banner banner banner
Mikâil Bayram’ın Aynasında 99 İsim
Mikâil Bayram’ın Aynasında 99 İsim
Оценить:
 Рейтинг: 0

Mikâil Bayram’ın Aynasında 99 İsim

Deve sırtında alıp gelmek için

Gördü bir kuş yuva kurmuş çadıra
Çadır üstündeki bir dulda yere

Amr’a bildirdi bu hâli asker
Nasıl etsem diye beklerdi haber

Yuvasında duruyor yavruları
Anne kuş pek koruyor yavruları

Bir haber saldı hemen askerine
Doğru yol gösteriyordu erine

Şimdi dursun çadırı kaldırma
Kuşa kat’iyyen eziyet verme

Bu kuşun hakkına hürmet edelim
Sünnetullah’a riayet edelim

Doğanın hakkına saygı duyalım
Hilkatin emrine şeksiz uyalım

Koy uçursun anne kuş yavruları
Sonra git topla ve kaldır çadırı

Bu hikâyet inanın kurgu değil
Doğru bir vakıadır duygu değil

Bir sahabideki irfanı görün
Bir mücahitdeki iz’anı görün

Amr aslında çöl insanıydı
Ona irfan veren imanıydı

Aldı irfan ocağından dersi
Son nebinin çerağından dersi

4.

Ebu Hureyre (… – 678)

Ebu Hureyre, Medine’de kabile bağları mensubiyeti pek olmayan bir sahabeydi, fert olarak gelip Peygamber’e biat etmiş ve Müslüman olmuştu. Tek başına olduğu için Ashab-ı Suffe arasına alındı, mescidin içinde kaldı ve getirilen yardımlarla geçindi. Uzun süre Peygamber’in yanında bulunduğu için sıklıkla ondan sözler yani hadisler rivayet etmekteydi.

Onun bu mebzul miktardaki hadis rivayetçiliği, Peygamber’in vefatından sonra ağır tenkitlere maruz kaldı. Ashabın büyükleri ve hatta Hz. Ömer gibiler onu sertçe tenkit ettiler. “Her yerde durmadan Peygamber’den nakilde bulunuyor.” söylentileri yükselince Hz. Ömer de Ebu Hureyre’yi çağırdı ve “Allah’ın kitabı senin neyine yetmiyor da durmadan Peygamber’den yalan yanlış sözler naklediyorsun.” diyerek, onun bir daha hadis rivayet etmesini yasakladı.

Ama Hz. Ömer’in vefatından sonra Ebu Hureyre bu baskıdan azat kalınca artık istediği yerde ve istediği şekilde konuşmaya başladı. Onun bu aşırı konuşmalarından dolayı hadis derlemeciliği işi başlayınca, birçok hadis râvîleri Ebu Hureyre’yi kaynak kişi olarak gösterdi ve kendisinden binlerce hadis rivayetinde bulundular. Ancak Ebu Hureyre diğer vahiy katiplerinin aksine yazı bilmezdi, halkın içinde sıradan bir adamdı.

5.

Ebu Süfyan (565 – 651)

Ümeyyeoğulları’nın (benî Ümeyye, Emevîler) önderidir, Ümeyye’nin torunudur. Hz. Peygamber’in dedesi Abdülmuttalib zamanında Mekke’nin iktidarı Ümeyye’nin elinden kayıp gitmiş ve Haşimoğullarına geçmişti; İslam’dan önce de bu durum iki aile arasında ihtilaf konusuydu. Ebu Talib babası Abdülmuttalib’in ölümünün ardından, nispeten zayıf kalsa da Mekke’de güç sahibiydi. Bu dönemde Ümeyyeoğulları hem aile geçmişi hem de zenginlikleriyle Mekke’de alternatif güç merkeziydi.

Bu kavgaların üzerine, Hz. Muhammed peygamberliğini ilan ettiğinde kendisine karşı hiçbir yakınlık ve sempati duymadılar. Bunu da kabile geçmişleriyle açıklıyorlardı. Mekke’de yönetimi ele geçirmeye çalışırken, peygambere ittiba ederek bu alanda ellerini zayıflatmaktan kaçınıyorlardı. Peygamber’in etrafında bazı insanlar birikmeye başlayınca, hem bu yeni inananlara hem de bizzat Hz. Peygamber’in kendisine karşı en sert muhalefeti Ümeyyeoğulları yürütmekteydi.

