banner banner banner
Binbir Gece Masalları
Binbir Gece Masalları
Оценить:
 Рейтинг: 0

Binbir Gece Masalları


İğrenç, zavallı ben… Bütün bunlar kibrimden dolayı başıma geldi! diyerek ağlayıp sızlanmış.

Sonra, yüce kumandanım, kendini hırpalamaya, üstündekileri parçalamaya ve dövünmeye başlamış.

Cuma namazı için toplanmış halk, zavallıyı görmüş. Bir kısmı ona acımış, bir kısmıysa hiç dikkate almamış. Elinde avucunda ne varsa kaybettiğinden hüngür hüngür ağlıyormuş. Sonra, misk kokuları sürünmüş güzel bir hanım yanına gelmiş. Kadın altından eyeri olan bir katır sürüyor ve birkaç muhafız eşliğinde yol alıyormuş. Kırık cam parçalarını ve kardeşimin ağladığını görünce yufka yürekli kadın ona acımış. Başına ne geldiğini sormuş. Kadına, kardeşimin hayatını kazanmak için cam eşya sattığını fakat eşyalarının kırıldığını söylemişler:

‘İşte başına gelenleri görüyorsunuz.’

Kadın muhafızlarından birini çağırmış ve ‘Elinizde ne varsa bu zavallı adama verin!’ demiş.

Adam da kardeşime içinde beş yüz dinar bulunan bir kese vermiş. Keseyi alan kardeşim, sevinçten bayılacak gibi olmuş ve kadına dualar etmiş. Sonra evine zengin bir adam olarak dönmüş. Kendi kendine sevinip dururken biri kapısını çalmış. Kapıyı açtığındaysa daha önce hiç görmediği yaşlı bir kadını görmüş.

‘Ah oğlum…’ demiş kadın. ‘Biliyorsun namaz vakti yaklaştı ve ben daha abdestimi almadım. Acaba rica etsem burada abdest alabilir miyim?’

Kardeşim, ‘Tabii, buyurun!..’ demiş.

Kadına kendisini takip etmesini söylemiş ve ona abdest alabilmesi için bir ibrik getirmiş. Sonra beline bağladığı kesede duran dinarları düşünerek sevinçle oturmuş.

İhtiyar abdestini alıp namazını kılmış ve kardeşime hayır duaları okumaya başlamış. O da kesesinden iki dinar çıkarmış ve kadına vererek şöyle demiş:

‘Bunlar benim gönlümden koptu.’

Kadın altını gördüğünde bağırmış:

‘Aman Allah’ım! Seni böylesine seven bir kadına sen ne yaptın? Paranı geri al, benim ihtiyacım yok. İstersen onu camların kırıldığında sana veren kişiye geri götür. Eğer onunla birlikte olmak istersen seni onunla tanıştırabilirim. Kendisi benim hanımım olur.’

‘Ah anneciğim!’ demiş kardeşim. ‘Onunla nasıl birlikte olabilirim ki?’

Kadın, ‘Ah oğlum, onun sana meyli var. Fakat kendisi zengin bir adamın karısı. Şimdi parayı al ve beni takip et. Ben de seni istediğine kavuşturayım. Yanına gittiğinde onu ikna etmeye ya da tatlı sözler söylemeye çalışma. Gözüne girebilmek için tüm parayı ona ver.’ demiş.

Kardeşim kadını takip etmiş, başına gelen harika şeylere inanmakta güçlük çekiyormuş. Kadın ara vermeden yürümeye devam etmiş; tabii kardeşim de kadını takip etmeye… Sonunda kocaman kapısı olan bir eve gelmişler. Kadın kapıyı çaldığında kendilerini Rum bir köle karşılamış. Yaşlı kadın kardeşimi kaliteli halılarla ve perdelerle döşenmiş büyük bir salona götürmüş. Kardeşim rahat bir koltuğa henüz oturmuş ki daha önce hiçbir gözün görmediği güzellikte genç bir kadın yanına gelmiş. Kadının üzerinde şaşaalı kıyafetler varmış. Kardeşim ayağa kalkınca kadın ona gülümsemiş ve:

‘Hoş geldin!’ deyip oturmasını işaret etmiş. Sonra kapıyı kapatmalarını emretmiş ve kardeşimin elinden tutup onu çeşitli mobilyalar ve altınlarla süslü bir odaya götürmüş. İkisi bir süre oturmuşlar ve kadın bir süre kardeşimle oynaşmışlar. Sonra kadın ayağa kalkıp:

‘Ben gelinceye kadar yerinden kalkma.’ demiş ve ortadan kaybolmuş.

