banner banner banner
Nutuk
Nutuk
Оценить:
 Рейтинг: 0

Nutuk

Cevabımda ben de şöyle başladım:

“Kerim Paşa Hazretlerine: ‘Kutuplar kutbu’ deyiniz, anlar.” diye seslendikten sonra “Şimdi cevap veriyorum.” dedim.

“Pek muhterem ve temiz kalpli kardeşim Abdülkerim Paşa Hazretleri’ne,

Allah’a şükürler olsun, afiyetim yerindedir. Büyük ve asil milletimizin meşru haklarını anlamış ve korumaya ve savunmaya bütün varlığı ile girişmiş olduğunu görmekle pek mesudum… Görüşmek hususunda gösterilen arzuya samimiyetle teşekkür ederiz… Fuat Paşa hazretleri vasıtasıyla çekilmiş olan telgrafın içindekileri öğrenmiş bulunuyoruz. Dayanak noktası olarak kabul buyrulan beyannamede öne sürülen hususların Ferit Paşa ve arkadaşlarına karşı bir hitap ve çıkışma olduğu azıcık bir düşünme ve inceleme ile ortaya çıkacak açıklıktadır. Padişah’ın kalbini derin üzüntülere uğratan durumlar ve davranışlar, milletimiz tarafından değil fakat Ferit Paşa, Dâhiliye Nazırı Adil Bey, Harbiye Nazırı Süleyman Şefik Paşa ve bunların çalışma arkadaşları bulunan Harput Valisi Ali Galip Bey, Ankara Valisi Muhittin Paşa, Trabzon Valisi Galip Bey, Kastamonu Valisi Ali Rıza Bey, Konya Valisi Cemal Bey tarafından ortaya konulmuştur.

Malatya’daki ihanet teşebbüsü, Çorum’daki haince tertip, Konya’daki alçakça teşebbüs sizce gerçek yüzleriyle bilinmiyorsa, zatıalilerinizi meselenin çözümüne başlangıç olmak üzere düşündüğünüz noktadaki isabetsizlikten dolayı mazur görürüz… Yabancıların görüşünün lehimizde değişmesi tam bir hakikattir. Ancak bu değişme, hiçbir vakit Ferit Paşa hükûmetinin takip ettiği siyaset neticesi değildir. Bu netice, milletimizin varlığını gösterme ve ispatlama yolunda kendi kendisine giriştiği azimli teşebbüsünün eseridir. İşte bu hususta, zatışahaneyi aldatıyorlar…

Kurtuluş çaresi ve yaşama prensibi ancak ve ancak Kuvayımilliye’nin önderliğinde ve millî iradenin üstün olmasındadır. Bu sağlam ve meşru esastan en küçük sapma, Allah korusun, devlet, millet ve vatanımız için çok acı bir yıkım doğurur… Asil millî mücadelemizi kötüye yormak ve kötü göstermekten geri durmayan, aşağılık şom ağızlıların çok olduğu muhakkaktır. Fakat pek çok üzülmeye değer ki bu kötülükten başka bir şey düşünmeyenlerin başında, Devlet-i ebed-müddetimizin sadrazamı Ferit Paşa ve Nezaret mevkilerinde bulunan Adil Bey, Süleyman Şefik Paşa gibi devlet adamları bulunuyor.

Memleketimize, takım takım Bolşevik girdiğini ve Millî Mücadele’nin Bolşevik mücadelesi olduğunu resmî olarak ilan eden ve yayan bu bedbahtlardır.

Asil ve temiz millî mücadelemizin, İttihatçıların son çırpınışları olduğunu ve İttihatçıların parası ile yürütüldüğünü resmen ve açıkça dünyaya, yabancı gazetecilere söyleyen bu gafillerdir.

Anadolu’da, karışıklık olduğunu ajanslarla resmen ilan eden ve Ateşkes Anlaşması’nın özel maddesine göre, aziz vatanımızı düşman işgaline uğratmak isteyen bu cahillerdir.