Bu dönemde Peygamber ve çevresi ağır zulümlere maruz bırakıldı, hatta 30 kişilik ilk kafile Habeşistan’a hicret etmek zorunda kaldı. Peygamber de yanında kalanlarla birlikte bir süre sonra hicret etmeyi düşündü, Taif’te kendisine karşı yapılan küstahlık ve saldırı nedeniyle, hicret mekanı olarak Medine’yi tercih etti. Ukaz Panayırı’nda bazı Medineli tüccarlarla yapılan görüşmelerden sonra Akabe’de kendisine biat edildi. Medineliler de Mekke ulularını sevmezdi, zira Mekkeliler kendilerini Allah’ın Evi’nin bekçisi olarak görürler ve Kabe’den dolayı kendilerinde bir seçilmişlik vehmederlerdi. Ticaret kervanlarının geçiş güzergâhlarından dolayı da Mekkeliler ile Medineliler arasında sürtüşme eksik olmazdı. Bu yüzden Medineliler Mekke’ye gelince Peygamber’le görüşmeyi uygun bulmuşlardı, bu görüşmeler sonucunda Peygamber ve yanındakiler yapılan davet üzerine Medine’ye hicret ettiler.

Hicret’in ardından Medine’de güçlü bir İslam cemaati oluştu, bu durum Mekkelilerin hiç işine gelmedi, zira Medine kendi ticaret rotalarının üzerindeydi ve yol kesme tehdidi baş göstermişti. Mekkeliler Müslümanları Medine’den dağıtmak gerektiğini düşünüp bir ordu hazırlamaya başladılar. Tüm bu süreci yöneten ve organize eden, başında Ebu Süfyan’ın olduğu, Mekke toplumunun önderi konumundaki Ümeyyeoğullarıydı. Bu kapsamda, Medinelilerin bir kısmıyla da irtibat kurup Hz. Peygamber’e verilen desteği kesmeye çalıştılar. Ardından önce Bedir Savaşı oldu, ön planda Ebu Süfyan ve oğulları vardı. Ebu Süfyan’ın oğlu Hanzele Mekke’nin en büyük savaşçısı kabul ediliyordu, savaş meydanında karşısına ince yapılı Ali çıktı. Ali, Hanzele’yi öldürünce Ümeyyeoğulları derinden sarsıldı. Ardından Mekkeliler savaşta da mağlup olup Bedir’i terk ettiler.

Müşrikler bu sefer etraftaki kabileleri de yardıma çağırarak Medine civarındaki Uhud’da karşı karşıya gelmek üzere ordu topladılar. Müslümanlar bu karşılaşmada yenilmediyse de Mekkeliler kesin bir zafer elde edemediler. Ebu Süfyan ve Mekkeliler kendilerince Bedir’in intikamını almış oldular. Ancak ticaret yollarına dair sorunlar yine çözülmedi, bu sefer daha büyük bir arzuyla Medine’yi işgal etmek üzere çok geniş bir ordu toparladılar. Selman-ı Farisi’nin önerisi üzerine, Müslümanlarca şehrin etrafı hendekler kazılarak savunuldu. Ancak kuşatma sorunları ve iaşe-ibate meseleleri nedeniyle kuşatma başarısız olunca müşrikler Mekke’ye geri dönmek zorunda kaldılar.

Müslümanlar bu savaşı da kaybetmeyince, bu sefer savunmadan vazgeçilip Mekke üzerine yürüdüler. Hudeybiye Muahedesi imzalanınca Mekke fethedilmeden geri dönüldü. Bunun ardından Mekke’nin seçkinlerinden ileri gelen kişiler Medine’ye gelerek Hz. Peygamber’e biatlarını bildirmeye başladılar. Mekke’nin fethi esnasında Hz. Peygamber, Ebu Süfyan’ı onore ederek onun evine sığınanların da Kabe’ye sığınanlar gibi güven içinde olduklarını açıkladı. Bu süreçte İslam’a girenler arasında Ebu Süfyan ve ailesi de bulunmaktadır. Keza Hz. Peygamber, Taif’i fetheden ordunun başında da Ebu Süfyan’ı görevlendirdi, Taif’teki putları kırma vazifesini de yine kendisine verdi.

