Çulpan Zaripova Çetin
AdemlerAraştırma-İnceleme-MetinAlimcan İbrahimov
ÖN SÖZ
Sovyet Tatar edebiyatının unutulan isim ve eserlerini yeniden okuyuculara kazandırma yolunda 1990’lı yıllarda Tatar bilim adamları tarafından ciddi çalışmalar yapıldı. Halkın hafızasından haksız şekilde silinmek istenilen eserlerin arasında XX. yüzyılın ilk çeyreğinde yaşayan büyük Tatar yazar, gazeteci, eğitimci ve devlet adamı Alimcan İbrahimov’un 1923 yılında yayınlanan “Âdemler” adlı öyküsü de vardı.
1907 yılında Alimcan İbrahimov’un ilk hikâyesi yayınlanınca diğer büyük Tatar yazar Fatih Emirhan sevinçle şöyle der: “İşte bu, bizim Tatar edebiyatının istikbalidir! İşte onda kabiliyet kıvılcımları görünmekte! İşte o bize daha cilt cilt milli romanlar da yazacaktır!” Fatih Emirhan yanılmadı. Alimcan İbrahimov gerçekten de Tatar Türklerini dünyaya tanıtacak birçok hikâye, öykü ve milli roman yarattı. Onların arasında tarihi ve hayatın gerçeklerini belgesel nitelikte yansıtan “Âdemler” adlı eseri özel yer almaktadır.
2000’li yıllarda yazarın mevcut eserini Türkiye Türkçesine çevirmek istediğimde bazı Türk bilim adamları “Tatar Türklerini yamyam olarak tanıtan korkunç bir eseri çevirmekle Türkiye’de milletinize ne kazandıracaksınız?” gibi düşünceler bildirdiler ve çeviri, uzun yıllar devamında çekmecede kalmaya mahkûm oldu. Fakat “Âdemler” adlı öykü, unutulmayı hak eden bir eser değildir. Tarihte olan ve Tatar Türklerinin yaşadığı coğrafyada ortaya çıkan, bir taraftan doğal afet, diğer taraftan Sovyet siyasetinin çirkin bir parçası olan 1920’li yıllarda yaşanan açlık ve neticeleri, gelecek nesillere ibret olmalı.
Eser, Türkiye Türkçesine ilk kez aktarılmakta olup Türkiye’de ilk kez yayımlanmaktadır. Mevcut öykü ve incelemenin gelecekte bu konu üzerine daha kapsamlı ve geniş araştırmaların yapılmasına, ayrıca konuyla ilgili diğer Tatar yazarlara ait eserlerin de (örneğin, Mecit Gafuri’nin eserlerinin) çevrilmesine vesile olacağını umuyoruz.
Çeviri için öykünün 2007 yılında Kazan’da Tataristan Kitap Neşriyatında yayımlanan “İbrahimov, G. Hikeyaler, Povest, Roman. Tözüçè R. Akyégét.” adlı kitapta yer alan metni esas alınmıştır. İnceleme kısmında kullanılan alıntılar da sayfaların gösterilmesi açısından aynı kaynaktan Türkçeye aktarılıp verilmiştir.
Türkiye Türkçesine çevirdiğim eseri kontrol eden kıymetli öğrencim, Afyon Kocatepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Gülşah YILMAZ’a teşekkürümü bir borç bilirim.
ESERİN YAZARI HAKKINDA
Tatar millî edebiyatının temelini atan ünlü yazar, filolog, tarihçi, âlim, eleştirici, gazeteci, muallim, ünlü cemiyet ve devlet adamı Alimcan İbrahimov (1887-1938) Rızaeddin Fahreddin, Ayaz İshaki, Fatih Kerimi, Fatih Emirhan, Abdullah Tukay, Derdmend, Segıyt Remiyev gibi büyük Tatar yazar ve şairlerle aynı dönemde yaşayan Tatar halkının ve Tatar edebiyatının unutulmaz isimlerindendir. 1905 yılı Birinci Rus inkılâbı etkisinde edebiyat dünyasına katılan İbrahimov’un hayatı ve çalışmaları, Tatar halkının bir asırlık tarihi yaşamını, milletin hayatında yer alan hızlı değişmeleri, gönül dünyasını saran hayalleri, sevinçleri ve geçirdiği hayat badirelerini yansıtır (Yarullina Yıldırım, 2018: 285). A. İbrahimov, hayatının her döneminde Tatar merkezli Türk milliyetçisi olarak kalmayı da başarır (Kamalieva, 2017: 27).
