banner banner banner
Balonla Beş Hafta
Balonla Beş Hafta
Оценить:
 Рейтинг: 0

Balonla Beş Hafta


“Excelsior!”[1 - Latince “daha ileriye” (ç.n.)]

Ne Bright ya da Cobden’ın ani hücumları ne de Palmerston’ın, İngiliz kıyılarındaki kayaları zırhla kaplamak için bütçe talebi bu denli heyecan yaratmıştı. Sir Francis M....’nin konuşması tamamen gölgede kalmıştı. Doktor, kendisini ılımlı, haşmetli, kendine yeten bir bütün olarak gösterebilmişti; durumu tanımlayan kelimeyi söylemişti…

“Excelsior!”

Hata bulmakla meşgul gut hastası yaşlı amiral, karşısında durmakta olan bu kişi tarafından bozguna uğratılmıştı ve derhâl Dr. Ferguson’ın konuşmasının “Londra Kraliyet Coğrafya Cemiyeti Bülteni”nde yayımlamasını önerdi.

Peki, o zaman bu adam kimdi ve önerdiği girişim neyin nesiydi?

İngiliz Donanmasında cesur ve nitelikli bir kaptan olan Ferguson’ın babası, çok küçük yaşlarından itibaren, oğlunu kendi işinin macera ve tehlikeleriyle haşır neşir etmişti. Korku nedir bilmeyen bu küçük yoldaş, öncelikle istekli ve çalışan bir kafa ve araştıran bir zekâydı. Ayrıca, bilime hatırı sayılır bir yatkınlık ortaya koyuyordu. Dahası, kendisini zorluklardan kurtarma yolunda sıra dışı bir hüner sergiledi. Çocukların genellikle başarısız olduğu bir durum olan ilk kez çatal kullanmada bile asla çelişkiye düşmedi.

Bu ilgisi çok erken yaşlarda okuduğu denizcilik ve yatırımcılık üzerine olan kitaplarla alevlendi ve 19. yüzyılın ilk bölümünü şekillendiren keşifleri ilgiyle takip etti. Mungo Park, Bruces, Cailliés, teğmenler ve bir yere kadar da katiyen diğerlerinden daha düşük konumda görmediği Selkirk[2 - Alexander Selkirk: Mahsur kaldığı Robinson Crusoe Adası (Bu ismi daha sonra almıştır.)’nda dört yıl boyunca yalnız yaşamış İskoç denizcidir. Daniel Defoe’nun “Robinson Crusoe”da Selkirk’ ün yaşamından esinlendiği iddia edilir.] gibi kâşiflerin zaferleri hakkında kafa yordu. Juan Fernandez Adası’nda kaç saati bu kahramanla dolu dolu geçirmişti! Genellikle, gemisi batmış olan bu denizcinin fikirlerini eleştirirdi. Bazen de planlarını ve projelerini… Şöyle bir durumda çok daha farklı davranırdı ya da en azından aynısını yapmazdı. Tabii tamamen ikna olduysa! Diğer yandan, tek bir şeyden memnundu; tebaası olmayan bir kral gibi mutlu yaşayabileceği bu güzel adayı asla bırakmak zorunda kalmayacaktı. Hayır! Tabii ki karşılığında verilen rüşvet, donanmada amiral rütbesi değilse!

Bu eğilimlerin, yerküreyi köşe bucak gezerek geçirilmiş bir gençlik döneminde şekillendiği varsayılabilir. Bunun yanı sıra tam bir eğitimci olan babası, bu sınırsız zekâyı; su bilimi, fizik, mekanik gibi ciddi çalışmalarla beraber, az miktarda botanik, tıp ve astronomiyle takviye etmek için en küçük bir fırsatı bile kaçırmadı.

Muhterem Kaptan Samuel Ferguson öldüğünde -ki Francis o zaman yirmi iki yaşındaydı- dünyayı dolaşmıştı. Bengalli Mühendisler Taburu’na katılmış ve birkaç hadisede kendisini göstermişti; fakat bu asker hayatı ona uygun değildi; ilgili fakat emir almaya gelemeyen biriydi! Hiçbir zaman emir almaktan hoşlanmazdı. Bu yüzden istifasını verdi ve biraz botanik merakı biraz da avcıyı oynamak adına Hint Yarımadası’nın kuzeyinden yola koyuldu ve Kalküta’dan Surat’a kadar amatör bir yolculuk yaptı.

