banner banner banner
Şafak Sancısı
Şafak Sancısı
Оценить:
 Рейтинг: 0

Şafak Sancısı

Gençliği mi umman gönlün,
Yoksa hayal tomurcuk.
Yüz yaşayan şair Jambıl,
Şu kudrete bakınız,
Gürcistan’a gittiğinde
Bir güzele kapılmış.

İşte budur, tam manada yiğitlik.
Zaman örsü ihtiyara boyun eğdirememiş.
“Ne muhteşem metanet bu,” diye bir Rus şairi
göz yaşlarını silmiş.
Yaşlılar var hayalleri küheylan,
Bozkırları kucağına sığdıran,
Güzellikten hisse almayı unutan,
Yok olmaya mahkum olur an be an.

Yer yüzünde rüzgar silen iz de çok;
İradesiz, her daim olmuş talan.
Otuz yaşta nine olan kız da çok;
Gençler de çok otuz beşte yaşlanan.

Genç kim,
İhtiyar kim,
Zaman bunun sarrafı.
Gençler artsın ufku geniş, kararlı.
Yaşlılık, gücün eksilmesi,
metanetsiz erkekler;
Her zaman da toplum için zararlı.

Mesutsun sen, her seherde gözünü
Güzelliğe doyurmaktan kaçmazsan.
Yaşlılıkla kandırma sen kendini
İhtiyarlık yaşla ölçülmez hiç bir an.
Mutlu odur her seherde gözünü
Güzelliğe doyuran ve kanmayan.

Aytmatov: Güzel yaşlanmanın da maharet istediğini, yani yaşın ilerlemesine rağmen genç ve dinç kalmanın mümkün olduğunu sözde de, özde de ispatlayan büyüklerimizdendir Jambıl Jabayev. Tabii yukarıdaki romantik vakayı efsane olarak değerlendirmek doğru olur. Olay, keskin ve geniş bir hayalin sonucudur. Şifahi şairliğin asıl özelliği de burada.

Başımızdan geçen totaliter sistem devrinde, halk arasından çıkan kaynak su misali yüce kabiliyetlerden, Kömünist Parti siyasetinin propagandacıları olarak istifade edildi. Okuma yazma bilmediğinden dolayı Jaken’e (Jambıl’a) de özel katip tayin edildi. Hatta şiirlerin konuları bile yukarıdan seçilip gelmiyor muydu?

Şahanov: Jambıl hakkındaki dedikodular günümüze kadar süregelmiştir. Bazıları, onda göze çarpacak kadar şairlik yeteneğinin olmadığını, kimileri ise özel bir şahsa tapmayı yeğleyen basit bir manzumeci olduğunu dile getiriyorlar. Fakat hakikat şudur ki, o yıllarda yazılı edebiyatın temsilcilerinden birkaç kişi hariç hepsi Lenin ile Stalin’i övmekteydiler ve onların büyüklüğünü sanat diliyle methetmekte adeta yarışıyorlardı. Zamanın şartları böyle yapmayı gerektiriyordu. Bir de halk, önder bildiği şahıslara öyle güveniyordu ki… Herhangi bir değerlendirmeyi yaparken o olayın geçtiği zamanın şartlarını göz önünde bulundurarak ele almalıyız. Yoksa bir şahsı veya olayı bulunduğu ortamdan ve devirden sıyırarak bugünkü şartlara sokarsak, tek taraflı değerlendirmiş ve böylelikle büyük bir adaletsizlik yapmış oluruz.

Aytmatov: Son derece haklısın…

Şahanov: Jaken (Jambıl), Kırgızların nice güçlü şairleri ile, ozanları ve küyşileri [(Küy: Kazak ve Kırgızlara has, sözü olmayan, sadece besteden ibaret olup millî çalgılarla çalınan bir müzik türü. Küy sanatı Kazaklarda çok gelişmiştir. Dilinden anlayana her bir küy büyük bir hayat dersi verir. Küyü besteleyen ve çalanlara da küyşi denir. (Ç.N.)] ile samimi dostluklar kurmuş. Temeli dostluğa ve kardeşliğe dayanan sanatkarlar, iki halkı da sanat eserleri ile desteklemişler. Yüksek kabiliyetli insanların kendi ortamını aşan şey, onların tuhaf karakteristik özellikleri oluyor genelde. Sözünü ettiğimiz sanatkarlar da böyle anlarda birbirilerine sığınagelmişlerdir.

Aytmatov: Kırgızların ünlü şairi Toktagul’un ta Sibiryadan sürgünden kaçtığı zaman evine gitmeden önce Jambıl dostuna gelmesi, dediğin kardeşliğin canlı bir örneğidir.

