banner banner banner
Türk Masalları
Türk Masalları
Оценить:
 Рейтинг: 0

Türk Masalları


“Çek!..” diye bağırmış.

Zümrüdüanka onu kuyudan çekmiş, doğruca saraya gelerek Altın Ayak Dilrüba Sultan’ın karşısına geçip kafesleri göstermiş.

Bunun üzerine kız:

“İşte tamam, şimdi oldu.” demiş.

Meğer bu iki kafesten birinde Gül Sultan, öbüründe de Güllü Sultan varmış. Bunlar tılsımlı oldukları için birbiriyle darılınca kuş şekline girmişler. Kevser şarabından bir yudum vermişler, Kevser elmasını da koklayınca iki tane ahu gibi güzel kız meydana çıkmış.

***

Şehzade Gök, onların yanında birkaç ay kaldıktan sonra hep beraber yola çıkmışlar; babasının ülkesine varmışlar. Keloğlan onların hepsini görünce sevincinden deliye dönmüş, bağırarak:

“Ben bir kız istedim, o bana üç kız getirdi.” demiş.

Keloğlan bu üç kızı almak için düğün hazırlığına başlamış.

Fakat kızlar:

“Biz Gök ile evlenmek isteriz!” demişler.

Altın Ayak Dilrüba Sultan kızlara demiş ki:

“Siz hiç üzülmeyiniz. Keloğlan güvey gireceği akşam her birimizin odasında namaz kılacak. O zaman arkasına bir tekme vurarak kapıdan atarız.”

Keloğlan güvey girdiği gece, ilk önce Altın Ayak Dilrüba Sultan’ın odasına gelmiş. Keloğlan namaz kılarken kız arkasına bir tekme vurmuş ve onu kapıdan dışarı atmış. Keloğlan ağlamaya başlamış.

Sonra da:

“Neden ağlıyormuşum… İki tane daha karım var!” diyerek Güllü Sultan’ın odasına girmiş. O da aynı şeyi yapmış. Bundan sonra Gül Sultan’ın odasına girmiş, o da tekmeyi atmış.

Bunun üzerine Keloğlan:

“Beni istemiyorlar, seyisimi istiyorlar. Seyisi cellada veriniz!..” demiş.

Gök’ü cellada teslim ederek öldürmüşler. Bunun üzerine üç kız:

“Ölüsünü isteriz de isteriz!” diye tepinmeye başlamış…

Keloğlan:

“Aman ölüsünü veriniz, bakalım ne yapacaklar?” demiş.

Bunun üzerine kızlara ölüyü vermişler. Kızlar hemen Kevser şarabını oğlanın kesik başına sürmüşler; başı, vücuduna yapıştırmışlar. Sonra da Kevser elmasını koklatmışlar. Oğlan üç kere aksırdıktan sonra derhâl canlanmış. Bunu haber alan Keloğlan:

“Demek iyi kesmemişler, tekrar kellesini uçursunlar!” demiş.

Cellatlar, oğlanı yakalayarak öldürmeye götürürlerken Hakan da pencereden bakıyormuş. Oğlan kolunu sıvayarak Hakan’a, pazubendi göstermiş.

Bunun üzerine Hakan:

“Durunuz!” emrini vermiş ve oğlanı yanına çağırmış. Şehzade başından geçenleri bir bir anlatmış. Bunun üzerine Hakan, Keloğlan’ı iki ağacın gövdesine gerdirmiş ve halka:

“Bu hain Keloğlan’ın önünden her geçen etlerini cımbızla çeksin!” demiş. Halk da Hakan’ın dediğini yapmış, bu suretle Keloğlan cezasını bularak acılar içinde kıvrana kıvrana ölmüş. Hakanın asıl oğlu Gök de bu üç kızla kırk gün, kırk gece düğün yaparak evlenmiş. Onlar ermiş bahtına biz çıkalım tahtına!

Gökten üç elma düşmüş; biri anlatana, biri dinleyene…

Biri de yazana!..

Behnane

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde bir memlekette gayet zengin bir adam ve bunun Behnane adında gayet güzel bir kızı varmış. Kız daha on yaşına basarken annesi ölmüş. Babası bu acı üzerine beş yıl hiç evlenmemiş. Kızı on beş yaşına gelince evlenmeye karar vermiş. Bu haber şehirde yayılmış. Bir gün Behnane mektebe gidince hocası çağırmış ve:

“Kızım, babanın evlenmek istediğini öğrendim. Senin üvey anne elinde kalıp da eziyet çekmene dayanamam. Onun için beni alsın. Hiç olmazsa sana üvey analık yapmam.” demiş.

Bunun üzerine Behnane:

“Peki, hocacığım… Siz merak etmeyiniz, ben babama söylerim.” demiş.

Akşam evde babasına söyleyerek babasından kabul cevabını almış. Ertesi gün Hoca Hanım’a söylemiş.

Bir müddet sonra, Hoca Hanım gelin olarak Behnanelere gelmiş ve hep birlikte mesut bir hayat yaşamaya başlamışlar. Bir müddet sonra Hoca Hanım, evlerinin altında bulunan bir Peri Padişahı’nın oğlu ile sevişmeye başlamış. Hoca Hanım’ın gezmeye gittiği bir gün, Behnane kendi kendine:

“Mademki annem evde yok… Ben de temizlik yapayım.” demiş.

Kollarını sıvayarak evi temizlemeye başlamış. Her tarafı süpürmüş ve çıkan tozları da odanın arkasına toplamış. Kürekle bu tozları alıp sokağa atarken küreğe bir şey takılmış. Eğilmiş bakmış ki bir kilit!.. Kilidi açmış ve orada bir merdiven ve onun altında bir has bahçe görmüş. Biraz düşündükten sonra aşağı inmeye karar vermiş, aşağı inince bu has bahçede gayet güzel bir delikanlı görmüş.

Behnane:

“Aa! Burada yabancı bir erkek var!” diyerek dışarı çıkmış, kapıyı kapamış, kilitlemiş ve içeri odasına gidip oturmuş. Akşam annesi gelmiş, yemişler içmişler, sonra da yatmışlar. Kadın, evde kimse yokken yine Peri Padişahı’nın yanına inmiş.

Her zaman sorduğu soruyu tekrarlamış:

“Ay mı güzel, gün mü güzel; sen mi güzel, ben mi güzel?” demiş.

Peri Padişahı:

“Ne ay güzel ne gün güzel; ne sen güzel ne ben güzel… İlle Behnane!.. İlle Behnane!..” diye bağırmış.

Kadın, Behnane’nin kendi sevgilisi ile seviştiğine hükmetmiş. Behnane’yi evden atmaya karar vererek büyücü bir kadına gitmiş, vaziyeti anlatmış ve kendisine bir akıl öğretmesini istemiş.

Büyücü demiş ki:

“Ben sana şimdi bir şepit[1 - Şepit: Hamurdan, çok ince açılarak sacda pişirilen ekmek.] veririm. Sen de bunu yatağının altına koyarsın, döndükçe çıtır çıtır eder; sen de ‘Aman kocacığım bu kız beni yataklara düşürdü, bak her tarafım çıtır çıtır ediyor, bu kızı illa at!’ dersin ve bu suretle o kızı evden attırırsın.” demiş.

Kadın, cadının söylediklerini aynen yapmış ve kocasını aldatarak Behnane’yi evden attırmaya söz almış. Ertesi gün babası Behnane’yi yanına çağırmış ve kızına:

“Kızım bugün amcana gideceksin, hazır ol, bir saat sonra ben seni alıp götüreceğim.” demiş.