banner banner banner
Ertuğrul Bey’den Sultan Vahdettin’e Tarihin En Kudretli Hanedanı Üç Kıtanın Efendileri Osmanlılar
Ertuğrul Bey’den Sultan Vahdettin’e Tarihin En Kudretli Hanedanı Üç Kıtanın Efendileri Osmanlılar
Оценить:
 Рейтинг: 0

Ertuğrul Bey’den Sultan Vahdettin’e Tarihin En Kudretli Hanedanı Üç Kıtanın Efendileri Osmanlılar


Bosna kralının, uç beyi Şahin Bey’i, 1385 yılında pusuya düşürerek ağır bir yenilgiye uğratması, Sırp Kralı Lazar’ı, Osmanlı’ya karşı ittifak arayışına itti. Sırp Kralı Lazar, Kosova ve Üsküp’ün sahibi Vuk Brankovic, Bosna Kralı Tvrtko ve Bulgaristan Kralı Şişman’a ittifak teklif etti. Lazar, aynı şekilde Macar Kralı Sigismund ile de bağlılık ilişkilerini yeniledi. Böylece, Sırbistan Türklerin önünden kaçanların sığındığı bir bölge hâline geldi. Lazar, I. Murat’a meydan okuyacak kadar kendini güçlü gördüğü için, haraç ödemekten de vazgeçmişti.

Balkanlar’da kendisine karşı oluşan ittifakı haber alan I. Murat, Karamanoğlu’na güvenmediğinden Emir Timurtaş’ı ve bazı sancak beyleriyle 5000 askeri Anadolu korumasına bırakarak altıncı defa Rumeli’ye hareket etti. Rumeli’deki diğer haraçgüzâr Hristiyan beylere de hazır olmalarını bildirdi. Bulgar Kralı Şişman ve Dobruca Hâkimi Dobrotic onun talebini reddettiler. Bizans Hükümdarı Konstantin, sultanın ordusuna İhtiman Ovası’nda katıldı.

I. Murat, Bulgar ordusunu arkasında bırakıp Lazar’ın üzerine gitmek istemediği için 1388 yılının kış aylarında Çandarlı Ali Paşa’yı, Timurtaş oğlu Yahşi Bey’i 30 bin kişilik orduyla Bulgar Kralı Şişman ve Dobrotic üzerine gönderdi. Uzunca bir kovalamacadan sonra Bulgaristan egemenlik altına alınarak Kosova’ya hareket etti.

I. Murat, ordusuyla Kosova Ovası’na inerek Gümüşhisar önünde karargahinı kurdu. Savaşın başlangıcında Osmanlı ordusunun sol kolu çöktü. Fakat sağ koldaki oğlu Yıldırım Bayezid’in büyük çabası sonucunda zafer kazanıldı. Zaferden sonra eşiyle birlikte cesetlerin arasında dolaşan I. Murat, kendisini cesetler arasına saklamış bulunan Miloş Kobiloviç tarafından hançerle öldürüldü. I. Murat, iç organları çıkarıldıktan sonra şehit düştüğü yerde defnedildi. I. Murat’ın iç organlarının defnedildiği Kosova’da, Mitroviça yakınındaki yer türbe hâline getirildi. Naaşı ise Yıldırım Bayezid tahta çıktıktan sonra idam edilen oğlu Yakup Bey’in naaşıyla Bursa’ya götürülüp Çekirge’deki türbesine defnedildi.

Donanma Önemli Bir Güç Hâline Geldi

I. Murat’ın devletin sınırlarını genişletmekte kullandığı en önemli diplomasi araçlarından biri, Hristiyan hanedanlardan kız almak, Anadolu beylerine kız vermekti. Evlilik yoluyla kurulan akrabalık ilişkisi, I. Murat’ın başvurduğu başlıca diplomatik araçlardandı.

Onun döneminde Trakya ve Doğu Balkanlar’da yerleşme sonucu Rumeli tımarlı sipahi askeri arttı. Böylece, Anadolu’daki Türk beyliklerine karşı büyük bir üstünlük kurdu. Uçlara sürülen Yörük gruplar, başlıca akıncı kuvvetlerini oluşturdu. Bu arada Çandarlı Hayrettin Paşa da Hristiyanlardan alınan savaş esirleri ile 1363-1365 yıllarında yeniçeri ordusunu kurdu.