Surat’tan Avustralya’ya geçti ve 1845’te Yeni Hollanda’nın merkezinde bulunduğu varsayılan Hazar Denizi’ni keşif için gönderilen Kaptan Sturt’un seferine katıldı.

Samuel Ferguson, 1850 yılında İngiltere’ye döndü ve keşif arzusu adlı şeytan tarafından her zamankinden daha çok ele geçirilmiş bir hâlde 1853’e kadar, Kaptan McClure’a, Amerika Kıtası’nı Bering Boğazı’ndan Farewell Burnu’na kadar geçmek için çıkılan seferde eşlik etti.

Tüm zorluklara ve hava koşullarına rağmen Ferguson’ın bünyesi gayet dayanıklı çıktı. Her türlü mahrumiyet durumunda hiç rahatsızlık duymadı. Aslında, midesi isteğe göre genişleyip daralan, bacakları yolculuğun belirleyeceği “yatağa” uygun olarak uzayıp kısalabilen, günün her saatinde uyuyup gecenin her anında uyanabilen Ferguson, denizcilik ve kâşiflik için tam anlamıyla biçilmiş kaftandı.

Tüm bu anlatılanlardan sonra seyyahımızı 1855-1857 yılları arasında Tibet’in batısında kalan bölgeyi Schlagintweit kardeşlerle beraber gezerken ve bu seferden birçok ilginç etnografik gözlemle dönerken görmek hiç de şaşırtıcı olmazdı.

Tüm bu farklı yolculuklarda Ferguson, “Daily Telegraph” adlı 140.000 tirajı olan fakat yine de bir ordu dolusu okuruna güç bela ulaşabilen gazetenin en aktif ve ilgi çekici muhabiri oldu. Böylece doktor, tanınan bir şahsiyet hâline geldi fakat yine de ne Londra, Paris, Berlin, Viyana ya da St. Petersburg’da bulunan Kraliyet Coğrafya Cemiyetlerine katılabildi ne de Seyyahlar Kulübüne ya da istatikçi arkadaşı Cockburn’ün etkin görev aldığı Kraliyet Politeknik Enstitüsüne kabul edildi.

Bir diğer âlim, şu soruyu soracak kadar ileri gitti: Doktorun, yerkürenin çevresini dolaşırken katettiği yol mil olarak hesaplanırken kafa ölçüsü, ayak ölçüsünden kaç mil daha fazla yol yapmış olarak hesaplanmıştı? Çünkü kafasının ve ayaklarının yarı çapları farklı ölçülerde olmalıydı. Ya da sırasıyla doktorun kafası ve ayakları tarafından katedilmiş miller, bu centilmenin gerçek uzunluk ölçüleri istenerek mi hesaplanmıştı?

Bu konuşma aslında doktora iltifat etmek için yapılmıştı fakat doktor kendisini tüm bu âlim zümreden -kendisinin de olduğu gibi kiliseye bağlı fakat kilisenin polemikçisi olmayan zümreden- çok uzakta hissediyordu. Tartışmak yerine araştırarak, vaaz vermek yerine keşfederek zamanın çok daha verimli geçirileceğine inanıyordu.

Gölü gezmek için Cenevre’ye gelen bir İngiliz’in hikâyesi anlatılır. İngiliz, insanların omnibüslerde istiflendiği gibi yanlamasına oturtulduğu garip bir arabaya biner. Neyse; sırtı göle dönük, bir koltuğa oturur. Araba, o bir kez bile arkasına dönüp dışarı bakmayı akıl edemeden turunu bitirir ve o da Cenevre Gölü’nden “büyülenmiş” bir şekilde Londra’ya döner.

Fakat, Dr. Ferguson, kendi seyahatlerinde arkasına dönmeyi akıl etti ve çok iyi bir anlaşma olarak gördüğü iyi bir amaca yüzünü döndü. Bu şekilde davranarak aslında doğası gereği hareket etmiş oldu. Dr. Ferguson bir yere kadar kaderciliği benimsemişti; fakat kendisine ve hatta Tanrı’ya güvenmesini sağlayan, kaderciliğe kısmen bağlı olan Ortodoks bir okuldan gelmeydi. Bu yolculukta iradesinin değil de kaderinin onu yönlendirdiğini söylemişti. Dünyayı kendi kendine değil de üzerinde bulunduğu raylar tarafından yönlendirilen bir lokomotif gibi gezdiğini anlatmıştı.

