banner banner banner
Nutuk
Nutuk
Оценить:
 Рейтинг: 0

Nutuk

Bütün bunları sayıp dökmeye beni sevk eden sebepler, geride kalmış hadiselerin gerçeklerini göstermektir…” Rahmetli Kerim Paşa, mektubun sonunda: “Bu kâğıdımın bir suretini Heyetitemsiliye’ye göndermek lütfunu esirgemezseniz, büyük hakikatlerin tam olarak ve birlikte yayımlanmasına yardım etmiş olursunuz.” demiş ve sureti değil fakat mektubun aslı bana gönderilmişti. Bu mektubu da yayımlanacak vesikalar arasına koyacağım (Ves. 113).

Efendiler, bu görüşmenin yapıldığı gecenin ertesi yani 28 Eylül günü, özeti bütün kolordulara şifre ile bildirildi.

Trabzon’dan Gelen Teklif

Rahmetli Kerim Paşa’nın Fuat Paşa’ya yazdığı ilk telgrafında, İstanbul’dan yüksek şahsiyetlerin mücadelenin liderleriyle ve belli bir yerde buluşmalarından söz edildiğini görmüştük. Buna benzer fakat tersine, yani Anadolu’dan İstanbul’a gitmek yolunda bir teklif de bundan daha önce Trabzon’dan çıkmıştı. Bunu müsaade buyurursanız biraz açıklayayım: Trabzon Valisi Galip Bey, 18-19 Eylül tarihlerinde vazife gezisiyle Ardase’de bulunuyordu. Kazım Karabekir Paşa’nın Ardese’ye gidip vali ile görüşmesi söz konusuydu. Bu konu üzerinde 19 Eylül’de telgraf başında Kazım Karabekir Paşa ile görüştük. Vesile, 18 Eylül tarihli Trabzon’dan aldığım bir telgraftı. Kendisine olduğu gibi verdiğim bu telgrafta: “Millî menfaatlere dokunan 6 maddeyi kabul etmiyoruz (Bu 6 madde İstanbul ile münasebeti kesmeyle ilgili emirdir.). Arz edeceklerimizin Zatışahane’ye ulaştırılması ise gönderilecek bir heyet ile sağlanabilir kanaatindeyiz.” denilmekteydi (Ves. 114). Kazım Karabekir Paşa, makine başında Trabzon Valisi ile görüşmüş, özetini bildirdi. Vali soru şeklinde birtakım düşünceler ileri sürmüş, Karabekir Paşa uygun cevaplar vermiş. Vali en sonunda: “İstanbul’a bir heyet gönderilerek konunun Padişah’a arzını ve bu heyetle kendisinin gitmesini teklif etmiş ise de biz çeşitli vasıtalarla konuyu arz için çare düşündüğümüze göre bu fikirden vazgeçmiştir. Böyle bir heyetin gitmesi ve buna Saray’ın durumunu bilen Gümüşhane temsilcisi Zeki Bey’in de katılması teklif edilmektedir.” denilmekteydi (Ves. 115).

Gariptir ki iki gün sonra, yani 21 Eylül 1919’da Torul’da Yarbay Halit Bey’in gönderdiği bir şifrede de bu heyet meselesinden söz ediliyordu. Fazla evhama kapılan Padişah’ı, yabancıların ve Ferit Paşa’nın kucağına atmamak için İstanbul’a gizlice bir heyet gönderilmesinin uygun olacağı ve bu heyete temsilci Servet ve Zeki Beyler alınırsa memnun olarak kabul edecekleri Zeki Bey’in ağzından bildiriliyordu (Ves. 116). Halit Bey’e, 22 Eylül’de verdiğim cevapta, Zeki ve Servet Beylerin içinde bulunacağı bir heyetin İstanbul’a gönderilmesinin uygun olmadığını bildirdim. 24-25 Eylül tarihinde Halit Bey’den aldığım bir telgrafta, Trabzon’daki karşı hareketin başı olan Trabzon Valisi Galip Bey’i, kolordu ile Erzurum valisinin davetini kabul edip Erzurum’a gitmediğinden, mecbur kalarak silahlı kuvvetle muhafaza altında bu gece (24-25 Eylül) Erzurum’a gönderdim.” deniliyordu (Ves. 117).

