Книга Peygamberimiz - читать онлайн бесплатно, автор Muhammed Ali Lâhûrî. Cтраница 5
bannerbanner
Вы не авторизовались
Войти
Зарегистрироваться
Peygamberimiz
Peygamberimiz
Добавить В библиотекуАвторизуйтесь, чтобы добавить
Оценить:

Рейтинг: 0

Добавить отзывДобавить цитату

Peygamberimiz

İhtiyar âmânın olayı önemsiz görünürse de bu durum, çok mühim bir olayı aydınlatmaktadır. İslam düşmanlarının şüphe ile telakki ettikleri vahyi ilahinin mahiyetini bu sure gözler önüne seriyor. Vahyi ilahi, Peygamber’in kendi içinden duyduğu bir ses miydi? Yoksa kaynağını dışarıdan aldığı bir şey miydi? İhtiyar âmânın olayı ve bu hadise dolayısıyla gönderilen ayetler, vahyi ilahinin Hz. Muhammed’in kendi eseri olmadığına kesin bir delil teşkil etmektedir. Bu ayet-i kerime, ihtiyar âmâya ehemmiyet verilmemesi dolayısıyla, ilahi bir nasihati içine alıyor. Bir insan bir hareketinden ne kadar pişman olursa olsun, onun halk nazarında teşhirini arzu etmez. Fakat Hz. Muhammed tereddüt etmeden, kendi şahsına ait olan bir meseleyi herkese beyan etmekten çekinmemiştir. Bu da vahyin hariç bir membadan değil, bizzat Allah tarafından geldiğini gösterir. Anlatılan bu hadise, Peygamberimiz tarafından yapılan bir hareketin, Cenabıhak tarafından tasvip görmediğidir. Böyle olmasına rağmen Peygamber Efendimiz bunu da tebliğ etmiştir. Hz. Muhammed’in hayatının esası, Cenabıhakk’ın iradesine seve seve bağlı olmaktır. Bu olay ayrıca vahyin dış kaynağını gösterdiği gibi, ilahi iradeye de tam teslimiyeti gözler önüne seriyor ki bunun tasviri ciltlerle kitap yazmaya muhtaçtır.

DOKUZUNCU BÖLÜM

TAZYİKLER VE BASKILAR

Ant olsun, biz kendilerinden öncekileri de denemişken, insanlar, “İnandık.” deyince, denenmeden bırakılacaklarını mı sanırlar? Allah elbette doğruları ortaya koyacak ve elbette yalancıları da ortaya çıkaracaktır. 61

Ne zaman Cenabıhak bir zümreyi, insanların ıslahına ve çöküşler içindeki beşeriyete hakikat meşalesini taşımaya memur ederse buna muhalif olan ve onlarla acı bir mücadeleye girişen diğer bir gurup meydana çıkar, iyi insanları belalara ve işkencelere maruz bırakırlar. Böyle olmakla beraber, bu acı muhalefet gereklidir. Hakikat meşalesini taşıyanların uğradıkları bu eziyetler ve işkenceler onların peşinden gelenleri deneyecek, iman derecesini ölçecek bir imtihandır. Bunlarsa her felaketi gülerek karşılarlar. Bütün eziyetlere, şiddetlere katlanırlar, müdafaa ettikleri hakikatten de zerre kadar dönmezler. Aslında bunlar ya hakikat için yaşarlar ya hakikat için ölürler.

