Книга Ahmet Baytursınulı - читать онлайн бесплатно, автор Nergis Biray. Cтраница 7
bannerbanner
Вы не авторизовались
Войти
Зарегистрироваться
Ahmet Baytursınulı
Ahmet Baytursınulı
Добавить В библиотекуАвторизуйтесь, чтобы добавить
Оценить:

Рейтинг: 0

Добавить отзывДобавить цитату

Ahmet Baytursınulı

Kapağan Enver (2015). ‘Alaş Orda Partisinin Kazak Aydınlanmasına Etkisi’, ZfWT Zeitschrift für die Welt der Türken, 7/1: 253-265.

Kendirbay Gülnar (1999). ‘The National Liberation Movement of the Kazakh Intelligentsia at the Kendirbay, ‘The National Liberation Movement of the Kazakh İntelligentsia at the Beginning of the 20th Century’, Central Asian Survey, c: 16, No: 4, s. 487-515.

KAZAK BOZKIRINDA BAŞKALDIRI VE İSYANIN SESİ: AHMET BAYTURSINULI 24

Ahmet Baytursınulı Kimdir?

Ahmet Baytursınulı, 1873’ te Kazakistan’ın Torgay ili, Tosın kasabası Sarıtübek köyünde doğmuştur. O, Orta Cüz Kazaklarının Argın boyundandır. Ailesi çiftçidir. Babası Baytursın mert, dürüst, namuslu, köyde ve çevre köylerde sevilip sayılan biridir. İlçe yöneticisi Yakovlev 1886 yılı 20 Ekiminde Sarıtübek köyüne gelir. Kendisini karşılamadıkları gerekçesiyle Baytursın ve kardeşi Aktaş’ın üzerine at sürer. Baytursın ve kardeşleri ona tepki gösterir, köyden kovarlar. Daha sonra il yöneticilerinin köye gönderdiği heyet, Şoşakulı ailesinin gözaltına alınmasına karar verir. Duruşmada Baytursın ve kardeşi Aktaş tutuklanır, Sibirya’ya on beş yıllığına sürgün edilirler (Alibekiroglu 2005: 5). O, henüz çocukken baskı, zulüm ve adaletsizlikle bu şekilde karşılaşır.

Babası, Ahmet’in okuması için çok gayret eder, onu, Torgay şehrindeki iki sınıflık Rus-Kazak okuluna gönderir. Babası sürgündeyken annesi ve amcası onu okutmak için ellerinden geleni yaparlar (Hüseyin 2002: 223). Baytursınulı ilk olarak 1882–84 yılları arasında köydeki ilim sahibi kişilerden okuma yazma öğrenir. Sonra köy okuluna, 1886’da Rus-Kazak okuluna başlar. 1891’de Orenburg’daki öğretmen okuluna girer. 1895’te öğretmenliğe başlar. Bu arada Rusça eğitim de alır. Kazakistan’ın farklı bölgelerindeki okullarda öğretmenlik yapar. Ahmet Baytursınulı, 1896 yılında Kazak tarihi, etnografyası, folkloru ve dili üzerinde çalışmalar yapan Çuvaş Türkü Alektorov ile buluşur. O, Alektorov’dan Kazakistan dışındaki Kazakların yaşayışları ve Kazak ülkesi üzerinde güdülen yayılma ve sömürü siyaseti hakkında bilgi edinir. Rus âlimi Ilminskiy’nin çalışmalarının Kazakları eğitme değil misyonerlik faaliyetleri olduğunu Alektorov’dan öğrenir. Bu görüşmeden sonra Ahmet’in siyaset, eğitim, bilim ve kültür alanındaki düşünce dünyası değişir (Türk 1999: 1).

O, İsmail Gaspıralı’nın temellerini attığı bütün Türkistan’a yayılan Usul-i Cedid adlı eğitim sistemini yakından takip eder. Baytursınulı, Kazak dili ve edebiyatının tarihî gelişimini araştırır, modern Kazak edebiyatını oluşturmanın yollarını arar. Kazak halkının folklor malzemelerini derleme, inceleme ve araştırma işiyle de uğraşır. Kazak toplumunun sosyal ve kültürel hayatıyla ilgili makaleler, şiirler yazar. Rus klasiklerinden çeviriler yapar.

