Ağzı açık: Aptal, budala.
Ağzı açık kalmak: Şaşakalmak.
Ağzı bozuk: Söven. sürekli küfreden.
Ağzı burnu yerinde olmak: Güzel veya yakışıklı olmak.
Ağzı çiriş çanağına dönmek: Ağzı kuruyup acılaşmak.
Ağzı gevşek: Sır saklamaz.
Ağzı havada: Şaşkın.
Ağzı kalabalık: Gürültülü, çok, gelişigüzel konuşan.
Ağzı kara: Kara haber veren, şom ağız.
Ağzı kulaklarına varmak: Çok sevinmek.
Ağzı pis: Söven; küfreden.
Ağzı sıkı: Sır vermez.
Ağzı sulanmak: İmrenmek.
Ağzı süt kokmak: Çok genç, toy olmak.
Ağzı var dili yok: Çok konuşmayan birini övmek için söylenir. Sessiz, sakin olmak.
Ağzı yanmak: Bir şeyden fenalık görmek.
Ağzına bakmak: Birinin sözüne göre hareket etmek.
Ağzına baktırmak: Kendini hayran hayran dinlettirmek.
Ağzına bir kemik atmak: Birini bir çıkar karşılığında konuşturmamak.
Ağzına bir parmak bal çalmak: Birini tatlı sözlerle oyalamak.
Ağzına geleni söylemek: Ağır konuşmak, düşünmeden söylemek.
Ağzında bakla ıslanmamak: Sır saklamamak, boşboğazlık etmek.
Ağzından baklayı çıkarmak: Saklanılan şeyi söyleyivermek.
Ağzından bal akmak: Tatlı konuşmak.
Ağzından çıkanı kulağı duymamak: Sözlerini düşünmeden söylemek. Gelişigüzel konuşmak.
Ağzından girip burnundan çıkmak: Tatlı sözlerle kandırmak.
Ağzından kaçırmak: Bir şeyi söylemek istemediği hâlde boş bulunup ağızdan kaçırmak.
Ağzından lokmasını almak: Aptal yerine koymak.
Ağzını açıp gözünü yummak: Ağır sözler söylemek.
Ağzını açmak: Ağır sözler söylemek.
Ağzını açmamak: Ses çıkarmamak.
Ağzını bıçak açmamak: Çok üzüntülü olup konuşmamak.
Ağzını bozmak: Sövmek, kötü sözler söylemek.
Ağzını havaya açmak: Umduğunu elde edememek.
Ağzını tutmak: Boşboğazlık etmemek.
Ağzını yoklamak: Sezdirmeden söyleterek öğrenmek.
Ağzının içine bakmak: Birini seve seve, dikkatle dinlemek.
Ağzının kokusunu çekmek: Birinin kötü davranışlarına katlanmak.
Ağzının suyu akmak: Çok imrenmek.
Ağzının tadı bozulmak: Rahatı kaçmak.
Ağzının tadını bilmek: İyi ve güzel şeyleri bilmek.
Ahı yerde kalmamak: Bedduası tutmak.
Ahı tutmak: Bedduaya uğramak.
Ahım şahım: Değerli olan.
Akla karayı seçmek: Çok zahmet çekmek.
Akıl kutusu: Çok akıllı, her şeye aklı eren.
Aklı başına gelmek: Kendine gelmek.
Aklı başından gitmek: Ne yapacağını şaşırmak.
Aklı ermek: Bir şeyi iyi anlamak.
Aklı kesmek: Bir şeyin olabileceğine inanmak.