Bundan başka güzel ahlakın semeresi sayılan “sebat” gibi vasıfları da ancak meşakkatler, eziyetler ve işkenceler inkişaf ettirir. Her tarafı engellerle çevrili insan yıkıcı felaketlerle savaşmazsa olgunluğu da kazanamaz. O hâlde bu gibi insanların başına gelen felaketler, gerçekte onların ahlak yapılarını kuvvetlendirmeyi hedef alan nimetlerdir. Fakat bu iki hedefin üstünde diğer bir hedef daha vardır. Cenabıhak, insanlığa şunu öğretmek istiyor ki kudretin ektiği tohum ne kadar zayıf olursa olsun, düşmanlık kasırgalarının en şiddetlisine mukavemet eder. Kasırgalar gelir geçer fakat o tohumdan gelen bitki gelişir. Onlardan zarar görmez. Resul-i Ekrem ile arkadaşları da ilahi kanuna uygun olarak Mekkelilerin elinden, bir emsali daha görülmeyen musibetlere, şiddetlere uğramışlardır.

Önce Mekkelilerin İslam davetine karşı koymaları, Hz. Peygamber’le alay etme şeklinde idi. Mekkeliler, İslam hareketine bir önem vermiyorlardı. Bu hareketin bir zaman sonra kendi kendine yok olacağını sanıyorlardı. İslami hareketin, hiçbir yönden dikkate değmez ancak hakir görülmeye ve alay edilmeye layık olduğu tahmin ediliyordu. Bu harekete karşı taarruza geçmeye lüzum görülmüyordu. Bundan dolayı Mekkeliler, müminlerle karşılaşınca bunlara gülerler, göz kırparlar ve onlarla alay ederlerdi.62

Bazı zamanlarda da Peygamber Efendimiz’e bakanlar, kâhin, bazen şair derler ve onun bu işin sonunda hiçbir şey yapamayacağını söylerlerdi.63 Bazen de onun aklını oynattığını iddia ederlerdi. Lakin Peygamber’in etrafında akıllı, dirayetli kişiler toplandıkça, Mekkeliler tehlikeyi sezmeye başladılar. Artık bunlarla kayıtsızca istihza etmekle yetinmiyorlar, taarruza başlamaya lüzum görüyorlardı. Bir defasında Peygamberimiz, Kâbe’de, namazda secdede iken Ebu Cehil onun üzerine pis şeyler atmıştı. Peygamberimiz’in namaz kılmak için evinden erken çıkması âdeti idi. Onun geçtiği yollara dikenli dallar konur, karanlıkta bunlara basarak eziyet çekmesini isterlerdi. Bazen yoldan geçerken, üzerine toprak ve taşlar atılırdı. Bir gün Kureyş eşrafından birkaç kişi üzerine hücum etmişler, bunlardan alelade biri, Ukbe b. Ebu Muayd, abasını Peygamberimiz’in boynuna dolamış, onu boğacak derecede sıkmıştı. Peygamberimiz’i Hz. Ebu Bekir yetişerek kurtarmış ve “Rabb’im Allah’tır dediği için bu adamı öldürmek mi istiyorsunuz!” demişti.

Kureyş arasında itibar sahibi olmayan kölelerle cariyelerin işkencelere tahammül etmekten başka çareleri yoktu. Bilal-i Habeşi’ye, Müslümanlığı reddettirmek için, efendisi tarafından müthiş işkenceler yapılıyordu. Müslümanlık ise bütün bu işkencelere mukavemet edecek derecede, o köle ve cariyelerin kalbine yerleşmişti. Dinden vazgeçmektense hayattan vazgeçmek, bunlar için daha iyi idi.

Bilal’in efendisi onu her gün öğleden önce zeval vaktinde alır, Arabistan’ın kızgın güneşi altında alevlenen kumların üstüne çırılçıplak yatırır, göğsünün üstüne ağır taş parçaları yığardı. Bilal bu müthiş işkence içinde “Ahad, Ahad!” yani “Bir’dir Bir’dir!” derdi. Ammar’ın babası Yasir ile annesi Sümeyye de vahşice eziyetlere katlanmışlardı. Bunların karşılaştığı felaketler tüyler ürperticidir. Yasir’in iki bacağı bir deveye bağlanmış, develer ters yönlere sürülmüş, bu suretle Yasir pek müthiş bir şekilde şehit edilmişti. Yasir’in annesi Sümeyye de aynı şekilde vahşice işkence ile şehit edilmişti.64 Hz. Ömer’in Müslüman olmadan önce cariyesi bulunan Lübeyne, efendisinden yoruluncaya kadar dayak yer, sonra da efendisi “Şimdi seni acıdığımdan değil, yorulduğumdan bırakıyorum.” derdi.