Ahmet Baytursınulı, Çarlık Rusyasının artan baskıları karşısında ‘Kazaklar bağımsız millettir.’ diyerek kendisiyle aynı görüşte olan aydınlarla birlikte hareket eder. Böylece siyasete atılır.

Kazak çocuklarının eğitimiyle ilgili yazılarıyla dikkatleri üzerine çeken Baytursınulı, 1909 yılında hükûmete karşı girişimlerde bulunmakla suçlanır. Önce Karkaralı cezaevine konur, daha sonra Semey hapishanesine nakledilir. Oradan da Orenburg’a sürgüne gönderilir (Oralbayeva 1998: 92). Ahmet Baytursınulı, sürgün yıllarını geçirmek üzere 9 Mart 1910’da Orenburg’a gelir. 1910’dan 1917 yılı sonuna kadar burada kalır. Yazarlık ve yayıncılık hayatı burada başlar.

O, Kazak gençleri ile Mart 1913’te, Orenburg’da ‘Kazak’ adında haftalık bir gazete çıkarmaya başlar. Gazetenin çıkış amacı, ‘Kazakların bilimsel, edebî, siyasi, sanatsal açıdan yetişip gelişmesi, halkın eğitilmesi’dir. Gazete, 1917’de hükûmet tarafından kapatılır.

Bu dönemde, ilk kitabı olan Masa (1911)’yı, Okuv Kuralı (1912) adlı eserini, Kırık Misal (1913), Til Kuralı (1915) adlı kitaplarını yayımlar. 21–28 Temmuz 1917’deki Kurultay’da Kazak partisinin kurulması kararı çıkar. Baytursınulı, ‘Kazak’ gazetesinin 27 Kasım 1917 tarihli sayısında yeni kurulan ‘Alaş’ partisinin programını yayınlar. O yıldan 1919’a kadar da ‘Alaş-Orda’ hükûmetinin eğitim bakanlığını yapar. 1919’da ‘Alaş-Orda’ dağıtılır. ‘Alaş’tan ayrılıp hürriyet ve bağımsızlık vaatleriyle gelen Bolşeviklerin safına geçer. Moskova’ya giderek bizzat Lenin’le görüşür. 1920’de Lenin’in isteğiyle ‘Eğitim Bakanlığı’na atanır. Baytursınulı, 1921–1925 yılları arasında bilim ve edebiyat komisyonu başkanlığı, Kazakistan Araştırmaları Komisyonu fahri başkanlığı, 1921–26 yılları arasında Orenburg’daki Kazak Eğitim Enstitüsü’nde hocalık görevlerini yürütür. Komünist Partisi üyeliğini 1925’e kadar sürdürür. Sonra tamamen bilime ve öğreticilik faaliyetlerine yönelir. Taşkent’teki Kazak Pedagoji Enstitüsü’nde Kazak Dili ve Edebiyatı dersleri verir. 1928’de Almatı Kazak Memleket Üniversitesi’ne davet edilir ve burada Kazak Dili ve Edebiyatı profesörü unvanıyla dersler vermeye başlar (Oralbayeva 1998: 94). Bu yıllar Stalin’in ilk yıllarıdır. Stalin’in ilk icraatı Orta Asya Türk aydınlarını takibe almak ve onları ortadan kaldırmak olur. Türk aydınları ‘halk düşmanı’, ‘devrim düşmanı’, ve ‘pantürkist’ olmakla suçlanır. Ahmet Baytursınulı da bu fırtınadan nasibini alır ve 1 Haziran 1929’da halk düşmanı suçlamasıyla gözaltına alınır. 2 Haziran’da tutuklanarak Arhangelsk’e sürgün edilir. 1934 yılında Rus yazar Maksim Gorki’nin eşinin sürgündeki aydınların affedilmeleri içerikli rica mektubu üzerine serbest bırakılır. Ona verilen ‘Herhangi bir iş sahibi değildir’ (Buran 2010: 426) belgesi sebebiyle Almatı’da hiçbir işe kabul edilmez. Eskisi gibi bilimsel çalışma yapmasına, çocuk okutmasına, bir işte çalışmasına izin verilmez. Baytursınulı ve ailesi adeta açlığa terk edilir.

