banner banner banner
Zaman Makinesi
Zaman Makinesi
Оценить:
 Рейтинг: 0

Zaman Makinesi


“Kıymetli beyefendi, işte tam da yanıldığınız nokta burası. Bu öyle bir nokta ki bütün dünya burada yanılıyor. Aslında şimdiki zamandan sürekli kaçıyoruz. Herhangi bir somutluğa ve boyuta sahip olmayan zihinsel varlığımız, beşikten mezara sabit bir hızla Zaman Boyutu’ndan geçer. Tıpkı dünyadaki varlığımıza, yeryüzünden seksen kilometre yukarıda başladığımızda aşağıya doğru hareket edeceğimiz gerçeği gibi.”

Psikolog lafın arasına girerek “Ama asıl zorluk, Uzay’ın her yönünde hareket etmemize rağmen Zaman’da bu hareketleri yapamamamızdır.”

“İşte benim de bulduğum şeyin özünde de tam bu var. Ama Zaman’da hareket edemememizle ilgili söyledikleriniz konusunda yanılıyorsunuz. Mesela bir olayı bütün hatlarıyla hatırlarsam, onun gerçekleştiği ana geri dönerim; durgunlaşırım, sizin deyişinizle dalgınlaşırım. Bir anlığına zamanda geriye doğru hareket ederim. Şüphesiz ki belli bir süreliğine, örneğin bir hayvanın yerden bir iki metre yükseğe zıplayıp tekrardan yere düşerken geçirdiği süreden daha fazla, gittiğimiz zamanda kalma şansımız yok. Ama modern bir insan bu aşamada herhangi bir hayvandan daha iyi bir konumdadır. Bir uçan balonun içinde yer çekimine karşı hareket edebiliyor ama neden Zaman Boyutu’ndaki hareketini hızlandırmayı, durdurmayı hatta tam tersi yönde hareket etmeyi düşünmesin?”

“Ama, bu… Kesinlikle…” dedi Filby.

“Neden olmasın?” diye karşılık verdi Zaman Yolcusu.

“Bu mantığa ters!” dedi Filby.

“Hangi mantığa?” diye cevapladı Zaman Yolcusu.

“Herhangi bir tartışma sonucu siyahı beyaz olarak gösterebilirsiniz, ama beni asla ikna edemeyeceksiniz.” diyerek karşılık verdi Filby.

“Muhtemelen sizi ikna edemeyeceğim.” dedi Zaman Yolcusu. “Ama artık Dört Boyut geometrisindeki araştırmamın amacını kavramaya başladınız. Epey bir zaman önce bir makineye dair belli belirsiz bazı düşüncelerim vardı, bu makinenin…”

“Zamanda yolculuk!” diyerek bağırdı Genç Adam.

“Uzay’da ve Zaman’da herhangi bir yöne istediği gibi hareket edebileceğini düşünüyordum.”

Filby kahkaha attı.

Zaman Yolcusu da “Deneysel kanıtlarım var.” diyerek karşılık verdi.

Psikolog ise, “Bu, bir tarihçi için çok kullanışlı olurdu. Geçmişe gidip mesela Hastings Savaşı’nın gerçekliğini kanıtlayabilirdi.” dedi.

Tıpçı, “Sence de bu biraz dikkat çekmez mi? Atalarımız bu tarz eylemler için pek hoşgörülü değillerdi.” dedi.

“Bir kişi Yunancayı Homer ve Platon’un ağzından öğrenebilir.” diye düşündü Genç Adam.

“Bak işte bu durumda muhtemelen yetersizlikten sınıfta kalırdın. Alman âlimler Yunancaya epey katkı sağladı çünkü.”

Genç Adam, “Ha bir de gelecek var. Düşünsenize, paranı faize yatırıyorsun; o bir yandan birikirken sen de paranın çoğaldığı geleceğe yolculuk ediyorsun.” dedi.

Ben de dedim ki, “Ve sonra katı bir komünist zemine oturmuş toplum seni karşılasın.”

“Bütün bunlar çok saçma teoriler!” diyerek söze başladı Psikolog.

“Ben de aynı şekilde düşünüyordum ancak şu vakte kadar ağzımı kapattım, ta ki…”

“Deneysel kanıt!” diye bağırdım. “Bunu mu kanıtlayacaksınız?”

Kafası iyice karışan Filby, “Deneymiş!” diye bağırdı.

“Ama her neyse, şu deneyinizi bir görmek isteriz. Ama siz de biliyorsunuz ki bütün bunlar tam bir zırvalık.” diye devam etti Psikolog.

