banner banner banner
Nutuk
Nutuk
Оценить:
 Рейтинг: 0

Nutuk


Muhterem Kardeşim,

Derin bir samimiyete dayandığına asla şüphe etmediğim kanaatinizi açık bir kardeşlik diliyle bildirmiş olmanız, kardeşlik bağlarımızın sağlamlaşmasına ve yürekten memnuniyetimin doğmasına vesile olmuştur. Zihninizde beliren mahzurları bütünüyle anlıyorum. 10 Eylül tarihinde kendi adıma hükûmete gönderilmiş bir tebliğim yoktur. Yalnız telgrafhanede bulunduğum bir sırada, Dâhiliye Nazırı Adil Bey ile makine başında karşı karşıya geliverdik. Onun Sivas Valisi Reşit Paşa’ya verdiği manasız cevaplara karşı bendeniz sırf şahsi olmak üzere onun şahsına hitaben bildiğiniz biraz sertçe uyarmalarda bulundum. Bu, bayağı bir karşılıklı konuşma şeklinde olmuştur. Bundan başka gerek hükûmete ve gerek Padişah’a ve gerek yabancılara karşı olan müracaatlarda hep “Kongre Heyeti” veya “Heyetitemsiliye” ifadesi imza yerine geçmiştir. Yalnız Amerika Senatosuna yazılan ve sizin de bildiğiniz bir mektuba Kongre kararıyla beş kişi imza koymuştur ki bu arada benim de imzam vardır. İçeride yapılan açık yazışmalara gelince, bunda da Heyetitemsiliye tabirini imza yerine kullanmaktaydık.