Yüksek ailelere mensup Müslümanlar da işkencelerden kurtulamamışlardır. Bunların yakınları ve akrabaları kendilerine her çeşit zulüm ve işkenceleri yapıyorlardı. Hz. Osman’ı bir gün amcası yakalamış ve onu dövmüştü. Müslüman olmadan önce yine Ömer’in eniştesine ve kız kardeşi Fatıma’ya yaptığı muameleyi anlatmıştık. Zübeyr bir hasıra sarılmış, kendisine hava yerine duman koklatılmıştı. Ebu Bekir de bu eziyetli zamanlarda köleyi kurtaramamıştı. Sözün kısası, Müslümanların hepsi hiçbir fark gözetilmeden düşünülmesi muhtemel her zulüm ve işkencelere maruz kalmışlardı.

Fakat, bu işkence ve zulümler bunların kalplerindeki İslam aşkını ve ateşini söndürmedi. Müminlerin bu harikulade sebatları Mekkelileri şaşırtıyordu. Müminlerin bu kahramanlığı da zalimlerin hiddetini büsbütün arttırıyordu. Bunlar da yapmadık işkence ve zulüm çeşidi bırakmadılar.

ONUNCU BÖLÜM

HABEŞİŞTAN’A HİCRET

Haksızlığa uğratıldıktan sonra, Allah yolunda hicret eden kimseleri, ant olsun ki dünyada güzel bir yerde yerleştiririz. Ahiret ecri ise daha büyüktür, keşke bilseler!

Конец ознакомительного фрагмента.

Текст предоставлен ООО «Литрес».

Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

1

Sajida S. Alvi, “Muhammad Ali Lâhorî”, Encyclopedia of Religion, c. 8, 1987, New York, s. 423.

2

Azmi Özcan, “Muhammed Ali Lâhûrî”, TDVİA, C. 30, İstanbul, 2005, s. 500-502.

3

Zahid Aziz, “A Survey of the Lahore Ahmadiyya Movement”, U.K, 2008, s. 28-29.

4

Alvi, “Muhammad Ali Lâhorî”, s. 423.

5

Hadiye Ünsal, “Mevlana Muhammed Ali’nin ‘The Holy Qur’an’ Adlı Meal Tefsiri Üzerine Bir İnceleme”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Adana, 2010, s. 10.

6

Bashir Ahmad, “Ahmadiyya Movement”, 1994, İslamabad, s. 67-68,71.

7

Bashir Ahmad, “Ahmadiyya Movement”, s. v.

8

Aziz, a.g.e, s. 34-35.

9

Ali İmran, 3/96.

10

Yecuc ve Mecuc’un seddi yıkıldığı zaman her dere ve tepeden boşanırlar. [Enbiya, 21/96].

11

Ad kavmi ile onlara gönderilen Hud (a.s.), Kur’an-ı Kerim’in birçok suresinde konu edilir. Ad, Aram’ın torunu Aram da Hz. Nuh’un torunudur. Hz. Hud’un gönderildiği Ad, birinci Ad’dır. Semud ise ikinci Ad’dır. Razi bu kabilenin Ahkaf çölünde yaşadığını beyan eder ve bunun Umman’dan Hadramut’a kadar uzandığını söyler. Kur’an-ı tercüme eden İngiliz Rodwell, Ad ile Semud’un Mekke’nin kuzeyinde yaşadıklarını söylerse de bu söz bilhassa Ad hakkında yanlıştır. Yine Kur’an’ı tercüme eden Sale, Ad hakkında der ki; “Ad, putperest olan büyük bir Arap kabilesidir. Bunlar bilhassa dört ilaha ibadet ederler. Sakıye, Hafiza, Raziga, Salime. Sakiye’nin yağmuru gönderdiği, Hafiza’nın kendilerini harici her türlü tehlikeden koruduğu, Raziga’nın bütün ihtiyaçlarını temin ettiği Salime’nin kendilerini her hastalıktan koruduğunu zannederlerdi. Semud’dan milattan bir asır önce yaşayan Diodorus’un eserinde de bahsedilmektedir. [Mütercim]