Zaman Yolcusu bize doğru bir bakış atarak gülümsedi ve tebessümlü suratıyla elleri cebinde odadan yavaşça çıktı. Laboratuvarına doğru giden uzun koridorda terliklerinden çıkan sesi duyabiliyorduk.

Psikolog bize dönerek “Acaba ne getirecek?” dedi.

Tıpçı, “Yapacağı illüzyona ait bir malzemedir, başka ne olacak ki?” dedi ve Filby bizlere Burslem’de gördüğü bir sihirbazdan bahsetmeye tam başladı ki Zaman Yolcusu geri geldi ve Filby’nin anısı yarım kaldı.

II

MAKİNE

Zaman Yolcusu elinde küçük bir saatten biraz daha büyük, çok hassas gözüken, parıldayan metalik bir mekanizma tutuyordu. İçinde fildişi ve kristalimsi şeffaf bir madde vardı. Ve şimdiden açıkça belirtiyorum ki bundan sonra söyleyeceklerim, Zaman Yolcusu’nun açıklamalarını kabul etmediğiniz sürece kesinlikle akla, mantığa sığmayan şeyler. Odada rastgele bir şekilde duran sekizgen masalardan birini aldı ve iki ayağı şöminenin önündeki halının üzerine gelecek şekilde ateşin önüne yerleştirdi. Getirdiği mekanizmayı da üzerine koydu. Ve bir sandalye çekip oturdu. Masanın üzerinde getirdiği mekanizmadan başka duran tek şey, ışığı mekanizmayı aydınlatan bir lambaydı. Ayrıca odada ikisi şömine rafında, diğerleri de duvarlardaki şamdan yerlerinde duran düzinelerce mum vardı; ki bunlar o kadar güzel bir biçimde yerleştirilmişti ki odanın her köşesini aydınlatıyorlardı. Ben ateşe en yakın, alçak bir koltuğa oturdum ve koltuğumu neredeyse Zaman Yolcusu ve şöminenin arasında olacak şekilde çektim. Filby Zaman Yolcusu’nun arkasına oturdu ve onun omuzlarının üzerinden bakıyordu. Tıpçı ve Belediye Başkanı onu sağ profilinden, Psikolog ise sol profilinden izlemeye başladı. Genç adam ise Psikolog’un arkasında oturuyordu. Hepimiz tetikteydik. Ne kadar ustaca tasarlanırsa tasarlansın veya ne kadar kurnaz bir şekilde yapılırsa yapılsın hiçbir türlü numaraya bu koşullar altında kanamazdık.

Zaman Yolcusu önce bize baktı, sonra getirdiği mekanizmaya baktı ve Psikolog, “Ee?” dedi.

Zaman Yolcusu dirseklerini masaya koyup ellerini aygıtın üzerinde birleştirerek “Bu yalnızca bir model. Bu benim zamanda yolculuk yapacak makine için hazırladığım taslağım. Epey şekilsiz durduğunu, sanki gerçek değilmişçesine titreyen bu çubukları fark etmişsinizdir.” dedi ve parmağıyla bir parçasını işaret ederek “Ve burada da bir küçük, beyaz bir şalter var, ve burada bir tane daha.” dedi.

Tıpçı sandalyesinden kalkıp aygıta uzun uzun bakakaldı, “Bu muazzam bir şey.” dedi.

Zaman Yolcusu sert bir çıkışla “Bunu yapmam iki yılıma mal oldu.” dedi. Sonrasında hepimiz Tıpçı’nın yaptığına benzer hareketler sergileyince Zaman Yolcusu, “Şimdi sizden şunu çok net bir şekilde anlamanızı istiyorum ki bu beyaz şalteri indirdiğiniz anda makine geleceğe doğru bir yola çıkar, ve ötekine basarsanız da tam tersi hareket eder. Bu oturak ise Zaman Yolcusu’nun koltuğunu temsil ediyor. Birazdan bu şalteri indireceğim ve makine bir anda yok olacak. Geleceğe gidecek ve ortadan kaybolacak. Alete iyice bakın. Masayı da iyice inceleyin ki sonradan sizi kandırdığıma dair herhangi bir şüpheniz olmasın. Bu aleti harcadıktan sonra bana hokkabaz denmesini istemiyorum.” dedi.

