banner banner banner
Bir nefeste dünya tarihi
Bir nefeste dünya tarihi
Оценить:
 Рейтинг: 0

Bir nefeste dünya tarihi


Klasik Yunanistan (y. M.Ö. 480-336) Yunan tarihinin en parlak çağı olarak anımsanmaktadır. Yüzlerce şehir ya da şehir devleti, en güçlüleri olan Atina tarafından yönetiliyordu. Bu dönemde Yunanlılar kendi topraklarını işgal etmek isteyen Perslere karşı direndiler. Bu savaşlardan en ünlüleri M.Ö. 490’da yapılan Maraton Savaşı’dır (Bkz. sayfa 34). Bu zaferi kutlama amacıyla Atina’da Parthenon inşa edilmiştir. M.Ö. 5. yüzyılda, Atinalılar güçlü bir biçimde Sparta istilasına karşı direniş göstermişlerdir. Atinalılar, yerel toprak sahiplerinin zalim yönetiminden kaçınmak için dünyanın ilk demokrasisini kurdular (Demokrasi Yunanca “halk yönetimi” anlamına gelen Demokratia kelimesinden türemiştir). Demokraside tüm vatandaşlar eşit haklara sahipti (Sokak kadınları, köleler, çocuklar ve yabancılar hariç). Şunu hatırlatmakta yarar var; söz konusu haklara sahip olmayan halkın oranı yüzde 85 ile 90’a tekabül etmektedir.

M.Ö. 431-404 yılları arasında yaşanan Atina-Sparta Peleponezya Savaşı, Sparta’nın bölgede hakim güç olmasıyla sonuçlandı. Atinalılar bir daha asla eski güçlerine kavuşamadılar. M.Ö. 411 yılında Atina demokrasisi yıkıldı.

Büyük İskender ve Helenistik Dönem

M.Ö. 339 yılında Yunanistan’ın Makedonyalı II. Philip tarafından fethi (savaşçı bir aristokrasi tarafından yönetilen komşu krallık) Yunanistan’da Helenistik dönemin (y. M.Ö. 323-30) başlangıcıydı.

Sıra dışı bir asker olan II. Philip süvarileri ve savaş makinalarını kullanarak Yunanistan’da savaşın anlamını değiştirmiştir. M.Ö. 336 yılında suikasta uğrayan Philip’in Pers İmparatorluğu’nu fethetme düşünü 20 yaşındaki oğlu III. İskender gerçekleştirecekti. Filozof Aristo’nun öğrencisi olan İskender daha sonra Büyük İskender olarak ün salacaktı. Babasının ordusu ona miras kalmıştı. İskender dünyanın en büyük imparatorluğunun inşasıyla tamamlanacak olan bir süreç başlattı (Kendi adını tarihe en büyük askeri dâhilerden biri olarak altın harflerle yazdırdı).

İskender tahta çıkar çıkmaz Pers Ülkesi’ni işgal etti ve M.Ö. 333 yılında İssus Savaşı’nda Kral Darius’u yenilgiye uğrattı (Böylece Anadolu’da Yunan şehirleri özgürlüklerine kavuşmuş oluyordu). Sonra Suriye’yi ele geçirdi, Sur şehrini yıktı ve ardından Mısır ve Kuzeybatı Hindistan’ın da içinde bulunduğu geniş toprakları fethetti. Yunan dili ve kültürü bu coğrafyalara yayılmaya başladı. M.Ö. 332 yılında İskender tarafından Mısır’da kurulan İskenderiye ve Suriye’de kurulan Antakya, Helenistik kültürün yeni merkezleri oldu. Bu dönemde Yunan şehir devletlerinin etkisi azaldı.

M.Ö. 323 yılında İskender’in ölümünün ardından imparatorluğun büyük bölümü İskender’in Makedon generalleri arasında pay edildi. General I. Ptolemaios Soter’in (M.Ö. 323-285 yılları arasında ülkeye hükmetti) Mısır’daki hanedanlığı Roma (Bkz. sayfa 17) tarafından fethedilene dek yaklaşık 300 yıl ayakta kaldı. General Selevkos’un (M.Ö. 312-281 yılları arasında ülkeye hükmetti) soyundan gelenler ise Avrupa’da Trakya ve Doğu’da Hindistan sınırlarına dek uzanan toprakları yönettiler. Bu döneme M.Ö. 2. yüzyıl ortalarında Part İmparatorluğu son verecekti (Bkz. sayfa 35).