Alimcan İbrahimov 12 Mart 1887’de Başkurdistan’da, Ufa şehrinin güneyinde bulunan Sultanmurad adlı bir Tatar köyünde doğdu. Okuma yazmayı eğitimli şehir kızı olan annesinden, hesap ve İslamiyet’in temel bilgilerini ise ilme açık, çocuklarına en iyi eğitim vermekte kararlı olan babası İrfan Bey’den öğrendi. Sonraki yıllarda Keşekli köyü medresesinde eğitim gördü, kendi köyünde bulunan ilkokulda Rusça dersleri aldı. 1898 yılında ailesi Alimcan’ı ağabeyi Şakircan ile beraber Orenburg’da “usul-i cedit” sistemiyle eğitim vermekte olan Hüseyniye medresesine gönderdi. Fakat 1905 yılında şakirtlerin ayaklanmasına katıldığı için bu medreseyi terk etmek zorunda kaldı. 1906 yılında eğitimine Ufa şehrinde Zıya Kamali tarafından aynı yılda açılan ve birçok Tatar ve diğer Türk boylarından edip yetiştiren Galiye medresesinde devam etti. Çünkü mevcut medreseye ileri görüşlü Başkurt ve Tatar öğrencileriyle beraber eğitim almaya Kazak, Kırgız, Özbek, Kumuk, Nogay, Çerkez ve diğer halklardan da öğrenciler gelirdi. Alimcan İbrahimov, Galiye medresesindeki ilk yılının yaz tatilinde Kafkasya’ya giderek çeşitli köylerdeki Nogay (Tatar) çocuklarına okuma yazma öğretti. Galiye medresesinden ayrıldıktan sonra Kazak bozkırlarında öğretmenlik yaptı, Ural’da çeşitli işlerde çalıştı, Astrahan bölgesinde muallim oldu. 1909 yılında üniversite kazanmak için Kazan’a geldi fakat bu hayalîni gerçekleştiremedi. Buna rağmen çok okudu, tarihi ve felsefeyi öğrendi, dünya edebiyatının klasikleriyle tanıştı. 1909–1912 yıllarında Kazan’da yaşadığı süre içinde “Yeşlernéŋ Tormışınnan Bér Levhe” (Gençlerin Hayatından Bir Örnek), “Tatar Hatını Niler Kürmi” (Tatar Kadını Neler Görmez), “Yaz Başı” (Baharın Başlangıcı), “Diŋgézde” (Denizde), “Yöz Yıl Élék” (Yüz Yıl Önce), “Söyü-Segadet” (Sevgi-Saadet), “Utı Süngen Cehennem” (Odu Sönen Cehennem), “Karak Mulla” (Hırsız Molla), “Kart Yalçı” (İhtiyar Irgat), “Yeş Yörekler” (Genç Yürekler) gibi eserlerini yazdı. Bu eserlerde medreselerde eğitim sisteminin çağa uygun olmaması, gönül arayışları, millete hizmette bulunma isteği, aile içi ilişkiler, sosyal eşitsizlik, kadın özgürlüğü gibi o dönemin önemli sorunları gündeme getirildi. Alimcan İbrahimov’un 1910-1912 yıllarında yazılan eserleri, yazarın maarifçi görüşlerini yansıtan romantik hikâyelerdir. Onlarda romantik ideal, insanın ruhunu ezen hayatın olumsuz gerçeklerine karşı koyulmuştur (Hesenov, 1986: 192).
1912 yılının sonunda Alimcan İbrahimov, Kiev şehrine gider. Kiev Üniversitesi’nde misafir öğrenci olarak derslere devam eder ve öğretmenlik yapar. Kiev’de Müslüman ve Rus sosyalist gençlerle görüşerek çar rejimi aleyhine çalışacak gizli bir teşkilat kurma çalışmalarına da katılır. Bir toplantı sırasında, toplantının ihbar edilmesi üzerine Lukyanovsk kazası hapishanesine atılır ve bu nedenle 1917 Devrimi’ne kadar polis gözetiminde yaşar. Hapisten çıktıktan sonra yine Kazan’a döner ve burada yayımlanmakta olan, o zamanın önde gelen “Aŋ” dergisinde çalışmaya başlar. Aynı zamanda görev icabı Odessa, Kiev ve Suhumi gibi çeşitli şehirleri dolaşır.