Malatya’nın Müslüman halkı ile Sivas’ın Müslüman halkını birbirleriyle boğazlaşmaya sürüklemek isteyen bu zavallılardır. Millî Mücadele’nin önüne geçeceğim diye, Sivas’ın ve millî hassasiyetin görüldüğü her yerin yabancılar tarafından işgalini isteyen bu hainlerdir. Bununla beraber, bizim en yüce gayemiz, tıpkı siz kardeşimin düşündükleri gibi kötü niyetlilerin bu güzel memleket üzerindeki iftiralarını ve açıkça takip ettikleri melun maksatlarını kırmak ve onları kendi ümitlerinin pusularında kötürüm ve cansız bırakmak ve devlet ile milletin yaptığı işleri sırf vatanın selametiyle ilgili noktada uzlaştırmaktır. Allah’a şükürler olsun, bu gayenin gerçekleştirilmesinde, artık milletimiz her türlü kötü niyetli davranışları kırmış ve bütün kahramanlığıyla azimli adımını atmıştır. Yabancılar bile milletin yaygın kuvvetini ve azimli kararını ve buna karşılık İstanbul hükûmetinin ne kadar sallantıda ve milletle ilgisi bulunmayan âciz bir heyet olduğunu takdir etmiştir. Merzifon’u boşalttılar. Samsun’u da boşaltmaya başladılar. İç işlerimize ve millî mücadelemize karşı tarafsız kalacaklarını söylüyorlar. İşte millî teşebbüslerimizin, istiklali elde etmek yolunda elde etmeyi başardığı ilk netice budur.

Millî akım, İstanbul’da, Kanun-i Esasi hükümlerine uyulmasını sağlamakla neticeye ulaşacaktır.

Şimdiki hükûmetin, geniş ölçüde bir iyi niyet taşıdığını sanmanın yerinde olmadığını arz etmeme müsaade buyurmanızı rica ederim.

Ben, daha Erzurum’dan Ferit Paşa’ya hakikati, durumu izah ederek milletin kuvvet ve iradesine karşı çıkacak hiçbir kuvvet kalmadığını yazmıştım ve kendisine karşı gelme ve engelleme yolunda devam etmemesi gerektiğini ihtar etmiştim. Bu gafil zat, buna cevap vermediği gibi millî akımın birkaç kişinin tahriklerinden doğduğunu ilan etti ve menfaat hırsı ve bilgisizlik gafleti ve körlüğü ile iki tarafı idare ederek mevkilerini koruyabilecekleri gibi asılsız bir zanda bulunan birkaç valisinin aldatıcı raporlarını, benim temiz ve vatanseverce yol göstermelerime tercih etti. Bugün, her türlü kötülük ve hainlik ve âciz ve zavallılık durumunda kaldıktan ve millet de bütün olup bitenlerin gerçek yüzünü tam bir açıklıkla öğrendikten sonra, bize düşen vazife, bir an durmaksızın, millî davaya yararlı yeni bir kabinenin işbaşına gelmesini sağlamaktır.

Eğer bugünkü kabinenin şahısları ve hayatları hakkında herhangi bir tereddütleri varsa, bugün için bu gibi şeylerle uğraşma tenezzülünden pek yüksek olan milletimiz adına kendilerine istedikleri söz ve teminatı vermeyi de milletimizin menfaati için gerekli şeylerden sayarız. Fakat tuttukları yanlış yolda inatla direnmekte devam edecek olurlarsa, ortaya çıkacak akıbetlerin sorumluluğu kendilerine ait olacaktır.

İşte, yaptığınız bu iyi niyetli teşebbüs dolayısıyla bir defa daha ve son olarak, asil yüksek şahsiyetiniz gibi kalbi gerçekten vatan ve millet sevgisiyle ve Padişah’a sevgi ve bağlılıkla dolu olan ve kardeşlik hatıralarını daima hürmetle taşıdığım kardeşim Abdülkerim Paşa hazretleri ile de bildirmiş olmak, bizim için her türlü vicdan huzurunun bir defa daha duyulmasına vesile olmuştur.”

Efendiler, buraya kadar söylediğim sözler bir maddenin özetidir. Bundan sonra gelen maddede:

“Millî Mücadele, bütün genişliği ile İstanbul’a doğru ilerlemektedir. Ferit Paşa ve arkadaşları bunu bilmektedir. Zatıalileri de bu bilgileri isteyiniz ve aydınlanınız.” dedikten sonra, gerçekten o günlerde yapılmış olan başarılı birtakım hareketlerin raporlarını özetleyerek açıklamada bulundum ve “Artık, bütün bu hareketleri durdurmak, yalnız ve ancak bir şeye bağlıdır. O da millî davaya bütün manasıyla uyacak bir zata kabine başkanlığının verilmesine ve o zatın da millî davayı anlayarak ona göre tedbir almaya girişmesine bağlıdır.” dedim.

