banner banner banner
Zaman Makinesi
Zaman Makinesi
Оценить:
 Рейтинг: 0

Zaman Makinesi

Zaman Makinesi
H. G. Wells

İnsanoğlunun aklını ezelden beri kurcalayan “Uzak gelecekte ne olacak?” ve “Uzak gelecekte yaşam, nasıl bir şekil alacak?” düşüncesi üzerine birçok kitap yazıldı, birçok görüş ileri sürüldü ve birçok film çekildi. Ama insanoğlunun zihnini hep meşgul eden bu düşünceye derinlemesine ışık tutan en önemli eser şüphesiz, Zaman Makinesi’dir. Üstelik “zamanda yolculuk” kavramının üzerine detaylı bir eser niteliğinde olan Zaman Makinesi’nin yazarı Wells’e, Atatürk Nutuk’ta yer vermiş ve Wells’in pek çok görüşünü değerlendirmiştir. İşte böylesine önemli bir yazarın ele almış olduğu, “zamanda yolculuk” kavramını işleyen eser de dikkate şayandır. Kitabı okurken kendinizi Zaman Yolcusu olarak hissedecek ve yüzyıllar arasında geçiş yaparken bulacaksınız. Zaman Yolcusu elini başına koydu. Âdeta aklından uzaklaşan bir düşünceyi yakalamaya çalışıyor gibiydi. “Zamanda yolculuk yaptığımda Weena koymuştu cebime.” Odaya bir göz attı. “Hiçbir şey anlayamıyorum. Bu oda, siz ve içerisinde bulunduğum durum zihnimi çok fazla yoruyor. Gerçekten bir Zaman Makinesi mi yaptım yoksa bir Zaman Makinesi modeli mi yaptım? Ya da bunların hepsi bir rüya mıydı? Hayat rüyadır derler, hem de çok berbat bir rüya! Fakat ben kötü gelecek bir rüyaya daha katlanamam. Bu delilik olur. O hâlde, bu rüyayı nereden çıkardım?.. Şu makineye bir bakayım ben. Tabii öyle bir şey varsa!”

H. G. Wells

Zaman Makinesi

Herbert George Wells ya da daha çok bilinen ismi ile H. G. Wells 21 Eylül 1866’da İngiltere’de dünyaya gelmiştir. 13 Ağustos 1946’da ölümüne kadar birçok eser bırakmıştır. Bunlardan en bilinenleri Dünyaların Savaşı, Görünmez Adam, Dr. Moreau’nun Adası ve Zaman Makinesi isimli bilim kurgu eserleri olsa da neredeyse edebiyatın bilinen bütün alanlarında eserleri vardır.

Sosyalist olduğunu hiçbir şekilde saklamayan H.G. Wells, bu özelliğini eserlerinde sıkça yansıtmıştır. Eserlerinde toplumsal eşitsizlik, sınıf farkı, çalışma koşulları gibi sosyal konulardan hep bahsetmiştir. Zaman Makinesi, Jules Verne isimli yazar gibi kitaplarıyla bilim kurgu alanında çağının görüşünü çok ileri taşımış, bu alanlarda en özgün eserler verip öncü konumuna gelmiştir.

Wells dünyada önemli bir yazar olarak hâlâ yerini korumaktadır fakat Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, Mustafa Kemal Atatürk’ün eserlerinde de ismi geçmektedir. Örneğin 1920 yılında yayımladığı Outline of History isimli kitabı Mustafa Kemal Atatürk tarafından Nutuk’ta değerlendirilmiş ve “Kalıcı dünya barışı için uluslararası hükûmet” başlığıyla yer almıştır.

