banner banner banner
İslamsız Müslümanlık
İslamsız Müslümanlık
Оценить:
 Рейтинг: 0

İslamsız Müslümanlık


15. “Namuslarını ırzlarını korurlar.” Mü’minun Sûresi, 5.

16. “Anne ve babalarına of bile demezler.” İsra Sûresi, 23.

17. “Kötü zandan ve gıybetten kaçınırlar.” Hucurat Sûresi, 12.

18. “Ahidlerine (Sözlerine) sadıktırlar.” Mü’minun Sûresi, 8.

19. “Zekâtlarını hakkıyla verirler.” Bakara Sûresi, 177.

20. “Mü’minlere karşı alçak gönüllüdürler.” Maide Sûresi, 54.

21. “Darlıkta ve bollukta da infak ederler.” Al-i İmran Sûresi, 134.

22. “Allah’ın ayetlerini az bir menfaatle değiştirmezler.” Al-i İmran Sûresi, 199.

23. “Rasullerden hiçbirini birinden ayırt etmezler.” Bakara Sûresi, 136.

24. “Allah’ın adı anıldığı zaman kalpleri ürperir.” Enfal Sûresi, 2.

25. “Allah’a asla şirk koşmazlar.” Furkan Sûresi, 68.

Bu ayetler, Kur’an-ı Kerim’de nasıl Müslüman olunması veya Müslümanım diyen bir kişinin hangi nitelikleri taşıması gerektiğine dair ipuçları vermektedir. Dolayısıyla, bir kişinin veya grubun kendi yaşam tarzını ve davranış modelini gözden geçirip kendi Müslümanlığını değerlendirmesi bu ayetler göz önünde bulundurarak pekâlâ yapılabilir. Bir tür “Müslümanlık endeksi” diyebileceğimiz bu kriterler, bize bir kişinin kendisinin veya başkasının hem bireysel hem de toplumsal olarak Müslümanlık oranını ölçme imkânını vermektedir.

Temel insanî değerler üzerinden geliştirilen “İslamilik İndeksi 2020” araştırmasında ilk 40 ülkede hiçbir Müslüman ülke yer almamaktadır. Birçok Müslüman ülkenin İslamilik indeksi konusunda son sıralarda yer aldığı araştırmada Türkiye 100. sırada yer almaktadır. Avrupa ülkeleri İslami nitelikler taşıması bakımından Müslüman ülkelerden çok daha iyi düzeyde görünmektedir. (bk. http://islamicity-index.org/wp/latest-indices-2020/)

Bu acınacak durumu Muhammed Abduh -benzer ifadeler Muhammed İkbal ve Said Nursi’den de aktarılır- şöyle özetler: “Batı’ya gittim ve İslam’ı gördüm ama Müslüman yok; Doğuya döndüm ve Müslümanları gördüm, ama İslam yok.” Bu durumda, Müslüman toplumlardaki durumun rahatlıkla “İslamsız Müslümanlık” olarak tanımlanabileceğini düşünebiliriz. Bu nedenle, elinizdeki kitaba bu isim uygun görülmüştür.

Bazı Temel Kavramlar

1- Kur’an

Kur’an, bir bütün olarak Allah’ın kitabıdır. “Hidayet”, “zikir/öğüt”, “rahmet”, “şifa (arayışlara çare)”, “hikmet” olarak Allah tarafından tanımlanmıştır. Bu kabul, Müslüman olmanın gereğidir. Buna göre Kur’an; bir “hukuk”, “yönetim”, “siyaset” ve “bilim” kitabı değildir ancak hukuka, yönetime, siyasete ve bilime ilişkin referanslar verir.

Tanımlandığı kavramlarla Kur’an evrenseldir, her çağda insanlık için bir rehber ve hikmet kitabı olarak güncelliğini ve canlılığını korumaktadır. Tarihsel, konjonktürel ve Peygamber’e özel boyutları vardır. Uygulanması ve yaşanır kılınması gereken ise evrensel ilkeleridir. İslam da bu ilkeleri esas alır.