I. Murat devrinde klasik Osmanlı ordusu esas kollarıyla oluşturuldu. Orhan Bey zamanında kurulan donanma, onun döneminde önemli bir güç hâline geldi. Biga gibi deniz kıyısındaki şehirlerin işgal edilmesinde donanmanın büyük yardımı oldu. Gelibolu ve Aydıncık başlıca donanma üsleriydi.

I. BAYEZİD (YILDIRIM BAYEZİD) (1389-1403)

Osmanlı Devleti’nin dördüncü hükümdarı olan I. Bayezid, 1354 yılında Bursa’da doğdu. I. Murat’ın büyük oğlu olan Bayezid, 27 yaşına geldiğinde Germiyanoğlu Süleyman Çelebi’nin kızı Sultan Hatun ile evlendi.

Bayezid, ilk sancak beyliğini Kütahya’da yaptı. Yıldırım unvanını, babasının 1386 yılında Karamanoğlu Beyliği ile yaptığı Frenkyazısı Savaşı’nda gösterdiği kahramanlık sebebiyle aldı.

Yıldırım Bayezid, Osmanlı Devleti’nin kaderinde tayin edici görevi ise 15 Haziran 1389’da yapılan Kosova Savaşı’nda üstlendi. Bu savaşta ordunun sol tarafı Sırp kuvvetleri tarafından dağıtılırken, sağ kanada komutanlık eden Yıldırım Bayezid, üstün komutanlığı ile savaşın zaferle sonuçlanmasını sağladı. Bu savaş sırasında babası I. Murat’ın şehit olması üzerine, büyük oğul olarak tahta geçti.

Kardeşi Yakup’u Boğdurdu

Yıldırım Bayezid, babasının şehit olması üzerine hükümdarlık görevini üstlendikten sonra, divan üyelerinin tavsiyesi ile devlet içinde egemenlik kavgasına yol açmaması için kardeşi Yakup’u boğdurttu. Aynı savaşta esir düşen Sırp Kralı Lazar’ı da Kosova Meydanı’nda astırdı.

Yıldırım’ın tahta çıkışı, Anadolu beyliklerinde de kıpırdanmalara neden oldu. Osmanlı’ya kaptırdıkları toprakları geri almak için, Anadolu’daki boşluğu fırsata çevirmek isteyen Karamanoğlu Alâeddin Bey, Beyşehir’i alarak Eskişehir’e kadar uzandı. Germiyanoğlu Yakup Bey de Yıldırım Bayezid’e kızının çeyizi olarak verdiği toprakları geri aldı. Sivas’ta hâkim olan Kadı Burhanettin de Kırşehir’e hükmetti.

Devlet yönetiminde babasının diplomasi taktiğine başvuran Yıldırım Bayezid, Kosova Savaşı’ndan sonra, idam ettirdiği Sırp Kralı Lazar’ın yerine geçen oğlu Stefan Lazareviç ile anlaşma yapıp kız kardeşi Olivera ile evlenerek akrabalık bağı kurdu. Böylece Anadolu’ya dönerken beraberinden Sırplardan yardımcı kuvvet götürmek için anlaşma yaptı. Kurulan akrabalık bağı ve yapılan anlaşma sonrasında, Macar baskısına maruz kalan Sırp Kralı Stefan, Osmanlı Devleti’ne sadık kaldı. Yapılan anlaşmaya, Yukarı Sırbistan denilen Üsküp, Priştine bölgeleri hâkimi Vuk Brankoviç uymadı. Vuk Brankoviç’i etkisiz hâle getiren akını ise 1391 yılında Üsküp’ü alan Paşa Yiğit Bey yaptı. Böylece Bosna ve Arnavutluk’a yönelecek akınlar için Üsküp üs hâline getirildi.

Beylikler Yeniden Fethedildi

Kosova Savaşı nedeniyle Anadolu’da doğan otorite boşluğundan yararlanan Anadolu beyliklerinin ele geçirdikleri toprakları geri almak için tekrar harekete geçen Yıldırım Bayezid, Candaroğlu Süleyman Bey ve Bizans İmparatoru Palaeologus’un da desteği ile 1390 yılının başında Alaşehir’i geri aldıktan sonra aynı yıl, Aydın, Saruhan, Menteşe, Hamit ve Germiyan beyliklerini kendine bağladı.

