nefes nefese “Oraya yaklaştık mı?” diye sordu.



Kraliçe, “ ‘Oraya yaklaştık mı?’ Peki ama neden böyle diyorsun; biz on dakika önce orayı geçtik! Daha hızlı!” diye bağırdı. Bir süre daha konuşmadan koşarak ilerlediler. Rüzgârın kulaklarında çınlayıp saçlarını havalandırmasından büyük bir zevk aldı Alice.

Kraliçe, “Haydi! Şimdi! Şimdi! Daha hızlı! Daha hızlı!” diye bağırdı yine. Neredeyse ayakları toprağa değmeden öyle hızlı koşuyorlardı ki en sonunda Alice dayanamayıp nefes nefese kendini yere attı.

Kraliçe, bir ağaca yaslanması için ona yardım etti ve nazik bir şekilde “Biraz dinlenebilirsin.” dedi.

Alice şaşırarak Kraliçe’nin yüzüne baktı ve “Neden acaba başından beri bu ağacın altındaymışız gibi hissediyorum ben? Sanki her şey aynı yerde duruyor!” dedi.

Kraliçe de “Elbette ki aynı, ne bekliyordun ki?” diye sordu.

Hâlâ hızlı hızlı soluyan Alice “Bizim ülkemizde bu kadar koşarsan mutlaka başka bir yere varmış olursun da…” diye cevap verdi.

Kraliçe, “Ne kadar da ağırkanlı bir ülkeymiş orası öyle! Gördüğün gibi burada bu kadar koşuyorsun ama ancak aynı yerde kalıyorsun. Eğer başka bir yere gitmek istersen o zaman bunun iki katı daha hızlı koşman gerekir.” dedi.

Alice de “Denememeyi tercih ederim. Burada kalmaktan oldukça memnunum yalnızca hava çok sıcak ve çok susadım.” diye karşılık verdi.

Kraliçe güzel bir dille “Ben ne istediğini biliyorum senin.” deyip çantasından küçük bir kutu çıkardı. “Bisküvi ister misin?”

Alice’in canı istemese de Şimdi hayır demek ayıp olur, diye düşündü ve bir tane aldı fakat bisküvi çok kuru olduğu için yerken neredeyse boğuluyordu.

Kraliçe, “Sen dinlenirken ben de şurayı ölçeyim bari.” deyip cebinden bir kurdele çıkardı ve kurdeleyi santim santim kesti. Yerde ölçü alarak oraya buraya küçük kazıklar çakmaya başladı. “İki metre sonra sana yolu göstereceğim. Biraz daha bisküvi ister misin?” diye sordu.

Alice teşekkür edip “Bir tane yeter.” dedi.

Kraliçe, “Umarım susuzluğunu gidermiştir.” deyince Alice ne diyeceğini bilemedi ama neyse ki Kraliçe herhangi bir cevap beklemeden “Unutmandan korktuğum için üç metre sonra söylediğimi tekrar edeceğim. Dört metreden sonra hoşça kal diyeceğim. Beş metreden sonra da gideceğim.” dedi.

Kraliçe, bütün kazıkları çaktıktan sonra, yavaş yavaş yürüyerek kazıkların sırasını takip etti.

İki metre sonraki kazığa gelince “Piyon, ilk hamlesinde iki kare gidebilir. Bu yüzden tren yoluyla Üçüncü Kare’ye çok çabuk gidersin ve bir anda kendini Dördüncü Kare’de bulursun. İşte o kare Tombik ve Tombak’a3 aittir. Beşincide genellikle su bulunur. Altıncı da Rafadan Kafadan’a4 aittir.” dedi. Sonra da bulunur. bakıp “İyi de sen hiçbir tepki vermedin bu söylediklerime?” dedi.

Alice bir an duraksayıp “Bir şey söylemem gerektiğini bilmiyordum.” diye cevap verdi.

Kraliçe, “Bir şey söylemen gerekiyordu. ‘Tüm bunları anlatmanız büyük incelik.’ demen gerekirdi. Neyse söylediğini varsayalım. Yedinci Kare’nin tamamı ormandır ama merak etme, Şövalyelerden biri sana yolu gösterir. Sekizinci Kare’de diğer Kraliçe ile buluşup eğleniriz.” dedikten sonra Alice yine ayağa kalkıp saygıyla eğildi ve sonra yine yerine oturdu.