Baytursınulı’nın 1935-37 yılları arasında görüştüğü kişiler bahane edilir. 1936-37’lerin kasırgası ‘Kızıl Kırgın’ onu da bulur, 8 Ekim 1937’de Ahmet Baytursınulı tutuklanır. Bazı kaynaklara göre 8 Aralık 1937’de; bazılarına göre de 9 Ekim 1938’de Torgay kasabası, Cangeldi köyünde kurşuna dizilerek katledilir.

Bütün Türk aydınlarına olduğu gibi onun da adına ve eserlerine bu tarihten sonra yasak konur, tarih ve edebiyat kitaplarından adı çıkartılır (Buran 2010: 427; Türk 1999: 2). 1985 yılında yönetimdeki rahatlamadan sonra Kazak SSR Yüksek Mahkemesi’nin 4 Kasım 1988’de aldığı bir kararla Ahmet Baytursınulı ve diğerleri ‘Halka hizmet etmekten başka hiçbir suçları yoktu.’ denerek aklanırlar (Oralbay 1998: 95).

Kazak Bozkırında Başkaldırı ve İsyanın Sesi

Yeni düzenleme ve endüstriyel gelişmeler sonucunda Fransa, İngiltere gibi birçok batılı devletten sonra Rusya da sömürgeci siyaset izleyen devletler arasına katılır. Onun en iyi sömürebileceği yer hiç şüphesiz Türkistan’dır. 20. yüzyılın başlarındaki Türkistan savaşlar, bölünmeler, sürgünler ve ölümle doludur. Uçsuz bucaksız bozkırlarda, yüzyıllar boyu ardı arkası kesilmeyen Moğol/Kalmuk saldırıları ile güçsüz kalan ve parçalanan Kazak Hanlığı, iyice zayıflamış olan Buhara, Hive, Hokant hanlıkları, Rusların emellerini gerçekleştirmeleri için iyi bir fırsattı. Asıl amaç ise gittikçe hayati önem kazanan ve Orta Asya’dan başlayıp Hindistan’a kadar uzanan ticaret yolunda gücü kendi eline alma isteğiydi. Birinci basamak Kazak bozkırlarının ele geçirilmesidir. Bu sebeple Ruslar, Kazaklarla ilişkilere ağırlık vermiş ama daha sonra koruma politikası ile başlayan bu karşılıklı ilişki onlara müdahale ile bitmiş, hanlıkların hayatiyeti sona erdirilmiştir. O dönemde uygulanan aşırı yaptırımlar, yerleşik hayata mecburi geçiş için baskılar, yasaklar, açlık, ölümler ve sömürü politikası bu toprakları yaşanılmaz bir duruma getirmiştir. Bu güçlükler içinde yaşayan Kazaklar, 18. asır sonlarından itibaren Ruslara karşı sürekli başkaldırırlar.

Baytursınulı da bu başkaldırıda yerini alır. Onun başkaldırısı bazen isyan olsa da çoğunlukla bu isyanın aydınlanma ile olacağını savunur. İlk Kazak okullarının kurulup açılışını, ilk Kazak Türkçesini anlatan ders kitaplarının yazımını o gerçekleştirir. Millet, ayağa kalkmak zorundadır, cahillikten bir an önce kurtulmalıdır. Kendine gelip bilim sahibi olmalıdır. Millet, ancak aydınlanmayla hürriyet ve istiklalini kazanabilecektir.

Şairin ruhunda fırtınalar kopmaktadır. Bu büyük fırtına onda bir aydının isyanını harekete geçirir. Bir aydın olarak olan bitene karşı çıkar. Mücadele eder. Zaten, ‘ölüme karşı savaşmak, yaşamın anlamını istemek, kural ve birlik için çarpışmak’ anlamına gelmez mi?