Ancak bunun bazı çevrelerce kötü tesir ve güvensizliğe yol açtığı görüldü. Gerçekten böyle umumi bir tabirin gösterdiği kişiler ve kuvvet gizli kalıyor. Ortada sorumlu kimdir? Bazı yerlerden, özellikle Kastamonu, Ankara, Malatya, Niğde, Canik gibi yerlerden doğrudan doğruya şahsen makine başına çağrılmaya başlandım. Âdeta Heyetitemsiliye adı altında gizlenen şahıslarla birlikte olup olmadığım üzerinde bir tereddüt belirtisi sezildi. Hatta Trabzon’dan Servet Bey de Heyetitemsiliye imzalı tebligatı kötüye yorarak ve adı geçen heyetin nitelik ve niceliği hakkında birçok yanlış düşüncelerden sonra şahsen bendenizi makine başına çağırdı. Görüşüldükten sonra bütün bu münakaşaların sebebinin imzanın Heyetitemsiliye olarak, belirsiz bir şahsiyet ifade eder tarzda konulmuş olduğunu söyledi. İşte bu sebeplerden dolayı bu imza meselesi, kardeşçe bildirmenizden önce Heyetitemsiliyece görüşme konusu olmuştu. Heyetitemsiliye’nin gizli bir komitenin yürütme kurulu olmayıp, hükûmetten resmî izin almış kanuni ve meşru bir cemiyetin temsilcilerinden meydana gelmiş olması dolayısıyla, ilgili kanuna uygun olarak, kararların ve tebliğlerin sorumlu bir şahıs tarafından imzalanması usulü zaruri görülmüştü. Heyetitemsiliyenin tebliğlerine ve yayımlarına umumi ve belirsiz bir ad vererek düşeceği kanun dışı durumdan dolayı doğacak mahzurlar millî akıma karşı olanların esasen yapmakta oldukları zararlı propagandalara imza bulmak yüzünden ilave edebilecekleri zarardan pek fazla görüldü ve neticede, oy birliği ile imza koymak usulü karar altına alındı. Bu karara rağmen bu defa yaptığınız kardeşçe hatırlatma üzerine, meselenin bir defa daha görüşülmesini Heyetitemsiliye’ye teklif ettim. Daha önce ileri sürülmüş olan gerçekler ve düşüncelerden dolayı “ayın” şekilde yazılan şeylerin Heyetitemsiliye kararlarıyla olduğu açıklanmak üzere yazılmasına oy birliği ile karar verdiler. Şahsımla ilgili olması bakımından bu görüşmede tarafsız kalmayı uygun gördüm. Prensip olarak bir kişinin imza etmesi kabul edildikten sonra, benim yerime başka birinin imza etmesi söz konusu oldu. Bu noktada heyetin ileri sürdüğü mahzurlar şunlardır: Bütün cihan benim bu işin içinde bulunduğumu bilir. Bugün başka bir kişinin imzasıyla tebligata başlanınca ve benim ismimin ortadan kalkmasıyla, ya aramızda bir geçimsizlik ve ayrılık olduğu sanılacak veyahut herhangi bir kişi imza ettiği takdirde benim ortaya çıkmaktan çekinir, gayrimeşru bir durumda olduğum ve buna göre de yapılanların gayrimeşru bulunduğu zannına düşülecektir. Bundan başka, herkesçe inanılacak ve güvenilecek bir arkadaşımız imzasıyla ortaya çıkınca, bugün benim için görülen mahzurlar aynen o arkadaşımız için de görülecektir. O hâlde onun da çekilip diğer birinin imza koymaya başlaması gibi neticede bizim için güçsüzlük belirtisi olacak bir sıra takip etmek gerekir. Bilmem bunu ne dereceye kadar yerinde bulursunuz? Gerçekten bendenizin şahsım, bilhassa işin başlangıcında saldırı hedefi olarak görülmüştü. Fakat gerek içeriden ve gerek dışarıdan beklenen saldırılar yapılmış, Allah’a şükür hepsi de isteğimize uygun sonuçlanmıştır. İstanbul hükûmeti ve kötülüğümüzü isteyenler her teşebbüslerinde yenilmişlerdir. Yabancılara gelince Amerikalılar, Fransızlar ve İngilizlerle pek ciddi görüşmeler yapılmış ve bunların Sivas’a kadar gelen yetkili memurları bizimle iyi münasebetlere girişmişlerdir. Bizim de içinde bulunduğumuz Kuvayımilliye’nin, bir iki kişinin kışkırtması sonucu olmayıp tamamen millî ve umumi bir şekilde ve mahiyette olduğunu, bize de söyleyerek rapor ile ilgili makamlarına bildirmişlerdir. Bir de bu gibi hareketlerde az çok ön ayak olanlar hakkında memleketimizde bilinen ahlaksızlık icabı bazı kirli vicdanlı insanların dedikodusunun önüne geçmek mümkün değildir. Bu hissî durum, her millette de aynıdır. Bu gibi mahzurlara karşı buraca düşünülen tek çare, bizim sarsılmaz bir dayanışma ve samimiyetle yüce gayemize yürümekte bir an tereddüt göstermemekliğimizdir. Bendeniz, umumi menfaatlerle ilgili iş ve hareketlerimizde şahsi görüşlerimle değil, bütün değerli arkadaşlarımın içten ve gönülden birliğiyle hareketi tercih ettiğim siz kardeşimce de bilinmektedir. Bununla beraber bu hususta başkaca siz kardeşimin hatırına gelebilecek düşüncelerinizi bildirmenizi bekler, büyük hürmet ve samimiyetle gözlerinizden öperim, kardeşim.

    Mustafa Kemal

Efendiler, İstanbul hükûmeti ile haberleşmeyi kestiğimiz 12 Eylül 1919 tarihinden sonra Ferit Paşa kabinesinin düştüğü tarihe kadar değişik tarihlerde tekrar Padişah’a, yabancı devlet temsilcilerine, İstanbul Belediyesine ve bütün basına çeşitli muhtıra ve beyannameler yazıldı (Ves. 97).

Padişah’ın Beyannamesi

20 Eylül 1919 tarihli, Sadrazam Damat Ferit imzalı bir umumi tebliğ ile Padişah’ın da bir beyannamesinin yayımlandığını hatırlayacaksınız (Ves. 98). Bu beyannamenin dikkate değer noktalarını tekrar hatırlatmak isterim. Bu noktaları sıra ile işaret edeceğim:

1- Hükûmetin takip ettiği siyaset neticesinde İzmir’de meydana gelen facialar Avrupa devletleri ve medeni milletlerin dikkatini çekti ve lehimizde sevgisini uyandırdı.

2- Bir hususi heyet yerinde tarafsız olarak soruşturmaya başladı. Hakkımız medeniyet dünyasının gözleri önünde ortaya serilmektedir.

