Dr. Cemile Kınacı
Kazak Edebiyatında İmaj ve Kimlik (1925-1991)
Alaş Orda yiğitlerine ve her şeyim olan aileme…
Takdim
Canseyit TÜYMEBAYEVKazakistan Cumhuriyeti Ankara BüyükelçisiGünümüz Kazakistan Cumhuriyeti 25 yıllık genç bir devlet olmasına rağmen, aslında Kazak Türklerinin, kökleri çok derinde olan bir devlet geleneği vardır. Kazaklar ilk olarak 1465 yılında, Kerey ve Canıbek Sultanlar idaresinde Kazakistan’ın Yedisu nehri kıyılarında Kazak Hanlığını kurmuşlardır. Dolayısıyla bugünkü Kazakistan’ın ve Kazak halkının, kökleri derinde olan bir tarihi ve güçlü bir devlet gelenekleri mevcuttur. Kerey ve Canıbek Sultanlar tarafından Kazakistan’ın temellerinin atıldığı 1456’dan günümüze kadar, Kazaklar, atalarının kurdukları devleti devam ettirmişlerdir. Bu bakımdan Kazakistan, kurulduğu günden günümüze kadar, komşu ülkelerle olan ilişkisini barış ve huzurlu bir şekilde asırlardır sürdürmektedir.
Kazakistan, 1991 yılındaki bağımsızlığın ardından oldukça hızlı bir şekilde yol almıştır. Bu ise Kazakistan’ın güçlü bir tarihe sahip olmasından kaynaklanmaktadır. Kökleri derinde olan bir devlet, şüphesiz ki geleceğe de emin adımlarla ilerleyebilir.
Son yıllarda Türkiye-Kazakistan arasında siyasî ve ekonomik ilişkilerdeki gelişmeye bağlı olarak her geçen gün iki ülke arasındaki kültürel ilişkiler de hızla gelişmektedir. Kültürel ilişkiler kapsamındaysa özellikle edebî ilişkilerin çok önemli bir yeri var. İki halkın önemli edebiyatçılarıyla ilgili karşılıklı olarak yapılan toplantılar ve karşılıklı eser basımı, edebî ilişkilerin gelişmesine büyük katkı sağlıyor. Özellikle son dönemde gerek Kazak edebiyatının önemli eserlerinin Türkiye Türkçesine kazandırılması gerekse Türk edebiyatının eserlerinin Kazak diline çevrilmesi ve iki halkın birbirinin edebiyatından haberdar olması bizler açısından oldukça sevindirici. Bunun yanı sıra, Türk bilim adamlarının Kazak halkıyla ilgili yaptıkları inceleme eserleri de yayınlanarak iki ülkenin edebî ilişkilerine katkı sağlıyor.
Son yıllarda Türkiye’de Kazak edebiyatı üzerine yaptığı çalışmalarla Dr. Cemile KINACI gönüllü bir Kazak kültür elçisi olmuştur. Elinizdeki kitapta Kazak halkının dilini, edebiyatını ve tarihini bütün yönleriyle görmek mümkündür. Önce doktora tezi olarak hazırlanan bu kapsamlı inceleme, ideoloji-edebiyat ilişkisi bağlamında Kazak millî kimliğine vurgu yapmakta ve kökleri oldukça derinde olan Kazak halkının tarihine ışık tutmaktadır. Bu çalışmada yer verilen 1925-1991 yılları arasında kaleme alınmış romanlar, şüphesiz 20. yüzyıl modern Kazak edebiyatının, Kazak romancılığının gelişme tarihinin önemli bir aşamasını temsil etmektedirler. Bu bakımdan elinizdeki bu çalışma, Kazak romancılığının gelişme sürecini, Kazak edebiyatının en önemli nesir ustalarının en ünlü romanlarıyla örneklendirmektedir. Yayımladığımız bu eser, Türkiye’de Kazaklar hakkında yapılan çalışmalara yeni bir boyut kazandırmıştır. Bu çalışma ile Türk okuyucu, edebiyat üzerinden kardeş Kazak halkının bütün dünyasını keşfedecektir.