Efendiler, garip tesadüf değil midir ki rahmetli Kerim Paşa’nın ilk aracılık telgrafı Trabzon valisinin tevkif olunduğu gecenin ertesi günü, Trabzon’da Vali ile Zeki ve Servet Beylerin ve bunların aldatmaları üzerine bazı kimselerin İstanbul ile ilgiyi kesme hareketini önlemek hususundaki teşebbüslerinin ve İstanbul’a gizli bir heyet hâlinde gitmek hususundaki planlarının başarısızlığa uğratılmasının gerçekleştiği bir günde, yani 25 Eylül günü çekiliyor ve bizi ancak 27-28 Eylül gecesi aramak lüzumu hissediliyor. Yapılan yazışmalardan anlaşıldığına göre Erzurum’a giden Vali Galip Bey, tekrar Kazım Karabekir Paşa’ya, İstanbul’a bir heyet aracılığı ile başvurmaktan söz etmiştir ki bununla ilgili olarak Paşa’nın 27 Eylül tarihli bir izin isteme telgrafını alıyoruz. Buna 28 Eylül’de cevap olarak çekilen telgrafta, Kerim Paşa ile yapılan görüşmenin özeti verildikten sonra, “Söz konusu müracaata lüzum görülüp görülmeyeceğinin bildirilmesini rica ederiz. Lüzum görülürse Trabzon Valisinin Dâhiliye Nazırı Adil Bey’den, millî mücadelemize karşı gelmek hususunda hiçbir farkı olmadığından kendisinin asil millî mücadelemize hiçbir şekilde karışmasına müsaade buyurulmaması” cevabı veriliyor. (Ves. 118). Kazım Karabekir Paşa’nın 30 Eylül’de verdiği cevapta: “Trabzon valisinin bu gibi işlere karıştırılmaması hakkındaki” düşüncemizin yerinde olduğu kabul olunduktan sonra, “Trabzon’un durumunda çoktandır beklenen düzelme oldu.” deniliyordu (Ves. 119).

Efendiler bu son arz ettiklerimle bir hakikat üzerinde daha fikirleri aydınlatmak isterim. Trabzon valisi Galip Bey ile Zeki Bey’in Saray ve Ferit Paşa ile münasebetleri vardı. Bir heyet hâlinde İstanbul’da gerekenleri aydınlatmak ve bazı tedbirler tavsiye etmek ve yeni emirler almak gibi maksatlara dayandığı bence şüphe götürmüyordu. Nitekim Zeki Bey daha sonra İstanbul’a gittiğinde, arkasından gerektiği kadar para ve cephane gönderilmek vaadiyle ve özel talimatla Trabzon ve Gümüşhane dolaylarında teşkilat yapmak üzere gönderilmiştir. Kendisini, İnebolu’da tevkif ettirmiş ve Ankara’ya getirtmiştim. Bana, bu söylediğim şeylerin hepsini itiraf etti. Yalnız, sözde İstanbul’u aldattığını, alacağı para ve silahları sözde bize teslim etmek niyetinde bulunduğunu söyledi. Buna, o gün ve hatta bugün inanacak safdiller bulunabilir mi? Bununla beraber, ben bu zatı, Erzurum Kongresi’ndeki münasebet hatırasına hürmet göstererek, yalnız gerekli ihtar ve nasihatlerde bulunmakla yetinerek serbest bırakmıştım.