“Millete şunu da hatırlattım ki, kendimizi dünyaya egemen sanmak aymazlığı artık sürmemelidir. Gerçek konumumuzu, dünyanın durumunu tanımamaktaki aymazlıkla, aymazlara uymakla milletimizi sürüklediğimiz yıkıntılar yetişir. Bile bile aynı acıklı durumu sürdüremeyiz. Efendiler, İngiliz tarihçilerinden Wells, iki sene evvel yayımlanan bir tarih yazdı. Yapıtının son sahifeleri ‘Dünya tarihinin gelecekteki evresi’ başlığı altında birtakım düşünceler içeriyor. Bu düşüncelerde güdülen konu: Federal bir dünya devletidir. Wells, bu bölümde, birleşik bir dünya devletinin nasıl kurulabileceği ve böyle bir devletin önemli ayırıcı niteliklerinin neler olacağı üzerindeki düşüncelerini ortaya atıyor ve adaletin ve tek bir kanunun egemenliği altında dünyamızın alacağı durumu canlandırmaya çalışıyor. Wells, ‘Bütün egemenlikler tek bir egemenlik içinde eritilmezse milliyetlerin üstünde bir güç yaratılmazsa dünya yok olacaktır.’ diyor ve ‘Gerçek devlet, çağdaş hayat koşullarının bir zorunluk hâline getirdiği dünya birleşik devletlerinden başka bir şey olamaz.’, ‘Kuşku yoktur ki insanlar, kendi ortaya çıkardıkları şeyler altında ezilmek istemezlerse er geç birleşmek zorunda kalacaklardır.’ diyor.”

Wells kitaplarında teknolojik gelişmelerden daha çok onların toplumsal yansımalarına yer verir. Etkilendiği başlıca yazar Jules Verne’dir. Fakat Jules Verne, kitaplarında daha çok işin teknik kısmıyla ilgilenir. Her ne kadar Verne’den ilham alarak bazı eserlerini kaleme almış olsa da H. G. Wells, işin teknik kısmını baştan savma bir şekilde anlatır ve okuyucuyu bu teknik kısımların sebep olduğu toplumsal gerçeklere ve sonuçlara yoğunlaştırır.

Çünkü Wells eserlerinde, örneğin ayda gerçekleşecek bir toplumsal varlığın teknolojik bakımdan hangi noktada olacağını tartışmaz. Bu toplumun edindiği teknolojiyle nasıl bir yapıya büründüğünü ve muhtemel sonunu okuyucuya, yani bizlere sunar.

Wells’in asıl amacı, çağın ötesinde insanların hala konuşup üzerine tartışacağı model düşünceler geliştirmektir. Tıpkı ütopya kitaplarında olduğu gibi.

Wells sosyalist bir düşünce yapısına sahipti. Rusya’ya gittiğinde Lenin’le tanıştı fakat toplumun hızlı ve zorla sosyalist bir temele oturtulmasının getireceği zararları mantıklı bir zeminde anlatırdı ve bu şekilde olmaması gerektiğini düşünürdü.

Wells altmış yılı aşan yazarlık hayatında çok fazla eser bırakmıştır bizlere. Yazarlık hayatının ilk dönemlerinde yazdığı bilim kurgu metinleriyle birlikte Jules Verne ve Hugo Gernsback ile beraber bilim kurgu alanının babalarından birisi sayılmıştır. Hayatının son dönemlerinde Avrupa Yazarlar Birliği başkanlığını yürütmüştür.

Yazın hayatına ilk defa yirmi beş yaşında girmiş ve ilk önemli eserlerinden Zaman Makinesi’ni otuz yaşında yayımlamıştır.

Yazın hayatında yüz elliden fazla eser bırakan Wells’in başlıca eserleri ise şu şekildedir:

• Zaman Makinesi

• Doktor Moreau’nun Adası

• Görünmez Adam

• Dünyalar Savaşı

• Körler Ülkesi

• Tanrıların Tohumu

• Efendi Uyanıyor

Yasin Yorgancı, Hacettepe Üniversitesinde İngilizce Mütercim Tercümanlık bölümünde öğrenim görmektedir. Serbest olarak birçok alanda çeviri yapmaktadır. Gençlik ve Spor Bakanlığının “Mültecilerin Spor Yoluyla Sosyalleşmesi” isimli Birleşmiş Milletlerden alınan kılavuzun tamamını Türkçeye çevirdi. Medya çevirisi ve alt yazı çevirisi teknolojileriyle ilgili, otomatik alt yazı çıkaran sistemler ve programlar üzerine çalışmalar yürüttü. Houze İstanbul şirketinde çevirmen ve dijital pazarlama asistanı olarak çalıştı. Hâlen Türkiye Çeviri Öğrencileri Birliğinde (TÜÇEB) genel koordinatörlük yapmaktadır ve Hacettepe Üniversitesinin Çeviri Topluluğunun yönetim kurulu üyesidir.