Bu çalışmanın Türk-Kazak edebî ilişkilerini daha da sağlamlaştırmasını ve geliştirmesini dilerim. Umuyorum ki eser, Türk bilim çevresinin ve genel Türk okuyucunun Kazak halkını daha yakından tanımasına imkân sağlayacaktır. Bu vesileyle kitabın yazarı Dr. Cemile KINACI’yı kutluyorum. Kitabın yayınlanmasına katkı sağlayan TÜRKSOY Genel Sekreteri Sayın Düsen KASEİNOV’a ve Bengü Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Yakup ÖMEROĞLU’na teşekkürlerimi sunuyorum.
Takdim
Düsen KASEİNOV TÜRKSOY Genel Sekreteri1993 yılında Türk kültür ve sanatını tanıtmak, geliştirmek amacıyla kurulan TÜRKSOY, Türk dünyasının UNESCO’su olarak 20 yılı aşkın süredir Türk halklarının gönül birlikteliğini ve kardeşliğini güçlendirmek, ortak Türk kültürünü gelecek nesillere aktarmak ve dünyaya tanıtmak için aralıksız çalışmaktadır.
TÜRKSOY, ressamlar buluşmaları, opera günleri, edebiyat kongreleri, anma toplantıları gibi geleneksel faaliyetlerle Türk dünyası bilim adamı ve sanatçılarının birbirlerinin deneyimlerinden karşılıklı olarak istifade etmelerine imkân sağlamaktadır.
TÜRKSOY, bütün bu faaliyetlerin yanı sıra yayınlarıyla da Türk halklarının zengin kültürel mirasını geniş kitlelere ulaştırmaktadır. Bu yayınlar aracılığıyla Türk ülkeleri arasında sıkı kültürel bağlar kurmaktadır. Ayrıca, Türk halklarının ortak geçmişini, dil, edebiyat, kültür ve sanatını, bütüncül bir yaklaşımla ele alan bilimsel çalışmalar da gerçekleştirmektedir.
Kazakistan Cumhuriyeti, TÜRKSOY’un kuruluşundan itibaren TÜRKSOY’a üye ülke olarak aktif bir şekilde faaliyetlere iştirak etmektedir. Türkiye ve Kazakistan arasındaki siyasî ve ekonomik ilişkilere bağlı olarak iki ülke arasındaki kültürel ilişkiler her geçen gün gelişerek devam etmektedir. Kültürel ilişkilerin önemli bir sacayağını da edebî ilişkiler oluşturmaktadır. Hem Kazakça edebî eserlerin Türkiye Türkçesine kazandırılması hem de Türkiye Türkçesindeki edebî eserlerin Kazakçaya çevrilmesi iki ülke arasındaki edebî ilişkilerin gelişmesine katkı sağlamaktadır. Zaman zaman TÜRKSOY da yayınlarıyla TÜRKSOY üyesi olan Türkiye ve Kazakistan ülkelerinin edebî ilişkilerinin gelişmesine destek vermektedir. Bu bağlamda, Çağdaş Kazak edebiyatı ile ilgili çalışmalarıyla tanıdığımız Dr. Cemile KINACI tarafından uzun ve titiz bir çalışma sürecinin sonucunda ortaya konulan “Kazak Edebiyatında İmaj ve Kimlik” adlı bilimsel çalışma, TÜRKSOY üyesi iki ülkenin kültürel ilişkilerine katkı sağlayacaktır. Dolayısıyla bu eseri, iki ülke arasındaki kültürel ilişkilerin gelişmesini destekleyen çalışmaların bilimsel bir halkası olarak sunmaktan büyük bir mutluluk duymaktayım.
Umarım, Kazak edebiyatında imaj, kimlik, ideoloji ve kahraman olgularına odaklanan bu eser, kardeş Kazak halkının millî kimliğini, zengin kültürel geleneklerini, tarihini Türkiye’deki Türkoloji bilim çevresine ve kardeş Kazak halkını merak eden bütün ilgililere tanıtma noktasında katkıda bulunacak ve bundan sonra yapılacak olan Kazak çalışmalarına ana kaynak olacaktır.