Bu arada elinde kılıç tutan iri cüsseli zenci bir köle, kardeşimin yanına gelmiş ve ‘Allah seni kahretsin! Buraya nasıl geldin ve ne istiyorsun?’ demiş.

Kardeşim korkudan ona cevap verememiş. Bunun üzerine zenci, kardeşimin kıyafetlerini çıkarmış ve onu kılıcının keskin olmayan tarafıyla dövmüş; ta ki zavallı yere düşüp bayılıncaya kadar. Lanet olası zenci, kardeşimin ölmek üzere olduğunu düşünmüş ve şöyle bağırmış: ‘Tuz nerede kız!’ Bunun üzerine hizmetçi, koca bir tepsi tuz getirmiş. Köle de tuzu kardeşimin yaralarına sürmeye başlamış. Fakat kardeşim ölü olmadığını anlayıp kendisini öldürünceye kadar döver korkusuyla sesini çıkarmamış.

Sonra tuzu getiren kız gitmiş ve köle tekrar bağırmış: ‘Bodrum bekçisi nerede?’

Bunun üzerine yaşlı kadın gelmiş ve kardeşimi bir bodruma sürükleyip onu birkaç ölü adamın yanına fırlatmış. Kardeşim bu yerde tam iki gün kalmış. Allah da kardeşime yardım etmiş. Şöyle ki üzerine döktükleri tuz, zavallının akan kanını durdurmuş.

Kardeşim hareket edebilecek kadar güç kazandığında ayağa kalkıp korkudan titreyerek kapıyı açmış ve sürünerek dışarı çıkmış. Allah’a şükürler olsun ki gün ağarıncaya kadar orada karanlıkta saklanmayı başarmış. Kocakarıyı yeni bir av ararken görmüş. Kadına fark ettirmeden onu takip etmiş. Sonra evine dönmüş ve yaralarını sarıp kendini iyileştirmeye çalışmış.

Bu arada yaşlı kadını izlemeye devam etmiş. Her defasında bir adama yaklaşıp onu eve götürdüğünü görmüş; fakat kardeşim hiçbir şey söylemiyormuş. Sağlığını ve gücünü yeniden kazanır kazanmaz paçavralardan bir çanta yapıp içine cam parçaları doldurmuş. Kendisi de Acem kılığına girmiş ki kimse onu tanıyamasın, kıyafetlerinin altına da bir kılıç gizlemiş. Sonra yaşlı kadının karşısına çıkmış, İran aksanıyla Arapça konuşarak ona şöyle demiş:

‘Hanımefendi, ben buralarda yabancıyım ve kimseyi tanımıyorum. Bin yüz dinarımı tartabileceğim bir yer biliyor musunuz? Zahmetinizin bedelini size öderim.’

‘Benim bir oğlum var, para işleriyle uğraşır. Onda her türlü tartı vardır. Şimdi sen benimle gel, işini halledersin.’

Kardeşim, ‘Siz yolu gösterin.’ demiş.

Kadın, kardeşimi eve götürmüş. Kapıyı daha önce gördüğü genç kadın açmış. Bunun üzerine yaşlı kadın gülümseyip sessizce ona, ‘Bugünkü enayiyi getirdim.’ demiş.

Sonra genç kadın, kardeşimin elini tutmuş ve onu daha önce gördüğü odaya götürmüş. Bir süre onunla birlikte oturduktan sonra ayağa kalkıp ‘Ben gelinceye kadar yerinden kıpırdama.’ demiş.

Sonra zenci köle elinde kılıçla kardeşimin yanına gelmiş ve ‘Ayağa kalk seni lanet olası!’ demiş.

Kardeşim de ayağa kalkmış, kıyafetinin altına gizlediği kılıcı çekmiş ve zencinin kafasını uçurmuş. Sonra cesedini bodruma götürmüş ve bağırmış: ‘Tuz nerede kız!’