Diğer kazığa gelince Kraliçe dönüp “Eğer bir şeyin İngilizcesi aklına gelmiyorsa Fransızca konuş. Yürürken ayak ucunda yürü ve kim olduğunu asla unutma!” dedi. Bu sefer Alice’in saygıyla eğilmesini beklemeden hızla diğer kazığa doğru ilerledi. “Hoşça kal!” deyip sonuncuya doğru koştu ve hızla uzaklaştı.

Alice nasıl oldu anlayamadı ama Kraliçe sonuncu kazığa geldiğinde gözden kaybolmuştu. Havaya mı uçtuğu yoksa hızla ormana doğru mu kaçtığı konusunda hiçbir fikri yoktu ama gitmişti işte! Alice o anda bir Piyon olduğunu ve hamle yapma sırasının kendisine geldiğini hatırladı.

3. BÖLÜM

Ayna Böcekleri

Elbette ki Alice’in yapacağı ilk şey, seyahat edeceği bu ülkeyi karış karış incelemekti. Biraz daha uzağı görme umuduyla, ayak ucunda yükselip şöyle bir baktı ve Bu, coğrafya öğrenmek gibi bir şey, diye düşündü. “Başlıca nehirleri… Yok ki! Başlıca dağları… Tek bir tane var; onun da üzerindeyim şu an, ama bir ismi olduğunu hiç sanmıyorum. Belli başlı şehirleri… Peki orada bal yapan yaratıklar da neyin nesi? Arı olamazlar çünkü bir kilometre uzaktan kimse bir arıyı göremez.” diye kendi kendine konuştu. Bir süre sessiz sessiz oturdu. Sonra bir arının, dilini, çiçeğin üzerinde gezdirdiğini görüp Sanki normal bir arı, diye düşündü.

Normal bir arıydı işte. Yok yok! Aslında arı değil de fildi sanki. Alice bu duruma çok şaşırsa da bunun bir fil olduğuna karar verdi en sonunda. Demek ki çiçekler de kocaman! diye düşündü.“Şu kulübe gibi görünen şeylerin çatılarını çıkarıp yerine bitki saplarını koymuşlar ne ilginç! Kim bilir ne kadar çok bal yapıyorlardır bunlar! Gidip baksam mı acaba? Yok yok, bakmayayım en iyisi.” diyerek konuşmaya devam ederken birden kendini tepeden aşağıya doğru koşarken buldu. “Onları öteye savuracak, uzun bir dal bulmadan gitmek olmaz şimdi! Bana yürüyüşten zevk alıp almadığım konusunda soru sorduklarında cevaplamak ne kadar da zevkli olacak. Çok zevk aldım. Sadece hava çok sıcaktı o kadar. Filler de rahat bırakmadılar sağ olsunlar.” derim.

Biraz düşündükten sonra kendi kendine, “Diğer taraftan gitsem daha iyi olur. Filleri de sonra ziyaret ederim. Bir an evvel Üçüncü Kare’ye varmak istiyorum.” dedi.

Böylece tepeden aşağıya doğru koşup altı küçük dereciğin ilkini zıplayarak geçti.

***

Kondüktör, başını cama yaslayarak “Biletler lütfen!” diye bağırınca herkes biletlerini çıkardı. Vagondaki herkes aynı boydaydı ve ağzına kadar doluydu vagon.

Kondüktör sinirli sinirli Alice’e bakarak “Evet küçük hanım, biletinizi gösterir misiniz lütfen?” diye sordu. Bütün herkes bir anda (tıpkı bir koro gibi) “Haydi, bekletmesene adamı. Onun bir dakikası bin hamle değerinde!”5 diye söylendi.

Alice ürkek bir ses tonuyla “Korkarım ki benim biletim yok. Bindiğim yerde bir bilet gişesi yoktu ki!” deyince yine hep bir ağızdan “Geldiğin yerde boş yer de yoktu. Oturduğun yerin bir santimetrekaresi bin hamle değerinde!” diye söylendiler.

Kondüktör, “Mazeret bulma! Bileti makinistten alabilirdin.” deyince yine hep bir ağızdan, “Treni süren adamdan yani! Bu trenin sadece dumanı bile bin hamle eder!” diye bağırdılar.

Alice kendi kendine Hep bir ağızdan konuşurlarken benim açıklama yapmamın hiçbir anlamı yok, diye düşündü ve hiç cevap vermedi. Alice cevap vermeyince bütün sesler kesildi. Sonra “koro hâlinde düşünceler”in (Umarım “koro hâlinde düşünce”nin ne demek olduğunu anlıyorsundur -ama itiraf etmeliyim ki ben anlamadım.) hepsi birden, “Hiçbir şey söylemezsen daha iyi olur çünkü dilin tek bir kelimesi bile bin hamle eder!” deyince Alice çok şaşırdı.

Alice, Bu gece “bin hamle”yi rüyamda görürüm. Evet, kesin görürüm, diye düşündü.

Bu arada Kondüktör sürekli Alice’e bakıyordu. İlk olarak teleskopla, ardından mikroskopla, sonra da opera gözlüğüyle baktı. En sonunda da “Yanlış yöne doğru gidiyorsun sen.” deyip pencereyi kapattı ve gitti.

Yanında oturan ve üzerine beyaz kâğıttan bir elbise giymiş olan adam, “Bu yaşta bir çocuğun adını bilmiyor olsa bile gideceği yeri biliyor olması gerekir.” dedi.



Beyazlı adamın yanında oturan Keçi de gözlerini kapatıp bağırarak “Gideceği yeri bilmiyor olsa bile bilet gişesinin yolunu biliyor olmalıydı.” dedi. Keçi’nin yanında oturan Böcek de sırayla konuşulması gerektiğini biliyormuş gibi araya girerek “Tıpkı bir bavul gibi nereden geldiyse oraya geri dönmeli.” dedi.

Alice, Böcek’ten sonra kimin oturduğunu göremiyordu fakat ardından kaba bir ses söz aldı: “Lokomotifleri değiştirin!” O sırada vagon hareket edip gitmeye başladı.

Alice duyduğu kaba ses için Bir at sesine benziyor, diye düşündü. Ardından biri yanına gelip ince bir sesle kulağına “Şaka yapıyorsun herhâlde. ‘At’ mı demek istedin yoksa ‘kart’ mı?” diye fısıldadı.

Daha sonra uzaktan gelen nazik bir ses, Alice’i kastederek “ ‘Genç kıza dikkat edin, kırılır!’ diye etiketlenmeli. Bilirsiniz işte…” dedi. Ardından da başka sesler konuşmaya katılınca Vagonda ne kadar çok insan varmış meğer! diye düşündü Alice. Biri, “Aklı olduğuna göre posta yoluyla gidebilir.” deyince bir diğeri “Telgraf mesajı olarak gönderilmiş olmalı.” dedi. Bir başkası da “Yolun geri kalan kısmında treni onun çekmesi lazım.” dedi.

Fakat kâğıttan elbise giymiş adam, öne doğru eğilip kulağına “Söylediklerine kulak asma ama tren durur durmaz dönüş bileti al kendine.” deyince Alice, “Alamam ki! Aslında benim bu, yolculukla hiç ilgim yok. Ben sadece ormanda yürüyordum bir anda burada buldum kendimi ve umarım yine oraya dönebilirim.” diye karşılık verdi.

İnce sesli şey yine kulağına eğilip “Şaka yapıyorsun herhâlde. İstedin mi yaparsın!” deyince sesin nereden geldiğini anlamaya çalışan Alice, “Dalga geçme ama! İlle de şaka yapmak istiyorsan neden kendinle dalga geçmiyorsun?” diye sordu.

İnce sesli şey, derin bir nefes aldı. Üzgün olduğu çok belliydi. Alice de onu teselli etmeye çalıştı. Küçük bir ses, kulağının dibinde diğer insanlardan oldukça farklı şekilde iç çekince bu Alice’in çok hoşuna gitmiş, onu, içinde bulunduğu mutsuzluktan alıp uzaklaştırmıştı.

İnce sesli şey konuşmaya devam etti: “Senin iyi bir arkadaş olduğunu biliyorum. Ben bir böcek olmama rağmen senin beni incitmeyeceğini de biliyorum.”

Alice merakla Ne tür bir böcek acaba? diye düşündü. Bunu gerçekten bilmek istiyordu çünkü ısırır mı ısırmaz mı diye merak ediyordu ama tabii bunu ona soramazdı.

Tam ince sesli şey “O hâlde sen…” diye konuşmaya başlamıştı ki trenin motorundan tiz bir ses geldi ve herkes bir anda yerinden zıpladı.

Başını pencereden dışarıya doğru çıkarmış olan At, içeriye geçip “Merak etmeyin, sadece bir dereydi!” deyince herkes rahatladı. Oysa Alice trenin dereden atlamasından dolayı biraz endişelenmişti ama kendi kendine Yine de bizi Dördüncü Kare’ye rahatlıkla götürür! diye düşündü. Daha sonra, vagonun havaya doğru çıktığını fark edince hemen birinin elini tutma ihtiyacı hissetti fakat o telaşla Keçi’nin sakalını tuttuğunu fark etti.

***

Alice sakala dokununca sakal bir anda erimeye başladı ve birden Alice, kendini, bir ağacın altında otururken buluverdi. Konuştuğu böcek olan Sivrisinek de kafasının üzerinde doğrulmaya çalışıyor bir yandan da kanatlarıyla Alice’i yellendiriyordu.

Gerçekten de oldukça büyük bir Sivrisinek’ti. Neredeyse bir tavuk büyüklüğünde, diye düşündü Alice. Onunla pek çok şey konuştuktan sonra artık kendini eskisi gibi gergin hissetmemeye başladı.

Конец ознакомительного фрагмента.

Текст предоставлен ООО «Литрес».

Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

1

Kardelen: Beyaz kediciğin adı.

2

İngilizcede satranç oyunundaki “Şah” taşına “Kral” (King); “Vezir” taşına ise “Kraliçe” (Queen) denmektedir. Yani “Kral” ve “Kraliçe” kelimeleri, Türkçede “Şah” ve “Vezir” olarak adlandırılan satranç taşlarıdır (e.n.).

3

Bu isimler, eserin orijinalinde “Tweedledum ve Tweedledee” olarak geçer Birbirine tıpatıp (ikiz gibi) benzeyen iki şeye verilen ad anlamına gelir (e.n.).

4

Rafadan Kafadan: Bu isim eserin orijinalinde “Humpty Dumpty” olarak geçer; Humpty Dumpty aslında İngiltere’de bodur insanlarla dalga geçmek için kullanılan bir tabirdir. Kitapta bu tabirle neyin kastedildiğine dair pek çok varsayım olmakla birlikte geçerli olabileceklerden biri şudur: Bahse konu tekerlemedeki Humpty Dumpty İngiliz iç savaşı sırasında (1643) kral yanlılarınca Colchester’ın savunulmasında kullanılan büyük bir toptur. (1648 yılında Colchester dört bir yanı duvarlarla çevrelenmiş, kalesi ve bir sürü kilisesi olan bir kasabaydı.) Halkın Humpty Dumpty diye isim verdiği bu top, şehrin surlarının hemen yanında bulunan St. Mary Kilisesi’nin ihata duvarına bitişik olarak yerleştirilmişti. Parlamento yanlılarının açtığı top ateşi sonucunda duvar yıkılır ve Humpty Dumpty düşer. Top o kadar ağırdır ki kralın askerleri topu kaldırmaya çalışsalar da başarılı olamazlar (“All the king’s horses and all the king’s men couldn’t put humpty dumpty together again!”). Kral yanlıları, kapıları açıp şehri teslim etmek zorunda kalırlar (e.n.).

5

“Pound” kelimesi, İngilizcede hem “İngiliz para birimi” hem de “hamle” anlamına gelir. Normal dünyada pek çok şey para karşılığında kazanılırken burada hamle (satranç hamlesi) ile kazanıldığından hamle, para gibi değerli bir şey olmaktadır (e.n.).

Вы ознакомились с фрагментом книги.

Для бесплатного чтения открыта только часть текста.

Приобретайте полный текст книги у нашего партнера:

Полная версия книги

Всего 10 форматов