Teşkilatımız adına bu eserle Türkiye’deki Kazak çalışmalarına katkıda bulunan Dr. Cemile KINACI’ya, eserin yayımlanmasında destek olan Kazakistan Cumhuriyeti Büyükelçisi Sayın Canseyit TÜYMEBAYEV’e ve Avrasya Yazarlar Birliği Başkanı ve Bengü Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Yakup ÖMEROĞLU’na en derin şükranlarımı sunarım.
Takdim
Yrd. Doç. Dr. Yakup ÖMEROĞLU Avrasya Yazarlar Birliği Genel BaşkanıAvrasya Yazarlar Birliği, kurulduğu ilk günden bu yana yürüttüğü faaliyetlerle kardeş Kazakistan ile sıkı edebî ilişkiler kurmuştur ve bu ilişkileri geliştirerek faaliyetlerine devam etmektedir. Avrasya Yazarlar Birliği, Türk ve Kazak edebiyatçılarıyla ilgili karşılıklı olarak yapılan toplantılara ve karşılıklı eser basımına memnuniyetle destek vermektedir. Böylece Türkiye-Kazakistan edebî ilişkilerinin her geçen gün giderek gelişmesine de katkı sağlamaktadır.
Avrasya Yazarlar Birliği Genel Başkanı olarak, özellikle son dönemde Kazak edebiyatının tanınmış yazarlarının önemli eserlerinin Türkiye Türkçesine kazandırılmasına katkıda bulunmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Kazak edebiyatının abidevî eserlerinin Türkiye Türkçesine çevrilmesi, şüphesiz kardeş Kazak halkının Türkiye’de daha yakından tanınmasına ve Türk okuyucunun Kazak edebiyatından haberdar olmasına vesile olmaktadır. İki halkın birbirinin edebiyatından haberdar olması, bizim açımızdan oldukça sevindiricidir.
Türk ve Kazak edebiyatından yapılan çevirilerin yanı sıra, Kazak edebiyatı alanında yapılan bilimsel çalışmalar da Türk-Kazak edebî ilişkilerinin gelişmesine katkı sağlamaktadır. Dr. Cemile KINACI tarafından önce doktora tezi olarak hazırlanan ve daha sonra kitaplaştırılan “Kazak Edebiyatında İmaj ve Kimlik” adlı bu bilimsel çalışma, Türkiye’de Kazak edebiyatına dair yapılan en kapsamlı bilimsel çalışmalardan biridir. Eser, Kazak edebiyatında özellikle kimlik, millî kimlik ve “öteki” gibi edebiyat sosyolojisinin güncel meselelerine ışık tutan özgün bir çalışmadır.
Elinizdeki bu kapsamlı eserde, Kazak edebiyatının büyük nesir ustalarının başarılı romanları ele alınmıştır. Kazak edebiyatında 1925-1991 yılları arasında Kazak romancılığının gelişim çizgisini ele alan “Kazak Edebiyatında İmaj ve Kimlik” adlı çalışmanın Türk bilim çevresinde Kazak edebiyatı alanındaki çalışmalara yeni bir boyut kazandıracağını umuyorum. Kazak romancılığının gelişim çizgisini ortaya koyan bu kapsamlı çalışma, aynı zamanda kardeş Kazak halkının tarihine, yaşayışına, gelenek göreneklerine ve Kazak kültürüne ışık tutması bakımından da değerli bir bilimsel çalışma özelliğini taşıyor. Umuyorum ki Türk bilim çevresi ve kardeş Kazak halkını yakından tanımak isteyen ilgili Türk okuyucu, bu çalışma aracılığıyla Kazak halkını daha yakından tanıma fırsatı bulacaktır.