İlk Bozkır Hadisesi ve İzmit Mutasarrıfının Muhalefeti

Efendiler, İstanbul hükûmeti tarafından, kolordu komutanı olarak Konya’ ya gönderilen Sait Paşa’yı 30 Eylül’de İstanbul’a geri gönderdik. Konya Valisi Cemal Bey’in kaçmasından önce tertip ettiği ilk Bozkır hadisesinin önüne geçmek için, 20’nci Kolordu ve Niğde’de 11’inci Tümen’in vasıta ve yardımlarıyla gerekli tedbirler alınarak İstanbul’un çıkmasını beklediği hadiseleri önledik. Ereğli; Bolu, Adapazarı, İzmit dolaylarında kurulmaya çalışılan Kuvayımilliye teşkilatı, eylül ayının son günlerinde büyük hassasiyet göstermeye başladı ve o civarlardaki Kuvayımilliye liderleri kabinenin direnmesi hâlinde İstanbul’a harekete hazır bulunduklarını bildiriyorlardı. Bu hususu, 28 Eylül’de bütün memlekete ve tabiatıyla İstanbul’a da bir genelgeyle bildirdik. Ancak İzmit şehrinde 2 Ekim gününde menfi denebilecek yeni bir durum karşısında kaldık. O tarihte İzmit mutasarrıfı, Suat Bey adında bir zattı. Kendisini telgraf başına çağırdık. Son günlerdeki tebliğlerimizin tamamen alınıp gerekenlerin yapılıp yapılmadığını sordum. Mutasarrıf Bey verdiği izahatta diyordu ki: “Tebliğleri aldım. Anlaşmazlık ve karışıklık olmaması için halkı serbest bırakarak dinlemeyi en doğru hareket bildim. Menfi söylentiler vardır. Heyetitemsiliye’den açıklama istemek ve bilhassa maksadın (İttihat hükûmetini önceki şekliyle ihya etmek olup olmadığını kesin olarak anlamak kararındalardır. Bendeniz tarafsız bir adam olmak üzere sükûn ve asayişi korumakla mükellefim. Bendeniz her kim ve her ne için olursa olsun, neticesi meçhul bir maceraya başkalarını sürüklemeyi doğru görmem; tedbirli ve ihtiyatlı hareket edilmesi taraftarı olduğumu tam bir tecrübem üzerine arz ederim.” (Ves.120).

Verdiğim cevap, aynen şuydu:

Suat Bey’e,

    Sivas, 2 Ekim 1919

C. İzmit’te zerre kadar anlaşmazlık ve karışıklığa meydan vermemek, esas vazifeniz olduğu gibi tarafımızdan da bilhassa rica edilmiş bir husustur. Millî teşkilat ve mücadelemizin meşru maksat ve mahiyetini, gerek zatıalinize ve gerek İzmit’te birçok kimselere ve bütün dünyaya karşı yazmış ve yazmakta bulunduğumuz beyanname ve açıklamalarla en kinci düşmanlarımıza bile anlatmış olduğumuza şüphemiz kalmamıştır. Artık ancak ayak takımının dedikodusundan başka bir mahiyeti olmayan söylentilerin karar vermek hususunda tesiri olabileceğini imkân tasavvur etmiyoruz. Bundan başka, halkın öğrenmek istediği noktalar vardıysa bunlar neden derhâl bize sorulup mesele halledilmemiş bulunuyor? Zatıaliniz tarafsız durumda kalmayı tercih buyuruyorsunuz. Hâlbuki takip ettiğiniz yol, kesinlikle tarafsızlık olamaz. Çünkü zatıaliniz milletin meşru mücadelesine karşı tarafsızlığınızı iddia ettiğiniz hâlde, haince hareketleriyle gayrimeşru ve esasen yok hükmünde olan Ferit Paşa kabinesinin emirlerini yerine getirmekle meşgulsünüz. İttihatçılığın ihyasıyla uğraşacak kısır görüşlülerden olmadığımızı zatıaliniz pek güzel takdir buyurabilirsiniz. Zatıalinize pek samimi ve fakat bütün kesinliğiyle şunu arz ederim ki zatıaliniz henüz Ferit Paşa kabinesine itimat beslemiyorsanız bunu, Dâhiliye Nezaretine resmen bildirmelisiniz. Eğer milletin hüküm ve arzusuna aykırı olarak Ferit Paşa kabinesine güveniniz varsa İzmit’in muhterem halkını meşru olan millî mücadelesinde serbest bırakmak üzere derhâl mevkinizi terk ile İstanbul’a hareket ediniz. Bu iki noktadan herhangi birine uymamanız hâlinde, yüksek şahsınızın uğrayacağı akıbetin yaratıcısı ve sorumlusunun yine zatıaliniz olmuş bulunacağını büyük bir samimiyetle bildirmeyi vicdani bir vazife sayarım.