Yıldırım Bayezid, 1390 yılının Mayıs ayında Beyşehir’i aldıktan sonra Konya’yı kuşattı. Bunun üzerine Candaroğlu Süleyman Bey, Yıldırım’a verdiği desteği çekerek Sivas Kadısı Burhanettin ile anlaştı. Candaroğlu ve Kadı Burhanettin kuvvetlerinin kendisine karşı Kırşehir’de ikinci bir cephe açmaları üzerine Yıldırım Bayezid, Konya kuşatmasını kaldırdı. Yapılan anlaşma sonucunda Osmanlı Devleti ile Karamanoğlu Beyliği arasındaki Çarşamba suyu sınır oldu. Beyşehir ve civarındaki bazı yerler ise Osmanlı hâkimiyetinde kaldı.

Yıldırım Bayezid, 1391 yılında Candaroğlu Beyi Süleyman üzerine bir sefer düzenledi. Ancak Süleyman Bey, müttefiki Kadı Burhanettin’den destek aldığı için bu seferden de bir sonuç elde edemedi. Yıldırım Bayezid, Candaroğlu Beyliği üzerine sonuç alıcı seferini 1392’nin bahar aylarında yaptı. Bizans imparatorunun da destek verdiği bu sefer sonucunda, Süleyman Bey hayatını kaybederken, Sinop hariç Candaroğlu Beyliği’ne ait topraklar Osmanlı topraklarına katıldı. Yıldırım Bayezid, sefer dönüşünde, Kadı Burhanettin’e ait Osmancık’ı da aldı. Fakat Kadı Burhanettin kuvvetleriyle Çorum’da yaptığı savaşı kaybederek geri çekilmek zorunda kaldı. Kadı Burhanettin bu galibiyetin verdiği cesaretle hücumlarını Sivrihisar ve Ankara’ya kadar genişletti, yağma ve tahribatta bulundu.

Kadı Burhanettin’in Sivrihisar ve Ankara’ya kadar uzanan akınları, Amasya ve çevresindeki baskısını gevşetmesine neden oldu. Bunun üzerine Amasya ve çevresindeki yerel emirler, 1392 yılında Osmanlı egemenliğine girmeyi kabul ettiler. Böylece, Amasya ve Samsun çevresi barış yoluyla Osmanlı topraklarına katıldı.

Yeniden Batıya Yöneldi

Kadı Burhanettin dışında Anadolu’da sorunlu beylik bırakmayan Yıldırım Bayezid, 1392’den sonra dikkatini yeniden batıya yöneltti. Uç beyleri Paşa Yiğit, Evrenos Bey, Firuz Bey ve Şahin Bey, Balkanlar’da akınlarını devam ettirseler de Eflak Prensi Mirçea, Bayezid’in Anadolu’da olmasını fırsata çevirerek Silistre’yi geri almayı başarmış ve Karinabad’daki akıncılara karşı başarılı hücumlar yapmıştı. Venedikliler bir yandan Bizans üzerinde baskı kurmaya çalışırken aynı zamanda Mora ve Arnavutluk’ta da faaliyet gösteriyorlar, Macarlar ise Eflak ve Tuna Bulgaristan’ında nüfuzlarını genişletmek için uğraşıyorlardı. Bu durum karşısında Bayezid bütün gücünü Balkan işlerine vermeye mecbur oldu.

Yıldırım Bayezid, 17 Haziran 1393’te Tırnova’yı geri aldıktan sonra, 1394 yılının başında, bütün Balkan prenslerini ve Bizans İmparatoru Palaiologos’u Serez’de toplantıya davet etti. Amacı, prenslerin ve imparatorun bağlılığını teyit etmekti. I. Bayezid, bu toplantıda Bizans imparatorundan Mora’daki belli başlı şehirleri istedi. Bu talebi kabul etmeyen imparator, Venediklilerden yardım istedi. Bunun üzerine Bayezid, Yunanistan seferine çıktı ve daha önce alınmasına rağmen kaybedilen Selanik’i 1394 yılında yeniden ele geçirdi. Ayrıca Tesalya Bölgesi’ni topraklarına kattı. Evrenos Bey’i kuvvetleriyle Mora’ya gönderdi. Aynı seferde Güney Arnavutluk da tümüyle Osmanlı egemenliğine girdi.