Bu bilimsel çalışmanın Türk-Kazak edebî ilişkilerine katkı sağlamasını ve iki ülkenin edebî ilişkilerini daha da geliştirmesini dilerim. Umuyorum ki eser, iki ülke halkının birbirlerini daha yakından tanımasına katkı sağlar. Bu vesileyle kitabın yazarı Dr. Cemile KINACI’yı hacimli çalışmasıyla iki ülkenin edebî ilişkilerinin gelişmesine katkısından dolayı kutluyorum. Kitabın yayınlanmasına destek veren Kazakistan Cumhuriyeti Ankara Büyükelçisi Sayın Canseyit TÜYMEBAYEV’e ve TÜRKSOY Genel Sekreteri Sayın Düsen KASEİNOV’a teşekkürlerimi sunuyorum.
Ön Söz
Dr. Cemile KINACIGabit Müsirepov’un UlpanSovyetler Birliği’nin 1991’de dağılışının ardından, Türkiye ve Sovyetler Birliği idaresi altındaki Türk yurtları arasında yakın ilişkiler kurulmaya başlanmıştır. Bu anlamda Türkiye’de standart ve standart olmayan Türk lehçelerine olan ilgi artmış, Sovyetler Birliği idaresi altında bulunan Türklerle ilgili akademik çalışmalar da yapılmaya başlanmıştır. Ancak Sovyetler Birliği’nin dağılışından günümüze kadar geçen süre içerisinde yapılan çalışmalara bakıldığında, bunların daha çok dil alanında yoğunlaştığı, buna karşın edebiyat sahasındaki çalışmaların geri planda kaldığı görülmektedir. Oysa Sovyet edebiyatı, devlet eliyle edebî faaliyetlerin yürütüldüğü, siyasî görüşlerin yansıtıldığı bir alan ve toplumun siyasî görüşlerini istenilen doğrultuda yönlendiren bir araç olarak dikkat çekici bir özellik taşır. Bu bakımdan Sovyet edebiyatı, kendine özgülük arzeder. Ayrıca Sovyet edebiyatında güçlü bir merkez-çevre ilişkisinin söz konusu olduğu görülür. Merkez Moskova’da alınan kararların Sovyet ülkesinin tamamında merkez Moskova ile aynı paralellikte uygulandığı dikkat çeker. Sovyet edebiyatı, Sovyetler Birliği Komünist Partisi tarafından alınan kararlar ışığında şekillenir. Özellikle 1934 yılında Sovyetler Birliği’ndeki edebî faaliyetlerin bütününü kontrol altına alan Sovyet Yazarlar Birliği’nin kurulması ve sosyalist realizmin Sovyet edebiyatının esas sanat metodu olarak kabul edilmesinden sonra, edebî faaliyetler tamamen devlet kontrolü altına alınır. Böylece Sovyetlerde edebiyat, komünist/sosyalist bir toplum yaratmanın aracı hâline gelir. Bu bağlamda merkez ve çevre edebiyatlarında Sovyetler Birliği çatısı altındaki halkların millî özellikleri bir potada eritilerek, ortak bir üst kimlik olan “Sovyet insanı” kimliği yaratılır. Dolayısıyla genel olarak Sovyet edebiyatı, özelde ise diğer Sovyet cumhuriyetlerinin edebiyatları, bu edebiyatlardaki merkez-çevre ilişkisi, Sovyetlere özgü ideoloji-edebiyat ilişkisi incelenmesi gereken önemli bir çalışma alanı olarak belirir.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından günümüze kadarki süreçte Türkiye’de standart Türk lehçelerinin yazılı edebiyatları ile ilgili yapılan çalışmalara bakıldığında, bunların monografik çalışmalar olduğu, özellikle dil ve üslûp çalışmalarında yoğunlaştığı görülür. Dolayısıyla bu eser, Sovyet döneminin bütününü ele alması, hâkim olan siyasî irade ile bağlantılı olarak Sovyet devri boyunca edebiyatta yaşanan iniş çıkışları göstermesi, Rus-Kazak örneğinde merkez-çevre ilişkisini yansıtması, “Sovyet insanı” üst kimliğini ve Kazak millî kimliğini ortaya koyması bakımından bu güne kadar bu alanda yapılmış olan çalışmalardan ayrılır.