Bir dakikalık bir durgunluğun ardından Psikolog benimle konuşur gibi oldu, ama sonra vazgeçti. Ardından Zaman Yolcusu parmağını şaltere koydu ve birden “Hayır!” dedi. Psikoloğa dönerek “Elini ver.” dedi ve elini tutup işaret parmağını uzatmasını istedi. Bu şekilde Zaman Makinesi’ni sonsuz bir yolculuğa çıkaracak kişi Psikolog’un ta kendisi olacaktı. Hepimiz şalterin indiğini gördük. Gerçekten ortada herhangi bir hile, kandırma yoktu. Hafif bir rüzgâr esti ve lambanın alevi titredi. Şöminenin rafındaki iki mumdan birisi söndü ve küçük makine bir anda kendi etrafında döndü, yavaş yavaş belirginliği de kayboluyordu, hatta kısa bir süreliğine hafif ışıltılı pirinç ve fildişi bir girdaba benzeyerek hayalet gibi gözüktü ve kayboldu… Bir anda yok oldu! Lamba haricinde masa bomboştu.

Bir dakika boyunca ortalığa sessizlik hâkim oldu. Sonra Filby söze girdi ve çok şaşırdığını belirtti.

Psikolog şaşkınlığından kurtulup birden masanın altına baktı. Tam bu sırada Zaman Yolcusu kahkaha attı. Psikolog’un ona yaptığının aynısını yaparak “Ee?” dedi. Sonra ayağa kalktı ve şöminenin üzerindeki tütün kavanozundan arkasını dönmüş bir şekilde piposunu doldurmaya başladı.

Biz birbirimize bakakaldık. Tıpçı, “Şimdi bir dakika… Gerçekten bu makinenin zamanda yolculuk yaptığına inandınız mı?” dedi.

Zaman Yolcusu ateşteki bir odunu yakmak için eğilirken “Kesinlikle.” dedi. Ardından piposunu yakarken dönüp Psikolog’un suratına baktı. (Psikolog ise sinirinin bozulmadığını göstermek adına bir puro aldı ve ucunu kesmeden yakmaya çalıştı.) “Dahası (Laboratuvarı göstererek) bitmek üzere olan büyük bir makinem de var. O bittiğinde ise bizzat kendim bir yolculuğa çıkmayı hedefliyorum.”

Filby, “Sen şimdi makinenin zamanda geleceğe yolculuk ettiğini mi iddia ediyorsun?” dedi.

“Geleceğe veya geçmişe… Hangisine olduğundan tam olarak emin değilim.”

Kısa bir sessizlikten sonra Psikolog, gözleri parıldayarak “Eğer bir yere gittiyse bu kesinlikle geçmiştir.” dedi.

Zaman Yolcusu, “Neden?” diye seslendi.

“Çünkü Uzay’da hareket etmediğini varsayarsak ve eğer geleceğe gittiğini düşünürsek bizim şu anki zamanımızdan da geçmiş ve hâlâ burada duruyor olması lazımdı.”

“Ama…” dedim ve devam ettim “Eğer geçmişe yolculuk etmiş olsaydı biz bu odaya ilk geldiğimizde; geçen Perşembe ve ondan önceki Perşembe; ve ondan önce hep burada olurdu.”

Belediye Başkanı, tarafsız gibi görünme çabasıyla Zaman Yolcusu’na dönüp “Bunlar ciddi itirazlar.” dedi.

Zaman Yolcusu “Pek de ciddi değil.” dedi ve Psikolog’a dönerek “Siz düşünen bir insansınız. Siz bunu açıklayabilirsiniz. Bu, görsel algı eşiğinin altında bir sunumdur, seyreltilmiş olarak yani.”

“Kesinlikle.” dedi Psikolog ve bizi ferahlattı. “Psikolojinin basit bir kısmıdır burası. Bunu düşünmem gerekirdi. Gayet basit aslında ve paradoks konusunda da epeyce yardımcı oluyor. Bu makineyi göremeyiz, bir tekerleğin dönmesinden veya havada uçan bir mermiden daha fazla kavrayamayız da bu makineyi. Eğer zamanda bizden elli ya da yüz kat daha hızlı hareket ediyorsa, biz bir saniye geçirdiğimizde makine çoktan bir dakikayı geçirmişse, yarattığı etki elbette zamanda yolculuk etmediği zamanın ellide biri ya da yüzde biri olurdu.” dedi ve elini makinenin önceden bulunduğu ve şu anda boş olan kısma getirdi, “Gördünüz mü?” dedi gülerek.

Kısa bir süreliğine üzeri boş olan masaya bakakaldık. Sonra Zaman Yolcusu ne düşündüğümüzü sordu.

Tıpçı, “Şimdilik bunlar kulağa mantıklı geliyor, ama yarın da aynısını düşünecek miyiz? Sabahın getirdiği sağduyulu ruh hâlini bekleyelim bir de.” dedi.