İstanbul’u Kuşattı

Yıldırım Bayezid, haraca bağladığı ve sefer zamanında yardımcı kuvvet aldığı Bizans İmparatorluğu’nun kalbi olan İstanbul’un yedi yıldır sürdürdüğü kuşatmasını 1394 yılının bahar aylarında sıkılaştırdı. Bu amaçla Boğaz kıyısında Anadolu Hisarı’nı yaptırdı. Bizans, bu işgalden kurtulmak için Avrupa’dan müttefikler aradı. Venedik gemileri, Mareşal Boucicaut komutasında Gelibolu’daki Türk gemilerini bombalayarak 1399 yılının yaz aylarında İstanbul’a ulaştı. Ancak getirdiği yardım Bizans’ı rahatlatmaya yetmedi. Haçlı kuvvetlerinin Niğbolu’ya saldırması nedeniyle 1396’da gevşetilen kuşatma, 1399 yılına kadar devam etse de İstanbul surlarının sağlamlığı nedeniyle amacına ulaşamadı. Başarısızlığın bir nedeni de doğuda beliren Timur tehdidi oldu.

Haçlılar Niğbolu’da Karşısına Çıktı

Yıldırım, 1395’te Macaristan’a sefer düzenledi. Bu sefer sırasında güzergâhtaki Slankamen, Titel, Beçkerek, Temeşvar, Kraşova ve Mehadiye gibi kalelere saldırdı. Eflak Kralı Mirçea’yı 17 Mayıs 1395’te yenerek yerine Vlad’ı tahta geçirdi. Ardından Niğbolu’da bulunan Bulgar Kralı Şişman’ı yakalatıp 3 Haziran 1395’te idam ettirdi.

Yıldırım’ın lakabına uygun şekilde sürekli fetihlerle devletin sınırlarını genişletmesi, Osmanlı’ya karşı ittifak arayışlarını hızlandırdı. Macarlar ve Venedikliler, ortak savunma gücü oluşturmak için harekete geçen haçlılar, Macar Kralı Sigismund komutasında, 1396 yılında Niğbolu Kalesi’ni kuşattılar. Yapılan bu saldırı, İstanbul’a rahat bir nefes aldırdı. Yıldırım, kuvvetlerini Niğbolu’ya kaydırarak Haçlı kuvvetleriyle büyük bir savaşa tutuştu ve 25 Eylül 1396’da haçlılara ağır bir yenilgi yaşattı.

Yıldırım, Niğbolu’da kazandığı zaferin ardından, son bağımsız Bulgar prensi Stratsimir’den Vidin’i alarak, Türklerin Balkanlar’daki varlığını perçinledi.

Türkler, Fetihten Önce İstanbul’a Yerleşti

Yıldırım Bayezid, İstanbul’u ele geçiremese de Bizans İmparatoru Manuel ile yaptığı anlaşma ile İstanbul’da bir Türk mahallesi kurulmasını, cami yapılmasını ve bir kadı yerleştirilmesini kabul ettirdi. Böylece, İstanbul fethedilmeden önce Türkler İstanbul’a yerleşmeye başladı. Aynı dönemde Evrenos Bey de 1397’de Argos ve Atina’yı alarak Balkan topraklarının Türkleşmesini hızlandırdı.

Karamanoğlu Alâeddin Bey, Niğbolu Savaşı sırasında Osmanlı Devleti’nin Anadolu’daki topraklarını ele geçirmek için saldırılar düzenlemişti. Bu durumu Osmanlı Devleti’nin Anadolu’daki topraklarının güvenliği için tehdit olarak değerlendiren Yıldırım Bayezid, kalıcı bir sonuç almak için 1397 yılının sonbahar aylarında Konya üzerine yürüdü. Karamanoğlu Beyliği ile 1397 yılının sonbahar aylarında Akçay’da yapılan savaştan sonra Alâeddin Bey Konya Kalesi’ne çekildi. Ancak Yıldırım, onu yakalayarak öldürttü. Böylece Karamanoğlu Beyliği toprakları da Osmanlı Devleti’nin egemenliğine girdi.