Bu esere, Kazak edebiyatının çeşitli dönemlerinde yazılan (1925-1991) on altı roman temsilci olarak seçilmiştir. Bu romanlardan dördü ise doğrudan Kazak Hanlığı dönemini ele almaktadır. Sovyet ideolojisindeki değişmelerin gözlemlenebilmesi amacıyla zaman olarak bir sınırlandırma yapılmamış, bütün bir Sovyet dönemi esas alınmıştır. 1925-1991 yılları arasında geçen süre, yarım asırı aşkın uzun bir zaman dilimi olsa da, bu uzun süreç içerisindeki siyasî ve sosyal olayların Kazak edebiyatına hangi dönemde ne şekilde yansıdığını, Sovyet ideolojisinin bu dönemler içerisinde yaşadığı değişiklikleri, iniş çıkışları gözlemleyebilmek için Kazak edebiyatında yaşanan süreç, oluşturulan örneklem grubundaki romanlar esas alınarak tespit edilmeye çalışılmıştır.
Bu çalışma altı bölüm hâlinde inşa edilmiştir. Yazar özgeçmişleri ve roman özetleri verilirken kronoloji esas alınmıştır. Eserde “imaj” kavramı, terim olarak bir milletin başka bir millet hakkındaki düşünce ve görüşlerini ifade etmekle birlikte, suret, görünüş, zihinsel tasarım anlamlarında da kullanılmıştır.
Bu kitap, 2010-2014 yılları arasında, Ankara Üniversitesi’nde, Prof. Dr. F. Sema Barutcu ÖZÖNDER danışmanlığında hazırlanarak, 7 Mart 2014 tarihinde jüri karşısında savunularak kabul edilmiş “Kazak Sovyet Edebiyatında İmaj ve Kimlik” başlıklı doktora tezimin gözden geçirilmiş ve üzerinde bazı değişklikler yapılmış hâlidir. Doktora tez çalışmam süresince yardım ve desteklerini gördüğüm pek çok kişi olmuştur. Tez konusunun seçilmesinden sonuçlanmasına kadar her aşamada yardımlarını esirgemeyen, fikirleri ve yorumlarıyla tezimi zenginleştirmekle birlikte, verilerin doğru değerlendirilmesini sağlayan ve yol gösteren, tezin yazım sürecinde umutsuzluğa düştüğüm zamanlarda sıcacık elini daima omzumda hissederek güç bulduğum değerli Danışmanım Prof. Dr. F. Sema Barutcu ÖZÖNDER’e sonsuz minnet ve şükran duygularımı sunarım. Tez İzleme Komitelerinde çalışmamı değerlendiren ve yol gösterici katkılarıyla çalışmamı zenginleştiren Prof. Dr. Birsen KARACA’ya ve Doç. Dr. Gülsüm Killi YILMAZ’a da ayrıca teşekkür ederim. Bu güne kadarki çalışmalarımda her zaman desteğini gördüğüm değerli Hocalarım Prof. Dr. Naciye YILDIZ ve Prof. Dr. Fatih KİRİŞÇİOĞLU’na da sonsuz şükranlarımı sunarım. Beni Kazak Türkçesiyle tanıştıran, dili, tarihi ve edebiyatı ile bana “Kazak Dünyası”nı sevdiren, Kazak edebiyatı ile ilgili değerli görüşleriyle bana yol açıcı bir kılavuz olan değerli Hocam Yrd. Doç. Dr. Ferhat TAMİR’e de sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Tarihî arka planı yazarken tarih kaynaklarını benden esirgemeyen, önerileriyle bana yardımcı olan Doç. Dr. Güljanat Kurmangaliyeva ERCİLASUN’a, Rusça çevirilerde zorlandığımda devreye girerek işimi kolaylaştıran Yrd. Doç. Dr. Gamze ÖKSÜZ’e ve Jazira NURDAVLETKIZI’na, İngilizce kaynakların değerlendirilmesinde katkı sağlayan Harun CEYLAN’a, metni redakte eden Hüseyin YILDIZ’a, Orhan BALDANE’ye ve bu eserin ortaya çıkmasına kadarki süreçte daima yanımda olan, manevî desteğiyle bana güç veren, lisans eğitimimden bu yana beni hiç yalnız bırakmayan yol arkadaşım Sümeyra HARMANDA’ya, değerli arkadaşlarım Erkan KARAGÖZ’e, Bekir Yavuz PEKACAR’a, Tolga ARSLAN’a, Işılay Işıktaş SAVA’ya ve Zeynep ASLAN’a da teşekkür ederim.