Alimcan İbrahimov, 1915–1917 yıllarında Ufa’da Galiye medresesinde hocalık yapar. 1913 yılına kadar yazdığı eserleri genelde romantizm temelinde kurulmuş olsalar, 1913–1917 yılları arasında yazdığı “Kötüçéler” (Çobanlar), “Tabigat Balaları” (Tabiat Çocukları), “Merhümnéŋ Defterénnen” (Merhumun Defterinden), “Béznéŋ Könner” (Bizim Günler), “Gabdérrahman Salihov” (Abdurrahman Salihov) gibi eserlerinde artık ön plana sosyal ve içtimai meseleler çıkar. Bu dönemde Alimcan İbrahimov, “Tatar Şagıyrleré” (Tatar Şairleri), “Tatar İmlası”, “Yaŋa Edebiyat” (Yeni Edebiyat), “Edebiyat Derésleré” (Edebiyat Dersleri), “Tatar Télén Niçék Ukıtırga?” (Tatar Dili Nasıl Okutulmalı?) gibi Tatar Türkçesi ve Tatar edebiyatı ile ilgili birçok bilimsel yazı ve ders kitabı da hazırlar. Eleştiri hizmetlerinde millî şuurun oluşması, edebiyat, müzik, millî tiyatro gibi sanat alanlarının ve folklorun gelişimi ile ilgili yazılar yazar. Fakat Alimcan İbrahimov’un edebî eleştiri, edebiyat teorisi ve tarih alanlarında yazdığı eserlerinin çoğu Sovyet döneminde yazılır.
Alimcan İbrahimov, 1917 Ekim Devrimi’nin ilk günlerinden itibaren aktif sosyalist olarak tanınmaya başlar. Galiye medresesindeki görevini bırakıp Ufa Müslümanları Arasında Halkçılığı Yayma Komitesi’nde görev alır. Rusların Sosyalist Revolüsyoner (Es-Er) partisine katılarak, 1917 yılında Fatih Seyfi Kazanlı ile birlikte “İrek” (daha sonra “Béznéŋ Yul” olarak çıkar) adlı bir gazetede çalışır. 1918 yılının Ocak ayında Stalin’in daveti üzerine Merkez Müslüman Komiserliği başkanı Mullanur Vahitov’un yardımcısı görevini üstlenir. 16 Ocak 1918’de Petrograd’da (daha sonra Moskova’da yayınlanır) çıkmaya başlayan “Çulpan” isimli gazetenin kurucusu ve redaktörü olur.
Alimcan İbrahimov’un yaratıcılığı 30 yıla yakın bir süreyi kapsayıp tarihin dönüm noktası olan XX. yüzyılın ilk yarısına denk gelir. Yazar, Rusya sınırları içinde yaşayan halkların hayatını kökten değiştiren devrimlerin ve İç Savaş’ın şahidi olur, bu olayları kendi eserlerine en samimi şekilde yansıtır. Mevcut dönemde yazılan “Yaŋa Kéşéler” (Yeni İnsanlar), “Kızıl Çiçekler”, “Tiren Tamırlar” (Derin Kökler) gibi sosyal içerikli eserlerinde yeni Sovyet hükûmetinin kazançlarını geniş epik planda tasvir eder. Tatarlar arasında çeşitli sosyal tabakaların oluşması, sosyal sınıflar arasındaki mücadele ve milletin geride kalma nedenleri gibi sorunları gündeme getirir.
