banner banner banner
Demir Yolu Çocukları
Demir Yolu Çocukları
Оценить:
 Рейтинг: 0

Demir Yolu Çocukları

“Doğru. Şimdi o yaşlı kadına söyle annenin yanında otursun. Sen de çok çok kahvaltı edip hemen yat ve öğle yemeğine kadar da uyu. Başhemşirenin hasta olmasını istemeyiz.”

Gerçekten çok iyi bir hekimdi bu.

09.15 treni o sabah tünelden çıktıktan sonra birinci mevki vagondaki yaşlı, kibar adam gazetesini dizlerine indirdi ve çitin üstündeki üç çocuğa elini sallamaya hazırlandı fakat bu sabah üç çocuk yoktu. Yalnızca bir çocuk vardı. O da Peter’di.

Üstelik Peter her zamanki gibi çitin üstünde de değildi. Bir hayvanat bahçesindeki hayvanları seyircilere gösteren ya da elindeki değnekle haritada bir yeri işaret eden bir kimse gibi çitin önünde duruyordu.

Peter bir şeyi de gösteriyordu. Gösterdiği şey ise çite çivilenmiş, büyük, beyaz bir çarşaftı. Üstünde iri iri siyah harfler vardı. Phyllis boyayı fazlaca sürdüğü için harflerin bazıları yayılmıştı ama kelimeler yine de kolaylıkla okunuyordu.

Trendeki yaşlı, kibar adamla daha birçokları, beyaz çarşaf üzerine iri iri harflerle yazılmış şu kelimeleri okudular:

İSTASYONA DİKKAT EDİN

Yoldaki bu yazıyı görmüş olanlar istasyona dikkat ettiler ama olağanüstü hiçbir şey göremediler. Yaşlı, kibar adam da istasyona dikkat etti. O da ilk ağızda çakıl döşeli peron, gün ışığı ve istasyonun yakınındaki bahçe şebboylarıyla unutmabeni çiçeklerinden başka bir şey göremedi.

Ancak tren puf puf edip yeniden yola çıkmak üzere kendine çekidüzen vermeye başladığı sırada Phyllis’i fark etti. Kızcağız, koşmaktan soluk soluğa kalmıştı.

“Oh!” dedi. “Sizi göremeyeceğimi sandım.” Boyuna ayakkabılarımın bağları çözüldü. İki defa basıp düştüm. Alın bunu.”

Tam tren yola koyulmuştu ki yaşlı, kibar adamın eline terden hafifçe nemlenmiş, sıcacık bir mektup tutuşturdu. Yaşlı, kibar adam oturduğu sıraya yaslanıp mektubu açtı. Kâğıtta şunlar yazılıydı:

Adını bilmediğimiz Sayın Bay

Annemiz hasta. Doktor kendisine, mektubun sonunda yazdığımız şeylerin verilmesini istiyor. Fakat annemiz bunları alamayacağını, bize koyun eti almamız gerektiğini söylüyor. O da suyunu içecek. Burada sizden başka kimseyi tanımıyoruz çünkü babamız uzakta.Adresinidebilmiyoruz.Babamızsizebunlarınparasını veriramabütünparasınıyitirdiyseyadabaşkabirşeyolduysa büyüdüğüzamanPeterverir.Sizesözveriyoruz.Annemizegereken bu şeyler için size şimdiden çok teşekkür ederiz.

    İmza
    Peter

Paketi istasyon müdürüne verin lütfen çünkü sizin hangi trenle döndüğünüzübilmiyoruz.Paketin kömürolayınaçoküzülenPeter için olduğunu söyleyin, hemen anlar.

    ROBERTA
    PHYLLIS
    PETER

Bunlardan sonra da doktorun, alınmasını söylediği şeylerin listesi geliyordu.

Mektubu okuduktan sonra yaşlı, kibar adamın kaşları kalktı. İkinci kez okuyunca biraz gülümsedi. Mektubu cebine koydu ve TheTimes gazetesini okumaya daldı.

O akşam saat altı sularında evin arka kapısı vuruldu. Çocuklar açmak için koşunca demiryolları konusunda kendilerine bir yığın ilginç şeyler anlatmış olan dostları hamal ile karşılaştılar. Hamal, mutfağın yassı döşeme taşları üstüne büyük bir paket bıraktı. “Yaşlı, kibar adam, hemen sizi bulup bunu vermemi söyledi.” dedi.