“Ben yolu takip etmem.” derdi genellikle. “Yol, beni takip eder.”

Artık okur, doktorun, Kraliyet Coğrafya Cemiyetine girdiğinde karşılaştığı büyük tezahürat karşısında bu denli sakin kalmasına şaşmayacaktır. Tüm bu değersiz şeylerin üstündeydi; kibirsiz ve caka satmaya gerek duymayan biri… Sir Francis M....’nin kendisine sunduğu teklife dünyadaki en basit şeymişçesine tepeden baktı ve yarattığı inanılmaz etkiyi neredeyse fark etmedi bile.

Oturum bittiğinde doktor, Pall Mall’daki Seyyahlar Kulübüne götürüldü. Şerefine görkemli bir eğlence hazırlanmıştı. Servis yapılan tabakların boyutları, ağırlanan konuğun önemine göre ayarlanmıştı. Bu inanılmaz yemekte servis edilen mersin balığı da Dr. Ferguson’ın ta kendisinden bir inç[3 - İnç: 2,54 cm uzunluğundaki uzunluk ölçüsü birimidir.] bile kısa değildi.

Afrika’daki keşifleri sebebiyle isimlerini şanlı kılmış bu seçkin misafirler, sınırsız çeşitlilikte ekmek ve şaraba boğuldu. Konuklar, İngilizlerin güzel âdetine göre alfabetik sırayla tüm misafirlerin şerefine kadeh kaldırdı. Hatırlanan ve şerefine kadeh kaldırılanlar: Abbadie, Adams, Adamson, Anderson, Arnaud, Baikie, Baldwin, Barth, Batouda, Beke, Beltram, Du Berba, Bimbachi, Bolognesi, Bolwik, Belzoni, Bonnemain, Brisson, Browne, Bruce, Brun-Roliet-Burchell, Burckhardt, Burton, Caillaud, Caillie, Campbell, Chapman, Clapperton, Clot-Bey, Colomieu, Courval, Cumming, Cuny, Debono, Decken, Denham, Desavachers, Dicksen, Dickson, Dochard, Du Chaillu, Duncan, Durand, Duroule, Duveyrier, D’Escayrac, De Lauture, Erhardt, Ferret, Fresnel, Galinier, Galton, Geoffroy, Golberry, Hahn, Halm, Harnier, Hecquart, Heuglin, Hornemann, Houghton, Imbert, Kauffmann, Knoblecher, Krapf, Kummer, Lafargue, Laing, Lafaille, Lambert, Lamiral, Lampriere, John Lander, Richard Lander, Lefebvre, Lejean, Levaillant, Livingstone, Mac Carthy, Maggiar, Maizan, Malzac, Moffat, Mollien, Monterio, Morrison, Mungo Park, Neimans, Overwey, Panet, Partarrieau, Pascal, Pearse, Peddie, Pe-ney, Petherick, Poncet, Prax, Raffenel, Rabh, Rebmann, Richardson, Riley, Ritchey, Rochet d’Hericourt, Rongawi, Roscher, Ruppel, Saugnier, Speke, Steidner, Thibaud, Thompson, Thornton, Toole, Tousny, Trotter, Tuckey, Trywhitt, Vaudey, Veyssiere, Vincent, Vinco, Vogel, Wahlberg, Warrington, Washington, Werne, Wild ve listenin sonunda fakat önem sıralamasının başlarında yer alan kişi; akılalmaz teşebbüsüyle, Afrika keşif dizisini tamamlayacak ve tüm bu kâşiflerin başarılarını bir bütün kılacak olan Dr. Ferguson…

BÖLÜM II

Daily Telegraph’ta yayımlanan makale – Bilimsel yayınlar arasındaki savaş – Bay Petermann, arkadaşı Dr. Ferguson’a arka çıkıyor – Savant Koner’ın yanıtı – Oynanan bahisler – Doktora gelen türlü türlü teklifler

Ertesi gün, Ocak ayının on beşinde, “Daily Telegraph” şu sözlerle nakışlanmış bir makale yayımladı:

En sonunda Afrika’nın, uçsuz bucaksız ıssızlığının sırrını ifşa etmek üzere; altı yüzyıldır âlimlerin sırrına eremediği bu muammanın anahtarı, modern bir Oedipus tarafından bizlere verilmek üzere. Eskiden, Nil Nehri’nin -fontes Nili quoerere- kaynağını araştırmak; çılgın bir çaba, açığa çıkmaması gereken bir kuruntu olarak değerlendirilirdi.