1922 yılında Alimcan İbrahimov, bütün Türk boyları için ortak olan at sevdasını ele alan “Almaçuar” (Elma Benekli At) adlı eserini yazar. 1923’lü yıllarda, o yıllarda İdil-Ural bölgesinde yaşanan açlık faciasını en gerçekçi manzaralarla yansıtan, merkezinde Ölüm ve Yaşam gibi metafizik konu olan, insanın belli şartlarda insanlık sıfatlarını kaybedebildiğini anlatan “Âdemler” adlı eserini yazar. 1933 yılında yazdığı “Başkurt Kızı Gülbike” adlı eserinde ise Başkurt halkına özgü alışkanlıklardan ve bu topraklarda söylenen türkülerden bahseder. 1924 yılının Şubat ayında Alimcan İbrahimov, Moskova’da toplanan Tatar-Başkurt öğretmenler kurultayına katılır. Bu toplantıda millî okulların geliştirilmesi, eğitimin yeni usulde yapılması ve yeni programların hazırlanması sorunları üzerine çalışır. 1925–1927 yılları arasında Tataristan Cumhuriyeti Eğitim Bakanlığı’nın İlim Merkezi’nde görev yapar. 1927–1938 yılları arasında Alim-can İbrahimov, Kırım’da Yalta şehrinde verem tedavisi görür. Çok yönlü fedakâr hizmetlerinden dolayı Alimcan İbrahimov 1928 yılında Devlet Sanat Bilimleri Akademisi’ne akademik üye olarak seçilir. 1932 yılında aktif çalışmaları için Bütün Rusya Merkez Komitesi tarafından “Hizmet Kahramanı” ismine layık bulunur. Ağır hasta olmasına rağmen 1938 yılında tutuklanarak Kazan’a getirilir ve Tatarların millî bağımsızlığına önem vermek, devrim öncesi Tatar kültürünü yüceltmek, Tatar aydınlarının rolünü aşırı abartmak, solculara saldırmak, sağcıları görmezden gelmek, Rus komünistlerini çarlık jandarmasıyla kıyaslamak gibi suçlardan yargılanarak, “halk düşmanı” ilan edilir. O günden itibaren Alimcan İbrahimov’un eserlerini dile almak, okumak yasaklanır. Alimcan İbrahimov 21 Ocak 1938 yılında Pleten hapishane revirinde eceliyle ölür. Yazarın vefatından sonra hapiste kaldığı odasında bulunan komodin kapağının iç tarafına “Parti karşısında, halkım karşısında hiç bir suçum yoktur. Hakikat yerini bulur, tarih kendi sözünü söyler.” diye yazdığı yazı bulunur. Kazan’da Arhangel mezarında defnedildiği hususunda bilgiler olsa da Alimcan İbrahimov’un mezarı günümüzde bilinmemektedir (Minhaceva, 2002: 17). Korkunç otuzlu yılların sonunda hapishanelerde haksız yere yaşamını yitiren Alimcan İbrahimov’un aydınlık ismi, ancak 1955 yılında Stalin kültü faş edilince aklanır ve eserleri Tatar Türklerinin manevi yaşamına geri döner (Yarullina Yıldırım, 2007: 38).
1980’li yıllarda Rusya halklarının tarihi yeniden değerlendirilmeye başlayınca, Alimcan İbrahimov’un hayatı ve eserlerini de yeniden değerlendirme ihtiyacı gündeme gelir. Araştırmacılar onu “kızıla boyalı yazar” olarak tanıtmaya çalışır. Tabii, edibin Bolşevizm’e uyum sağlayarak yazılan tarihî ve gazetecilik ruhunda yazılan eserleri var fakat edebî eserlerinde o, her şeyden önce kendi halkının gelenek göreneklerini, geçmişini ve gerçek hayatını yansıtan büyük yazar olarak kalabildi. Bu yönde Alimcan İbrahimov’un eserleri Mansur Hasanov, Rezeda Ganieva, Ferit Hatipov, Albert Yahin, Ferit Beşirov gibi Tatar bilim adamları tarafından objektif olarak değerlendirildi (Minhaceva, 2002: 7). Sovyet döneminde Tataristan’da edibin üç ciltlik “Saylanma Eserler” (Seçme Eserler)i, dokuz ciltlik akademik baskısı, Türk lehçeleri ve Tatar Türkçesi ile ilgili eserleri ve birçok edebî eseri ayrı kitap olarak yayımlandı. Alimcan İbrahimov’un eserlerini çeşitli yönleriyle araştırıp yüksek lisans ve doktora tezleri savunuldu, monografiler, hatıra kitapları dünya gördü. Edibin yıldönümlerinde ulusal ve uluslararası bilimsel sempozyumlar düzenlenmekte. Alimcan İbrahimov’un hayatı ile ilgili roman ve uzun hikâyeler, belgesel eserler hazırlandı (Minnullin, 2007: 5). Ayrıca, 1967 yılından itibaren Tataristan Cumhuriyeti Bilimler Akademisi Dil, Edebiyat ve Sanat Enstitüsü yirmiyi aşkın hikâye, üç öykü, dört roman, beş piyes, ayrı kitap olarak yayımlanan on iki bilimsel makale, beş yüze yakın eleştiri ve gazetecilik makalesi, dil ve edebiyat ile ilgili ondan fazla ders kitabı yazarı Alimcan İbrahimov’un adını taşımaktadır.