    Heyetitemsiliye adına
    Mustafa Kemal

Mutasarrıf Bey’in “Kulunuzu sükûnetle dinleyiniz efendim, bendeniz iyi ifade edemedim. Maksadınızın yüce ve meşru olduğundan zaten şüphe edilemez.” cümleleriyle başlayan cevabında yazılan satırlar “Bizi, yarınki cuma namazı toplantısına kadar kendi halimize bırakınız. Ferit Paşa’ya, kim bilir kaç defa kalemle hücum eden bendenizi ne kadar kötü gözle görüyorsunuz, efendim.” cümleleriyle son buluyordu (Ves. 121).

Bunun üzerine ertesi günkü cuma namazı toplantısına kadar bekleyeceğimize dair yazdırdığım telgrafa, şu iki cümleyi ilave ettim: “Zatıalinizi kötü gözle gördüğüm hakkındaki zan doğru değildir. Çünkü vicdanımız sızlamaksızın verebileceğimiz hükümler ancak fiilî neticelere bağlıdır, efendim” (Ves. 122).

O tarihte, İzmit’te, Albay Asım Bey adında bir zat tümen komutanı olarak bulunuyordu. Asım Bey’e de bir iki günden beri, telgraf başında tebligatta bulunulmuştu. Fakat hiçbir cevap alınamıyordu. Onu da, 2 Ekim günü makine başına çağırdım, konuştum. Kendisine: “Kabinenin düşeceği ve belki de düşmüş olması muhakkaktır; bu bakımdan milletin azim ve iradesi her türlü tereddütün üstünde bir kudrete sahiptir.” dedikten sonra kesin düşünce ve kararını beklediğimi söyledim (Ves. 123). Tümen Komutanı Asım Bey’in uzun mazeretler ve düşüncelerle dolu cevabından çıkan müspet mana, şimdiye kadar cevap vermeyişinin sebebinin İstanbul’daki Kolordu Komutanından sorduklarına cevap almayışından ileri geldiği (Ves. 124) ve yarınki cuma namazında karar alınacağı cümleleriyle özetlenebilir (Ves. 125). Bazı nasihat ve teşvikleri ihtiva eden cevabımızda ayrıca şunları da söyledim: “Ferit Paşa’nın yarına kadar çekilmesi kuvvetle muhtemeldir. Bu takdirde, yarınki toplantınız neticesinde zatışahaneye ve belli olduğu takdirde yeni hükûmet başkanına kabinenin millî gayeyi tamamen benimsemiş tarafsız şahsiyetlerden kurulmasını istirham etmek hususunu ve bunun beklendiğinin arz edilmesini sağlayınız. Bir de vatanımızı ve millî istiklalimizi kurtarmak için kurulacak yeni kabineyle birlik olarak daha pek çok çalışmaya ihtiyacımız olduğundan tamamen sükûnet içinde Heyetitemsiliye kararıyla arz ettiğim hususları göz önüne alarak teşkilata devam buyrulmasını rica ederim.” (Ves. 126).

