Almurat Bağır kişiye:
“Duydum, a Bağır, öyle diyorlar. Herkes, Balahan çok iyi oğlandır, diyor. Ben ise uzaktan da olsa görmüşüm, tanıyorum oğlanı. Gözüme kötü görünmedi. Kıztamam’ı da, bacılarını da her zaman kendimize yakın bilmişiz. Birbirimizin düğününe cenazesine gidip gelmişiz. Memiş’in Kıztamam’ın başına açtığı oyunları işitince kaç kez gidip onun kemiğini kırayım dedim, öyle geçti içimden. Ama yine de el beni kınar diye çekindim, utandım, vazgeçtim. O zalim oğlunun, o güdül kişinin, çoluk çocuğun sırtında semaver kaynattığını da biliyorum. Böyle bir adamın evine ben nasıl kız vereyim? Göz göre göre kızımı ateşin içine mi atayım? Kıztamam el çekmiyor diyorsunuz. Biliyorum, anadır, onu kınamıyorum,” dedi, sonra kapı ağzında Kıztamamla birlikte oturan karısı Zümrüt’ü göstererek:“Bizim avrat uşağa da kırılmayın Allah aşkına. Kıztamam da yapıştım, bırakmam diyor, bizi zora koşuyor. Cihangir dayının yanına da gitmiş. O kişi de beni çağırıp tavsiyelerde bulundu. Dağ gibi Cihangir kişinin sözünün üstüne de söz söylemek olmaz. Şaşırıp kalmışım vallahi. Rica ediyorum, çaylarınızı için a gardaşlar, soğuttunuz çayları…”
Bağır kişi:
“Biz çaylarımızı, gelin kızımızın getirdiği şirinlik ile içeceğiz. Öyle, boş boşuna sofraya el uzatan değiliz. Bunu sen de bilirsin,” diye hafiften sitem etti, gülümseyerek Almurat’a, odada oturanlara göz gezdirip: “Diyorsun ki, Cihangir kişi de gelip yüz suyu döktü, bundan öteye yol var mı? Biz de Cihangir kişi seninle konuştuktan sonra bu kapıya söz kesmeye gelmişiz. “He” de! İnşallah her şey güzel olur, tereddüt etme,” diyerek ısrarla bastırıyordu.
Otağın baş tarafında sessizce deminden beri konuşulanları dikkatle dinleyen Almurat’ın büyük gardaşı Tağı, ceketinin yan cebinden tabakasını çıkarıp bir sigara alarak yaktı. Bir nefes çekip sigarasının külünü önündeki kültablasına çırptı. Başını kaldırıp oturanlara göz gezdirdikten sonra temkinle, hem de kararlı bir şekilde gardaşına dönerek:
“Almurat, adamları kırma, kızı ver gitsin” deyip sigarasını çekmeye devam etti.
Almurat:
“Sen ver diyorsan, ben ne diyeyim ay gardaş! Tevekkül Allah’a, kısmet ilahidendir, verdim, gitti! Allah sonunu hayır etsin!” dedi.
Bağır kişi:
“Allah mübarek eylesin. Hoşbaht olsunlar. Sağ ol, ay Almurat, bizi kırmadın, hürmet ettin, eskik olma,” dedi.
Almurat:
“Şimdi çayınızı içersiniz herhalde, ay çocuklar şirinlik getirin,” diye açık kapıdan dışardakilere seslendi.
Kıztamam yerinden kalkarak:
“Almurat gardaş, Allah senden razı olsun. Kadir mevlam bütün dileklerini versin. Benim Nilüfer’im de içinde, Allah evlatlarını hoşbaht eylesin,” diye yaklaşıp eğilerek Almurat’ın elini öpmek istedi.
Almurat buna imkan vermeden:
“Ne yapıyorsun Kıztamam bacı, Allah senin de, çoluk çocuğuna yardımcı olsun,” dedi.