I

Giriş

Zaman Yolcusu (ona şimdilik böyle demek daha uygun olacak) bize çok önemli bir konudan bahsediyordu. Soluk bakışlı gözleri parlamaya başladı ve cansız görünen yüzüne bir anda kan geldi. Harıl harıl yanan ateş her yeri âdeta gündüze çevirirken gümüş zambaklardan kamaşan ışıkların verdiği yumuşak aydınlık, bardaklarımızdaki minik kabarcıkları ansızın belirginleştiriyordu. Her biri onun eseri olan sandalyelerimiz yalnızca üzerinde oturmamıza yaramıyordu; bizi âdeta kucaklıyor ve rahatlatıyordu. Düşüncenin herhangi bir doğrulanmaya ihtiyaç duymadan akıp gideceği akşam yemeği sonrası rahatlığını andıran hoş bir atmosfer vardı ortamda. Ve biz miskin bir şekilde oturup bahsettiği paradoksunu (ki öyle düşünüyorduk) hevesli bir şekilde anlatmasına imrenirken o, cılızlaşmış işaret parmağıyla konudan bahsetmeye başladı.

“Şimdi beni dikkatle dinleyin. Evrensel olarak kabul edilmiş bir veya iki fikri reddetmek zorunda kalabilirim. Mesela size okulda öğretilen geometri tamamen yanlış temellere dayandırılmıştır.”

“Konuya giriş için biraz ağır olmadı mı bu?” dedi tartışmacı yapılı, kızıl saçlı Filby.

“Ben sizden mantıksal bir zemine oturmamış herhangi bir şeyi kabul etmenizi tabii ki de beklemiyorum. Biraz daha geçsin, yalnızca sizden beklediğim kadarını kabul edeceksiniz. Elbette sıfır kalınlığında bir matematiksel çizginin gerçekten var olmadığını biliyorsunuz. Size bunu öğrettiler, değil mi? Matematiksel düzlemde de aynı mantık var. Bu iki örnek yalnızca soyutlandırma.”

“Gerçekten de doğru!” dedi Psikolog.

“Veya yalnızca uzunluğa, genişliğe ve kalınlığa sahip olan bir küp gerçekten var oluyor olamaz.”

“Bak işte burada yanılıyorsun.” dedi Filby. “Herhangi bir katı cismin varlığını kanıtlamasına gerek yoktur. Çünkü vardır. Bütün gerçek nesneler…”

“Çoğu insan da tam bu şekilde düşünüyor. Ama bir dakika… Bir küp, herhangi bir anda, saniyeliğine var olabilir mi?”

“Zırvalamaya başladın.” dedi Filby.

“Herhangi bir zamanda var olmamış bir küpün gerçekten var olduğunu iddia edebilir miyiz?”

Filby düşünmeye başladı. “Buradan şunu anlıyoruz ki…” diye devam etti Zaman Yolcusu, “Herhangi gerçek bir cismin var olması için dört özelliğe sahip olması gerekir: Uzunluk, Genişlik, Kalınlık ve Süreklilik. Ancak insanlığın zaman içerisindeki doğal bir yanılgısı, ki bunu birazdan açıklayacağım, bunları göz ardı etmemize sebep oluyor. Gerçekte dört esas boyut vardır, bunlardan üçüne biz Uzay’ın üç düzlemi diyoruz; ve dördüncüsü, Zaman. Ancak bununla beraber bahsettiğimiz üç boyut ile dördüncü arasında gerçekte olmayan bir ayrım vardır çünkü bilincimiz doğduğumuz günden öldüğümüz güne kadar aralıklı bir şekilde dördüncü yönünde hareket ediyor.”

“Bu…” dedi lambanın üzerinden purosunu yakmaya çalışan Genç Adam. “Bu… Çok mantıklı.”

“Şimdi, böyle bir gerçeğin bu kadar insan tarafından görmezden gelinmesi çok saçma.” diye hafif gaza gelmiş yüz ifadesiyle devam etti Zaman Yolcusu. “Dördüncü Boyut derken asıl fark edilmesi gereken kısım bu, ancak Dördüncü Boyut’tan bahseden bazı insanların bu anlattıklarımdan haberi bile yok. Bu, Zaman’a karşı bakışın yalnızca başka bir türüdür. Bilincimizin Zaman yönünde hareket etmesi dışında Zaman ve Uzay’ın üç düzlemi arasında hiçbir fark yoktur. Ama bazı ahmaklar bu fikre yanlış taraftan yaklaşıyor. Mutlaka hepiniz bu insanların Dördüncü Boyut hakkında söylediklerini duymuşsunuzdur, değil mi?”