Alimcan İbrahimov sadece Tatarların değil birçok Türk boyunun medeni ve tarihî bilincinin gelişimini sağlayan, bütün yaratıcılığı ve faaliyetleriyle kardeş halkların dostluğunu sağlamlaştıran yazarlardandır. Eserlerinde ne kadar ustaca Tatar halkının hayatını ve geleneklerini yazdı ise aynı şekilde diğer kardeş boyların günlük hayatı ve kültürel değerlerini de kaleme almıştır. Türkmen şairi Berdı Kerbabayev onu ilk üstadı olarak tanıyarak “Sovyet hâkimiyeti gerçekleştiği yıllarda Orta Asya edebiyatlarına nazaran Tatar edebiyatı çok ileriye gitmişti. Bunda A. İbrahimov önemli yer almaktaydı.” diye yazdı. Büyük Azerbaycanlı yazar Samed Vurgun, Alimcan İbrahimov’u Sovyetlerin içinde yer alan bütün Doğu halklarının büyük yazarı olarak nitelendirdi. Başkurt yazar ve edebiyat uzmanı Kirey Mergen de Tatar Türklerinin büyük oğulları Abdullah Tukay ve Alimcan İbrahimov’un usta kalemleri ile birçok Türk boyuna üstat ve kıble olduğunu anlatır. Başkurdistan’ın halk şairi Seyfi Kudaş, onu bir ekol bilir, diğer ünlü Başkurt edibi Davut Yultıy ise Alimcan İbrahimov’un Başkurt Sovyet edebiyatının temelini atmakta doğrudan emeği olduğunu söyler. Bu konuda Tatar yazarı Fervaz Minnullin’in sözleriyle bir sonuç yapacak olursak, “A. İbrahimov’un yaratıcılığı Kazak, Kırgız, Başkurt, Azerbaycan ve Özbek yazarları için de örnek ve tecrübe ekolü oldu.”(Hesenov, 1989: 199).
Alimcan İbrahimov Başkurdistan topraklarında bulunan Soltanmurad köyünde doğup büyüdü, köy hayatının düzenini, örf âdetlerini, çiftçi hizmetinin bütün inceliklerini ve zorluklarını kendi omuzlarında hissetti. Bu yüzden onun yaratıcılığında köy ve çiftçi hayatı önemli yer alır. 1915 yılında Alimcan İbrahimov Ufa’ya taşınıp eğitim gördüğü Galiye medresesinde dil ve edebiyat dersleri vermeye başlayınca Tatar ve Başkurt medeniyetini geliştirmek için aktif şekilde çalışır, Başkurt ediplerinin edebiyat meydanına çıkmalarına yardımcı olur. Şeyhzade Babiç, Seyfi Kudaş, Alimcan Nigmeti, Hasan Tufan, Bulat İşemgol gibi ünlü Başkurt ve Tatar şair, edip ve bilim adamlarının Alimcan İbrahimov’un şakirtleri olarak yükselmeleri edibin ne kadar etkili bir şahıs olduğunu bir kez daha kanıtlamaktadır (Akköbekov, 2007: 136). Böylece 1915-1917 yıllarında Galiye medresesi, Tatar ve Başkurt Türklerinin edebî ve medeni hareketinin bir merkezine dönüşür. Alimcan İbrahimov, Mecit Gafuri, Hasan Tufan, Seyfi Kudaş, Bulat İşemgol, Fatih Seyfi-Kazanlı, Segıyt Sünçeley, Sultan Gobeşi gibi edebiyat, medeniyet ve cemiyet adamları bu medreseden çıkar. Alimcan İbrahimov, “Başkort Kızı Gölbike” (Başkurt Kızı Gülbike) ve “Kazah Kızı” (Kazak Kızı) adlı kardeş Başkurt ve Kazak halklarının hayatını anlatan eserlerinde Türk toplumlarında o dönem Müslüman kız ve kadınların paylaştığı çelişkili kader gibi o zamanın en önemli konulardan birini işler. Alimcan İbrahimov, 1905 Rus İnkılabı döneminde şakirtlerin isyanına katıldığından dolayı Orenburg şehrinde eğitim gördüğü Veli Molla Medresesi’nden kovulur ve Kazak bozkırlarına gidip altı ay Kazak köylerinde öğretmenlik