1398 yılında ise Sivas Kadısı Burhanettin’in hâkim olduğu topraklar ve Canik Bölgesi Osmanlı topraklarına katıldı. Böylece Yıldırım, Anadolu’nun büyük bölümünü egemenliği altına alarak Memlûkler’in egemenliği altındaki Elbistan, Malatya, Behisni, Kâhta ve Divriği gibi şehirleri ele geçirdi. Bu durum Osmanlı-Memlûk ittifakını bozduğu gibi, daha sonra Yıldırım’ın Timur karşısında yalnız bırakılmasına da neden oldu.

1402 Yılında Büyük Yıkım Yaşandı

Fakat İstanbul kuşatmasına iyice hız verildiği ve şehrin düşmesinin an meselesi olduğu bir sırada doğuda Timur tehlikesi baş gösterdi. Moğollardan sonra Anadolu Türkleri için ikinci büyük tehdide dönüşen Timur, Büyük Selçuklular’ın ve İlhanlılar’ın vârisi olmak iddiasıyla Anadolu üzerinde hâkimiyet kurmak istiyordu.

Timur, 1394 yılında Anadolu topraklarına girdikten sonra, seferlerini batıya yönelten Bayezid’e saldırmak konusunda tereddüt geçirdi. Ancak iki hükümdarın arasını açan, Anadolu beyleri oldu. Timur’dan kaçıp Bayezid’e sığınan beyler ile Bayezid’den kaçıp Timur’a sığınan beyler, iki hükümdar arasındaki düşmanlığı körükledi. Timur, kendisinden kaçıp Bayezid’e sığınan Sultan Ahmet Celayir ve Kara Yusuf’un iadesini istedi. Ancak Bayezid, bu istediği sert bir dille reddetti. Bunun üzerine Timur, orduları ile önce küçük bir emirlik olan Erzincan’a, ardından 1400 yılı Ağustos ayında Osmanlı’ya ait Sivas’a geldi. Şehir teslim olsa da Timur, kanlı bir şekilde yağmalattı.

Timur ile Bayezid kuvvetleri, 28 Temmuz 1402’de Çubuk Ovası’nda karşı karşıya geldi. Yapılan savaş Timur’un zaferiyle sonuçlandı. Savaşta esir düşen Yıldırım Bayezid, 8 Mart 1403’te Akşehir’de vefat etti.

Ankara Savaşı, Osmanlı Devleti’nin çöküşüne neden oldu. Anadolu’da beylikler dönemini yeniden başlatan bu savaştan sonra, 100 yıllık mücadeleyle kurulan birlik ortadan kalktı ve Osmanlı tarihinde Fetret Devri denilen dönem başladı. Böylece, Bayezid’in doğuda ve batıda Türklerin ve Müslümanların en büyük devleti olma ideali ortadan kalkarken, Osmanlı Devleti, yeniden I. Murat dönemindeki sınırlarına çekilmek zorunda kaldı. Anadolu’daki topraklarını kaybeden devlet, ancak Rumeli’de tutunabildi.

Fetret Devri, Yıldırım’ın oğulları Süleyman, İsa, Musa ve Mehmet Çelebi arasında hükümdarlık mücadelesine sahne oldu. Yıldırım’ın en küçük oğlu Kasım, Süleyman Çelebi tarafından Bizans’a rehin bırakıldı. En büyük oğlu Mustafa da savaştan sonra Bizans’ın eline düştü. Bizans, onu özellikle II. Murat döneminde Osmanlı sarayını ele geçirmek için kullandı. Bir dönem Edirne’yi de ele geçiren Mustafa Çelebi’yi, II. Murat uzun mücadelelerden sonra yakalatarak idam ettirdi. Mustafa Çelebi’nin Osmanlı taht mücadelesindeki lakabı Düzmece olarak kaldı.

I. MEHMET (1413-1421)

Osmanlı Devleti’nin ikinci kurucusu kabul edilen Çelebi Mehmet, 1386 yılında dünyaya geldi. Yıldırım Bayezid’in Devlet Hatun adlı bir cariyesinden doğan dördüncü oğlu olan Çelebi Mehmet, Türk tarihindeki en önemli görevini, Osmanlı Devleti’nin ikinci kurucusu olarak yerine getirdi.