Sonra hizmetçi kız bir tepsi tuz ile gelmiş. Kardeşimi elinde kılıçla görüp kaçmaya çalışmış fakat kardeşim onun da kellesini kesmiş. Kardeşim tekrar bağırmış: ‘Bodrum bekçisi nerede?’ Sonra yaşlı kadın gelmiş.

Kardeşim, ‘Benim kim olduğumu biliyor musun lanet olası cadı?’ demiş.

‘Hayır efendim.’ diye cevaplamış kadın.

‘Ben beş yüz dinarın sahibi olan adamım. Hani şu abdest almak için evine girdiğin ve tuzak kurup buraya getirerek ihanet ettiğin…’

Kadın, ‘Allah aşkına beni bağışla!’ diyerek ağlamış fakat kardeşim bunu umursamayarak onu kılıcıyla dörde bölmüş. Sonra, genç kadını aramaya koyulmuş. Kadın, kardeşimi gördüğünde kaçmaya yeltenmiş ve ‘Aman, bana merhamet et!’ demiş.

Kardeşim onun canını bağışlamış ve ‘Bu zenciyle neden evlendin?’ diye sormuş.

Kadın, ‘Ben bir tüccarın kölesiydim. Yaşlı kadın da beni ziyaret eder, bana hoş görünmeye çalışırdı. Bir gün bana gelip şöyle dedi: Evimizde çok güzel bir düğün var keşke sen de gelip eğlensen.

Başüstüne! dedim ben de. Sonra en güzel kıyafetlerimi giyip süslendim. İçinde yüz altın olan bir keseyi de yanıma aldım. Kadın beni buraya getirir getirmez de zenci beni yakaladı. Ben de şimdi böyle kocakarıyla birlikte fesatlık eder dururum.’

Sonra kardeşim ona, ‘Bu evde değerli eşya var mı?’ diye sormuş.

‘Çok fazla var hem de. Eğer taşıyabilirsen hepsi senindir.’

Kardeşim kadınla birlikte gitmiş. O da içinde para keseleri olan sandıkları açmış. Kardeşimin şaşırdığını görünce: ‘Şimdi git ve parayı götürebilecek birilerini getir. Ben burada kalırım.’ demiş.

Kardeşim de gitmiş ve on tane adam kiralamış fakat geri döndüğünde kapıyı açık bulmuş. Kadının, ufak tefek eşya ve az miktarda para dışında her şeyi götürdüğünü görmüş. Bunun üzerine kadının kendisini kandırdığını anlamış, sonra dolapların kapılarını açmış ve içlerinde ne var ne yok almış. Paranın kalanını da alarak evde hiçbir şey bırakmamış. Geceyi keyifle geçirmiş fakat sabah olduğunda yirmi kadar askerin kapısında olduğunu görmüş. Kardeşime, ‘Vali seni görmek istiyor!’ demişler.

Kardeşim evine dönmesine izin vermeleri yalvarmış. Adamlara para bile teklif etmiş fakat onlar teklifini reddedip onu bağlayarak götürmüşler. Yolda giderken kardeşimin bir arkadaşına rast gelmişler. Adam, kumandanın eteğine yapışmış ve affedilmesi için yalvararak onu kurtarmaya çalışmış. Ona ‘Vali bu adamı kendisine götürmemizi emretti. Biz de onun dediğini yapıyoruz.’ demişler.

Kardeşimin arkadaşı, onu bırakmaları için ısrar ederek onlara beş yüz dinar teklif etmiş ve ‘Valiye gittiğinizde onu bulamadığınızı söylersiniz.’ demiş fakat onlar, adamın sözlerini dinlememiş, kardeşimi sürükleyerek götürmüşler.

Vali, kardeşime sormuş: ‘Bu parayı ve eşyaları nereden buldun?’

‘Yalvarırım bana acıyın!’

Kardeşim, yaşlı kadınla yaşadıklarını, genç kadının kaçışını başından sonuna kadar anlatmış ve sözlerini şöyle bitirmiş:

‘Elimdeki paradan istediğiniz kadar alın. Ben kalanıyla geçinmenin bir yolunu bulurum.’

Fakat vali elindeki tüm parayı ve eşyayı almış. Sultanın kulağına gider korkusuyla da kardeşime, ‘Bu şehirden git. Yoksa seni asacağım.’ demiş.