Şahanov: Elbette öyledir. Jambıl sabahtan akşama, akşamdan sabaha Manas’ı jırlarken Kırgızın birçok ozanlarından hayli ileri gitmiş. Kırgızların ünlü küyşisi Maratali ile küy yarışması yaptığını duymuşsunuzdur. Yaşlıların söylediklerine göre, o yarışmada Jambıl Kırgızların 13 küyünü, Muratali ise Kazakların 15 küyünü harikulade bir ustalıkla çalmışlar.

Masimhan Beysebayev isminde, bir zamanlar Kazak Komünist Sovyet Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu Başkanlığını yapan bir aksakaldan duyduğum, Jambıl hakkındaki bir olay aklıma geldi.

– “Ben o zamanlar Almatı vilayeti Parti Komitesi Başkanıydım”, diye başlamıştı adam konuşmasına.

Jambıl ilçesi, Almatı vilayetine bağlıdır. Jaken’in tüm SSCB’de şöhret bulduğu, hatta Stalin’den bizzat destek aldığı yıllardı. Bir gün; “Jaken doksanı aşkın bu yaşında evleneceğim diye başımıza bela açtı. Evleneceği kişiyle de görüşmüş, ön hazırlıklarını yapmış. Sözümüzü dinleyeceği yok. Kendi dediğinde direniyor,” diye soğuk bir haber aldık. Kazakistan Komünist Partisi Merkez Komitesi Başkanı Cumabay Şayahmetov, bu haberi aldığında deliye döndü. O kadar şoke olmuştu ki yerinde oturamıyor, odasının içinde volta atıyordu. Halkımızın gurur kaynağından sayılan, geniş bir coğrafyaya ün salan kıymetli bir şahsın beklenmedik bir anda böyle bir karara varması, bir taraftan çok komik, daha önemlisi de o zamanki toplumun mazbut ahlak kurallarına aykırı, akıl almaz bir davranıştı.

– “Bu dehşetli haber kimse duymasın,” dedi Cumabay Şayahmetov.

– “Hemen tedbir alın, harekete geçin ve durdurun. Evleneceği kadının akrabaları var mıymış?”

– “Çocuğu kolhozda çalışıyormuş.”

– “Alelacele İlçe Parti Komitesi başkanıyla ve kolhoz idarecisiyle irtibata geç. Kadını kararından vazgeçirsinler. Ama Jambıl’ın kendisine hissetirmesinler” diyen Şayahmetov, masayı yumruklayarak devam etti:

– “Kadının çocuğu vasıtasıyla harekete geçmek en doğrusu. Annesine sahip çıkamayan, ne biçim evlattır? Eğer bu dediklerimi yapamazsan görevine son verileceğini unutma.”

Emir emirdir, her şeyi Başkanın dediği gibi yaptım. Birçok müdahale sonucunda, o kadın Jambıl’la evlenmekten vazgeçti. Biz de rahatladık tabii. Müjdeli haberi anında C. Şayahmetov’a ulaştırdık.

Cumeken (Cumabay Şayahmetov) ; “Aferin size. Bir kadına söz geçiremeyecekseniz sizin koca halkı idare edebileceğinizden şüphe duyulmalıydı,” diye memnuniyetini belirtti. Bu arada olup bitenlerden Jambıl’ın haberi olmaması gerektiğini tembihledi.

Aradan çok bir zaman geçmemişti. “Şair Jambıl çok hastalanmış, yatağa düşmüş” haberini aldık. Haberi alır almaz bir grup hükümet ve parti yetkilileri olarak Cumabay Şayahmetov başkanlığında yola çıktık. Jaken’in köyü Almatı’dan yaklaşık 70 km. uzaklıkta olan, doğal güzellikleri ile bakan gözü rahat ettirecek bir yer.

Biz geldiğimizde Jaken arka odada gelenlere sırtını dönmüş yatıyordu. Sıraya dizilmiş olan bizlerin selamını almadığı gibi dönüp bakmadı bile. Sanki odada tek başınaymış gibi yatıyordu. İnat etmekte olduğunu anlamıştık.

C. Şayahmetov; “Selamun Aleykum, Jake!” dedi. Arkasından da biz selam verdik.

Jaken, bu sefer, kulağının yanından elinin ucunu kaldırmakla yetindi.

Tam o esnada içeri giren Jaken’in gelini, yatağın altındaki leğeni dışarı götürüyordu. Az sonra Jaken yavaşça bize dönerek başını yastığa koydu ve son derece hiddetli bir ifadeyle;

– “Ey, geri zekalı ahmaklar, siz beni ne zannediyorsunuz? Bu yaşta evlenip de gönül eğlendirmek istediğimi mi düşündünüz? Yolun yarısında atın ölmesin demişler, karımın vefatından sonra adeta elim kolum bağlandı, gelinin eline bakıyorum görüyorsunuz, kayınpederin sürgüsünü temizliyor çocukcağız. Yazık değil mi? Hanımım olsa geline bunca yük olur muydum? Ama ne yazık ki bunları sizin sınırlı akıllarınız almıyor. Senelerdir koskoca Kazak ülkesini idare etmenize rağmen, kuş beyni kadar beyne sahip olamamanıza üzülüyorum,” diyerek bize tekrar sırtını döndü.