Ahmet Baytursınulı, Türkistan’ın aydınlatılması hareketinin önderlerindendir. 1912–1917 yılları arasında Türkistan’da Rus hükûmetine karşı bir ayaklanma başlatılır. 1917–1920 yılları arasında Çarlık Rusyası’nın devrimle yerini Bolşevik Rus hükûmetine bırakması sebebiyle Türkistan’da kısa da olsa bağımsız bir dönem yaşanır. Kazak cüzleri bu dönemde bir araya gelirler ve ‘Alaş-Orda Devleti’ni kurarlar. Bu devlet ancak üç yıl yaşayabilir. Daha sonra Ruslar egemenliği ele geçirirler. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği devri başlar. Alaş-Orda’nın ilk ortaya çıkışı 1905’tir. Daha sonraki dönemlerde çalışmalarını Alaş Partisi olarak sürdürmüş, 1928’de bu faaliyetler de sona ermiştir. Ama 1937 yılına kadar varlığını bir şekilde sürdürmüştür. Partinin adı Kazak Han’ı Alaş’tan gelmektedir. Onun diğer adı da Orda Han’dır. Alaş’ın amaçları, Türkistan’da hayatı çağdaş hale getirmek, Kazak ve Kırgızların kültürlerini hür bir şekilde yaşayabilmeleri, Türkistan bölgesine yerleşen Rusların buradan uzaklaştırılmasıdır.

Bu hareket, ‘Türkistan Müslümanları Komitesi’, Türkiye’deki ‘Jön Türkler’ hareketi, İtil-Kama bölgesindeki Mir Sultan Galiyev tarafından kurulmuş ‘Türk-Tatar Komitesi’ ile de iş birliği yapmaktaydı.

1919’da Alaş-Orda orduları Kızıl Ordu tarafından mağlup edilir ve liderlerinin çoğu öldürülür. Az sayıdaki Türkçü kanadın üyeleri Türkistan’ın güneyindeki Basmacı ayaklanmalarına katılırlar. Bu şekilde parti de hareket de dağılır.

Baytursınulı, 1917 Bolşevik devriminden sonra tekrar bozkırlara döner ve Alaş-Orda partisinde çalışır. Onun vatanı ve milleti için mücadele ettiği resmî kuruluşlardan biri Alaş-Orda’dır.

O, ayaklanmanın aydınlanma ile olacağını savunur. Ömrünü bu düşüncesini hayata geçirmek için uğraşarak harcar. İlk Kazak okullarının kurulup açılışını, ilk Kazak Türkçesini anlatan ders kitaplarının yazılımını o gerçekleştirir. Millet, ayağa kalkmak zorundadır, cahillikten bir an önce kurtulmalıdır. Kendine gelip bilim sahibi olmalıdır. Millet, ancak aydınlanmayla hürriyet ve istiklalini kazanabilecektir.

Eğer millet hareket etmezse ‘Qozğalmay uyqılı – oyav jatqan boyğa’ yatarsa kuruyan, haritadan silinen bir dere gibi yok olup gidecektir.

Kozğalmay bul küyiñmen jata berseñ,Bolarsın Karasuvday akırında 25. (Özen men Karasuv).

O devir toplumunda mücadele edilecek tek şey düşman değildir. Problem çoktur. En önemlisi uyuyan halkın, bir türlü uyanamayan halkın uyandırılmasıdır. Aslında başkaldırı haklarının şuuruna varmış insanın işi değil midir? Bu yüzden Baytursınulı’nda isyan ve ayaklanma kelimelerinin anlamları ‘uyanmak, uyandırmak’ fiillerine yüklenmiştir. Yani haklarını bilen bir kişinin yapabileceği iş: uyanık olmaktır. Başkaldıran düşünce belleksiz olamaz. Bu yüzden uyanmak gereklidir, gerilim gereklidir.

Sömürücüler o uykudayken onun her şeyini sömürmektedir. Ama o bunun farkında bile değildir. Düşman onların uyanmaması için elinden geleni yapmaktadır:

Bu netken jurt uykışıl? 26 (Jıyğan Tergen)

Şair, hapishaneden annesine suçsuz olduğunu haykırır. Devrin idarecilerinin duymak ve anlamak istemediği bu haykırışı annesinin anlayacağından emindir. Bu sözler bir bakıma dertleşmek, içini boşaltmak için kaleme alınmıştır. İçinde bulunduğu durumun kötülüğünü ‘Hakkımda bir suçlama bile yok. Ama beni ecelden başka hiçbir şeyin/kimsenin giremeyeceği bir yerde tutuyorlar. Ölmemi bekliyorlar.’27 mısralarında dile getirir. Ardından ufak bir isyan sezeriz: ‘Ben bunları yaşamayacaktım. Yoksa levhü’l-mahfuzda kalem bunları yazmaması gerekirken mi yazmış?’ söyleyişi bunu bize hissettirir.