“Bütün bu söylediklerimiz karşısında siz kardeşimin de bir düşüncesi varsa lütfen bildirmenizi rica ederim.” cümlesinden sonra, “Anadolu ve Rumeli Müdafaaihukuk Cemiyeti Heyetitemsiliyesi adına Mustafa Kemal” diye imzamı koydum.

Bundan sonra, Kerim Paşa: “Önce, zatıalileriyle birlikte bulunan muhterem zatların hepsine selam ve hürmetlerimi arz etmek ve iletmek lütfunda bulunmanızı rica ederim.” girişi ile görüşmemizin ikinci safhasını açtılar. Kerim Paşa, devam etti:

“Başladığım kısa konuşmanın bütün safhalarını zatıaliniz anlattınız. İki yerde, işin hallinde isabet gösterilmediğini söyleyerek mazur sayılacağımı ileri sürdünüz. Gerçi, her yanda olup bitenler bütünüyle bilinemeyince bir meselede hakemlik etmek güç ise de memleketle ilgili işin çözümlenmesinde bize ışık tutan, tertemiz vatan endişesi olduğundan, dayanağımız sağlam ve bellidir. Vatanın alın yazısının çizileceği şu sıralarda bütünlük içinde bulunan bir millet ve hükûmetin göreceği işi göz önünde tutarak bunun kolay çözüme ulaşması dileğimi arz etmek isterdim.

Hareket noktası olarak aldığıma işaret buyurduğunuz Padişah’ın beyannamesini anlamakta, mümkündür ki bendeniz yanılmış olayım. Yalnız müsaade ediniz de asıl işlerin hallinde en büyük bir dayanak sayılan bu yüksek beyannamedeki toplayıcı yönleri açıklayarak, Padişah’ın dediklerinin neleri içine aldığını anlatayım. Ben zannediyorum ki, Padişah’ımız…”

Ben, hemen Kerim Paşa’nın devam etmesini önleyerek, şunu yazdırdım:

“Kerim Paşa hazretleri, lüzumundan fazla açıklama yapmak, asıl maksattan ikimizi de uzaklaştırabilir ve bir de, Padişah’ın beyannamesinin yorumlarıyla fazla uğraşmak faydasızdır. Rica ederim, asıl mesele üzerinde görüşelim.

Kerim Paşa cevap verdi:

“Asıl mesele üzerinde görüşeceğiz. Müsaade buyurunuz, devam edelim efendim.”

Ben: Rica ederim, en son söz ve teklif üzerinde anlaşalım, dedim. Kerim Paşa: Evet, oraya geleceğiz efendim.

Ferit Paşa Kabinesi Çekilmelidir

Söze ben devam ettim ve “Kerim Paşa hazretleri, meşru çalışmalarımızın ve millî tepkilerin artık daha fazla kötüye yorulmasına ve düzeltilmeye muhtaç görülmesine ve hele bu düzeltmeler ve değiştirmeler için de suçluluğu ve hainliği açıkça ortaya çıkan kabine üyelerinin meşru olmayan savunmalarının esas olarak alındığını görmeye tahammülümüz yoktur. Biz, son durumu açıkladık ve milletin kesin isteğini arz ettik. Bilmem tekrarı lazım mıdır? Zatıalileri bu sonuçlandırılması gerekli millî arzuya karşı, Ferit Paşa kabinesinin sadrazamlık gibi devletin en yüksek mevkisini hâlâ kirletmesine aracılık etmek istiyorsanız, bu gayretiniz hiçbir faydalı netice vermeyeceğinden başka, siz kardeşim hakkındaki bizim eski kardeşlik duygularımızın da sarsılmasına yol açacağından endişe ederim.

Şimdi, Ferit Paşa, bir an kaybetmeksizin mevkini bir namuslu kimseye bırakacaksa ve buna inanıyorsanız, hallolunacak hiçbir güçlük kalmamıştır. Aksi takdirde, aracılığınız, kalbinizin kırılmasından ve faydasız bir yorgunluktan başka bir netice vermeyecektir.