Aytmatov: Değer zarfta değil mazruftadır derler ya. Şairane naz ve yön bilirlik iç içedir burada. Aslında Kazak ve Kırgız’ın her yönden gösterişli şairleri Süyinbay ile Katağan’ın, Jambıl ile Toktağul’un, Toğolok Moldo ile Ümbetali’nin, Kenen ile Alimkul’un içli dışlı ilişkileri, iki halkın samimi beraberliğinin temel taşlarını oluşturmuştur.

Şahanov: Evet, mesela Şabdan, Kahraman Rus Ordusu Albayı ve aynı zamanda da Zadegân (asilzade) unvanını almıştır. Ancak bu unvanıyla şahsi menfaatini değil, bir milletin tamamının çıkarlarını kollamıştır.

Kahraman Şabdan, Kırgız ile Kazak’ın sanatkarlarını birbirinden ayırt etmeden seven; devrinin yüksek mevkiini, zadegânlığı elde etmesine rağmen çok mütevazi, herkese açık, cömert biri imiş.

Bununla ilgili, birara dertleşme sırasında Cumhurbaşkanı Askar Akayev’den duyduğum bir hikâye aklıma geldi…

Kazakların Jetisu diye adlandırdığı güzel mekanı jırlarıyla besleyen Jambıl, yerli idarecilere küstüğü zaman “Kırgız kardeşime, Şabdanıma gittim” der, Alatav’ın güneyine doğru yola düşermiş. Bir gün Çonkemin’de ikamet eden Zadegan Şabdan, Vali Kalpakovskiy’in “Çabuk gel!” diyen emir davetine icabet etmek için faytonlarını ve birlikte gelecek adamlarını hazırlayıp, tam yola koyulmak üzereymiş ki Jambıl gelmiş. Bunu görünce Şabdan:

“Durunuz! Kolpakovskiy yarı padişah dahi olsa Jambıl’dan büyük değildir. Jaken’i ağırlayıp uğurladıktan sonra ancak sefere çıkabiliriz,” diye emir vermiş. Şair dostuna karşı duyduğu saygıdan dolayı altı kanatlı beyaz çadır [Kazak-Kırgız kültüründe çadırın bir çok çeşidi vardır. Büyüklüğü, yapıldığı malzeme türüne bakarak misafir çadırı, zengin, fakir, genç, evlenenlerin çadırı, yas çadırı vs. diye ayrılmaktadır. Altı kanatlı beyaz çadır da çok geniş üstüne beyaz keçeden örtülü olup çok kıymetli misafirleri ağırlamak için kullanılmaktadır. (Ç.N.)] kurdurup o civardaki hatırı sayılır kişileri de davet ederek ihtişamlı bir ziyafet düzenlemiş. Şaire, sabaha kadar, “Manas” ile “Suranşı Bahadür” destanlarını jırlatarak jıra susamış gönüllerin hasretini gidermiş.

Şabdan’ın anası Baalı Beybişe’in, [Birkaç hanımı olan kişinin en büyük hanımına verilen ad. Aynı zamanda hatırı sayılır kadınlar için de saygı ifadesi olarak “Beybişe” kelimesi kullanılır. (Ç.N.)] “Yavrum ta çocukluğundan cömertliğiyle tanınmıştı. Üç yaşına kadar göğsümü tek başına emmez, komşu çocuklarını ellerinden tutar, getirir beraber emerdi” dediği malumdur.

Kırgızlar ile Kazaklar arasında mertliği menkibelere konu olan Şabdan’ın, 40 yaşlarında çekildiği bir fotoğrafında göğsüne taktığı iki madalya göze çarpıyor. Yaşlandığı sırada çekildiği bir fotoğrafında ise bir tek madalya kalmış. Bunun hikâyesi de çok ilginç: Bir gün Şabdan evindeyken bir dilenci kapısına gelmiş. Dilencinin hal hatırını, soyunu sopunu soruşturunca küçük yaşta öksüz kaldığını, hiç akrabası, yakını olmayan bir zavallı olduğunu anlamış. Sadaka vermek için etrafını yoklamış ama o anda bir şey bulamamış. Şabdan’ın eski servetinden, sadece boz boğasının kaldığı sıralarmış. Hiç bir şey bulamayınca eski ceketinin göğsüne taktığı, Rus İmparatorluğundan aldığı iki altın madalyanın birini çıkarıp dilenciye vermiş ve demiş ki:

– “Bişkek’in pazarına götür, sat. Parasını al veya hayvanla takas et. Böylece dilencilikten kurtul.”