Qalamda lavhul-mahbuz umıtqan ba, Jazbaptı bul orındı körmesine. (Anama Hat)28

‘Jıyğan Tergen’ şiirinde Kazak toplumunun önemli meseleleri ele alınır. Halkı ve halkın namusunu düşünenler azdır. Halk arasında birlik yoktur. İl idarecileri halka eziyet etmektedir. Halk memesi ağzında bir bebek gibi veya bir sarhoş gibi aralıksız uyumaktadır. Düşman, uyanıp kusurlarını görmemesi için onu uyandırmamaktadır.

Şiirin bütününde halk, eğitim ve okumaya davet edilir.

Bolsın kedey, bolsın bay, Jatır beykam, jım-jırt, jay.…………..Emşegin emip,Anağa senip,Bala uyktaydı jastıkpen.Kımızğa kanıp,Zengin olsun fakir olsunSessizce, gamsız yatıyor.…..Memesini emip,Annesine güvenen,Bebek gibi yastığında uyuyor.Kımıza doyup,Kızarıp janıp,Bay uyktaydı mastıkpen,Şalap işken kedey mas,Mına jurttıñ türi oñbas!…..Uykışıl jurttıTüksiygen murttıObır obıp, sorıp tur.Tün etip küniñ,Körsetpey miniñ,Oyatkızbay korıp tur. (Jıyğan Tergen).Kıpkırmızı kızarıp,Mest olanlar da uyuyor.Durmadan içen fakir de sarhoş.Böyle halk inan ki onmaz!……Obur, Kaşlarını çatmış,Uyuyan halkıSömürmeye devam ediyor.Senin gündüzünü de gece edipKusurunu göstermiyor.Uyandırmadan yatırıyor.

O, kendi insanlarına sitem eder, isyanını haykırır. Uyanan olsa da çok azdır. Onlara destek olanlar da azdır. İnsanlar düşmanla dostu bile ayıramamaktadır. ‘Böyle bir milleti hiç gördün mü?’ sorusu sitemin ve isyanın güçlülüğünü gösterir. Çünkü bu kadar vurdumduymazlık sabır sınırlarını zorlamaktadır.

Oyanğan ergeUmtılğan jerdeErüvşi az, serik kem.Kas bilgen dostı,Dos bilgen kastı,Munday eldi körip pe eñ?Kıs işinde birer kaz Kelgenmenen, kayda jaz?!Uyanan ereGayret edipKatılanlar çok az, yoldaş az.Dostu düşman,Düşmanı dost bilenBöyle bir halk gördün mü hiç?Kazlar, kış günündeGelmiş olsalar da hani nerede yaz?!(Jıyğan Tergen)

Uyanan erler çok azdır. Hâlbuki en çok onlara ihtiyaç vardır. Halkın uyanması ve kendi kurallarını koyması gerekir. Onun gevşemesi, kanun ve kuralların bulanıklaşması baskıları büyütecektir.

Baytursınulı, aynı fikirde olduğu yoldaşlarıyla birlikte Kazak halkının gaflet ve basiretsizlikten kurtulması için onların aklına, yüreğine ve sezgilerine tesir etmek amacıyla çalışır. Şair, hemen hemen bütün yazı ve şiirlerinde halkın birçok problemine değinir, asıl sebebin cehalet olduğunu her defasında üstüne basarak belirtir. Rusya’ya bağlı olunmasının, geri kalmanın, sürgün ve idamların sebebi cahilliktir. Halk rahat rahat uyumaktadır. Bir kaygısı, bir derdi yoktur. Ama bu arada memleket elden gitmektedir.

Halkın ne olursa olsun uyanması gereklidir. Milletin beli kırılmaya yaklaşmıştır. Malı resmî güçlerin marifetiyle talan edilmektedir. Canı emniyette değildir. Gençleri hapislerde çürümektedir. Şair, isyan eder; milletine artık uyan der. Halkın harekete geçmesi şarttır.

Kazağım, elim, Kaykıyıp beliñ, Sınuvğa tur tayanıp.Talavda malıñ, Kanavda janıñ, Aş köziñdi oyanıp.Kanğan jok pa äli uykıñ,Uyktaytın bar ne sıykıñ! (Jıyğan Tergen)Kazağım, halkım,Belin kaykılmış,Kırılmasına az kalmış.Malın talan edilmekte.Canın tehlikede.Artık gözünü aç da uyan!Hâlâ uykun mu var?Uyumaya devam edecek hâlin mi var?