Ferit Paşa’nın İstifası

Efendiler, ben, Asım Bey’e bu son cümleleri yazdırırken (2 Ekim 1919, saat 3.40 sonrada) araya imzasız şöyle bir özel telgraf girdi:

Paşa Hazretleri, İstanbul’da samimi arkadaşlar söylediler. Bütün akşam gazeteleri yazıyormuş. Ferit Paşa sıhhi durumu sebebiyle istifa etmiş. Tevfik Paşa kabineyi kurmaya memur buyrulmuş. Daha sabahtan söyleniyordu fakat doğrulanmamıştı. Şimdi doğrulandı efendim.

Bu telgrafı kim veriyor? Anlayınız, dedim. Sormaya zaman kalmadan telgraf şu şekilde devam etti:

Biz, Ankara telgrafçıları, Paşa hazretlerinin eteğine yüz süreriz ve vatanımızın başına bir bela kâbusu olan bu kabinenin devrilmesi için milletin başında bulunarak kazandığı bu başarıyı tebrik ederiz. Lütfen söyleyiniz.

Telgraf haberleşmesi kesildi. Hakikaten 2 Ekim’de Ferit Paşa kabinesi düşmüş bulunuyordu. Fakat yeni kabineyi kuran Tevfik Paşa değil, âyandan (senatörler) Korgeneral Ali Rıza Paşa idi.

Efendiler, sırası gelmişken arz edeyim; bütün telgrafçılarımızın Millî Mücadele ve teşebbüslerimize yaptıkları fedakârca hizmetlerinin millî tarihimizde önemli yeri vardır. Kendilerine bugün açıkça teşekkür etmeyi bir vazife bilirim.

Ali Rıza Paşa Kabinesi

Efendiler, Ferit Paşa kabinesinin düştüğünü ve Ali Rıza Paşa’nın kabine kurmaya memur edildiğini 2-3 Ekim 1919 tarihinde yazdığım bir genelgeyle bütün millete bildirdim. Bu genelgenin bir suretini de bilgi edinmesi için yeni sadrazama verdim.

2 Ekim günü, yeni sadrazamla temas aramıştık. Ertesi günü, Meclis-i Vükelanın (Bakanlar Kurulu) toplantısı esnasında, Heyetitemsiliye ile görüşecekleri vadedilmişti.

Arz ettiğim bu genelgede belli başlı noktalar şunlardı:

1- Yeni kabine, Erzurum ve Sivas Kongrelerinde tayin ve tespit edilen millî teşkilat ve gayelere saygılı olduğu takdirde, Kuvayımilliye ona yardımcı olacaktır.

2- Yeni kabine, Millî Meclisin toplanmasıyla fiilî denetleme görevine başlayıncaya kadar milletin mukadderatı hakkında herhangi bir taahhüde girmeyecektir.

3- Barış konferansına tayin olunacak delegeler, millî davayı hakkıyla kavramış ve milletin güvenini kazanmış bilgili ve muktedir kimselerden seçilecektir.

Beyannamede, bu saydığım esasların yeni kabine tarafından kabul edilmesinin teklif edileceği belirtildikten sonra, “bu hususta başkaca görüşleri varsa yarın öğleye kadar bildirilmesi” dileğinde bulunuldu.

3 Ekim 1919 günü, Sadrazam Ali Rıza Paşa’ya yazdığım telgrafta “Millet, şimdiye kadar başına geçenlerin, Kanun-i Esasiye ve millî emellere aykırı hareketlerinden üzüntü duydu. Bundan dolayı meşru haklarını tanıtmak ve mukadderatını ehliyetli ve güvenilir ellerde görmek hususunda kesin kararını verdi. Gereken sağlam teşebbüslere girişti. Düzenli teşkilata tabi olan Kuvayımilliye, milletin kesin iradesini tamamen gösterme ve ispat etme kudretini kazandı.