3- Millî birliğimizi bozacak hiçbir karar ve teklif olmadı.

4- Bazı kimseler tarafından sözde halk ile hükûmet arasında anlaşmazlık olduğu ilan ediliyor.

5- Bu durum, kanuni şartlar içinde bir an önce yapılmasını arzu ettiğimiz seçimleri de geri bıraktırıyor ve barışın yaklaşmakta bulunduğu bir sırada, varlığı mutlaka gerekli olan Meclisimebusanın toplanmasını da geciktirecektir.

6- Bugün vatandaşlarımdan beklediğim, hükûmetin emirlerine tamamıyla uymaktır.

7- Büyük devletlerin hak verici duyguları Avrupa ve Amerika umumi efkârının ölçülü davranışı durumumuzu ve haysiyetimizi koruyacak bir barışa yakında kavuşmak ümidimi kuvvetlendirmektedir.

Yüksek malumlarıdır ki bu beyannamenin yayımlanması bizim, memleketle İstanbul hükûmeti arasında haberleşme ve münasebetleri kestiğimiz ve bu noktada ısrar etmekte bulunduğumuz günlerde oluyor. Herhâlde verdiğimiz talimat ve umumi emirlere uyulduğu takdirde, beyannamenin hiçbir taraftan alınmaması ve millete okutturulmaması gerekli idi. Hâlbuki şimdi arz edeceğim bir telgraftan, karar ve tebliğlerimize uyulmayarak ve görüşümüze büsbütün aykırı olarak bu beyannamenin bazı taraflardan alındığı anlaşıldı.

Trabzon Mevki Komutanına,

Yüce Padişah hazretlerinin milletine karşı yayımlamak lütfunda bulundukları beyannamelerinin derhâl memurlar ve şehir halkına duyurulması gereklidir. Böylece, şimdiki hain hükûmetin, melek huylu Padişah’ımız Efendi’mizi ne kadar küstahça bir cüretle hâlâ aldatmakta olduklarını anlamayanlar kaldıysa, tamamen bilip anlasınlar. Millet ve memleketi için kutlu yüreklerinin ne kadar büyük bir sevgi ve esirgeyişle dolu olduğunu gösteren bu beyannamede, en açık bir surette göze çarpan husus, kabinenin haince hareketi hakkında Hilafet makamına millet tarafından arz olunan şikâyet yazısının hâlâ kendisine ulaşmamış olmasıdır. Çünkü millet ve vatana karşı bizzat kabine üyelerinin yönelttiği ihaneti bilmiş olsalardı, bu hainleri bir dakika bile mevkilerinde tutmayacaklarına kutlu beyannamedeki ifadenin samimiyeti en büyük şahittir. Bu hainler, bu hakikati bildikleri için Halife’miz Efendi’mizi doğrudan doğruya milletle temasa getirmiyorlar. Bunun için millete düşen vazife, şanlı Padişah’ına sonsuz sevgi ve bağlılığını durmaksızın tekrarlar ve gösterirken bütün millet ve ordunun, ayrılmaz bir bütün hâlinde, söz götürmez haklarını, millet hayatını ve memleketi kurtarmaya çalıştıkları fakat bu hain kabinenin, bağlılık belirten bu meşru hareketi, Padişah’ımız Efendi’mizden gizledikleri, büsbütün ters bir şekilde gösterdikleri hakikatini, dün karar verildiği üzere, Hilafet makamına vasıtasız arz etmek ve duyurmaktır. Erzurum halkının bu yolda yazacakları telgraf sureti oraya bildirilecektir.

    21 Eylül 1919 Kolordu Komutanı
    Kazım Karabekir

Kazım Karabekir Paşa, bu telgrafını şöyle bir notla bize de bildiriyordu:

Bu konuda yüksek düşünceleriniz var mı? Bu kutlu beyanname milletin Padişah’ına karşı hakikati bildirmesine yeniden bir fırsat vermiştir ki Erzurum halkı, kabinenin bütün cinayetlerini tekrar etmek suretiyle yeniden Padişah’a maruzatta bulunacaklardır. Bunun suretini ya çekilmek için veya bilgi için muhterem heyetinize sunacağım.