Uyan halkım, sana söylenen ninniler gerçek değil diyerek başkaldıran şair, hiçbir şekilde ümitsizliğe kapılmaz. Psikolojisi her zaman dışa dönüktür, iyimserdir. Ardı ardına sorduğu sorularla halkını uyandırmaya çalışır. Özgür yaşayan milletin, doğru konuşan bey’in, ‘bey’li günlerdeki hayatın, adalet dolu günlerin nerede? Artık ninnilere inanma. Uyan. Artık mücadele başlamak zorunda. Ayaklanmak ve karşı koymak şart. Bunun için de ey halkım uyan!

Erkin dala. Erkiñ kayda? Erkiñdegi Körkiñ kayda?Tuvra aytatın Biyiñ kayda?Biy bardağı Küyiñ kayda?Adal köñil Aktık kayda?Jalğan anttan Saktık kayda?Äldiy-äldiy!-Men de deymin Sirä, ‘äldiyge’ Senbe deymin. (Jubatuv)Özgür ovaÖzgürlüğün nerde?Özgür zamanlarındakiGörkün nerde?Doğru konuşanBeyin nerde?Beyli zamandakiHâlin nerde?Adil gönülleSaflık nerde?Yalan yemindenSakınma nerde?Ben de “Ninni ninni!”Derim.“Ninniye” kesinlikleİnanma derim.

İnsanların milletin ve vatanın durumunu düşünmeyip vurdumduymaz davranmaları şairi üzer. Bazen de kahreder. Sadece kendilerini, ‘doyuracakları mideleri’ni düşünen bu insanlar yine de kendi insanıdır. Bir an önce uyanmaları lazımdır. İsyanını sert bir dille söyler:

Ottay ber, januvarım eki ayaktı, Adamdık hayuvanğa kanşa kajet?!İki ayaklı hayvanım otlayıver.Hayvan için insanlığa ne hacet?!(Adamdık Diykanşısı)

Şair, milleti uyandırmaya çalışan bir sivrisinektir. Bütün aydınlar da öyledir. Kazaklar hep uyudukları için onları anlamamakta, dinlememektedir. Düşman sürekli zarar vermek için uğraşmaktadır. Aydınlar halkı uyandırmak için sürekli sözle onu sokmaya çalışmaktadır.

Mısalı Kazak-malşı uyktap jatkan, Jılandı päle delik añdıp bakkan.Päleniñ türin körgen men-Sarmasa Halıktı ‘oyansın’ dep sözben şakkan.Örneğin, Kazak uyuyup duran bir çoban. Yılanise, bir bela bakıp duran.Belanın türünü görüp de halkı uyandırmak içinsözle sokan sivrisinek Sarımasa’yım.(Malşı men Masa)

Şair bazen söylediği sözlerin yeterli olduğunu düşünmekte, sert söylersem sözlerim rahatsız eder demektedir. Ayrıca; ‘Bir türlü uyanmayan halk, beni anlamaz da sivrisinek gibi bir gün yok eder mi?’ diye de korkmaktadır. Ama bu korku bile onu yolundan döndürmez. Mücadeleye devam eder.

‘Oylaymın ‘osı söz de jetedi’ dep, ‘Kattı aytsam, sözim batıp ketedi’ dep, Uykısı aşılmağan jurt özimdi Korkamın ‘Sarmasaday etedi’ dep.İyice söylesem sözüm batar diye düşünüyorum.O yüzden de bu söz yeter diye düşünürüm.Uykusu açılmayan halk, beniSivrisinek gibi ezer diye korkarım.(Malşı men Masa)

İdealistliğini halka da aşılamaya çalışan Baytursınulı, bundan hiç vazgeçmez. Her şartta, her durumda mücadelesine devam eder. Zaten halk ancak kendi isterse, mücadele ederse azatlığa ulaşacaktır. Bunu şuurlu insanlar gerçekleştirecektir. Bu, belleği olan insanların işidir. Halkın harekete geçmesi kıtlığı da, açlığı da, yokluğu da, tutuklamaları da sona erdirecek, şartları düzeltecektir.

