banner banner banner
Balonla Beş Hafta
Balonla Beş Hafta
Оценить:
 Рейтинг: 0

Balonla Beş Hafta


Bu ölümcül sınır, yola çıkan her kâşifi bir yerde tökezletiyordu. Eskiden Neron’un elçileri 9. enleme ulaşmışlardı yani on sekiz yüzyıl boyunca katedilen mesafe 5-6 dereceden; 300-360 milden daha fazla değildi.

Birçok seyyah ise Afrika’nın doğusundan yola koyularak Nil’in kaynağına ulaşmayı denedi.

1768-1772 yılları arasında, İskoç Bruce, Habeşistan’da bir liman olan Massava’dan yola koyulup Tigre boyunca seyahat etti, Aksum yıkıntılarını gezdi, “olmayan” Nil kaynaklarını gördü ve anlamlı bir sonuç elde edemeden geri döndü.

1844’te, Anglikan bir misyoner olan Dr. Krapf, Zanzibar kıyısındaki Monbaz’da bir müessese kurdu ve Dr. Rebmann’la birlikte kıyıdan üç yüz mil içeride iki sıradağ keşfetti. Bu dağlar, de Heuglin ve Thorton tarafından bir kısmına daha yeni tırmanılan Klimanjearo ve Kenya Dağları’dır.

1845’te Fransız kâşif Maizan, tek başına Bagamayo’dan yola çıktı ve Zanzibar’ın tam aksi yönünde Deje-la-Mhora’ya kadar ulaştı; fakat burada kabile lideri tarafından akla gelecek en kötü işkencelere maruz kaldı ve hayatını kaybetti.

1859 Ağustosunda, Hamburglu genç gezgin Roscher, bir Arap kervanıyla yola koyulup Malavi Gölü’ne ulaştı; fakat uykusunda öldürüldü.

Son olarak, 1857 yılında Bengal Ordusunda görevli teğmenler Burton ve Speke, Londra Coğrafya Cemiyeti tarafından, büyük Afrika göllerini incelemek için görevlendirildiler ve 17 Haziran günü Zanzibar’dan ayrılıp doğruca batıya yöneldiler.

Dört ay boyunca süregelen tarifsiz sıkıntılardan sonra eşyaları yağmalanmış ve hamalları dövülmüş ya da katledilmiş bir şekilde, tüccarlar ve kafilelerin bir nevi buluşma noktası olan Kazeh’e vardılar. Ay’ın ülkesinin tam ortasındaydılar ve burada âdetler, yönetim, din ve o topraklara özgü bitki ve hayvan çeşitleri hakkında çok değerli bilgiler elde ettiler. Ardından, 3. ve 8. derece güney enlemleri arasında yer alan ve inceleyecekleri ilk büyük göl olan Tanganika’ya doğru yola çıktılar. 1858 yılının 14 Şubat günü oraya vardılar ve çoğunluğu yamyam olan, göl kenarında yaşayan kabileleri ziyaret ettiler.

26 Mayısta tekrar yola koyuldular ve 20 Haziran günü Kazeh’e tekrar giriş yaptılar. Tamamıyla bitkin düşmüş olan Burton, burada birkaç ay hasta yattı ve bu süre zarfında Speke, 300 milden fazla kuzeye, 3 Ağustosa kadar ulaşamadığı Ukéréoué Gölü’ne kadar uzanan bir keşfe çıktı; fakat 2 derece 30 dakika enleminden sadece gölün ağzını görebildi.

25 Ağustosta Kazeh’e döndü ve bir sonraki sene Mart ayında ulaşabilecekleri Zanzibar’a doğru, Burton’la beraber yola koyuldular. Bu iki gözü pek kâşif, daha sonra İngiltere’ye döndü ve Paris Coğrafya Cemiyeti tarafından yılın ödülüne layık görüldüler.

Doktor Ferguson, bu iki kâşifin ne 2 derece güney enleminden ne de 29. doğu boylamından ileri gitmediklerine dikkat etti.

Böylece sorun, Burton ve Speke’in keşiflerinin Dr. Barth’ınkiyle nasıl birleştirileceğinden ibaret olmuştu; çünkü böyle bir girişim, bölgenin 12 dereceden daha fazla mesafelik bir kısmını aşmak anlamına geliyordu.

BÖLÜM V

Kennedy’nin Rüyası – Çoğul konuşmalar ve zamirler – Dick’in imaları – Afrika haritasında bir gezinti – Pusulanın iki kutbu arasında ne vardır? – Keşifler artık yürüyerek yapılıyor – Speke ve Grant – Krapf, de Decken ve de Heuglin

Dr. Ferguson, hazırlıklarını büyük bir istekle hızlandırdı. Balonun yapımıyla bizzat kendisi ilgileniyordu ve kimsenin ses çıkartmadığı bazı değişikler yapıyordu. Uzun bir zamandır Arapça öğrenmeye ve Mandingo kabilesinin deyimlerini anlamaya çalışıyordu ve çok dil bilmesi sayesinde, gayet hızlı ilerleme gösteriyordu.

Aynı zamanda, avcı arkadaşı, şüphesiz ki doktorun kimselere tek kelime bile etmeden yola koyulması ihtimalinden ürkerek, kendisini gözünün önünden ayırmıyordu. Bu konuda, en ikna edici tartışmalarla doktoru oyalamaya çalışsa da başarılı olmak şöyle dursun Ferguson’ın azıcık etkilenmiş gibi bile durmadığı içler acısı yalvarmalarla nefesini tüketiyordu.