    Kazım Karabekir

Makine başında cevap olarak bildirdiğimiz düşünce şuydu:

Ferit Paşa kabinesinin canice iş ve hareketleri ile ilgili vesikaların millete gerektiği ölçüde, köy ve kasabalara kadar ulaştırılıp yayımlanmamış olduğu yüksek malumunuzdur. Böyle olsa bile bu tebliğler ile Padişah’ın beyannamesinin ihtiva ettiği şeyleri karşılaştırarak mukayese ve muhakeme etmek ve hakiki durumu çıkarmak pek mümkün değildir. Bu sebeple biz, aslında böyle bir beyannamenin Babıali’de sahte olarak hazırlanmakta olduğunu da daha önce haber almış ve bunun milletin zihnini bulandırmasını önlemek için İstanbul’dan alınmamasını uygun bulmuştuk. Zaten İstanbul ile resmî haberleşmenin kesilmiş bulunmasından dolayı doğrudan doğruya Saray’dan değil, yine Ferit Paşa’nın notu ile Babıali’den verilen bu beyannamenin Sivas, Ankara, Kastamonu ve başka merkezlerde olduğu gibi hiçbir taraftan alınmamış olduğunu sanıyorduk. Bu beyannameyi almak için daha önce milletin Padişah’a durumu ve hakikati anlatmasına müsaade olunması gerekirdi. Bunun için bu beyannamenin yayılıp herkese duyurulmasına aracılık etmeyi faydalı bulmuyoruz. Fakat bu beyanname Trabzon, Erzurum ve Sivas gibi merkezlerde gerekenler tarafından okunmuş bulunduğuna göre, düşündüğünüz gibi her merkezden İstanbul’a bir telgraf çekilmesi uygun olur.

    Mustafa Kemal

Padişah’ın bu beyannamesinin, milletin zihninde doğuracağına şüphe olmayan kötü tesirlerin bir dereceye kadar önüne geçebilmek için bu beyannamede yazılanları yalanlamaya ve çürütmeye vesile olacak şekilde Padişah’a bir cevap yazmayı ve bunu memlekette yayıp duyurarak okutturmayı tek çare olarak düşündük ve öyle yaptık (Ves. 99).

Halit Bey’in Trabzon ve Çevresinde Millî Teşkilat Kurmaya Memur Edilmesi

Efendiler, Trabzon’da bir-iki kişinin, pek yiğit ve muhterem olan Trabzon halkının hiç de bilgisi olmadığı hâlde, onlar adına, oradaki millî varlığı şahıslarıyla temsile kalkıştıklarına ve bu yüzden millî teşebbüs ve kararların gereği gibi yürütülüp yerine getirilmemekte olduğuna kanaat getirdim. Trabzon’da vali bulunan Galip Bey adında bir zatın da menfi akımı yaratmakta amil olduğunu anladım. Bunun üzerine Trabzon civarında Torul’da bulunan ve henüz tümenine komutaya başlamamış olan Halit Bey’in Trabzon çevresinde millî teşkilat kurmaya memur edilmesi uygun görüldü ve Kolordu Komutanı’na bu düşünce bildirildi. 20 Eylül 1919’da alınan cevapta: “İngilizlere karşı gizlenen Halit Bey’in, yaradılışı gereği ortaya çıkarması muhtemel durumların bu nazik zamanda belki düzeltilmesi mümkün olamaz.” yolunda bazı düşüncelerden sonra, “Halit Bey, haberim olmadan maruzatta bulunsa bile yerine getirilmemesi” bildiriliyordu (Ves. 100) .

Kazım Karabekir Paşa’nın bu telgrafına verdiğimiz cevapta: İngiliz mahzurunun bizlerce düşünülmediğini ve şiddetli ve kesin hareket mahzurlu görüldüğüne göre Trabzon’da durumun düzeltilmesi neye ve ne gibi vasıtaya bağlı ise, onun doğrudan doğruya kendileri tarafından düşünülmesini 22 Eylül 1919 tarihli bir şifre telgrafla rica ettik (Ves. 101).

Bizim, 15’inci Kolordu Komutanı ile bu yazışmaları yaptığımız günlerde, Torul’dan Yarbay Halit Bey de doğrudan doğruya bizimle haberleşmeye başladı. Kendisini cevapsız bırakmamak ve durum hakkında aydınlatmak maksadıyla karşılık verdik.