Ferit Paşa, mevkisini korumaya devam ederse, bu, kendisinin çok acı bir akıbete uğramasına yol açacaktır. En son ve en kesin söz şudur: Maksadımız, bu sarsılmaz hakikati Padişah’ın bilgisine sunmaktır. Siz ancak bu asil vazifeyi yapmakla, bugün vatan ve milletin yüksek şahsiyetinizden beklediği dinî ve millî vazifeyi yerine getirmiş olursunuz.”

Kerim Paşa, “Sözü uzatmamak tabii asıl maksattır.” diye başlayarak sözü lüzumundan fazla uzattı. Bu uzun sözler şu cümle ile son buldu: “Vatan için burada yaptığım şu teşebbüs elbette Allah ve millet katında, bütün asaletiyle değerli kalır ve işin gerçek sahibi olan her şeye kadir Ulu Allah, millet ve vatanın kurtuluşunu sağlayacak esasları, arada bulunanlara böylece bağlayarak tamamlar. Ulu Allah güçlükleri çözücüdür. Değerli gözlerinizden öperim.”

Tekrar cevap vermek sırası bana, gece yarısından sonra saat 4.30’da geldi. Kerim Paşa’nın temas ettiği noktaları cevapsız bırakamazdım. Ben de uzun düşünceler ileri sürdüm ve sonunda: “O hâlde, dedim, bizim ve zatıalileri gibi gayretli ve vatansever kimselerin yapacağı teşebbüsün gayesi ne olmak gerekir? İdaresinin her dakikasından millet için gelecekteki mukadderatımız için yeni bir felaket sebebi hazırlamaktan başka bir netice beklenmeyen Ferit Paşa ile milletin arasını bulmak imkânsızlığıyla uğraşmak mı yoksa bir an önce bu meşru olmayan kabinenin yerine millet ve memleketin ihtiyaçlarına ve mukadderatına uygun bir yeni heyetin devlet işlerini üzerine alması lüzumunu Padişah’a bildirmek için yol aramak mıdır? Lütfen bu iki noktadan biri için evet veya hayır şeklinde cevap verirseniz, Allah ve millet katında bütün asaletiyle değerli kalacağına şüphe olmayan bu asil teşebbüsünüzün bizlerle ilgili yöndeki safhasını tamamlamış olursunuz.”

Kerim Paşa, istediğimiz kısa cevaba yine uzun cevap verdi. Fakat bu uzun sözler arasında, bazı cümlelerle, bize Padişah’ın aldatılmış olmayıp her şeyi bildiğini anlatıyordu.

Kerim Paşa’nın bazı cümlelerinde şu sözler vardı: “Yüce Padişahlık katı kesin karar ve çözüm makamı olup meşru bir devlette bu yüksek makam, bütün millet fertlerinin yöneleceği mihraptır. Anadolu’nun bütün dileklerinin Halife hazretlerine duyurulduğu hakkında bendenize bilgi vermişlerdir. O hâlde millet işlerinin yöneleceği ve dileklerin kabul olunacağı yüksek makam olan Padişahımız Efendi’mizin her şeyden haberi vardır.”

Kerim Paşa, kendine mahsus cümlelerle devam ettiği düşüncelerine şöylece son verdi: “Yüce Mevla, nice derin sebepler yaratarak ve telkin ederek bu çözülmesi güç düğümü tamamen çözecektir. Elbette ki Allah’ın işi güzeldir ve yakındır. Tanrı’nın eli her elden üstündür. Geleceğimiz, Allah’ın lütfu ile milletçe layık olduğumuz yücelikte uğurlu ve hayırlı olacaktır. İşte, kerim inanç budur, aziz ruhum.”

Bu defa Efendiler, gece yarısından sonra saat 6.10’a gelmiş olmasına rağmen üçüncü safhanın açılmasına ben teşebbüs ettim.

Rahmetli Kerim Paşa’nın pek hoşlandığını bildiğim bir ifadeyle, “Büyük Hazret!” ifadesiyle söze başladım:

“Ümmetin ve milletin yüce mihrabı olduğu içindir ki milletin dileklerini bildirmeye yol bulmak gayesiyle teşebbüsten geri durmadık. Yalnız, büyük bir hatadan zatıalinizi kurtarmak maksadıyla arz edelim ki Anadolu’nun bütün dileklerinin Halife’ye duyurulduğu hakkındaki sözlere, milletin henüz güveni kesin değildir. Çünkü millet emindir ki Padişah, ihanetleri ortaya çıkmış olan birkaç kişiyi millete tercih buyurmazlar.”