Ebu Süfyan, Müslüman olduktan sonra Peygamber’in yakınında oldu, ancak Ümeyyeoğulları bu dönemde de siyaset alanını boş bırakmadı ve güç oyununa dâhil olmaya çalıştılar. Hatta Peygamber’in vefatından sonra Ümeyyeoğulları iktidarın kendilerine geçmesi için çalıştılar, kendi içlerinden olan Hz. Osman’ın halife olması için de gayret ettiler ve bundan çok mutlu oldular. Seçim sırasında, şûrada bulunan Abdurrahman b. Avf halkın nabzını yoklamak için dışarı çıkınca Ümeyyeoğullarının Hz. Ali’nin aleyhinde olduğunu açıkça gördü; bunun üzerine içerideki altı kişilik şûrada oyunu Hz. Osman’dan yana kullandı ve onun halife seçilmesini sağladı. Hatta o günlerde, şûrada Osman seçilmeyip de Ali seçilseydi Medine’de Ümeyyeoğullarının silahlı isyan tehdidi yakından hissedilecekti.

Bu sıralarda Ebu Süfyan hayattaydı, hatta Beni Sakife’de Hz. Ebubekir’in seçimi sırasında halifeliğin Ali’nin hakkı olduğunu kendisine söyleyerek harekete geçirmeye çalıştığı yönünde rivayetler de bulunmaktadır. Ancak bu, Ebu Süfyan fıtratında birisinin yapacağı iş değildir ve İranlı tarihçilerin uydurması gibi görünmektedir.

Ebu Süfyan’ın diğer oğlu Yezid, Tebük Savaşı sırasında komutan konumundaydı ve savaş sırasında şehit düşmüştü. O ölünce yerine kardeşi meşhur Muaviye ortaya çıkıp İslam ordusunun dağılmasını önledi ve Müslümanların galibiyetini sağlayan etkili bir çıkış yaptı.

6.

Halid b. Velid (587 – 642)

Kahramanlıklarıyla meşhur olan bir sahabedir. Hz. Ebubekir, Emir’ül-müminin olunca İslam Devleti’ne karşı isyan hareketleri niteliğinde birtakım gruplar ortaya çıktı. Bu gruplar arasında örneğin Yemenliler merkeze haber göndererek, namaza, oruca, Hacc’a devam edeceklerini ama zekât vermeyeceklerini ilettiler. Onların üzerine İkrime b. Ebu Cehil gönderildi ve itaat altına alındılar. Yemame taraflarında Müseyleme adında birisi kendisini peygamber ilan etti, bir başkası Yemen’de, Secah adlı bir kadın Bahreyn’de ortaya çıkarak peygamberliklerini ilan ettiler (yalancı peygamberler).

Hadramevt’te bir başka grup çıkıp, “İslam’ı istemiyoruz.” diyerek, Hz. Peygamber’in ölümünden dolayı bayram ve şenlik yaptı ve eski dinlerine dönüş yapacaklarını ilan ettiler. Hz. Ebubekir de bunların üstüne Halid b. Velid’i gönderdi; Halid şedit bir adamdı, Hadramevt taraflarına gelip o muhalif gruptan bazı insanları bir eve kapatarak evi ateşe verdi. Onun bu davranışı merkezde duyulunca, Hz. Ömer alelacele Halife Ebubekir’e giderek, Halid’i şikâyet etti ve hemen geri çağırtılmasını istedi. Hz. Ebubekir de Halid’in başarıları karşısında onu azletmedi; bunu yaparken, Cahiliye’nin duygularının onda canlandığını düşünerek azletmedi.

Halid bunun ardından Müseyleme’nin üzerine yürüdü ve onu mağlup etti. Akabinde Bahreyn’e giderek Secah’ın üzerine yürüdü. Enteresandır, buralarda kendilerini yalancı peygamber ilan edenler üzerinde Hint kültürünün bariz bir etkisi görülür, bu bölgeler Hintli tüccar ve gemicilerin uğrak limanıdır. Secah da etrafına kalabalıkları toplayarak, bazı dinî söylemlerle ortaya çıktı. Halid bunların üzerine gidince kuzeye doğru kaçıştılar, Halid de bunların peşine düştü. Onlar kaçışırken Basra bölgesine vardılar; dönemin Basra’sı İran Sâsânî İmparatorluğu’nun liman kentidir. Uzak Doğu tarafından gelen mallar Basra’da karaya çıkarılır ve oradan iç bölgelere sevk edilirdi. Secah ve adamları İran topraklarına girince Halid de onları takiben İran topraklarına girdi. Hz. Ömer bu durumu haber alınca yeniden Hz. Ebubekir’e giderek Halid’i ikinci kez şikâyet etti ve meşru bir devletin topraklarına izinsiz girmiş olduğunu, azledilmesi gerektiğini söyledi. Halife yine de Halid’i azletmeyi tercih etmedi.