Çelebi Mehmet, 13 yaşındayken Tokat, Sivas ve Ankara’nın bağlı olduğu Amasya merkezli Rum vilayetine vali olarak gönderildi. Kardeşi Ertuğrul, Ankara Savaşı’ndan önce 1400 yılında, diğer kardeşi Mustafa da 1402 yılında Timur tarafından yakalanarak Semerkant’a götürüldü. Ankara Savaşı’nda babasının yanında Timur’un ordusuna karşı savaşan Mehmet, savaş sonunda yaşanan hezimetin ardından daha önce valilik yaptığı Amasya-Tokat bölgesine kaçarak devleti yeniden birleştirmek için yeni bir mücadeleye girişti.

Devlet, Babadan Oğullarına Mirastı

Hâkim Türk geleneğine göre bir hükümdarın çocuklarından her birinin babasının yerine geçme hakkı vardı ve veraseti düzenleyen bir kanun olmadığı için onun meşruiyeti tartışılamazdı. Hükümdarlık için mücadele eden şehzadelerin, giriştikleri mücadeleyi kazanmaları için halk dua ederdi. Her ne kadar ilk başlarda Mehmet kendinden büyük kardeşi Süleyman’ın otoriteyi temsil ettiğini kabul etse de yaşta büyüklük prensibi bağlayıcı değildi.

Ankara Savaşı, Türk tarihinde belirleyici bir dönüm noktası oldu. Bu savaştan sonra devletin yeniden toparlanması için çeyrek yüzyıllık bir mücadele verilmesi gerekti.

Osmanlı Devleti’nde, 1402-1413 yılları arası, “çelebi” unvanıyla anılan şehzadeler arasında mücadeleye sahne oldu. Ankara Savaşı’ndan sonra ilk valilik yaptığı Amasya-Tokat bölgesine çekilen Mehmet Çelebi, Batı Anadolu beyleri ve Kastamonulu İsfendiyar Bey’in ittifakını temin eden abisi İsa ile girdiği savaşı kazanarak Bursa’yı ele geçirdi. Daha sonra abisi İsa’yı yakalayarak 1403 yılında Eskişehir’de öldürttü.

Mehmet Çelebi, abisi İsa’dan kazandığı Bursa’yı, diğer abisi Süleyman ile yaptığı savaşta kaybetti. Bunun üzerine yeniden Tokat-Amasya üssüne çekilerek kardeşi Musa’yı Rumeli’ye gitmeye teşvik etti. Musa, Eflak Voyvodası Mircea’nin davetini kabul ederek 1406 yılında deniz yoluyla Eflak’a ulaştığında abisi Süleyman, Rumeli topraklarının hâkimi idi. Musa, Rumeli topraklarına gidince Süleyman da arkasından Rumeli’ye gitti. 1410 yılının Şubat ayında abisi Süleyman ile yaptığı savaşı kazanan Musa, daha sonra yaptıkları iki savaşı kaybederek geri çekilmek zorunda kaldı. Bunun üzerine, ani bir saldırı ile Edirne’yi ele geçirdi ve abisi Süleyman’ı 17 Şubat 1411’de öldürdü.

Bursa’yı Yeniden Ele Geçirdi

Abisi Süleyman’ın, kardeşi Musa’nın peşinden Rumeli’ye geçmesini fırsata çeviren Mehmet Çelebi, Bursa’yı yeniden ele geçirdi. Ancak Musa abisi Mehmet Çelebi ile yaptığı anlaşmaya uymayarak bağımsız hareket etmeye başladı. Bu arada uç beylerine karşı yaptığı hırçınlıklar nedeniyle, Bulgar, Sırp, Bizans gibi bağlı devletleri kendinden soğutarak abisi Çelebi Mehmet’in yanına geçmelerine neden oldu. Mehmet Çelebi, Musa’ya karşı 1411 yılında giriştiği iki saldırıdan da sonuç alamadı. Bunun üzerine 5 Temmuz 1413’te uç beyleri ve bağlı devletlerin de desteğiyle yeni bir saldırı düzenleyerek onu saf dışı bıraktı. Böylece Osmanlı Devleti, 11 yıl sonra yeniden tek otorite altında birleşti.