Ayrıca, bu çalışmayı hazırlarken sevgi ve ilgileriyle beni destekleyen, bana her zaman güvenen anneme, babama ve kardeşlerime sonsuz şükranlarımı sunuyorum.
Son olarak, Kazak Edebiyatında İmaj ve Kimlik adlı çalışmamı yayınlayarak emeğimi ve çalışmamı taçlandıran Kazakistan Cumhuriyeti Ankara Büyükelçisi Canseyit TÜYMABAYEV’e, TÜRKSOY Genel Sekreteri Düsen KASEİNOV’a, TÜRKSOY Genel Sekreter Yardımcısı Fırat PURTAŞ’a, Avrasya Yazarlar Birliği Başkanı ve Bengü Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Yakup ÖMEROĞLU’na, bu eserin basılması konusunda samimiyetle ve özveriyle gayret eden, benden yardımını esirgemeyen ve Kazak edebiyatı alanında yaptığım çalışmalarımda, tanıştığım ilk günden itibaren her zaman desteğini gördüğüm TÜRKSOY Kazakistan Temsilcisi değerli Malik OTARBAYEV’e içten teşekkürlerimi sunuyorum.
Ankara, 2016Giriş
Bu çalışmanın konusu, Sovyet devrindeki Kazak romanlarında farklı etnik kimliklerin var olup olmadığı, Kazakların bir arada yaşadıkları diğer etnik kimlikleri ne şekilde algıladıkları, bu algıların sosyo-politik hadiselere bağlı olarak değişip değişmediği, Sovyet sistemi tarafından inşa edilmeye çalışılan “halkların kardeşliği”, “halkların dostluğu” prensiplerinin Sovyet devrindeki Kazak romanlarında ne şekilde ortaya konulduğu, Sovyet ideolojisinin farklı etnik kimlikleri “Sovyet kimliği” potasında eritme çabasının Sovyet devrindeki Kazak romanlarına yansıyıp yansımadığı, Sovyet devri Kazak romanlarında yaratılan imajların hangi toplumsal gereksinmelere yanıt verdiği, hangi ideolojilere, nasıl hizmet ettiği gibi konular üzerinde odaklanmaktadır.
Çalışmanın evreni, Sovyet devrindeki Kazak edebiyatıdır. Çalışmanın örneklemi ise, 1925-1991 yılları arasında Kazakistan’da Kazak yazarlar tarafından Kazak Türkçesinde yazılan romanlardır. Roman örneklemine dâhil edilen romanlar, Kazak edebiyat tarihlerinde öne çıkan yazarların öne çıkan eserleri arasından seçilmiştir. Örneklemimizdeki romanlar, ilgili dönemin bütün inceliklerini ortaya koyan ve çalışmaya önemli katkı sağlayan romanlardır.
Kazak edebiyat tarihiyle ilgili kaynaklarda bazı eserlerin uzun hikâye (povest) mi yoksa roman mı oldukları konusunda tutarsızlık vardır. Roman örneklemimiz içindeki Ulpan adlı roman için de böyle bir durum söz konusudur. Ancak 2009 yılında Kazaktın 100 Romanı adlı proje kapsamında yayımlanan yüz roman içinde Ulpan da yer almaktadır. Dolayısıyla buna dayanarak Ulpan incelenen roman örneklemine dâhil edilmiştir. Roman örneklemimizdeki Menin Kurdastarım ve Ösken Örken romanları ise devamı yazılmak istenmesine rağmen, yazarlarının ölümleri nedeniyle sonuçlanmamış romanlardır.