Millet, Padişah’ın güven ve itimadını kazanmış olan yüksek şahsiyetiniz ile muhterem arkadaşlarınızı, güç durumda bırakmak istemez. Aksine yardımcı olmaya bütün samimiyetiyle hazırdır. Ancak Vekiller Heyeti içinde Ferit Paşa ile beraber çalışmış nazırların bulunması, yüksek heyetinizin görüşleriyle, millî emellerin ne derecede uyuştuğunu büyük bir samimiyetle anlamak mecburiyetini ortaya çıkarmıştır. Milletçe, tam bir güven duyulmadıkça atılmış olan kurtuluş adımının durdurulması ve yarım tedbirlerle yetinilmesi uygun görülmemektedir. Bu bakımdan şu hususların, sizce kabul edilip edilmeyeceğini kesin ve açık olarak anlamak isteriz.” dedik ve genelge dolayısıyla belirttiğim üç esası saydık. Daha sonra, “Bu noktalarda uyuşma meydana geldiği anlaşıldıktan sonra, olağan dışı durumların ortadan kaldırılması maksadıyla bazı ikinci derecede arz edeceğimiz hususların da…” bulunduğunu bildirdik (Ves. 128).

Ali Rıza Paşa, bugün yemin merasimi için Saray’a gideceklerinden, telgrafımıza, yarın cevap verileceği bildirildi.

Ali Rıza Paşa Kabinesinde Sezilen Tereddüt

Biz bazı tavırlardan, Ali Rıza Paşa kabinesinde bir tereddüt, bu kabineyi teşkil eden zatların da kafalarında bir bulanıklık keşfeder gibi olduk. Onun için bazı tedbirler almayı uygun gördük.

Aynı günde, bir genelge yazdık. Bunda “Hükûmet ile millet arasında görüş ve gaye birliği meydana geldiği, bir genelgeyle bildirilinceye kadar eskisi gibi resmî haberleşmenin kesilmiş bir hâlde bulundurulması” lüzumunu bildirdik (Ves. 129).

Bundan başka, her taraftan gelen teklif ve görüşleri birleştirerek, bütün kolordu komutanlarına ve Millî Mücadele’ye yardımcı olan valilere de 3 Ekim günü bazı tebliğlerde bulunduk. Yeni kabine ile ilk temasımızla ilgili olan bu vesikaları, aynen, yüksek heyetinizin gözleri önüne sermeyi, bundan sonraki haberleşme ve münasebetlerin kolaylıkla anlaşılabilmesi için uygun görüyorum. Müsaade buyurur musunuz.

Şifre

    Sivas, 3.10.1919

Bütün Kolordu Komutanlarına ve Millî Mücadele’ye Yardımcı Olan Vali ve Vali Vekillerine,

Aşağıdaki telgrafın Harbiye ve Dâhiliye Nazırlarına çekilerek neticenin bildirilmesi rica olunur:

Dâhiliye Nazırının haince hareketlerine alet olarak halkı fiilen silahlandırmaya ve birbirini öldürtmeye kalkışan Konya Valisi Cemal ve Elazığ Valisi Ali Galip ve Malatya Mutasarrıfı Halil Beylerin tevkifleriyle harp divanına verilmeleri ve Trabzon Valisi Galip, eski Kastamonu Valileri İbrahim ve Ali Rıza Beyler ile Ankara Valisi Muhittin Paşa’ya herhangi bir vazife verilmemesi ve milletin kanuni haklarına tecavüz etmediklerinden ve millî dava ve mücadeleye yardımlarından dolayı, azledilen Sivas Valisi Reşit Paşa’nın eski görevine iadesi, eski Bitlis Valisi Mazhar Müfit ve eski Van Valisi Haydar Beylerin derhâl açık bulunan vilayetlere tayin edilerek vazifelendirilmeleri istenilmektedir.

    Anadolu ve Rumeli Müdafaaihukuk Cemiyeti
    Heyetitemsiliyesi adına
    Mustafa Kemal

Şifre

    Sivas, 3.10.1919

Bütün Vali ve Kolordu Komutanları ile Müstakil Mutasarrıflıklara,

Aşağıdaki şekle uygun olarak Sadrazam’a müracaat buyrulması ve neticenin bildirilmesi rica olunur: