banner banner banner
Oz Diyarı: Teneke Woodman
Oz Diyarı: Teneke Woodman
Оценить:
 Рейтинг: 0

Oz Diyarı: Teneke Woodman

Artık serbest kalmıştı, Loon’un bacağına batırdığı diken patlamanın ardından yere düşmüştü ve oracıkta duruyordu. Woot, biraz öne eğilerek dikeni yerden aldı, Loonlar ise şişirmeyi izliyorlardı. Çocuk, birden ayağa kalkarak kalabalığın ortasına daldı.

“Pat, pat, pat!” Üç tane Loon’u havaya uçurdu. Sesleri duyanlar ve Gezgin’in dikenle patlattıklarını görenler tehlikenin farkına vardı. Korku çığlıklarıyla birlikte zıplaya zıplaya ormana doğru kaçmaya başladılar, Gezgin Woot ise peşlerindeydi. Çocuktan daha hızlı koşmalarına karşın, ikide bir takılıp yuvarlanıyorlar ya da birbirlerine çarpıyorlardı, bu sayede Woot birkaç tanesini daha yakalayıp dikeniyle patlatabildi.

Loonların bu kadar kolay patlamasına şaşırmıştı. İçlerindeki hava uçup gittiğinde çaresiz kalıyorlardı. Til Loon da dikenin gazabına uğrayanlardan biriydi ve birçoğu da onunla aynı kaderi paylaşmıştı. Yaratıklar köşeye sıkışmıştı, bazıları korkuyla zıplayarak ağaç dallarına tutundular ve bu korkunç dikenin gazabına uğramamak için ağaçlara tırmandılar.

Woot, bu kovalamacadan yorulmaya başlamıştı, bu yüzden durup bir nefes aldıktan sonra hâlâ bağlı olan arkadaşlarının yanına döndü.

“Çok iyiydin, Gezginciğim.” dedi Teneke Woodman. “Bu şişirilmiş yaratıklardan artık korkmamamız gerektiği ortada, iplerimizi çözmemize yardım edersen yolculuğumuza devam edebiliriz.”

Woot, ilk olarak Korkuluk’un iplerini çözdü ve kalkmasına yardımcı oldu. Ardından, Teneke Woodman’i de çözdü, Teneke Adam kendi başına kalkmıştı. Etraflarına baktılar ve etrafta kalan tek Loon’un Kral Bal olduğunu gördüler. Tahtında oturmuş Loonlarının cezalandırılmasını korku dolu gözlerle izliyordu.

“Kral’ı da patlatayım mı?” diye sordu çocuk arkadaşlarına.

Kral Bal soruyu duymuş olsa gerek. Kendisini tahta bağlayan ipe uzanarak serbest kalmayı başardı. Yapraklı kubbeye kadar yükseldi ve yaprakları dağıtarak gözden kayboluverdi. Ancak bedeninin bağlı olduğu ip hâlâ tahtın bir koluna bağlıydı. Bu yüzden eğer isterlerse Majestelerini tekrar aşağıya çekebileceklerini biliyorlardı.

“Bırakın ne hâli varsa görsün.” dedi Korkuluk. Tuhaf halkına göre oldukça iyi bir Kral’a benziyor, ayrıca biz gittikten sonra Woot’un patlattığı Loonları şişirmekle meşgul olacaklar.”

“Hepsinin patlatılması gerek.” dedi Woot, bacağı hâlâ acıdığı için kızgındı.

“Hayır.” dedi Teneke Woodman. “Bu adil olmaz. Bizi yakalamakta haklıydılar. Çünkü buraya davetsiz gelmeye hakkımız yoktu. Ayrıca Loonville’den uzak durmamız konusunda da uyarılmıştık. Burası onların ülkesi, bizim değil. Ayrıca zavallı yaratıklar, buradan çıkamadıkları için, bizim gibi meraktan buraya gelenler dışında kimseye zarar veremezler.”

“Doğru söyledin, dostum.” diyerek onayladı Korkuluk. “Gerçekten buraya gelip huzurlarını bozmaya hakkımız yoktu, bu yüzden hadi gidelim.”

Loon’ların mekânına saptıkları yolu kolayca buldular ve Teneke Woodman çalılıkları kenara çekerek yolda yürümeye başladı. Arkasında, Korkuluk ve en arkada da Woot vardı. Woot arkasına baktı. Loonlar ağaçlarda tünedikleri yerlere yapışmış kalmıştı ve esirlerinin gidişlerini korkulu gözlerle izliyorlardı.

“Sanırım gittiğimizi gördüklerine sevindiler.” dedi çocuk ve maceralarının mutlu sonla bitmesine sevinerek arkadaşlarını takip etmeye devam etti.

5. BÖLÜM

DEV YOOP HANIM

Yolun sonuna yani uyarıyı ilk gördükleri yere geldiklerinde, bu kez de doğuya doğru gitmeye başladılar. Çok gitmeden, sürekli iniş çıkışlı tepeler ve düzlüklerle dolu olan Dalgalı Arazi’ye ulaştılar. Yolculukları artık sıkıcı hâle gelmeye başlamıştı çünkü tırmandıkları her tepeden sonra aşağıya bakıyorlar ve baktıkları düzlüklerde ot ya da taştan başka hiçbir şey görmüyorlardı.

Manzaranın sıkıcılığını giderecek hiçbir şey olmadan, saatlerce bir aşağı bir yukarı gittiler. En sonunda, diğerlerinden daha yüksek bir tepe ile karşılaştılar, mor taşlardan yapılmış kocaman bir kalenin bulunduğu fincan şeklinde bir vadi gördüler. Kale yüksek, geniş ve uzundu ancak etrafında kuleleri yoktu. Bu devasa kalenin her kenarında yalnızca küçük bir pencere ve kapı olduğunu gördüler.

“Çok garip!” diye düşündü Korkuluk. “Gillikin Ülkesi’nde böylesine büyük bir kale olduğunu hiç bilmiyordum. Acaba içerisinde kim yaşıyor?”

“Buradan görebildiğim kadarıyla bu, şimdiye kadar gördüğüm en büyük kale.” dedi Teneke Woodman. “Herhangi birinin kullanabileceğinden çok daha büyük, merdiven olmadan hiç kimse bu koca kapıları açıp kapatamaz.”

“Belki de yakınlaşırsak içeride birisinin yaşayıp yaşamadığını öğrenebiliriz. İçeride kimse yaşamıyor sanki.” dedi Woot.

Yürüyüp kocaman taştan kalenin bulunduğu vadinin merkezine ulaştıklarında, hava kararmaya başlamıştı. Ne yapacakları konusunda kararsız kalmışlardı.

“Eğer burada yaşayanlar dost canlısıysa onlardan bir yatak isteyebilirim. Ancak eğer yaşayanlar düşmansa yerde uyumayı tercih ederim.” dedi Woot.

“Kimse yaşamıyorsa içeri gireriz ve burayı ele geçirip rahatımıza bakarız.” diye ekledi Korkuluk.

Konuşmaya devam ederken büyük kapılardan birine doğru yaklaştı, bu daha önce gördüğü kapılardan üç kat daha büyüktü. O sırada, kapının üzerindeki bir taşa kazınarak yazılan bir yazı gördü:

“YOOP KALESİ”

“Aaa!” diye bağırdı. “Şimdi tanıdım burayı. Burası Yoop Bey’in evi olsa gerek, buradan çok uzaklarda bir kafesin içine hapsedilmiş olarak gördüğüm korkunç bir devdi kendisi. Kendisi uzaklarda olduğu için kale boş olsa gerek, bu yüzden istediğimiz gibi kullanabiliriz.”

“Evet, evet.” dedi Teneke Kral, başını sallayarak. “Ben de hatırlıyorum Yoop Bey’i. Ancak bu terk edilmiş kalesine nasıl gireceğiz? Kapının mandalı çok yüksekte, hiçbirimiz oraya yetişemeyiz.”

Bu sorun üzerine bir süre düşündüler. Sonunda Woot, yanında duran Teneke Adam’a dedi ki:

“Eğer omuzlarına çıkarsam kapının mandalını açabilirim.”

“Tırman o hâlde.” diye cevapladı Teneke Adam. Nick Chopper’ın teneke omuzlarına çıkan çocuk, kapının mandalına kadar yetişerek mandalı kaldırdı.

Kapı hızla açılmıştı, kapının devasa menteşeleri sanki birinin gelmesinden hoşnutsuz olmuşlar gibi ses çıkartıyordu. Woot, hemen aşağıya atladı ve arkadaşlarının arkasından boş koridorda yürümeye başladı. İçeri girer girmez arkalarında kapanan kapının sesini duyduklarında şaşırıp kaldılar çünkü kimse kapıya dokunmamıştı. Kendi kendine kapanmıştı, sanki büyülü gibiydi. Üstelik mandal da kapının dış tarafındaydı. Hepsi de artık bu bilmedikleri kalenin içinde hapsolduklarını düşünmeye başladılar.

“Neyse.” diye mırıldandı Korkuluk. “Olan oldu artık, cesurca ilerleyelim ve neler göreceğimize bakalım.”

Koridor oldukça karanlıktı ve dış kapı da kapalıydı. Kendilerini taş bir geçidin içinde bulmuşlardı. Başlarına gelecek tehlikeleri bilmediklerinden, birbirlerine yakın duruyorlardı.

Aniden hafif bir parıltı etraflarını sardı. Gittikçe daha da parlak hâle geliyordu, sonunda etraflarını görebilecekleri kadar parlak olmuştu. Taş geçidin sonuna ulaştıklarında kocaman başka bir kapı ile karşılaştılar. Kapı, kendi kendine sessizce açıldı ve kapının aralığından duvarları iyice parlatılmış saf altın plakalarla kaplı büyük bir oda gördüler.

Bu oda da aydınlıktı ancak etrafta hiç ışık görmüyorlardı. Ortadaki büyük masada ise kocaman bir kadın oturmaktaydı. Üzerinde, çiçek desenli gümüş bir elbise vardı ve bu görkemli giysinin üzerine de özenle hazırlanmış dantel işlemeli kısa bir önlük giymişti. Böylesine bir önlük onu koruyamazdı, ayrıca elbisesiyle de hiç uymuyordu ancak Dev Kadın yine de önlüğü giyiyordu. Masada beyaz bir örtü ve üzerinde de altın tabaklar vardı. Dev Kadın akşam yemeğini yerken geldiklerini fark ettiler.

Kadının arkası dönüktü ve önüne dönmemişti bile. Tabaktan biraz ekmek alıp üzerine yağ sürerken yüksek ve zevksiz bir sesle dedi ki:

“Neden içeri gelip, kapıyı kapatmıyorsunuz? Cereyan yapıyor, sizin yüzünüzden hasta olup hapşırmaya başlayacağım. Hapşırınca sinirlenirim ve sinirlendiğimde ise kötü şeyler yapabiliyorum. İçeri gelin, ahmak yabancılar, içeri gelin!”

İçeri girmek zorunda kaldılar. Dev Kadın ile karşı karşıya gelinceye dek yaklaştılar. Kadın, yemeye devam ediyordu ve bizimkilere bakarken yüzünde garip bir gülümseme vardı. Woot, kapının sessizce kapandığını fark etti ve bu durum hiç hoşuna gitmedi.

“Pekâlâ, açıklamanızı bekliyorum.” dedi Dev Kadın.

“Burada birinin yaşadığını bilmiyorduk, Hanımefendi.” diye açıkladı Korkuluk. “Seyahat ediyoruz ve buraların yabancısıyız. Dostumuz için uyuyacak bir yer umuduyla kalenize girmeye cüret ettik.”

“Buranın özel mülk olduğunu biliyordunuz sanırım?” dedi kadın, ekmeğine yağ sürerken.

“Kapının üzerindeki ‘Yoop Kalesi’ yazısını gördük. Ancak Yoop Bey’in Oz’un çok uzaklarında bir yerdeki kafeste esir olduğunu bildiğimiz için kalede kimsenin olmadığını ve geceyi burada geçirebileceğimizi düşünmüştük.”

“Anlıyorum.” dedi Dev Kadın, kafasını sallayarak ve gülümseyerek. Yüzünde yine o gülümseme vardı, Woot’u oldukça korkutan bir gülümsemeydi bu. “Yoop Bey’in evli olduğunu ve zalimce esir alındıktan sonra eşinin burada kendi kurallarına göre yaşadığını bilmiyordunuz.”

“Yoop Bey’i kim yakaladı?” diye sordu Woot, usulca.

“Kötü düşmanlar. Yoop’un yemek için ineklerini ve koyunlarını almasına karşı çıkan bencil insanlar. Tabii ki Yoop’un biraz sinirli olduğunu ve sinirlendiğinde ara sıra birkaç evi yerle bir etme alışkanlığı olduğunu kabul etmeliyim. Bir gün minik halk, oldukça kalabalık bir grup hâlinde geldiler ve Yoop Bey’i yakalayıp dağlardaki bir kafese götürdüler. Nerede olduğunu bilmiyorum, umurumda da değil. Çünkü eşim bana kötü davranmıştı, bir devin eşine duyması gereken saygıyı yok sayıyordu. Ona hizmet etmediğimde bacaklarıma vuruyordu. Bu yüzden, gittiği için mutluyum.”

“İnsanların sizi de yakalamaması mucize olmuş.” dedi Woot.

“Onlardan daha zekiydim.” dedi kadın, birden kahkaha atarak. Kahkahası öyle güçlü bir esinti yaratmıştı ki Korkuluk’un ayakları yerden kesildi ve uçmamak için Nick Chopper’ı tutmak zorunda kaldı. “İnsanların yaklaştığını görmüştüm.” diyerek devam etti Yoop Hanım. “Kötülük yapmak için geldiklerini fark ettim ve kendimi bir fareye dönüştürüp dolapta saklandım. Eşimi de alıp gitmelerinin ardından kendimi tekrar eski hâlime dönüştürdüm ve o zamandan beri burada huzurlu ve rahat bir şekilde yaşıyorum.

“Cadı mısınız?” diye sordu Woot.

“Tam olarak değil.” diyerek cevapladı kadın. “Ben bir şekil değiştirme ustasıyım. Başka bir ifadeyle, Cadı’dan ziyade bir Yookoohoo’yum ve bildiğiniz üzere Yookoohoolar dünyadaki en iyi büyü ustalarıdır.”