Yirminci yüzyılın başlarına kadar daha çok sözlü edebiyatın geliştiği Kazaklarda eserler genellikle nazım türünde verilmiştir. Öyle ki 1910 yılında yayımlanan Mirjakıp Duvlatov’un Kazak Türkçesinde yazdığı ilk roman olan Bakıtsız Jamal (Bahtsız Jamal) da nazım-nesir karışık olarak kaleme alınmıştır. Ancak, Ekim Devrimi ile birlikte her alanda görülen değişme edebî eğilimlerde de değişikliğe neden olmuştur. Sovyet devrinde Kazak edebiyatında nazmın yerini nesir almaya başlamıştır. Bu anlamda Sovyet devrindeki Kazak edebiyatı söz konusu olduğunda edebî türler içinde romanın ayrı bir yeri vardır. 1937 yılında Kazakistan Yazarlar Birliği Kongresinde bildiri sunan Kazak yazar Sabit Mukanov Rus edebiyatında nesrin zenginliğine dikkatleri çeker ve Kazak edebiyatında da böyle olması, roman ve uzun hikâye (povest) alanında mesafe kaydetmek gerektiğini dile getirir (Karatayev 1965: 238). 1930’lardan itibaren roman türüne ağırlık veren Kazak edebiyatı, özellikle Rus romancılık geleneğinden beslenir ve diğer gelişmiş edebiyatları da kendine örnek alır (Karatayev 1965: 239). Romana olan ilginin gerekçesi Belinskiy’e göre, içine bütün bir hayatı sığdırmanın mümkün oluşudur. Bununla birlikte didaktik bir yönü de vardır. Yazara geniş olanaklar sunar. Bu yüzden Devrim edebiyatında Devrim ve sonrasını anlatmak için en iyi edebî tür roman olarak görülmüştür (Karatayev 1965: 239). 1925 yılında merkezde Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin Parti’nin edebiyat sahasındaki politikasını tespit etmesi ile birlikte, bu karar çevreye de yayılmıştır. Merkezde alınan kararlar Kazakistan Komünist Partisi Merkez Komitesi tarafından da kabul edilmiş ve aynı yıl bu kararları uygulamakla görevli olan Kazakistan Proletar Yazarlar Birliği kurulmuştur. 1925 yılında Kazakistan Proletar Yazarlar Birliği’nin kurulması ile başlayan ve Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılmasına kadar geçen süre içerisinde Kazak edebiyatı sahasında sayısız roman yazılmıştır. Esere kaynaklık eden Kazak yazarların Kazak Türkçesinde yazdığı on altı roman şunlardır:
1925 yılında Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi “Edebiyat Kuruluşlarınının Yeniden Yapılanması” kararını almış ve bu karara bağlı olarak Parti’nin edebiyat sahasındaki politikasını tespit etmiştir. Aynı yıl Kazakistan’da da bu kararları uygulamakla görevli olan Kazakistan Proleter Yazarlar Birliği kurulmuş ve bu birlik vasıtasıyla şair ve yazarlar Sovyet ideolojisine uygun olarak eserler verme konusunda yönlendirilmiş ve kontrol edilmiştir. Bu sebeple çalışmada Sovyet devrindeki Kazak edebiyatının başlangıç yılı olarak 1925 yılı esas alınırken, Sovyet devri Kazak edebiyatının sona eriş tarihi olarak da Sovyetlerin dağılış tarihi olan 1991 yılı esas alınmıştır. Ele alınan zaman dilimi çok uzun bir dönemi kapsadığı için 1925-1991 yılları arasında yazılan Kazak romanları içinden kronolojik ve konu bakımından bir tasnif ve seçme işlemi yapılmıştır. Seçilen her bir roman, yazıldığı dönemin edebî eğilimlerini göstermekle birlikte, dönemin siyasî-sosyal şartlarını ve ideolojisini yansıtan romanlardır. Seçilen romanlar, Türkiye’de imaj ve kimlik konusunda yapılan önemli çalışmalardan biri olan Herkül Millas’ın Türk ve Yunan Romanlarında “Öteki” ve Kimlik (2005) çalışmasında izlediği yönteme göre üç eksende incelenmiştir: 1) “Kendi” ve “öteki” konusunda kullanılan kelimeler, sıfatlar ve belirlemeler. 