12

William Muir, 1819-1905 yılları arasında yaşamış İskoçyalı bir müsteşriktir. Hindistan hükûmetinde pek çok görevde bulunmuştur. 1885 yılında Edinburg Üniversitesine seçildi. 1903 yılına kadar bu vazifesine devam etti. Muir, Arapça öğrenerek Hz. Muhammed’in hayatı ve Dört Halife Dönemi ile ilgili araştırma ve tetkikler yapmıştır. En mühim eserleri; “Hayat-ı Muhammed ve Hicret’e Kadar Tarih-i İslam”, “İlk Halifelerin Tarihi”, “Hilafet” ismini taşıyan kitaplardır. “Hilafet” ismindeki eser Abbasiler’in çöküşüne kadar yazılmış Tarih-i İslam kitabıdır. Bundan başka yazarın Kur’an hakkında eseri vardır. Muir, 1881 yılında “İlk Hilafet ve İ’tilây-ı İslam” hakkında Cambridge’de bir konferans vermiştir. Muir, İslam düşmanı olarak bilinir. İslam’a ve Peygamberimiz’e karşı birçok düşmanca tavırda bulunmuştur. [Mütercim]

13

Ali İmran, 3/96.

14

Müellif, Bakara Suresi’nin 125. ayetine işaret etmektedir: Kâbe’yi, insanlar için toplanma ve güven yeri kılmıştık. İbrahim’in makamını namaz yeri edinin, dedik. Evimi ziyaret edenler, kendini ibadete verenler, rüku ve secde edenler için temiz tutun diye İbrahim ve İsmail’e ahd verdik. [Bakara, 2/125] Cenabıhakk’ın Hz. İbrahim ve İsmail’e Kâbe’yi temizlemelerini emretmesi, diğer bir surede Kâbe’nin “Birinci Beyt” başka bir yerde “Beyt-i atik” ismiyle adlandırılması; Kâbe’nin çok eski bir tarihi olduğunun ve Hz. İbrahim’den önce de var olduğunun ispatıdır. Muir vb. müverrihler Hz. İbrahim’in Kâbe’yi ziyaret etmediğini iddia ederler. Hâlbuki Kur’an-ı Kerim, Hz. İbrahim ve İsmail’in Beytullah’ı putlardan temizlediklerini ve onun temellerini kaldırdıklarını ifade eder. Demek ki; Hz. İbrahim ve İsmail (a.s.), Kâbe’nin binasını yenilemişlerdir.

15

Rabb’imiz! Ben çocuklarımdan kimini, namaz kılabilmeleri için senin kutsal evinin yanında, ziraata elverişsiz bir vadiye yerleştirdim. Rabb’imiz! İnsanların gönüllerini onlara meylettir, şükretmeleri için onları ürünlerle rızıklandır. [İbrahim, 14/37]

16

Rabb’imiz! İçlerinden onlara senin ayetlerini okuyan, kitabı ve hikmeti öğreten, onları her kötülükten arıtan bir peygamber gönder. Doğrusu güçlü ve Hâkim olan ancak sensin. [Bakara, 2/129]