Roma Cumhuriyeti

M.Ö. 509 yılında Roma, asiller tarafından bir cumhuriyet olarak kuruldu (Bkz. sayfa 49). Senato’nun seçtiği iki konsül tarafından yönetiliyordu. Bu antik şehirden doğan medeniyet (dili, kültürü ve teknolojik başarıları) bin yıldan uzun bir süre yaşayacak ve sonunda Avrupa, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’yu kapsayan bir imparatorluğa yayılacaktı.

Roma, M.Ö. 509’dan sonraki yüzyıllarda hızla büyüdü. Etrüskleri, Samniteleri, İtalya’daki Yunan kolonilerini yenilgiye uğrattı ve çok ünlü olan Appian Yolu’nu inşa etti. M.Ö. 272 yılında İtalya’nın tamamı kontrol altına alınmıştı. Kartaca’yla olan sürtüşmeler Pön Savaşları’nın başlamasına neden oldu (M.Ö. 264-146). Kartaca Generali Hannibal’ın (Bkz. sayfa 41) ortaya çıkması bu sürtüşmelerin önemli bir nedeniydi. M.Ö. 146’da Romalılar Kartaca’yı yok ettiler. Sicilya, İspanya ve Kuzey Afrika’daki denizaşırı toprakları ele geçirdiler. Dört ayrı Makedonya savaşıyla Roma, gücünü Makedonya, Yunanistan ve Anadolu’nun kimi bölgelerine doğru yaydı. (Bu dönemde güçlü Partlar Roma’nın doğuda ilerlemesini sınırlıyorlardı).

M.Ö. 58-50’de, Romalı General Jül Sezar, Galya’yı fethetti. Askeri başarıları binicilik ve silah ustalığından ziyade askeri mühendisliğine, disiplinine ve savaş taktiklerine dayanıyordu. Roma’daki bir iç savaş döneminin ardından kendisini cumhuriyetin ömür boyu diktatörü olarak ilan etti. Buna karşılık olarak M.Ö. 44 yılında senatörler Sezar’ı bıçaklayarak öldürdüler. Bu olay Jül Sezar’ın evlatlığı Octavian’ın, General Mark Antony ve Kleopatra’yı M.Ö. 31 yılında Aktium Muharebesi’nde yenene dek sürecek olan bir güç mücadelesinin başlangıcı oldu. M.Ö. 27 yılında, Octavian senatoyu kendisine yeni bir isim vererek ödüllendirmeleri için zorladı (Octavian’a verilen ve “alamet” anlamına gelen Augustus kelimesi muhtemelen “otorite” sözcüğü ile de bağlantılıdır). Octavian, cumhuriyetin feshedilmesiyle beraber bir imparatorluk olan Roma’nın ilk hükümdarı olarak ülkeyi yönetti (M.Ö. 27-M.S. 14).

Roma İmparatorluğu

Roma’nın bir imparatorluk olarak tekrardan doğuşu, Roma’ya barış ve istikrar getirdi. Binlerce Roma askeri imparatorluğun sınırlarını koruyorlardı. İmparatorlar ve yöneticiler yollardan, büyük kasabalardan ve binalardan bir ağ ördüler. Bu yapı muazzam bir sulama sistemi ve dağıtımı ile destekleniyordu. Yasal yönetim ve ortak dil (Batı’da Latince ve daha sonraları Doğu’da Yunanca) imparatorluğun birliğini sağladı. Roma ticareti ve etkisi imparatorluk sınırlarının çok ötesine, Hindistan’a, Rusya’ya, Asya’ya ve İpek Yolu üzerinden Çin’e uzandı.

Roma imparatorlarının kabiliyetleri çeşitliydi. Cladius (M.S. 41-54) İngiltere’yi fethetmişti. Zalim bir tiran olan Neron (M.S. 54-68) Hıristiyanların yakılması emrini verdi. Trajan ise (M.S. 98-117) imparatorluğu en geniş sınırlarına ulaştırdı. Hadrianus (M.S. 117-138) İngiltere’nin kuzeyinde inşa ettiği Hadrian Duvarı’yla genişlemeyi sınırlandırmış oldu. M.S. 286 yılında İmparator Diocletian, ülkeyi yönetimsel amaçlarla (yine de tek bir bütün olarak ele alınacaklardı) Doğu ve Batı olmak üzere iki bölüme ayırdı. İmparator I. Konstantine M.S. 324 yılında imparatorluğun bütününün kontrolünü yeniden ele aldı. Bir Yunan kasabası olan Bizans’ı başkent olarak belirledi (Burayı Konstantinopol olarak adlandırdı ve Bizans İmparatorluğu’nu kurdu. Bkz. sayfa 69).