yapar. Böylece kardeş Kazak Türklerinin hayatını, geleneklerini, kültürünü Tatar yazarı bizzat kendi tanır. Halkın zengin söz varlığını, günlük hayatını yakından öğrenir, akınların söylediği “üleŋ” dedikleri türküleri dinleyerek ilham alır ve bütün gördüklerini, duyduklarını ve yaşadıklarını “Kazah Kızı” (Kazak Kızı) adlı eserinde usta bir kalemle tasvir edip Tatar okuyucularına sunar. Ünlü Türkmen yazarı Berdi Kerbabayev’in dediği gibi, İbrahimov bu eseriyle Türk boylarının edebiyatına kadın özgürlüğü konusu getirir. Ayrıca, “Kazah Kızı” (Kazak Kızı) adlı romanında İbrahimov, uçsuz bucaksız Kazak bozkırının güzelliğini, kardeş Kazak halkının günlük hayatını, hayat tarzını, hayat felsefesi ve millî değerlerini de ustaca tasvir eder. Bu yüzden mevcut roman, Kazak halkının yaşam ansiklopedisi niteliğinde değerlendirilmektedir (Zaripova Çetin, 2016: 9). 1915 yılında Alimcan İbrahimov Ufa’ya taşınıp eğitim gördüğü Galiye medresesinde dil ve edebiyat dersleri vermeye başlar ve eğitim sürecinde çeşitli kardeş Türk boylarının dile ve edebiyata eşit derecede haklarının olduğunu vurgular. 1916 yılında Rusya içinde bulunan bütün Türk boyları için “tek dil ve edebiyat” ideasına karşı çıkarak yazdığı “Télleré Başka Bulsa da Küŋélleré Bér” (“Dilleri Farklı Olsa da Gönülleri Aynı”) adlı makalesinde Kazak edebiyatı örneğinde, Kazak Türklerinin çok özel ruhi hayatının altını çizerek Alimcan İbrahimov şöyle yazar:
“Kazakları Tatar Türkçesi ve edebiyatına dâhil etme hayaline kapılmadan önce biz, kendi edebî mirasımızı zenginleştirme amaçlı Kazak halk edebiyatını bütün incelikleriyle öğrenmeliyiz.” (İbrahimov, 1978: 217-224).
Kazak Sovyet edebiyatının temel taşlarını atan Saken Seyfullin, Beyimbet Maylin gibi ediplerin de 1917 yılına kadar olan hayatı ve faaliyetleri Galiye medresesi ile ilişkilidir.
Görüldüğü üzere, Alimcan İbrahimov’un yaratıcılığı Tatar edebiyatı ile sınırlı kalmayıp diğer Türk boylarında da popülerlik kazanır. Yazarın ve eserlerinin etkisi bütün Türk edebiyatlarına tartışılmaz derecede büyüktü. Alimcan İbrahimov’un edebî geleneklerini Tatar yazarları dışında Özbek yazarı Abdulla Kadıri, Kırgız edibi Aalı Tokombayev ve birçok Başkurt ve Kazak yazarı da devam ettirdi. Hatta Kazak ve Azerbaycan Türkleri onu kendi yazarlarından saydılar. Daha Alimcan İbrahimov kendisi sağken Rus bilim adamı, edebiyat uzmanı P.S. Kogan şöyle yazdı:
“O, önemi kendi ülkesi sınırlarından uzaklara taşan yazarlardan bir tanesidir ve insanlık tarihinin en iyi edipleri arasında onurlu bir şekilde yer alabilir.” (Hesenov, 1989: 199).
Türkmen yazar Berdı Kerbabayev, üzerinde büyük etkisi olduğu zeki ve dâhi, adalet için amansızca mücadele veren Tatar yazar Alimcan İbrahimov’u zamana meydan okuyan, gücü ve ruhu ile mağrur olan bir kayaya benzetir ve haklı olarak şöyle yazar:
“Tatar edebiyatının klasik yazarı, edebiyatın büyük ve çetrefilli yolunda benim ilk ve tek üstadım olan Alimcan İbrahimov’un adını ne zaman ne de tesadüfler insanların saygın hafızasından asla silip atamaz.” (Kazan Utları, 2007: s. 94-95).
