banner banner banner
Türkiye’yi Sarsacak 10 Gün
Türkiye’yi Sarsacak 10 Gün
Оценить:
 Рейтинг: 0

Türkiye’yi Sarsacak 10 Gün

Muhammed çok sakin mizaçlı, okumaya istekli biriydi.

Hem okula devam ediyor hem de fırsat buldukça dükkâna gidip harçlığını çıkarmaya çalışıyordu. Ablasının yükünü azaltmak için problem çıkarmamak en büyük isteğiydi.

Diğer kardeşi Süleyman ne okumaya heves etmişti ne de çalışmaya.

Varsa yoksa atış talimlerine gidiyor, hem ablasını hem de iki yaş büyüğü Muhammed’i eleştirerek “Niye okuyorsunuz ki? Okuyup da Gazze’ye belediye başkanı mı olacaksınız? Sanki tağutun askerleri üç gün sonra Gazze’yi bir daha yerle bir etmeyecek mi?” diyordu.

Ablası ve Muhammed, ona hak vermekle birlikte yine de okumaya ve çalışmaya ikna edemiyorlardı Süleyman’ı.

Gazze’ye yerleşmezden önce, İsrail tankları evlerini yerle bir edinceye kadar ne güzel bir hayatları vardı.

Yedi kardeştiler ve yoksulluklarına rağmen evlerinden neşe, yüzlerinden gülücük eksik olmuyordu.

Şimdi oturdukları akşam sofrasında, eskiden zeytin ekmek yeseler bile harala gürele yerlerdi.

Çok uzun zaman derme çatma o evde yaşamışlardı.

TİKA’nın, Gazze’yi yeniden inşa etme faaliyetleri çerçevesinde bahçeli bir evleri olmuştu.

Ablası birden televizyona dikkat kesildi.

Dehşete düşmüştü.

Süleyman da televizyonu pürdikkat izlemeye başladı.

Kalktı ve televizyonu kurcaladı.

İnanamıyordu!

Bir gün o da büyük adam olacaktı; onun gibi bir adam…

Televizyonda diğer kanallara baktılar hüzünlenerek.

Haber doğruydu.

Ablası hüngür hüngür ağlamaya başladı.

Muhammed de sessiz sessiz ağlıyordu.

Kendilerini bir anda dehşetin içinde bulmuşlardı.

Süleyman dışarı çıktı.

Ablasının feryatları oraya kadar geliyordu.

Sahile doğru yürümek istedi.

O anda çok büyük bir patlama sesi duydu.

Kıyamet kopar gibiydi.

Birden İsrail’in tüm Filistin bölgesini havadan ve karadan var gücüyle bombaladığı günler geldi aklına.

Sonra gökyüzü aydınlandı.

Rengârenk oldu.

Tel Aviv’de havai fişek patlatıyorlardı.

Demek haber duyulmuştu.

***

Şimon Peres’in canı sıkkındı.

ABD başkanlarının İsrail’i eleştirmelerinden bıkmıştı.

Telefonda ABD dışişleri bakanına ağzına geleni söylüyordu.

Başkan haddini aşıyordu.

Bakana “Biz başkanları getirdiğimiz gibi götürmesini de biliriz!” dedi eski günleri hayal ederek.

Tam o anda koşuşturma sesleri odanın içini doldurmaya başladı.

Neler oluyordu?

Hemen yan kapıdan sığınağa sıvışmayı düşündü.

Cümlesini tamamlamadan telefonu kapatmıştı ki odasının kapısı açıldı.

İçeriye özel kalem müdürü destursuz girdi.

Tıknaz biriydi, zorlukla nefes alıyordu. Elinde bir kâğıt tutuyordu.

“Müjde! Müjde!” dedi.

Adam hem heyecandan hem sevinçten neredeyse boğulacak gibiydi.

Kâğıda baktı… Gözlüğünü düzeltti… İnanılmazdı!

Özel kalem müdürünün sevincine hak verdi.

Kendisi de eğer yalnız olsaydı takla atabilirdi odanın içinde.

Gözleri parıldamaya başladı.

İsrail yeniden o görkemli, o haşmetli günlerine dönebilir miydi acaba? Dünyayı parmaklarında oynatabilirler miydi?