Halid Basra’ya varınca İran İmparatorluğu’nun gemilerine el koydu, askerlerini de bu gemilere bindirdi ve gemi Fırat Nehri’nin akış yönünün tersine kuzeye doğru ilerledi. Halid bu bölgeye girince bölgenin yerel kabile önderlerinden Müsennâ kendi adamlarıyla birlikte Halid’in ordusuna katıldı; bu vesileyle kendisine ganimet için bir fırsat da çıkmış oldu. Halid bu şekilde toplamda sekiz bin kişilik bir orduya sahip oldu ve askerleri bir misli çoğalmış oldu.

Bu bağlamda vurgulamak gerekir: İranlılar, Cahiliye’den beri çöl Araplarının baskınlarına karşı sınırlarını korumak için Fırat’ın yönünü değiştirerek hendekler kazıyor ve köylerini bir nevi ada içinde tutarak muhafaza altına alıyorlardı. Hatırlanacağı üzere, Medine’nin korunması durumu ortaya çıkınca, yine bir İranlı olan Selman-ı Farisi hendek fikrini öne sürmüş ve kendi kültürlerinde var olan bu savunma tarzını önermişti. Hz. Peygamber onun bu fikrini kabul etmiş ve Medine’nin savunmasında bu yöntem kullanılmıştı. Bir tarihçi olarak şu neticeye varabiliriz; demek ki Selman da bu korunma şeklinin bilindiği ve aktif olarak kullanıldığı bu bölgenin insanı olmalıdır.

Tam bu sırada Hz. Ebubekir ölmüş, yerine Hz. Ömer halife seçilmişti. Halife seçilince Ömer’in yaptığı ilk iş, Halid’i görevden almak ve onu düz bir nefer olarak Suriye cephesine yollamak oldu. Ömer ile Halid arasındaki bu ihtilafta, Cahiliye döneminden kalma Kureyş içindeki akraba kabileler arası güç mücadelesinin ve eski alışkanlıkların rolü büyüktür.

Halid Suriye’ye geldikten sonra cephenin genel komutanı Ebu Ubeyde b. Cerrah’ın komutası altına girdi ve bu cephede Halid’in yine büyük yararları oldu. Suriye’deki askerî faaliyetleri sırasında bugün Halid b. Velid Camisi olarak bilinen, Halep civarındaki bir yerde vefat etti. Vefatıyla ilgili çeşitli menkıbeler anlatılır; ölüm anında kendisine bir titreme gelince ölümden mi korktuğu sorulur, o da bunca savaşlara girdiğini, ölümden korkmasının mümkün olmadığını, ama kendisine gelen o titreme hâlinin Allah korkusundan olduğunu söyler.

7.

Musa b. Nusayr (640 – 717)

Halid b. Velid, ordu komutanlığı görevinden alındıktan sonra Suriye’ye gelip, cephenin genel komutanı Ebu Ubeyde b. Cerrah’ın komutası altına girmesi sonrasında; Suriye’de askerî faaliyetleri esnasında bir kiliseyi zapt ettiği zaman içeride zahit bir adamla karşılaştı (Hristiyanlıkta bir köşeye çekilip inziva hayatı yaşayan keşişler). Onunla sohbeti esnasında İslam’ı anlatmış olmalı ki bu zat Halid’in telkinleriyle Müslüman oldu, genç bir keşişti; bu adam Musa b. Nusayr’dır, adından da anlaşılacağı üzere Nusayrî Hristiyanlardandır. Musa, Halid’in yanında yetişti.

Musa sonradan Emevîlerin hizmetine girdi, Kuzey Afrika’ya gönderildi. Emevîler genel olarak fethedilen taşra bölgelerine genel valiler tayin ederlerdi; örneğin Haccac b. Yusuf (Haccac-ı Zalim) Kûfe merkez olmak üzere İran’a tayin edildi; Ermenistan bölgesine de İyaz b. Ganem bu kapsamda vali olarak gönderildi.

Musa b. Nusayr de bu şekilde Kuzey Afrika’ya genel vali olarak gönderildi, Hristiyan kökenli olduğu için bölge Hristiyanlarıyla da yakın diyalog kurabildi ve İslam’ın bu bölgede hızlı bir şekilde yayılmasına vesile oldu.

8.