ESERİN YAZILIŞ VE YAYINLANMA TARİHÇESİ
Alimcan İbrahimov “Âdemler” adlı öyküyü 1923 yılında tamamlar ve eser, aynı yıl 3000 nüsha olarak Kazan’ın önde gelen yayınevlerinden “Şerèk” (Şark) neşriyatında dünya görür ve yayımlanır yayımlanmaz hemen eleştiri yağmuruna tutulur. Tatar eleştirmenler esere şüphe ile bakarlar. Örneğin, 1924 yılında ilk görüş bildiren yazar, edebiyat uzmanı Ömer Tolımbayskiy (1900-1939), “esere bazı eklemeler ve düzeltmeler yapılması, ayrıca işçi ve köylü sınıfı gözünden de geçirilmesi gerektiğini” yazar (“Tatarstan”, 9 Gıynvar). Bir başka Tatar yazar Şamil Usmanov da keskin bir eleştiri yaparak eserde “Sovyet hâkimiyetinin açlık ile mücadele eden fedakârlığı, açlık felaketi ile boğuşan köylere yardım eli uzatılması anlatılmamış” gerekçesiyle “Âdemler” öyküsü “Proletarya edebiyatı listesinden atılmalı” gibi bir sonuca varır (“Bèznèŋ Yul” 1924, N- 3). Aynı yıl ünlü Tatar edebiyat eleştirmeni Alimcan Nigmeti de Sovyet hâkimiyetinin açlık ile mücadele ettiğinin gösterilmemesini “eserin en büyük eksiği” olarak kabul eder (“Èşçè” 1924, 2 Fevral). Fakat daha sonraki yıllarda Alimcan Nigmeti görüşünü değiştirir ve “Âdemler” adlı öyküyü “klasik eserler arasında yer almaya layık bir eser” olarak tanımlar (Nigmeti, 1958: 124). 1925 yılında edebiyat uzmanı Aziz Gubaydullin de “Âdemler” adlı öyküyü diğer eserlerden ayırarak objektif görüşünü bildirir:
“Yazar, mevcut eserinde Tatar sosyal hayatın dar günlük hayat çerçevesinden sıyrılarak genel olarak insanlığa özgü çok ilginç soruna değindi… Tatar köy hayatı fonunda açlığın temelinde ortaya çıkan yamyamlığın psikolojik evrimini tasvir etti.” (Gubaydullin, 1925: 66).
1920’li yılların ikinci yarısında “Tatar Medeniyatè Nin-di Yul Bèlen Baraçak” (Tatar Medeniyeti Hangi Yolu Takip Edecek) adlı makalesi yayınlanınca Alimcan İbrahimov’un üzerinde kara bulutlar dolaşmaya başlar. Atılan birçok suçlamalardan bir tanesi, “yazarın Sovyet hâkimiyeti siyasetini doğru anlamaması, eserlerine de hakikati yansıtamaması” idi. Böylece yazar “Âdemler” öyküsünü de yeniden gözden geçirmek zorunda kalır. On sekiz bölümden oluşan eser, on beşinci bölümün ortasına kadar aynı kalır. On beşinci bölümün ortasından sonra ise yeniden yazılır, açlıktan kırılmakta olan köye yardım geldiğini bildiren cümleler eklenir, bazı özel isimlerde ufak değişiklikler yapılır. Fakat yapılan değişiklikler, eserde anlatılan açlığın dehşetini hiç de azaltmaz. Sovyet döneminde de “Âdemler”, Alimcan İbrahimov’un sosyalistik realizm metodu prensiplerini tam anlamında kabul edemediğinden ortaya çıkan başarısızlığı olarak gösterilmeye çalışılır. Örneğin, 1960 yılında edebiyat uzmanı Gali Halit şöyle yazar:
“…Sovyet hâkimiyetinin bu faciadan kurtulma yolunda gösterdiği amansız mücadele sanki dipte, karanlığın içinde kalmış gibi.”(Halit, 1960: 324); “İbrahimov tarafından kaleme alınan açlıktan kırılan köyde ortaya çıkan feci kargaşa okuyucuyu derinden etkiliyor. Fakat yazarın parlak, usta psikolog kalemi bu eserde açlıkla mücadele eden insanlar arası sosyal ilişkileri açmaya değil, insanların biyolojik ve ahlaki çöküşünü detaylı ve çıplak bir şekilde tasvir etmeye yönelik.” (Halit, 2012: 102).