Kerim Paşa’nın temas ettiği noktalara cevap verirken şunları söyledim:

Pek güzel ve yakın olan Allah’ın emrinin tecellisiyle bahtsız ve zulme uğramış asil milletimizin kurtuluşa ve selamete ermesini, yüce Allah’ın rahmet deryasından ümitle diler ve ufukları daima (inatçı bir dumanla) sarılı olan İstanbul’daki bazı kişilerin hakikati görmemekte bayağıca direnen duygularının ortadan kalkmasını bekleriz. Milletin asil ruhu da işte böyle duygularla doludur.

Yalnız, tekrar etmekliğime müsaadenizi rica ederim ki evet veya hayır şeklinde cevap verilmesini istirham ettiğimiz sorular ne yazık ki cevapsız bırakılmıştır. Azizim, Allah’ın eli her elden üstündür fakat bununla beraber, güçlükleri ve meseleleri çözmeye girişenlerin kesinleşmiş bir hedefi olmak gerektir… Millet, Allah’ın emrini yerine getirecektir ve buyurduğunuz gibi milletçe elde edeceklerimiz hayırlı ve uğurlu olacaktır. İyilik dileyen dualarınızın eksik edilmemesini rica ederim. Çalışmak bizden, yardım ve kolaylık ölümsüz Allah’tandır.

    Mustafa Kemal

Artık Kerim Paşa’nın yorulduğu anlaşılıyordu. “Son iki sözüm, ruhum.” diyerek “Millî davanın esaslarını yüce tutmak ve korumak şartıyla içten temennilerin sayılıp döküldüğünü ve Allah’ın eli… ulu ayetinin, hayırla kabul buyrulması için kullanılmış” olduğunu söyledikten sonra “Allaha ısmarladık yine görüşeceğiz…” dedi ve çekilmek istedi. Bırakmadık.

Son sözü biz söylemek istedik ve dedik ki: “Kardeşimizin hatırında kalması için son bir cümle arz ediyorum: Millet güçlü, her şeyi kavramış ve yolunda kesin inançlıdır. Fiilî mücadele hızla gelişmektedir. Yüce ve Şevketli Padişah’ımız Efendi’mizin lütuf ve sevgisinin eseri olmak üzere karar vermeleri ve meseleyi çözmeleri zamanıdır.” (Ves. 112).

Efendiler, bundan sonra Ferit Paşa kabinesi ancak üç gün dayanabilmiştir.

Görüşmeye muvaffak olamadığım dostum rahmetli Kerim Paşa’nın bazı kimselere söylediğine göre, bu konuşmamızı olduğu gibi Padişah’a göstermeyi başarmış ve onun üzerine direnme gücü kırılmış.

Kerim Paşa’nın, Kara Vasıf Bey’e olan 8 Kasım 1919 tarihli mektubunda da bu nokta işaret edilmiştir.

Rahmetlinin bu mektubunda şu satırlar vardır:

“Eski sadrazam, en son görüşme üzerine ve bunun pek devamlı tesiri ve önemle söz konusu edilmesiyle sonunda çekilmek gerektiğine inanarak ve bütün direnme gücü yok olarak istifasını takdim etti… İşte sessiz sedasız, vatan için çalışılan ve tek başına bendenizin tertemiz gayretiyle başarılan büyük hadise budur…

Dikkat edilmelidir ki bu yazıları ben yazmış ve eski sadrazam ile Padişah’ımız Efendi’miz hazretleri bütün bu görüşmeden sonra, neticelerini öğrenmeleri üzerine bunların sağlam esasları karşısında kararlarını vermişlerdir… Teşebbüsün ve yazılan yazıların ne dereceye kadar yüksek noktaları ihtiva ettiği ve nasıl bir temiz vicdan ve keskin görüşle yaşanan hakikatlerin kâğıda geçirildiği, elbette Allah katında ve milletin tarihi önünde asaletle bezenmiş bir değer olarak kalacaktır…