Kıztamam dönerek gelininin anası Zümrüt ile, odadaki diğer kadınlarla da sarılıp mutluluğunu paylaştı. Sevine sevine odadan çıkıp bahçeye indi. Bu evin gençleri ile bahçenin bir köşesinde oturmuş anasını bekleyen Arzuman’a:
“Arzuman, oğlum, Allah’a çok şükür, isteğimiz oldu. Kızı Balahan’a verdiler. Sen Bağır kişi ile köye dön. Balahan’a haber ver, sevindir onu, deyip Arzuman’ın yakına çektiği atın üstüne binerken: “Ben yaylaya çıkıyorum. Kurbanlık bir hayvan alıp sabah erkenden köye ineceğim. Hazırlıkları yaparsınız…” Atın üstünden oğluna bir daha bakıp gülerek: Babandan da müjdeni alırsın,” dedi, sonra da atını sürüp şaka ile: “Eh, baban da müjde verir ha!” diyerek yıllardan beri onların tutar eli, koşar ayağı olan yağız atı dağlara doğru çevirip, Cam Bulağı’na doğru sürdü…
***Balahan’ın dün öğle vakti başlayan düğünü çok neşeli geçiyordu. Kendi köyleri olan Tahtalardan ve komşu köylerden hayli misafir gelmişti. Kıztamam’ın uzak şehirdeki hısım akrabaları da onun hatırını sayıp onun ilk hayır işine gelerek bu meclise yürekten iştirak ediyorlardı. Bahçenin bir tarafında ağaçtan yapılmış ve üstü sık yapraklı meşe dallarıyla örtülmüş, yanlarına kilim, keçe çekilmiş, yukarısına da, bir kilime, pamukla dokunarak yazılmış “Balahan, toyun mübarek” sözleri asılmış düğün çadırı, gün boyunca gelen misafirlerle dolup taşmıştı. Kıztamam’ın akrabaları, Memiş’in hısım akrabası, onları sevenler, köyün kızları, gelinleri ve delikanlıları gece yarısına kadar söyleşip gülmüşler, kol kaldırıp doyuncaya kadar oynamışlardı. Bu ellerin sazendeleri çalıp söyleyip damada övgü yağdırmışlar; hısımları, akrabaları ve sevenleri Balahan’a ve geline hayli altın, akça takmışlardı. Gülgez, kardeşinin omuzlarına ipek şal atmış, sarılıp yanaklarından öpmüş, Balahan’ın solducu olan nişanlısı Kasım’a da uğrun uğrun bakarak suna gibi süzülüp oynayan kızların, gelinlerin içine karışmıştı. Memiş bütün gün toy çadırında, en rahat yerde oturmuş, çalıp söyleyenleri, oynayanları seyretmiş, çok şükür ne eksik ne de fazla bir hareket yapmıştı. Oğlunun düğününden dolayı keyiflenmiş, yumuşamıştı. Bu elin sevilen sanatçısı, hanende Mahmut: “Damadın babası gelip hediyesini versin,” deyince, Memiş de yerinden kalkarak yavaş yavaş yürümüş, oğlunun karşısına gelmiş, hem damada, hem de sağında, solunda oturanlara hediyeler vermişti. Çalgıcı Mahmut’a da bahşiş vererek, başını eğip teşekkür etmiş, sonra da dönüp gitmişti. Ancak oynamamıştı. Kıztamam, çalgıcıların kıvrak musikileri eşliğinde, oynayarak “beylik tahtında” oturan oğlunun başında bir kaç kez dolanmış, damadı, sağdıcı, solducu öven hanendeye bahşiş verip kollarını açarak kendi akrabaları ile hayli oynamıştı.
***Memiş iki odalı, pencereleri açık evin eyvanında oturmuş yemeğini yiyordu. Kıztamam, kızların, gelinlerin girip çıktığı, süsleyip döne döne el gezdirdikleri gelin odasını bir daha gözden geçirdi. İçeriye bir kez daha bakıp bir eksiğin olmadığından tam emin olduktan sonra açık kapıdan eyvana çıktı. Gelin getirmek için gidecek arabalar ile dostların, tanışların böyle hayır iş için getirdikleri iki otomobil, üç minibüs ve bir de kamyon, hazır idi. Gelini, Surhay’ın beyaz otomobili ile getireceklerdi. Gelin arabasını özellikle süslemişlerdi. Çalgıcılar ise minibüslerin biri ile gidip geleceklerdi. Gelin alayında yer alacak adamların listesi ise akşamdan hazırlanmıştı. Onlar da hazır durumda bekliyorlardı. Abosat’ın beyaz otomobilinde önde oturacak olan Bağır kişi:
“Ay oğul, Arzuman, yolumuz uzaktır. Hadi, hazırlıkları bitirin. Bu Kıztamam nerde kaldı, davranın,” diyerek, sonra da çalgıcılara döndü: “Kulam usta, kemiklerimi oynatacak bir hava çal bakalım!”
Arzuman eve yaklaşıp: “Çabuk olun, Bağır dayı geç kalıyoruz diyor” diye eyvandakilere seslendi.
Kıztamam sabah kahvaltısını tamamlamakta olan, ağaç bardağındaki çayının son yudumlarını içen kocasına:
“Memiş, düğüne davet ettiğimiz misafirlerden, düğüne yeni gelenler. Sen evde kalsan da, gelip gideni karşılayıp yola salsan,” dedi. Gelini getirmek için Çeşmeli’ye de Arzuman ile ben gideyim! Olur mu?”
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.
1
Kıztamam: Anadolu’da da sık görülen, Yeter, Döner, Kızdöndü, gibi kız isimlerinden biri. Azerbaycan’da, üst üste gelen kız evlatlardan sonra bir oğlan evlat isteyen ana babalar, kızlarına, Kızyeter, Kıztamam, Kızbes gibi isimler koymuşlardır.
2
Kişi:Yaşlı erkeklerin ismi sonuna eklenen, saygı unvanı.
3
Aksakal: El içinde sözü geçen, sevilip sayılan, yaşlı kişi…
4
Demirkır: At donu. (Türklerde at donu olan Kır’ın da farklı tonları vardır. Akkır, Çilkır, Üveyikkır, Demirkır…)
5
Basmak: Yenmek, mağlup etmek
6
Hof: Korku
7
Yozmak: Yorumlamak, (yuhusunu yozmak: Rüyasını yorumlamak)
8
Gürze: Boz renkli, kuyruğunda çizgiler olan ve bozkırda, taşlık arazide yaşayan bir tür zehirli yılan.
9
Efi: Sarı renkli, başı üçgen şeklinde olan bozkırda yaşayan bir tür zehirli yılan
10
Zirinc: Kuşburnuna benzer ağacı olan, ekşi bir yabani meyve.
Вы ознакомились с фрагментом книги.
Для бесплатного чтения открыта только часть текста.
Приобретайте полный текст книги у нашего партнера:
Полная версия книгиВсего 10 форматов