Zavallı İskoç, gerçekten acınası bir hâldeydi. Artık gök kubbeye, kapkara korkular olmaksızın bakamıyordu. Uyurken başını döndüren sallantılar hissediyor ve her gece, tarifsiz yüksekliklerden aşağı düştüğü kâbuslarla uğraşıyordu.

Şunu da eklemek gerekir ki bu korkunç kâbuslarla uğraşırken bir ya da iki kez yataktan düşmüştü. İlk yaptığı iş, başındaki kocaman şişliği Ferguson’a göstermek oldu. “Üstelik…” dedi. saf saf. “Bu daha sadece 3 fitlik yükseklikten düşünce olan bir şiş, bir inç bile fazlası değil! Gerisini sen düşün!”

“Düşmeyeceğiz.” Cevap hep aynıydı.

“Fakat yine de düşmekte olduğumuzu farz edersek?”

“Düşmeyeceğiz!”

Bu son noktaydı ve Kennedy’nin söylecek sözü kalmıyordu. Onu asıl delirtense doktorun gözünde kendi kişiliğinden bir şeyler kaybediyormuş gibi hissetmesiydi. Doktor onu “çantada keklik” uçuş arkadaşı olarak görüyor ve ufacık bir şüphe bile duymuyordu. Üstelik Samuel, birinci çoğul şahıs zamirini sinir bozucu bir sıklıkla kullanıyordu.

“Biz ilerliyoruz.”, “Biz şu gün hazır olmalıyız.”, “Biz şu gün yola çıkmalıyız.” vesaire vesaire…

Bir de aitlik sıfatları vardı ki:

“bizim” balonumuz, “bizim” vagonumuz, “bizim” keşfimiz…

Ve devamı:

“bizim” hazırlıklarımız, “bizim” bulduklarımız, “bizim” yükselişimiz…

Dick’in tüyleri diken diken oluyordu; her ne kadar gitmemekte kararlıysa da arkadaşının canını sıkmak istemiyordu. Yine de belirtelim; kendisinin de bilmediği bir sebeple Edinburgh’a gidip birçok kalın giysi ve en sevdiği av takımıyla silahları almıştı.

Bir gün, artık durumu kabullendikten sonra inanılmaz bir şans eseri -binde bir başarı şansı olsa da- doktorun tüm isteklerine boyun eğmiş gibi davrandı. Fakat yolculuğu geciktirmek için her türlü bahaneye başvurdu. Yolculuğun yararları ve fırsatlarını sorgulayarak söze girdi. Nil Nehri’nin kaynağına ulaşmak ne işe yarardı? Gerçekten insanlığın yararına mıydı? Afrikalı kabileler eninde sonunda uygarlaştırıldıklarında yine de mutlu olacaklar mıydı? Uygarlığın Avrupa’dan ziyade orada olmadığından emin miydik? Belki! Ve bir süre daha beklenemez miydi? Afrika bir gün boydan boya geçilecekti; fakat daha az tehlikeli bir yöntemle. Bir ay içinde ya da altı ay sonra yıl sona ermeden bir kâşif bunu başaracaktı kuşkusuz.

Tüm bu cümleler, planlananın ya da arzulananın tam aksi bir etki yapmıştı ve doktor sabırsızlıkla kıvranmaya başlamıştı. “Ne yapmak niyetindesin zavallı Dick? Ya da bir şey yapmaya niyetin var mı sahte dostum? Bu zafer başkalarının mı olmalı? Kendi geçmişime mi karşı çıkmalıyım; ciddi olmayan engellere boyun mu eğmeliyim? İngiliz hükûmeti ve Londra Coğrafya Cemiyetinin bana yaptıklarına korkakça bir tereddütle mi karşılık vermeliyim?”

“Fakat…” diye söze girdi Kennedy; çok sık kullandığı bu bağlaçla.

“Fakat…” diye karşılık verdi doktor. “Benim keşif gezimin şu anda yürütülmekte olanlarla rekabet edebilecek durumda olduğunun farkında değil misin? Şu anda yeni gezginlerin Afrika’nın kalbine doğru yol almakta olduğunu bilmiyor musun?”

“Hâlâ…”

“Beni dinle Dick ve gözlerini şu haritadan ayırma.”

Dick boyun eğdi ve gözlerini haritaya çevirdi.

“Şimdi, Nil boyunca yukarı çık.”

“Evet çıktım.” diye uysal bir şekilde cevapladı İskoçyalı.

“Gondokoro’da dur.”

“Tamam, oradayım.”

Ve Kennedy kendi kendine böyle bir seyahatin ne kadar da kolay olduğunu düşündü -tabii ki harita üzerinde!

“Şimdi de şu pergelin uçlarından birini al ve en gözü kara kâşiflerin bile yeni yeni geçebildikleri şu yerin ilerisine bastır.”

“Tamam, yaptım.”

“Şimdi kıyıda 6 derece güney enlemi boyunca Zanzibar Adası’nı bulmaya çalış.”

“Buldum.”

“Şimdi de aynı paraleli takip ederek Kazeh’e ulaş.”

“Evet, vardım.”

“Ukéréoué Gölü’nün ağzına doğru 33. derece boylamında devam et, işte burası Teğmen Speke’in durmak zorunda kaldığı yer.”

“Tam oradayım. Biraz daha çıkarsam göle düşerim!”

“Çok güzel! Şimdi kıyıda yaşayan kabilelerden aldığımız bilgilere dayanarak neyi farz edebiliriz anladın mı?”

“En ufak bir fikrim bile yok!”