“Ben duymadım.” dedi Belediye Başkanı.

“Aslında basitçe şöyle: Matematikçilerimizin dediğine göre Uzay Uzunluk, Genişlik ve Kalınlık olarak üç boyuttan oluşmaktadır ve bunlar her zaman biri diğerine dik duran üç düzleme atfedilerek tanımlanırlar. Ancak bazı felsefeciler ‘Neden sadece üç, neden bu üçüne dik olan başka bir boyut olmasın?’ diye sormuşlar ve hatta bu insanlar, Dört Boyutlu bir geometri bile tasarlamaya çalışmışlar. Henüz bir ay kadar önce Profesör Simon Newcomb bunu New York Matematikçiler Derneğine anlatıyordu. Sadece iki boyutu olan düz bir yüzeyde üç boyutlu herhangi bir katı cismi nasıl sergileyebileceğimizi biliyorsunuz. Aynı şekilde bu insanlar da cismin perspektifine hâkim olabilirlerse üç boyutlu modellerle dört boyutu da çıkarabileceklerini düşünüyorlar. İyi mi bu şekilde, anlıyor musunuz?”

“Sanırım.” diye mırıldandı Belediye Başkanı ve kaşlarını çatarak kendi düşüncelerinde derin yolculuğa çıktı; dudakları kutsal sözlerden bahsediyor gibi kıpırdamaya başladı. “Evet, şimdi anlıyorum.” dedi gözleri parlayarak.

“Sanırım size bu Dört Boyut üzerinde bir süredir çalıştığımdan bahsetmeme gerek yok. Edindiğim bazı sonuçlar epey ilgi çekici: Mesela burada sekiz yaşındaki bir erkeğin, burada on beş yaşındaki, on yedi ve yirmi üç yaşındaki bir erkeğin tasviri var. Bütün bunlar onun sabit ve değişmez olan Dört Boyutlu varlığının Üç Boyut’taki açıkça birer temsili gibi.”

“Bilim insanları…” diyerek öncesinde söylediği sözlerin sindirilmesi için gereken zamanı tanıdıktan sonra Zaman Yolcusu devam etti: “Bilim insanları çok iyi biliyor ki Zaman bir nevi Uzay’dır. Mesela herkesin bildiği bilimsel bir şema var: Hava durumu. Parmağımla gösterdiğim şu çizgi barometrenin hareketini gösteriyor. Dün baya yüksek bir değerdeydi; gece düştü ve bu sabah tekrardan şu seviyeye hafif bir şekilde yükseldi. Cıva bu çizgileri Uzay’ın herhangi bir boyutunda çizmedi değil mi? Ama böyle bir çizgi gördüğünüz gibi mevcut; o zaman buradan şunu anlıyoruz ki bu çizgi Zaman Boyutu’nda çizildi, yani var oldu.”

“Ama…” dedi gözleri ateşteki kömüre sabitlenmiş bir şekilde bakan Tıpçı, “Eğer Zaman, Uzay’ın dördüncü boyutuysa gerçekten, neden şimdiye kadar hep farklı bir kavram olarak görüldü? Ha bir de diğer Uzay boyutlarında yapabildiğimiz gibi neden Zaman’ın içinde hareket edemiyoruz?”

Zaman Yolcusu hafif bir tebessüm etti, “Uzay’da serbestçe dolaşabildiğimizden emin misin? Sağa veya sola gidebiliriz, öne ya da arkaya gitmekte de sorun yok, ki insanlık da hep bunları yapabildi. İki boyutta da rahat bir şekilde hareket edebildiğimizi kabul ediyorum. Peki ya, yukarı ve aşağı? İşte tam bu noktada yer çekimi bizi kısıtlar.”

“Tam olarak öyle değil.” dedi Tıpçı. “Uçan balonlar var.”

“Ama balonlardan önce, durmadan zıplamaları ve yüzey eşitsizliğini bir kenara koyarsak insanlık yukarı yönde hareket edemiyordu.”

“Ama yine de az da olsa yukarı ya da aşağı hareket var.” dedi Tıpçı.

“Yani… Aşağıya inmesi yukarıya çıkmasından daha kolaydı ama…”

“Ve Zaman içinde de aslında tam anlamıyla hareket edemezsin ki, sonuçta şimdiki zamandan ayrılamazsın.” diye fikrini açıkladı Tıpçı.