15’inci Kolordu Komutanı’nın, bir bakıma bizim 22 Eylül 1919 tarihli telgrafımıza cevap teşkil eden, 27 Eylül 1919 tarihli bir şifre telgrafını aldık. Bunda, halkı önce aydınlatmak ve doğru yola götürmek vazifesini yaptıktan; karşı duranlar görülürse, onları da layık oldukları muameleye uğratmaktan ibaret olan ve pek büyük tecrübelerle kazanılan prensibini aynen Trabzon çevresinde uyguladığını açıkladıktan ve Dokuzuncu Tümen Komutanı Rüştü Bey’i, kurmaylarıyla birlikte, üçüncü Tümen Komutanlığı vekilliğiyle Trabzon’a gönderdiğini, Halit Bey’i Trabzon için uygun bulmadığını bildirdikten sonra “İngilizler hakkındaki görüşe gelince, bana kalırsa, mümkün olduğu sürece açık ve belirli bir düşmanlıktan kaçınmayı tercih ederim.” kanaati ifade ediliyordu (Ves. 102). Buna verdiğim 29 Eylül 1919 tarihli özel ve şahsi cevabımda şunları yazdım: “Trabzon vilayeti umumi efkârı hakkındaki bilgiler tamamen buraca da bilinmektedir. Trabzon merkezi dışında, bütün kaza ve sancaklarıyla haberleşilmektedir. Merkezdeki durum da valinin tevkif ve uzaklaştırılmasından sonra ortadan kalkmıştır. (Valiyi tevkif eden ve muhafaza altında Erzurum’a gönderen, emrim üzerine, Halit Bey’dir). Rüştü Bey’in Üçüncü Tümen komutanlığı vekilliğiyle Trabzon’a gönderilmesinde aklıma gelen noktaları arz edeceğim:

İlk olarak, valiyi tevkif eden Halit Bey’dir. Birkaç gün sonra Rüştü Bey’in bu şekilde gönderilmesi Halit Bey’in hareketini oradaki kötü düşüncelilere karşı tenkit gibi olabilir.

İkinci olarak, Halit Bey, ciddi durumlarda tümeninin başına geçmeyi beklerken, bugün geçirmekte olduğumuz ağır ve tarihî anlarda, başka bir kişinin yerine geldiğini görmekten müteessir olabilir. Bu tutumdan vazgeçilmesini rica ederim. Bununla birlikte kolordunuzun askerî işlerine karışmak istemem (Ves. 103).

Kazım Karabekir Paşa’nın verdiği 2 Ekim 1919 tarihli uzun cevapta, bu muamelenin Halit Bey’in başvurması üzerine olduğunu ve kendisine durumu tam olarak anlatmak için Erzurum’a çağrıldığını bildirdi (Ves. 104). Hâlbuki 1 Ekim 1919 tarihinde Üçüncü Tümen Emir Subayı Üsteğmen Tarık imzasıyla, Başyaver’im Cevat Abbas Bey’e gelen özel bir şifrenin son cümleleri şöyleydi:

“Son günlerde Komutan Bey, Üçüncü Tümenin bugünkü komuta durumunun değiştirilmesini kolordudan istedi. Eğer kolordu bu teklifi kabul etmez ve yerine getirmezse, emir almaksızın fiilen komutaya başlayacağını ve önceki karar gereğince kolordudan ayrılarak doğrudan doğruya kongrenin emrine gireceğini arz eylerim. Paşa hazretlerini gereğince aydınlatınız efendim.” (Ves. 105).

Bu tarihten on beş gün sonra idi. Kazım Karabekir Paşa’dan 17 Ekim 1919 tarihli şu telgrafı aldım:

Kendi bölgemde millî arzunun gerçekleştirilmesi ve yerine getirilmesi için son noktaya kadar askerlikten ve komuta zincirine uymaktan ayrılmamak hususunu, geleceğin disiplini için de son derece lüzumlu görüyorum. Atılganlıkla ileri görüşlülüğün birbiriyle uyuşturulmadığı yerlerde ve işlerde, netice pek parlak da olsa, tez elden tersine döndüğü ve faydasız kaldığı misalleriyle görülmüştür. Özellikle, İngiliz, Fransız temsilcilerinin bulunduğu Trabzon çevresinde, komuta zincirinin çok iyi anlaşılmasına ve pek uyanık ve ileri görüşlü davranılmasına çok büyük ihtiyaç vardır.