17

(Rum, 30/41) Hz. Peygamber’in risaletinden önce bütün dünyayı bir fesadın kapladığı bir hakikattir. Bütün ufukları, insanların zihinlerini ve vicdanlarını karanlık kaplamıştı. Hz. Musa’nın dinî, Hint dinî, Budizm, Zerdüştlük, Konfüçyüs mezhebi çoktan beri kendi salikleri (bağlı olanlar) üzerinde etki etmez olmuştu. Bu dinlerdeki insanlar, fazilet sahibi olmak yerine her türlü rezilliği kabullenir olmuşlardı. Dinlerin nispeten en yenisi olan Hristiyanlık hatalar içinde yüzüyordu. Yedinci asır Hristiyanlığının bozuk bir Hristiyanlık olduğu William Muir tarafından itiraf edilmiştir. Fakat İslam nuru tüm dünyaya, fazilet, medeniyet ve huzur getirmiştir. O zamanlar dünyanın karanlık içinde yüzen ve en geri kalmış kıtası Avrupa idi. İslam nurunun İspanya’da yayılmasını takiben Avrupa’da Rönesans ismiyle başlayan ve reformlarla devam eden yenileşme hareketleri ile Avrupa bu karanlık ortamından kurtulmuştur. Ayet-i kerime bu durumu çok güzel özetlemektedir. Bu konuda geniş bilgi almak isteyenler “Ruhu’l-İslam” ismiyle tercüme etmiş olduğumuz 56 sayfadan oluşan mukaddimesini okumaları faydalı olur.

18

İnananların gönüllerinin Allah’ı anması ve ondan inen gerçeğe içten bağlanması zamanı daha gelmedi mi? Onlar, daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar; onların üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı; çoğu, yoldan çıkmış kimselerdir. [Hadid, 57/16]

19

Teslis: Üçleme; bu iddia, Hz. İsa’nın ölümünden bir asır sonra Hristiyanlar tarafından uydurulmuştur. Bu iddiaya göre uluhiyet üç şahısta tecelli etmektedir ki bunlar; bir kısmına göre; Baba (Allah), Oğul (Hz. İsa), Ruhul Kudüs (Cebrail), bir kısmına göre de; Baba, Ana (Hz. Meryem) ve Oğul’dur. Bu ise birçok karışıklıklara sebebiyet vermişti.

20

1737-1794 yılları arasında yaşamış olan İngiliz tarihçisidir. “Roma İmparatorluğu’nun Gerilemesi ve Yıkılışı” adlı eserin sahibidir.

21

Aryus hakkında tarihi bilgi çok az olmakla beraber, miladi üçüncü asırda İskenderiye Kilisesi’nin ruhani kişilerinden olduğu şüphesizdir. Aryus, Antakyalı Lucian’dan ilim tahsis etmiş, onun fikirlerini kendi bakış açısına göre tefsir etmiştir ve yeni bir mezhep oluşturmuştu. Lucian, Kelimetüllah’ın Hz. İsa’da tecelli ettiği fikrindeydi. O, âlemin meydana getirilmesinden önce yaratılmış, daha sonra yeryüzüne gönderilmiş ve beşer bir cisim ile kaplanmıştı. Aryus bu fikre istinaden bir tevhit akidesi meydana getirmek istemiştir. İsa’nın mahlukatın üstünde olduğunu söylemekle birlikte onun da bir mahluk olduğunu ifade etmiştir. İskenderiye Kilisesi’nde “Allah kadimdir bu yüzden İsa da kadimdir.” Vaazını dinlediği zaman Aryus, bunları kâfir kabul etmişti. Hâlbuki Aryus da İsa’ya yarı Tanrı sıfatı vermiştir. Aryus’un bu hareketi kısa sürede pek çok taraftar kazanmıştı. İmparator Kostantin bu durumdan haberdar oldu. Kilise ahalisi kendi aralarında müzakereler yaparak halkı bu tür hareketlerden uzak tutmanın yolunu aradı ve belli tavsiyelerde bulundu. Kostantin bu sözleri kale almamasına rağmen imparatorluğunun yıkılmasından korkarak 325 yılında İznik’te dinî meclisi toplamıştı. Bu meclis Aryus’un aleyhinde hüküm vererek İsa’nın Allah ile aynı makamda olduğunu kabul etmiştir. Aryus’un İsa’nın mahluk olma fikri mahkûm edilmişti. Aryus ve taraftarları bu fikri kabul etmediğinden cezalandırıldılar. [Mütercim]