İmparatorluğun aşırı genişlemesi nihayetinde çöküşüne neden oldu. M.S. 180 yılından itibaren bir istikrarsızlık dönemine girildi. Roma güçleri Asya ve Avrupa’da başarılı rakiplerle karşı karşıya geldiler (Özellikle M.S. 260 yılında Sasani İmparatorluğu, İmparator Valerian’ı Edessa Savaşı’nda yendi ve onu esir aldı). İmparatorluk M.S. 396 yılında yeniden Doğu ve Batı olarak ikiye ayrıldı. Batı, Orta Avrupa’dan gelen göçmenlerle yapılan savaşlar nedeniyle giderek zayıfladı. 5. yüzyılda Germen kabileleri Ren Nehri boyunca ilerleyerek imparatorluğa yöneldiler. Roma tam üç kez yağmalandı. Batı Roma İmparatorluğu M.S. 476 yılında son Roma İmparatoru Romulus Augustulus’un tahttan indirilmesi ile beraber çökmüş oldu.

Keltler

Keltler bir Hint-Avrupa kabileler topluluğuydu. M.Ö. 500’lerde Almanya’nın güneybatısı, Fransa’nın kuzeydoğusu (Orada Galyalılar adıyla biliniyorlardı) ve Bohemya’da yaşıyorlardı. Binicilik ve metal işçiliğinde ustaydılar. Keltler aslen Hazar Denizi bölgesinden geliyorlardı. En erken arkeolojik kanıtlar, Avusturya Hals-tatt’taki Kelt kabile reisi mezarlarını M.Ö. 700’lere kadar tarihlendirebilmektedir.

Kazılar Keltlerin Avrupa’daki Demir Çağı’nın ilk kültürlerinden biri olduklarını göstermektedir. Antik Yunan ve Etruria ile ticaret yapmışlardır. M.Ö. 400’lerden itibaren İtalya’ya doğru ilerlemişlerdir. Po Vadisi’ne yerleşmişler ve M.Ö. 390 yılında Roma’yı yağmalamışlardır. Aynı zamanda diğer Kelt kabileleri güneyde Fransa ve İspanya’ya, doğuda Anadolu’ya (Burada Galatlar’ı kurmuşlardır) ve batıda Britanya Adaları’na doğru ilerlemişlerdir. M.Ö. 5. yüzyılın ortalarından M.Ö. 1. yüzyıla kadar Keltler muhtemelen güçlerinin doruğuna ulaşmışlardı. Mücevher ve metal işçiliklerinden ortaya çıkan özgün sanatsal tarzıyla “La Tene kültürü” (geometrik şekiller, stilize kuş ve hayvan figürleri) bu durumu açık bir biçimde ortaya koymaktadır.

Keltler büyük ölçüde çiftçi bir halktı (İnsan gücü yerine öküz tarafından çekilen sabanlar geliştirmişlerdir). Korunaklı köylerde ve tepelerdeki kalelerde yaşıyorlardı. Dini ayinleri Druid rahipleri tarafından idare edilirdi. Ne var ki bir yazı sistemleri ve bütünlüklü bir politik yapıları yoktu. Büyük ölçüde Roma lejyonları ve daha sonra kendilerini yenilgiye uğratacak olan Germen kabileleri tarafından eğitileceklerdi. Kelt kültürü ve dili ancak Avrupa’nın sınırlarında ayakta kalabildi: Britanya, Galler, İskoçya, İrlanda ve Man Adası’nda (Breton, Galce, İskoçça ve İrlandaca köken olarak Kelt dilleridir).

KUZEY VE GÜNEY AMERİKA

Peru Kültürleri

Chavín Medeniyeti (Bkz. sayfa 31) ile bağlantılı olarak Paracas kültürü Lima’nın güneyindeki çöl yarımadasında kuruluydu. M.Ö. 900’den M.S. 400’lere kadar varlığını devam ettirdi. Paracaslarla ilgili bilgilerimizin büyük bölümü Cerro Colorado’da 1920’lerde yapılan kazılarda ortaya çıkan arkeolojik kanıtlardan ileri gelmektedir. Burada yapılan kazılarda, her bir anıt mezarın içinde özel kumaşlara sarılmış birden fazla ceset bulunmuştur. Bu durum Paracasların gelişmiş bir ölü gömme ve mumyalama ayinleri olduğunu göstermektedir. Ölülerini gömerken yanlarına seramikleri ve başka maddelerden yapılmış çeşitli eşyaları da koyuyorlardı. Bedenlerin daha uzun süre dayanmaları için muhtemelen onları kurutup tütsülüyorlardı.


Вы ознакомились с фрагментом книги.
Для бесплатного чтения открыта только часть текста.
Приобретайте полный текст книги у нашего партнера:
Полная версия книги
(всего 1170 форматов)