Üzülerek bildireyim ki verdiğim açık talimata rağmen Halit Bey’in kendi başına ve askerî kıyafetiyle, Vali’yi tevkif etmesi tuhaflığı dillere destan olmuştur. (Halit Bey’i bu işe sevk edenin kim olduğunu arz etmiştim.). Seçimler meselesinde de bu şekilde faaliyet gösterirse, kendisi için İngilizlerin bir çıkış daha yapmaları ve güç durumun ortaya çıkması kaçınılmaz olur (Seçimler meselesinin çabuklaştırılması ve millî arzuya uygun olarak halledilmesi için Halit Bey’e ve başka gereken birçok kişilere, yardım ve gayrette bulunmaları özellikle, rica edilmişti. Bir de İngilizlerin yapacağı çıkışın kaçınılmaz ne gibi bir durum yaratabileceğini; kendi durumumu göz önüne getirerek bir türlü anlayamamış olduğumu itiraf edeyim.). Bunun için adı geçen efendiyle haberleşilmeyerek yüksek arzularınızın yerine getirilmesinde bendenizin aracılığını rica ederim. Adı geçenin şahsiyeti her türlü iddianın ötesinde ise herhangi bir bölgeden mebus seçilmesi hakkındaki yüksek fikirlerinizin bildirilmesi arz olunur.

Bu telgrafa 19 Ekim 1919 tarihinde sadece şu cevabı verdim:

“Halit Bey’in mebus olmak veya olmamak konusundaki temayüllerini bilmediğimden bu hususta düşünce bildiremeyeceğim efendim.”

Efendiler, Ferit Paşa kabinesinin düşmesine kadar geçen günler içinde karşılaştığımız meseleler çeşitlidir. Engeller ve güçlükler az değildi. Bunların hepsini sayıp açıklamaya kalkışmak, yüksek heyetinizi çok yorabilir. Bu yüzden, bu safhayı tamamlayacağını sandığım bazı noktalara yalnız dokunmakla yetineceğim.

Ali Galip’in tavsiyesi üzerine, İstanbul hükûmetince Dersim Mutasarrıflığına tayin edildiği anlaşılan ve Sivas’a gelen Osman Nuri Bey, 8 Eylül’de Sivas’ta alıkonuldu.

Millî akıma karşı haince davranışlarda bulunduğu ortaya çıkan Ankara Valisi Muhittin Paşa, özel maksatla geziye çıkmıştı. 13 Eylül’de Çorum’da bulunuyordu. Muhittin Paşa’nın yakalanıp muhafaza altında Sivas’a gönderilmesi için Ankara’da Kolordu Komutanı’na ve Samsun’da Beşinci Kafkas Tümeni Komutanı’na emir verildi. Muhittin Paşa tevkif edilerek Sivas’a getirilmiştir. Kendisiyle bizzat görüştüm. Gerekli öğütleri verdikten ve uyarmalarda bulunduktan sonra yaşına hürmet ederek Samsun üzerinden İstanbul’a gönderdim. Çorum Mutasarrıfı Samih Fethi Bey de üç-dört gün sonra özel şekilde Sivas’a davet olundu.

Millî Mücadele’ye karşı oldukları anlaşılan Niğde mutasarrıfı, muhasebecisi ve komiserinin muhafaza altında Sivas’a gönderilmeleri, 16 Eylül’de Niğde’de Tümen Komutanlığına emir olundu.