22

Monofistler: İsa’nın yalnız bir mahiyet-i mürekkebeye haiz olduğunu söyleyenlere verilen isimdir. Bunların bir kısmı İsa’nın sahip olduğu ilahi fıtratın ve beşeri fıtratın ayırt edilemeyeceğini savunmaktadır. Diğer bir kısmı da İsa’daki fıtratı ilahiyenin fıtratı beşeriye üstün geldiğini savunur. [Mütercim]

23

Ali İmran, 3/103.

24

Bakara Suresi, 2/229.

25

Beğendikleri erkek çocukları kendilerine; kızları da Allah’a mal ediyorlar. O bundan münezzehtir. Aralarından birine bir kızı olduğu müjdelendiği zaman içi gamla dolarak yüzü simsiyah kesilir. Kendisine verilen kötü müjde yüzünden, halktan gizlenmeye çalışır; onu utana utana tutsun mu, yoksa toprağa mı gömsün? Ne kötü hükmediyorlar! [Nahl, 16/57-59]

26

Ey İnananlar! İçki, kumar, putlar ve fal okları şüphesiz şeytan işi pisliklerdir, bunlardan kaçının ki saadete eresiniz. [Maide, 5/90]

27

Yasin, 36/5-6.

28

Sen Paul, Tarsus şehrinde, rivayete göre Hz. İsa zamanında doğmuştur. Asıl adı Saud’dûl. Tarsus o zaman mühim bir ticaret ve kültür merkeziydi. Kıl çadırları yapımıyla ünlü idi. Yunan Edebiyatı’nı iyi bilen ve aslında bir Yahudi olan bu Paul (Pavlos), Tarsus’tan kalkıp Kudüs’e gitmiş ve tahsiline orada devam etmişti. Onun Kudüs’e gelişi, Hristiyan tarihçilerine göre, Hz. İsa’nın başına gelen musibet anına tesadüf eder. Paul önce Hristiyanlığa karşı çıkmış, Hristiyanlığın imhasını hedef alan bir harekete de başkanlık etmişti. Şam’a, Hristiyanları öldürmeye giderken, yolda güya rüyasında Mesih’i görür ve Hristiyan olur. Şam’a vardığında, Hz. İsa’nın Mesih olduğunu ikrar eder. Daha sonrada Arabistan’a giderek orada ömrünün üç senesini inziva hayatı yaşayarak geçirir. Bundan sonra Hristiyanlığı neşretmeyi kendine vazife sayarak tekrar Kudüs’e döner, Havarilerin içine katılır. Barnabas’ın yardımı ile havariler arasında emniyet kazanır. Yahudilerin Hristiyanlara, düşmanlıkları çok şiddetli olduğundan, Paul tekrar kendi yurdu olan Tarsus’a gelmiş ve yerleşmişti. Barnabas, Paul’u Antakya’ya çağırmış ve kendine muavin yapmıştı. Böylece bu adam Hristiyanlığı yaymaya tekrar başlamıştı. Çıktığı uzun bir seyahatle, İncil’i Avrupa’ya götüren ve Atina’da Hristiyanlığı yayan kişi bu adamdır. Bir ara Atina’dan Kudüs’e dönmüştü. Niyeti Roma’ya geçmekti. Burada Yahudiler tarafından yakalanarak hapse atıldı. Paul’un davasına Roma’da bakılmasını imparator istemişti. Roma’da, hapishanede iken yazdığı mektupta, kurtuluşunu değil ölümünü istemişti. İki sene yattıktan sonra Sen Paul Kilisesi’ne yakın bir yerde idam edilmişti. Paul, Hristiyanlığın ikinci kurucusu sayılmaktadır. Hristiyanlık dininin, müşrik kavimlerin şirki ile uyuşturarak yayılmasına çalışan bu Yahudi’dir. Sen Paul’un inançları ve tesirleri hakkında daha fazla bilgi almak için Mevlana Seyyid Emir Ali’nin “Ruh’ül İslam” adlı eserine bakınız.