Peter, “Çok teşekkür ederiz.” diye karşılık verdi. Hamal hemen gitmeyince de ekledi: “İsterdim ki babam gibi size para vereyim; ne yazık ki hiç param yok fakat…”

Hamal kızdı, “Bırakın bu sözleri şimdi.” dedi. “Ben başka şey düşünüyordum. Annenizin hasta olmasına üzüldüğümü söyleyecektim. Sağlığını soracaktım. Kendisine yaban gülü getirmiştim. Çok güzel kokar… Paranız yok haaa?..” Hamal, şapkasının içinden, daha sonra Phyllis’in “Tıpkı bir hokkabaz gibi.” dediği biçimde bir tutam yabangülü çıkararak Peter’e verdi. Peter, “Çok teşekkür ederim.” dedi. “Para sözü ettiğim için de beni bağışlayın.”

Hamal içtenlikle değil ama terbiyeli bir biçimde, “Zararı yok.” dedi ve gitti.

Bunun üzerine çocuklar paketi açtılar. En üstte saman, onun altında biraz talaş, daha altta da hem pek çok olarak, istedikleri şeylerle birlikte istememiş oldukları bir yığın şey daha vardı: Şeftaliler, Portekiz şarabı, iki tane piliç, karton bir kutu içinde uzun saplı, büyük, kırmızı güller; ince uzun, yeşil bir şişe içinde lavanta suyu; daha küçük boyda şişkin üç şişe kolonya… Bir de mektup vardı.

Mektupta şunlar yazılıydı:

“Sevgili Roberta, Phyllis ve Peter,

İstemişolduğunuzşeylerigönderiyorum,Annenizbunlarıkimingönderdiğinibilmekisteyecektir.Hastalığınıduyanbirdostungönderdiğinisöylersiniz.İyileşincedeherşeyianlatırsınız elbette.Eğersize,bunlarıistemenizindoğrubirşeyolmadığını söylerse benim, sizin bu tutumunuzu doğru bulduğumu ve isteklerinizi büyük bir kıvançla yerine getirdiğim için beni bağışlayacağını umduğumu kendisine söyleyin.”

Mektup G.P. harfleri ve okuyamadıkları bir adla imzalanmıştı.

Phyllis, “Biz yanlış bir şey yapmadık.” diye atıldı.

Roberta, “Yanlış mı? Elbette yanlış değil.” dedi.

Elleri ceplerinde olan Peter de, “Önemi yok.” dedi. “Aslında her şeyi anlatmaya niyetli değilim.”

Roberta, “İyileşinceye kadar bir şey söylemeyiz ama iyileşince öyle mutlu olacağız ki annem bize kızsa da zararı yok. Şu güllerin güzelliğine bakın. Onları hemen anneme götürmem gerekiyor.”

Phyllis gürültüyle koklayarak, “Yaban güllerini de.” dedi. “Yaban güllerini unutma.”

“Unutur muyum hiç! Daha geçen gün annem, küçükken annesinin evinde yaban gülleriyle dolu kocaman bir çalılık olduğunu söylemişti.”

4. BÖLÜM

LOKOMOTİF HIRSIZI

İkinci çarşafın üzerine de siyah boyadan artanıyla şu yazıyı yazdılar:

ANNEMİZ DAHA İYİ

TEŞEKKÜR EDERİZ

Çarşafı, o olağanüstü paketin gelişinden on beş gün sonra Yeşil Canavar dikkatine sundular. Yaşlı, kibar adam bunu gördü ve trenden keyifle karşılık verdi. Bu iş de bittikten sonra çocuklar, hastayken neler yaptıklarını anneye anlatma vaktinin geldiğini düşünmeye başlamışlardı. Bu, hiç de umdukları gibi kolay görünmedi onlara ama yapılması da gerekliydi. Yapıldı da. Anne, çok kızdı. Pek seyrek kızardı. Onu hiç böyle kızgın görmemişlerdi. Korkunç bir şeydi bu. Birden ağlamaya başlayınca çok daha kötü oldu. Ağlamak, kızamık ve boğmaca öksürüğü gibi bulaşıcıdır. Çocuklar da bu ağlama partisine katıldılar.

Ağlamayı ilk kesen anne oldu. Gözlerini kuruladıktan sonra, “Bu kadar kızdığım için çok üzgünüm yavrularım.” dedi. “Çünkü biliyorum ki bunun nedenini anlamadınız.”

Roberta hıçkırarak, “Seni üzmek istemezdik anne.” dedi. Peter ve Phyllis burunlarını çektiler.

Anne, “Beni dinleyin.” dedi. “Bizim yoksul olduğumuz doğru fakat kimseye avuç açmadan yaşayabiliriz. Kendi meselelerimizi başkalarına söylememelisiniz. Doğru değil bu. Ve hiçbir zaman yabancılardan yardım istememelisiniz. Hiçbir zaman! Dediklerimi hiç unutmayın, olur mu?”


Вы ознакомились с фрагментом книги.
Для бесплатного чтения открыта только часть текста.
Приобретайте полный текст книги у нашего партнера:
Полная версия книги
(всего 831 форматов)