Dr. Barth, Denham ve Clapperton’ın izini takip ederek Sudan’a gitmeye çabalarken; Dr. Livingstone, Ümit Burnu’ndan Zambezi Havzası’na doğru birçok korkusuz keşifte bulunurken; Kaptan Burton ve Speke, büyük iç gölleri keşfederken; modern uygarlığa ulaşan üç geçit açtılar. Kesişme noktaları ise -ki daha hiç kimse ulaşmayı başaramamıştır- Afrika’nın kalbidir ve tüm çabalar artık bu yöreye yönlendirilmelidir.

Bilimin, bu canını dişine takan öncülerinin emekleri, okurlarımızın da sıklıkla başarılarını takdir edebilme fırsatına sahip olduğu Dr. Samuel Ferguson’ın bu cesur projesiyle birbirine kenetlenmek üzeredir.

Bu cesur kâşif, tüm Afrika’yı doğudan batıya bir balonla geçebileceğini iddia etmektedir. Eğer iyi bilgilendirildiysek, bu hayret verici yolculuğun başlangıç noktası, batı sahil şeridinde yer alan Zanzibar Adası olacaktır. Varış noktası ise sadece Tanrı’nın tayin etmesine kalmıştır.

Bu bilimsel teşebbüs, dün resmî olarak Kraliyet Coğrafya Cemiyetinde sunulmuştur ve bu yatırımın giderlerini karşılamak için 2.500 pound’luk bir meblağ toplanmıştır.

Hiçbir kayıtta eşi benzeri bulunmayan bu girişimin gidişatı hakkında okurlarımızı haberdar kılmaya çalışacağız.

Sizin de tahmin edebileceğiniz gibi bahsi geçen konu, bilim insanları arasında büyük yankı buldu.

İlk olarak, bir kuşku fırtınası yarattı; Dr. Ferguson, Birleşik Devletler’e gittikten sonra bir de İngiliz Adaları’nı “inşa etmeyi” öneren Barnum soyunun ürettiği bir hayal kahramanı olarak değerlendirildi.

Cenevre’de “Bulletins de la Société Geographique” dergisinin şubat sayısında kinayeli bir cevap yayımlandı ve Londra Krallık Cemiyeti ve harikulade mersin balıklarıyla kibarca dalga geçildi.

Fakat Bay Petermann, Gotha’da basılan Mittheilungen’de, Cenevreli dergiyi derin bir sessizliğe gömdü. Bay Petermann, Dr. Ferguson’ı şahsi olarak tanımaktaydı ve arkadaşının cesaretine kefil olabilirdi.

Böylece tüm kuşkular birdenbire yok oldu: Londra’da yolculuk için hazırlıklar başladı; Lyons’taki fabrikalar balonun gövdesi için yüklü miktarda ipek siparişi aldı ve sonunda İngiliz hükûmeti Kaptan Benett idaresindeki Resolute adlı yük gemisini bu keşif gezisinin hizmetine sundu.

Aniden dünyanın her bir köşesinden tebrik ve cesaret mesajları gelir oldu.

Bu girişimin tüm ayrıntıları Paris Coğrafya Cemiyetinin bültenlerinde yayımlanmaya başladı. “Nouvelles Annales des Voyages, de la Geographie, de l’Histoire, et de l’Archaelogie de M. V. A. Malte-Brun”da (Seyahat, Coğrafya, Tarih ve Arkeoloji Bilimleri Yeni Yıllığı – M. V. A. Brun) kayda değer bir makale yayımlandı. Ayrıca, “Zeitschrift für Allgemeine Erdkunde”de Dr. Savant Koner tarafından bir araştırma yazısı yayımlandı ve bu yazıda, seyahatin yapılabilirliğinden tutun da başarılı olma olasılığına, var olan engellerin doğasından havada hareket kabiliyetinin çok sayıdaki avantajına kadar her şey irdelendi ve hata olarak değerlendirilebilecek tek bir şeye rastlandı. Dr. Koner’a göre, seyahatin başlangıç yeri olarak 1768 yılında Nil Nehri’nin kaynağını bulmak için yola çıkan James Bruce’un yaptığı gibi, Habeşistan’da küçük bir liman olan Massowah seçilmeliydi. Bununla birlikte, su yüzüne çıkan bir hayranlıkla, Dr. Ferguson’ın enerjik karakterinden, böyle bir girişimi düşünüp gerçek kılabilen demir yüreğinden de bahsediliyordu.