Uyanma gerçekleştikten sonra yapılacak ikinci iş birlik olmaktır. Birlik ve beraberlik olmadan tek başına mücadele etmek yarardan çok zarar getirecektir. Birlik olmamanın acısını bütün Türkistan zaten çekmektedir. Birlik olunsaydı, hanlıklara ayrılmasaydı Rus güçleri Türkistan’ı avlayabilir miydi? Türkistan bu kadar hızlı bir şekilde istila edilir miydi? Rus hâkimiyeti altına girer miydi? Şair iki uçlu isyanlarla boğuşur, bunu da birçok dertle uğraştık diye ifade eder:

Şığarmay bir jeñnen kol, bir jerden söz, Alalık altı bakan dertpen kirdik.Birlik olup, birlikte hareket edemedik.Yazık, birçok dertle bu hale geldik.(Kazak Kalpı)

Ahmet Baytursınulı’nın bu mücadele azmi ve ülkülerini halka aşılamaya çalışması, halka yol göstermeye çalışması devrin şartları içinde değerlendirildiğinde büyük bir cesaret ve kahramanlık örneği ve güçlü bir başkaldırıdır. Ne yazık ki halk arasında anlaşılmaması bir yana yalanlarıyla onu suçlayanlar da vardır. Bu tür davranışlar her insan yüreği gibi onun da yüreğini yaralamıştır, başkaldırısını artırmıştır.

Jurtka köñil kalıp tur, Jurt jalğanğa nanıp tur.Ötirik örlep küşeyip, Şın jeñilip talıp tur.Gönül halka küsüyor.Halk yalana inanıyor.Yalan alevlenip güçlenirkenGerçek yenilip çöküyor.(Javğa Tüsken Jan Sözi)

Bütün kötü şartlara ve ihanetlere rağmen o, yine de yolundan dönmez. Yolun çok kolay olmadığını, çetinliklerle dolu olduğunu bilen şair bütün olumsuzlukları düşünerek bu yola baş koymuştur. Bunu ‘bütün yolları düşünüp derinini sığını anladım’ diye belirtir.

Är joldı oylap,Oyıma boylap,Uktım tayız, tereñdi (Jıyğan Tergen).Her yolu defalarca düşündüm,Beynimde yorumladım.Fikre dalıp sığ olanla derin olanı anladım.

Çıktığı yolda çok farklı problemler vardır. Bunları tek tek aşmak gerekecektir. ‘Yokluğun yolu’ zordur:

Kaytersiñ, jokşılıqtıñ jolı kıyın, Ne yaparsın?! Yoksulluğun yolu çetin.(Tülki men Karaşekpen)Suv da bolar ol jolda tav da bolar, Javdıñ oğı, jayğan tor, av da bolar.Bu yolda su da olur, dağ da.Düşman oku, atılan ağ, av da olur.(N.K. Hanımğa)

Bu yolda karşısına çıkanlar bazen kendi insanları hatta yakınlarıdır. Yakınları, yabancılar gibi kollarını bağlattırmış, yolunu kesmişlerdir. Buna da isyan eder:

Baylattırğan kolımdı,Bögettirgen jolımdı,Jakınım bar, jatım bar,Habarlana jatıñdar! (Tilek Batam)Elimi bağlattırmış.Yolumu kapattırmış.Yakınım var. Yadım var.Haberiniz olsun!

Baytursınulı, bütün kötü şartlara, çektiği eziyetlere rağmen dimdik ayaktadır. Bu yolda ölüm de vardır. Ne olursa olsun o yolundan dönmeyecektir.

Zorığıp, jolda ölip kalatınmın, (At pen Esek)Zorlanıp yolda ölüp kalacağım.Uzak jolğa niyet kıp bir şıkkan soñ, Jarım joldan kaytpaspın, karındasım.Kardeşim, niyet edip bu uzun yola çıktıktan sonrayolun yarısından dönmem.(N.K. Hanımğa)

Millet hiçbir şey yapmadan teslim olursa gelecek nesiller onlara ‘ses bile çıkarmadan ölüp gitmiş’ demeyecek mi? Bu soru bile ondaki başkaldırıyı güçlendirir.