29

Araf, 7/156-157.

30

Allah peygamberlerden ahid almıştı: “And olsun ki size kitap, hikmet verdim; sizde olanı tasdik eden bir peygamber gelecek, ona mutlaka inanacaksınız ve ona mutlaka yardım edeceksiniz, ikrar edip bu ahdi kabul ettiniz mi?” demişti. “İkrar ettik.” demişlerdi de: “Şahit olun, ben de sizinle beraber şahitlerdenim.” demişti. [Ali İmran, 3/81]

31

O, daha öncekilerin kitabında da zikredilmiştir. [Şuara, 26/196]

32

Tevrat, Resullerin İşleri, 3/22.

33

Bakara, 2/4.

34

Fatır, 35/24.

35

Bakara, 2/124.

36

Bakara, 2/129.

37

Tekvin, 16/2-3.

38

Tekvin, 17/20.

39

Tekvin, 11-12.

40

Tesniye, 18/18.

41

Yuhanna, 1/19-21.

42

Müzemmil, 73/15.

43

Yuhanna, 14/15-17.

44

Yuhanna, 14/26.

45

Yuhanna, 16/17.

46

Yuhanna, 16/12-13.

47

Allah’a ve ahiret gününe inanan bir millettir, babaları veya oğulları veya kardeşleri, akrabaları olsa bile Allah’a ve Peygamber’ine karşı gelenlere, sevgi beslediklerini görmezsin. İşte Allah, imanı bunların kalplerine yazmış, katından bir nur ile onları desteklemiştir. Onları, içlerinden ırmaklar akan, içinde temelli kalacakları cennetlere koyar. Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da Allah’tan hoşnut olmuştur. İşte bunlar, Allah’tan yana olanlardır. İyi bilin ki saadete erecek olanlar, Allah’tan yana olanlardır. [Mücadele, 58/22]

48

Ahzap, 33/40.

49

İsra, 17/81.

50

Şuara, 26/217-220.

51

“Meryem oğlu İsa: ‘Ey İsrailoğulları! Doğrusu ben, benden önce gelmiş olan Tevrat’ı doğrulayan, benden sonra gelecek ve adı Ahmed olacak bir peygamberi müjdeleyen, Allah’ın size gönderilmiş bir peygamberiyim.’ demişti. Ama o elçi, kendilerine belgelerle geldiği zaman: ‘Bu, apaçık bir sihirdir.’ demişlerdi.” [Saff, 61/6] “Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler geçmişti. Ölür veya öldürülürse geriye mi döneceksiniz? Geriye dönen, Allah’a hiçbir zarar vermez. Allah şükredenlerin mükâfatını verecektir.” [Ali İmran, 3/144] “Muhammed içinizden herhangi bir adamın babası değil, Allah’ın elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir.” [Ahzab, 33/40] “Muhammed Allah’ın elçisidir. Onun beraberinde bulunanlar, inkârcılara karşı sert, birbirlerine merhametlidirler. Onları rükuya varırken, secde ederken, Allah’tan lütuf ve hoşnutluk dilerken görürsün. Onlar, yüzlerindeki secde izi ile tanınırlar. İşte bu, onların Tevrat’ta anlatılan vasıflarıdır. İncil’de de şöyle vasıflandırılmışlardı: ‘Filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ekincilerin hoşuna giden ekin gibidirler. Allah böylece bunları çoğaltıp kuvvetlendirmekle inkârcıları öfkelendirir. Allah, inanıp yararlı işler işleyenlere, bağışlama ve büyük ecir vadetmiştir.’ ” [Fetih, 48/29]

52

Fil, 105/1-5

53

Yunus, 10/16.