“The North American Review”[4 - Amerika’da basılan ilk edebî eleştiri dergisi (ç.n.).] bu denli büyük bir zaferin sadece İngilizlerin tekelinde olmasından duyduğu hoşnutsuzluğu saklayamadı ve böylelikle doktorun rotasıyla alay ederek bari yola çıkmışken seyahatini Amerika’ya kadar uzatmasını her türlü yolu kullanarak zorlamaya çalıştı.

Sözün kısası, yeryüzünde bulunan yayınların hepsini sayamasak bile, “Evanjelik[5 - Evanjelik: İsa’nın ve İncil’in öğretisine uyan (ç.n.).] Misyon Günlükleri”nden tutun da “Revue Algérienne et Coloniale”e, “Annales de la Propagation de la foi”dan “Kilise Misyon Muhabiri”ne kadar her dergi, bu girişimin her bir safhası hakkında söyleyecek bir söz buldu.

Londra ve tüm İngiltere’de genel olarak dört konu üzerinde bahse girildi: İlki; Dr. Ferguson’ın gerçek olup olmadığı, ikincisi; keşif gezisin akıl kârı olup olmadığı, üçüncüsü; girişimin başarılı olup olmayacağı ve son olarak da Dr. Ferguson’ın geri dönüp dönemeyeceği.

Bahis kitapları, Epsom[6 - Epsom Downs: İngiltere At Yarışları (ç.n.).] yarışları söz konusuymuş gibi akılalmaz meblağlarla dolup taştı.

Böylece; inananı inanmayanı, âlimi cahili, tüm zıt kutuplar gözlerini doktora dikti ve doktor, böylesine görkemli bir yelesi olduğunun farkına bile varamadan günün aslanı ilan edildi. Doktorun tarafından bakarsak, gezisi hakkında en güvenilir bilgiyi iletmeye istekliydi. Yeryüzündeki en cana yakın insan olmak doğasında bulunduğu için doktora ulaşmak son derece kolaydı. Birçok gözü kara seyyah, tehlikeyi de zaferi de paylaşmak teklifiyle kapısını çaldı, fakat doktor herhangi bir sebep göstermeksizin her birini reddetti.

Balon düzeneklerine uygun icatları olan birçok mucit, sistemlerini tanıtmayı önerdi fakat hiçbiri kabul edilmeyecekti ve doktora bu amaçla kullanacağı, kendisine ait bir icadı olup olmadığı sorulduğunda bir açıklama yapmayı bile reddetti; sadece gezisinin hazırlıklarıyla her zamankinden daha çok ilgilenmeyi yeğledi.

BÖLÜM III

Doktorun arkadaşı – Arkadaşlıklarının kaynağı – Dick Kennedy Londra’da – Beklenmedik fakat çok da avutucu olamayan bir teklif – Hiçbir şekilde neşe kaynağı olamayan bir atasözü – Afrika şehitleri listesinden birkaç isim – Balonun avantajları – Dr. Ferguson’ın sırrı

Dr. Ferguson’ın bir arkadaşı vardı fakat onu ayrı bir benlik olarak değerlendirmeliyiz, daha çok bir “ikinci ben” denilebilir çünkü birbirinin kopyası iki insan arasında arkadaşlık var olamaz.

Farklı özelliklere, eğilimlere ve karaktere sahip olsalar da Dick Kennedy ve Dr. Ferguson tek bir yürek olmuştu ve bu durum onlara asla sorun çıkarmadı.

Aslında tam tersinin gerçekleştiğini söylemek mümkün.

Dick Kennedy kelimenin tam anlamıyla bir İskoç’tu; açık, yavuz ve dikbaşlı. Edinburgh yakınlarında, Auld Reekie’nin banliyösü olan Leith adlı bir kasabada yaşardı. Bazen balıkçılık yapsa da her daim hazır bir avcıydı ve bu durum, Highlands Dağları’na az da olsa tırmanmış bir Kaledonya evladı için hiç de sıra dışı bir durum sayılmazdı. Tüfekle yaptığı mükemmel atışları dillere destandı çünkü bir bıçak ağzına attığı kurşunu, sadece ikiye bölmekle kalmaz; bu parçaların bir de tartılsalar aralarında fark olmayacak şekilde eşit olduğu görülürdü.