Ündemey ölsek,Süyekpen kömsek,Keyingiler demes pe?!Lak kurlı bakırmay,Ölgen eken, apırım-ay! (Javap Hattan)Ses çıkarmadan ölsek,Kemiğimizle gömülsek,Sonrakiler “Ey Pirim!Oğlak gibi boğazlanmış, ses çıkarmadan ölmüş!”demez mi?

Mücadele öncelikle aydınlanma ile olacaktır. İlk olarak eğitilecek kesim ülkenin geleceği olan çocuklardır. Onlar, ilim öğrenerek önce cahillikten kurtulacak, bu sönmeyen, kaybolmayan ilim yoluyla milleti ve vatanı diğer ilerlemiş milletlerin seviyesine getireceklerdir.

Balalar bul jol bası danalıkka, Keliñder, tüsip, baykap, karalık ta.Bul jolmen bara jatkan öziñdey köp, Solardı köre tura kalalık pa?!Danalık öşpes jarık, ketpes baylık, Jüriñder, izdep tavıp alalık ta! (Tartuv)Çocuklar! Bu yolun başı bilgeliğe gider.Gelin! Gidip bakalım, görelim.Bu yoldan sizler gibi giden çok.Onları da görelim mi?!Bilgelik: sönmez ışık, bitmez zenginlik.Haydi! Takip edip bulup alalım mı?

Kazaklara ayrıca nasihat eden Baytursınulı, onların rahatlığına da isyan eder ve ‘geçmişinizle övünüp rahat rahat yatacağınıza siz de vatan ve millet için bir şeyler yapın’ der. Atalar yapmış, başarmış. Onlar borcunu ödemiş, sıra sende. Onlara değer veriyorum. Ama sen ne yaptın? Ne yapıyorsun? der.

Senemin häm bilemin atañ jayın, Senderdi kadirlevge deymin ne üşin?Ötkizdi öz bastarıñ kanday eñbek?Atañda körde jatkan jok jumısım.Atanın durumunu bilirim, ona inanırım da.Sizlere hürmet göstermek, ne için derim? Siz nekadar eziyet çektiniz?Kabirdeki atalarınızla bir işim yok.(Kazdar)

‘Jubatuv’ şiirinde vurgulanan diğer bir konu Kazak topraklarının Ruslara verilmesi meselesidir. Ruslar, 1800’lü yıllardan itibaren Türkistan’ı ele geçirme, asimile etme ve zorla Rus kültürünü aşılama yolunda ilerlemektedir. Bunu gerçekleştirmenin bir yolu, toprakların bir şekilde işgal edilmesidir. Çarlık Rusyası, hudut bölgelerine kaleler kurarak bu bölgelere Türkistan’da yaşayan Türklerin girmesini yasaklar. Oradaki yerli ahâliye çok ağır vergiler getirilir. Bu, çok uzun bir zaman dilimine yayılmış, planlı bir istiladır. Bu kaleler, bereketli toprakların olduğu yerlere yapılmış ve Kazaklar (ve Türkistan’ın diğer bölgelerinde diğer Türk boylarından olanlar) verimli ve bereketli topraklara alınmamıştır. Bu topraklara sürekli Rus Kosakları yerleştirilir. Kazaklar bu topraklardan sürülür. Hem Çarlık Rusları hem de devrim sonrasındaki Ruslar Kazakları zoraki olarak yerleşik hayata geçirme siyaseti de izlerler. Bu arada ellerindeki hayvanlara el konulur. Ağır vergiler ödemeleri istenir. Yetmez, bereketli toprakları ellerinden alınır. Bütün bu olaylar Kazaklar için çok büyük kıtlık ve açlıklara sebep olur. Milyonlarca insan açlık yüzünden çok kötü şartlarda ölür. Ayaklanma ve başkaldırılar olsa bile hem ekonomik yönden hem de güç bakımından kötü durumda olan Kazaklar direnemezler ve bu ayaklanmalar kanlı bir şekilde bastırılır. Bu devirde Ruslara karşı koyacak kuvvetli bir Türk devletinin olmaması, Türkistan’daki hanlıkların birbirine düşmesi, boylar arasında süregelen tarihî rekabet bu bölgede yaşayan her Türk boyunu zayıflatmış, Türk boylarının konar-göçer yaşaması da teşkilatlı ve üstün silah gücü olan Ruslara karşı koymayı zorlaştırmıştır.