Diğer bir Sovyet dönemi edebiyat uzmanı Mansur Hasanov’un da “Âdemler” adlı eserle ilgili düşüncesi Sovyet ideolojisine bağlıdır. O, Alimcan İbrahimov’un mevcut öyküde natüralizme fazla yer verdiğini eleştirir ve konu ile ilgili “…Edebi eserlerde insanlara özgü şeyler bu kadar açık tasvir edilmemeli.” diye yazar (Hesenov, 1964: 160).
Sovyet döneminde 1920’li yıllarda İdil Ural bölgesinde halkın açlıkla mücadele ettiği hakkında konuşmaya, olayları resmî olarak belgelemeye yasak konulmuştu. Sadece Perestroyka adı ile bilinen, SSCB’de 1980’li yıllardan itibaren gerçekleştirilen ekonomik ve siyasi sistemi yeniden yapılandırma ve reform hareketleri sonrası edebi eserler de yeniden gözden geçirilir ve “Âdemler” adlı öyküyle ilgili Rkail Zeydullin, Flün Musin, Ferit Beşirov, Foat Galimullin, Ahmet Sahapov gibi Tatar edebiyat uzmanları ve bilim adamları değerli fikirlerini ortaya koyarlar. 1920’li yıllarda eleştiri topuna tutulan ve yayıma Alimcan İbrahimov’un vefatından sonra “halk düşmanı” olmadığı ortaya çıkıncı bile izin verilmeyen “Âdemler” adlı öykü, 1931 yılından sonra ancak 1990, 1997, 1998 yıllarında tekrar yayımlanır (Salyahova, 2004: 5). Örneğin, 1990 yılında “İdèl”, 1997 yılında da “Miras” dergilerinde, 1997 yılında ise Galimcan Gıylman editörlüğünde Kazan’da Tataristan Kitap Neşriyatında yayımlanan “Edebi Miras” (Dördüncü Kitap)’ta araştırmacı Ferit Beşir’in ön sözü ile dünya görür. 1920’li yıllar Tatar edebiyatının ve onun ışığında Alimcan İbrahimov’un “Âdemler” adlı öyküsünün de yeniden araştırılması gerektiği hususta Tatar bilim adamı Flün Musin de olumlu eleştiri yazısı yayınlar (Musin, 1997: 1991). 2000’li yıllardan itibaren “Âdemler” öyküsü artık Zöhre Selehova, Rife Rahman gibi çağdaş Tatar bilim adamları tarafından tekrar araştırılmaya başlar. Konu ile ilgili son on beş yılda yapılan en ciddi ve kapsamlı araştırmalar, Zöhre Selehova tarafından Kazan Devlet Üniversitesinde 2004 yılında savunulan “Naturalizm v Tvorçestve Galimdjana İbragimova” (“Alimcan İbrahimov’un Yaratıcılığında Natüralizm”) ve Milevşa Ahmetova tarafından Tataristan İlimler Akademisi İbrahimov Dil Edebiyat ve Sanat Enstitüsünde 2018 yılında savunulan “Otrajeniye Temı Goloda 1920h Godov v Tatarskoy Literature.” (“1920’li Yıllar Açlığının Tatar Edebiyatına Yansıması”) adlı doktora tezleridir (Salyahova, 2004; Ahmetova, 2018).
1920’Lİ YILLARDA İDİL BÖLGESİNDE AÇLIK
1919-1925’li yıllarda İdil bölgesinde gelişen ve XX. yüzyıl Rusya tarihinin en feci sayfalarından bir tanesi olan açlık, 6 milyona yakın insanın canını alır, her yaş grubu nüfusun hastalığa maruz kalmasına ve yaş olarak insan hayatının kısalmasına neden olur. Böylece 1920’li yıllarda İdil bölgesi köyleri yok olma tehlikesi ile yüz yüze gelir. Sovyetlerde ortaya çıkan açlık, köy ve köylülerin menfaatini görmezden gelen devlet siyasetinin ne gibi sonuçlara getirebileceğinin en manidar örneği olur (Polyakov, 2010: 39).