Kastamonu Valisinin İstanbul Hükûmetince Değiştirilmesi ve Buradan Çıkan Hadise

Efendiler, Kastamonu’da vali bulunan İbrahim Bey, ben ordu müfettişi iken Kurmay Başkanı’m bulunan Albay Kazım Bey’in şahsen tanıdığı bir kimse idi. Bu sebeple kendisine her türlü sırlar bildirilmişti. Aramızda şifreli yazışmalar yapılmaktaydı. Kendisi İstanbul hükûmeti tarafından İstanbul’a çağrıldı. Bu çağrıya asla uymaması gerekirken, anlaşılmaz sebepler ve düşüncelerle -İstanbul’da tevkif olunmak için Kastamonu’yu terk etmişti. İstanbul, İbrahim Bey’in yerine bir başkasını Kastamonu’ya vali tayin etmişti. Bu zat, 16 Eylül’de İnebolu’ya varmış bulunuyordu. Kendisinin tevkifini oradaki ilgililere emrettik. Bu meselede enteresan küçük bir safha oldu. Müsaadenizle biraz etraflıca anlatayım: Kastamonu’da ve Kastamonu vilayeti içinde gevşeklik ve kararsızlık eserleri görülmeye başlayınca, Kastamonu’ya güvenilir ve becerikli bir subayın gönderilmesini Ankara’da bulunan Ali Fuat Paşa’dan rica etmiştim. Fuat Paşa, Kastamonu Mevki Komutanı sıfatıyla oraya Albay Osman Bey’i göndermişti. Osman Bey, tam 16 Eylül günü Kastamonu’ya varmıştı ve yeni gelen vali hakkında verdiğimiz emrin uygulanmasını kendisinden bekliyorduk. Arz ettiğim emri verdikten sonra, uygulama ve yürütme hakkında telgraf başında bilgi bekliyordum. Gece olmuştu. İstediğim bilgiyi vererek, Kastamonu’da konuşabileceğim bir kimse bulamıyordum. Nihayet, 16-17 Eylül gecesi, Kastamonu ve dolayları Komutanı Albay Osman Bey, Kastamonu telgrafhanesine geldi ve aynen şu telgrafı verdi:

Bugün Kastamonu’ya geldim. İstanbul hükûmetinin adamları ve Vali Vekili ile Jandarma Komutanı’nın bir oyunuyla evimde tevkif edildim. Yiğitlik timsali subaylarımızın yardımlarıyla şimdi kurtuldum. Ben de Vali Vekili’ni ve Jandarma Alay Komutanı’nı birlikte tevkif ettirdim. Telgrafhaneyi işgal ettim. Buradaki durum ciddidir. Kongreden çok rica ederim, bütün kararlarından buraya bilgi vererek Kastamonu’nun muhterem halkını aydınlatsın. Yeni valinin İnebolu’ya indiği haber alınmıştır, hakkında ne muamele yapılacaktır? Burada Vali Vekili ve başkalarının tayini hakkında millî kongrenin bana yetki vermesini ve bu istirhamımın cevabını makine başında şimdi beklediğimi arz ederim.

Osman Bey ile makine başındaki görüşmemiz şöylece devam etti. Kendisinden sordum: Şimdilik orada duruma hâkim misiniz? Ne kadar kuvvetiniz var? Orada vilayet ileri gelenlerinden güvenilir kim vardır? Yeni tayin olunup İnebolu’ya geldiği haber alınan valinin adı nedir?

Osman Bey’in cevabı şu idi:“Hâlen vilayete hâkimim. Her hâlde, kongrenin yardımcı olarak beni aydınlatması gereklidir. Tayin olunan valinin, Konya valiliğinden emekli, çok eski bir zat olduğu söyleniyor. İsmi Ali Rıza’dır. Kuvvetim, iki yüz elli kişi çıkarır bir tabur ve dört tüfekli bir ağır makineli bölüğünden ibarettir. Halk ile henüz görüşülememiştir. Vilayet ileri gelenlerinden Defterdar Ferit Bey vardır.”

Osman Bey’e şu emri verdim: “Şimdi kendiniz vali vekilliğini üzerinize alınız ve bütün askerî ve sivil kuvvetleri elinize almaya tam yetkilisiniz. Gelmekte olan valiyi, hemen tevkif ettirecek süratli tedbirler alınız. Yaptıklarınıza açıktan karşı çıkanlara tereddütsüzce silah kullandırınız. Vilayet defterdarı, benim Diyarbakır’dan tanıdığım Ferit Bey ise size yardım etmesi gerekir. Bolu Mutasarrıfı’na, aldığınız vaziyeti ve yetkiyi şimdi bildirerek onun da İstanbul’a karşı aynı şekilde hareket etmesini tarafımızdan söyleyiniz. Sinop Mutasarrıfı Mazhar Tevkif Bey’e de benim tarafımdan aynı talimatı veriniz. Yanınızda hangi şifre anahtarı vardır?”