54

Dini yalan sayanı gördün mü? Öksüzü kakıştıran, yoksulu doyurmaya yanaşmayan kimse işte odur. Vay o namaz kılanların hâline ki: Onlar kıldıkları namazdan gafildirler. Onlar gösteriş yaparlar. Onlar basit şeyleri dahi vermezler. [Maun, 107/1-7]

55

Nübüvvet: Peygamberlik (e.n.).

56

Alak, 96/1-5.

57

Müddesir, 74/1-2.

58

Vakıa, 56/10-12.

59

Ta-ha, 20/1-4.

60

(Abese, 80/1-2) İngiliz Rodwill bu hadiseyi anlatırken, Peygamber’in âmâya yaptığı kötü muameleden pişman olduğunu beyan eder. Hâlbuki Peygamber Efendimiz pişman olmayı icap ettirecek herhangi bir kötü muamelede bulunmamıştı. Sözünü kesmek isteyen bir adama, gönlünü kıracak bir cevap vermeyerek ancak kaşlarını çatmıştı, Nebî Ekrem’in pişman olduğunu farz etsek bile onun âmâyı davet ederek gönlünü hoş tutması hadiseyi ortadan kaldırmaya kâfi gelir. Velhasıl hadise bir ferdin fikir ve kararına kalmış olsa, bu hareketi teşhir etmek herhâlde o hareketi yapan fert olmazdı. Bir insan yaptığı bir şeyi tasvip etmeyebilir. Fakat bu işi toplum tarafından gece ve gündüz tekrarlanacak bir şekilde tebliğ etmek hiçbir ferdin kârına değildir. Binaenaleyh ilahi vahyin kaynağının, Hz. Muhammed’in kalbi olmadığı bu şekilde şüphesiz ortaya çıkar. Peygamberimiz’in fukaraya sevgisi onun seciyesinin en büyük vasıflarındandı. Medine’de devlet başkanı olduğu hâlde nice ihtiyar kadınların işlerini görüverdiğine, zayıfların yüklerini taşıdığına dair birçok sahih hadisler mevcuttur. Peygamberimiz çocukluğundan vefatına kadar, hayatı boyunca fakirlere muhabbet ve onlara hizmetle kalmamış, bizzat kendisinin fakir sınıfından sayılmasını arzu etmiştir. Bütün Arabistan’ın serveti emrine verildiği hâlde Peygamber’in, zevceleri bu servetten hisse sahibi olmayı istediklerinde, fakirliğin Allah yanındaki sevgisinden başka her şeyi feda etmeye hazır olduğunu ifade etmişlerdi. (Mütercim)

61

Ankebut, 29/2-3.

62

Suçlular, şüphesiz, inanmış olanlara gülerlerdi. Yanlarından geçtikleri zaman da birbirlerine göz kırparlardı. Taraftarlarına vardıklarında bununla eğlenirlerdi. İnananları gördükleri zaman, ‘Doğrusu bunlar sapık olanlardır.’ derlerdi. [Mutaffifin, 83/29-33]

63

Öğüt ver; Rabbinin nimetiyle sen ne kâhinsin ne de delisin. Yoksa senin için şöyle mi derler: Şairdir. zamanın onun aleyhine dönmesini gözlüyoruz.” [Tur, 52/29-30]

64

İbn Esir’in rivayetine göre, Sümeyye, Ebu Cehil’e karşı ağır sözler söylediğinden Ebu Cehil, Sümeyye’nin mahrem yerine elindeki mızrağı saplayarak onu şehit etmişti. Bu kadın Müslümanların verdiği ilk şehit kadındır.

Вы ознакомились с фрагментом книги.

Для бесплатного чтения открыта только часть текста.

Приобретайте полный текст книги у нашего партнера:

Полная версия книги

Всего 10 форматов