2) Konu ve olayların gelişmeleri. Olayların geliştiği dönem, kahramanların kadın ya da erkek olmaları. 3) İmajlara verilen temel nitelemeler, tarihsel misyonlar, “kendi” ile ilgili nitelemeler. Yine Türkiye’de imaj konusunda yapılan önemli çalışmalardan biri olmasına rağmen Onur Bilge Kula’nın Alman Kültüründe Türk İmgesi I-II-III (1992, 1993, 1997) adlı eseri daha çok bir kültür araştırması özelliği taşımaktadır. Onur Bilge Kula’nın eserinde tür sınırlaması yapılmadan Alman yazınında Türk imgesi incelenmiştir. Bu çalışmada ise Kazak edebiyatında imaj ve kimlik konusu roman türü ile sınırlandırılmıştır. Ayrıca roman örneklemimizde imaj ve kimlik ögelerinin incelenmesinde, Roland Barthes’in Anlatıların Yapısal Çözümlemesine Giriş (1988) adlı eserinde uyguladığı çözümleme metoduna uygun bir söylem analizi yapılmıştır. Bu analize göre, anlatının zamanı, anlatı kişisi, anlatıcı, anlatıda bir işleve sahiptir. Söylemde yer alan göstergelerin ardında, okuyucuya iletilmek istenen üst göndergeler mevcuttur.
Çalışmanın edebiyat çalışması olmasından hareketle çalışmada transkripsiyon işaretleri kullanılmamıştır. Kazak edebiyatının tarihî ve sosyokültürel arka planı incelenirken Küçük Cüz Hanı Ebulhayır Han’ın ismi Türkiyedeki tarih kaynakları esas alınarak “Ebulhayır” olarak yazılırken, 6. Bölüm’de Kazak romanında kahraman incelemesinde romanlardaki kullanımıyla “Ebulkayır” olarak yer almıştır. Ayrıca çalışmanın bazı bölümlerinde ve Kazak Türkçesinden aktarılan söylemlerde vurgulanmak istenen kelime ve cümleler koyu olarak belirtilmiştir.
1. Bölüm
İmaj ve Kimlik
“İmaj” Kavramına Genel Bir Bakış
İmaj, Latince “imago” kelimesinden gelmektedir. Latince “imago”, taklit, kopya, benzerlik, biçim, görünüş; aynı kökeni içerme gibi anlamları karşılar. İngilizce imaj ise, görünüş, dış görünüş, biçim, suret, benzerlik; bir şeyin görünümünün, biçiminin yeniden üretilmesi ya da ötekinin karakterinin yeniden üretilmesi; sembol, amblem; tip, tipik örnek, cisimleşme; bir şeyin sadece doğrudan bir kavrayışla değil, aynı zamanda hafıza ya da hayal etme aracılığıyla yeniden sunumu; bir ürünün, kurumun, belli bir kişinin, halkın akıllarında yaratılan bir kavram ya da izlenim; bir amblem ya da metafor aracılığıyla temsil etmek; sembolize etmek, tipleştirmek anlamlarında kullanılmaktadır (Oxford 1989: 665). İmajın Fransızcadaki karşılıkları sembol, figür; aynaya ya da suya bir şeyin yansıması; sunum, zihinde bir objenin yeniden üretilmesi; soyut bir fikrin nesneleştirilmesi olarak verilmiştir (Larousse Universel 1948: 971). Türkçe Sözlük’te “imaj” karşılığında “imge” kelimesi yer alır. “İmge” ise zihinde tasarlanan ve gerçekleşmesi özlenen şey, düş, hayal, hülya olarak tanımlanmıştır. Türkçe Sözlük’te kelimenin psikolojiyi ilgilendiren diğer anlamları, duyu organlarının dıştan algılandığı bir nesnenin bilince yansıyan benzeri, hayal, imaj; duyularla alınan bir uyaran söz konusu olmaksızın bilinçte beliren nesne ve olaylar, hayal, imaj şeklinde verilmiştir (1998, c. I: 1076).