Zira Kur’an indirilmeden önce de İslam vardı. Esas itibarıyla İslam; yaratılış ile başlayan ve kâinatı tamamıyla kuşatan bir tanımdır:

“Yedi gök ile yer ve onların içinde yer alan her şey O’nun sınırsız kudret ve yüceliğini anmaktadır; O’nun yüceliğini, aşkınlığını övgüyle yankılamayan bir tek nesne yoktur: ne var ki siz onların teşbihlerini anlayamıyor, kavrayamıyorsunuz! Yine de hem çok bağışlayıcı hem de halim olan O’dur!” (İsra/17:44)

İlk yaratılışından itibaren insan için de şöyle buyurulmaktadır:

“Bir de Rabb’in, Âdemoğullarından, bellerindeki zürriyetlerini alıp da onları kendi nefislerine şahit tutarak: ‘Ben sizin Rabb’iniz değil miyim?’ dediği vakit, ‘Pekâlâ Rabb’imizsin, şahidiz.” dediler. (Bunu) kıyamet günü ‘Bizim bundan haberimiz yoktu.’ demeyesiniz diye (yapmıştık).” (Araf/7:172)

Her iki ayette de ve daha birçok ayette de İslam; Allah’a teslimiyeti ifade eder. Buna göre İslam; Müslümanlar tarafından ilkeleri, kuralları belirlenmiş veya Müslümanlarla yaşanmaya başlanmış bir din değil, yaratılışla birlikte Allah’a teslimiyeti ifade eden bir evrensel tanımdır. Bize düşen; İslam’ı bu evrensel boyutuyla anlamak, inanmak ve yaşamaktır. Bunun için Kur’an’ın ilk emri “oku” diye başlamaktadır.

Kur’an iman, akıl, ilim, bilim, irfan ve hikmet yolunu göstermektedir.

“Allah’ın sana lütfu ve rahmeti olmasaydı, o kendilerine zulmedenlerden bazıları seni saptırmaya çalışırdı; ama onlar kendilerinden başka kimseyi saptıramazlar. Sana asla bir zarar da veremezler çünkü Allah sana bu ilahi kelamı indirmiş, hikmeti (vermiş) ve sana bilmediklerini öğretmiştir. Allah’ın sana olan lütfu gerçekten büyüktür.” (Nisa/4:113)

Kur’an, daha çok insanlığa yönelik mesajlar vermektedir. Bu mesajlar sadece inanca değil bilgi ve hikmete de kaynaklık etmektedir. Kur’an bir “din kitabı” olmaktan ibaret değildir. Kur’an sadece dine kaynaklık etmiyor, aynı zamanda evreni anlamamıza da kılavuzluk ediyor.

Müslümanlar olarak Kuran’ı okuyoruz, hatta ezberliyoruz ancak Kur’an’ı hayatımızın rehberi, kılavuzu yapmıyoruz. Bu durumda Kur’an, Müslümanlar için ne ifade ediyor? Bu sorunun cevabını Mehmet Akif Ersoy’un şu güzel şiirinde bulmak mümkündür:

İbret alınmaz her gün okuruz ezbere de;
Bir ibret aranmaz mı ayetlerde?

Ya okur geçeriz bir ölünün toprağına
Ya açar bakarız nazm-ı celilin yaprağına

İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin
Ne teze mezara okunmak ne fal bakmak için

İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin
Ne duvarlara asılmak ne el sürülmemek için

İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin
Ne tezhip ne sülüs ne hat yazmak için

İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin
Ne tapınak ne nutuk ne vaaz dini için

İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin
Ne meslek kaygıları ne kariyer hesapları için

İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin
Ne erkeği yüceltmek ne kadını aşağılamak için
Ne Araba paye vermek ne Acemi hor görmek için.

    (Safahat)
Bu bağlamda büyük düşünür Dr. Ali Şeriati’nin şu tespiti de önemlidir:

Kur’an kurslarında Kur’an’ın ne dediğini değil de, Arapça harflerinin nasıl okunduğunu öğretmeye devam ettiğimiz sürece kimse gelişmiş, erdemli, ahlaklı bir toplum beklemesin.

Kur’an’da, peygamber kıssaları, tarihî şahsiyetler, çeşitli kavim ve topluluklar, yaşanan olaylar, tevhit ve şirk mücadelesi gibi örnekler, sırf tarih bilgisi olarak değerlendirilmemektedir.

İnsan fıtratı bugün ne ise on binlerce yıl önce de böyleydi ve bizden on binlerce yıl sonra da hep böyle olacaktır. Yaşanan her olay, üzerinde “akletmek, düşünmek, ders ve ibret almak” için her döneme uyarlansın diye anlatılmaktadır. Akletmek, Müslümanlar tarafından terk edildi. Bu yüzden sefil hâle düştüler.

“Düşün özünde apaçık olan ve hakikati bütün açıklığıyla ortaya seren bu Kitap!

Onu, akletmeniz (düşünüp kavrayabilmeniz) için Arapça bir hitabe yaptık.

Ve O, katımızda bulunan bütün vahiylerin kaynağından çıkmıştır; O, gerçekten yücedir, hikmet doludur.” (Zuhruf/43:2-4)

Bu bilinç ile okuduğumuz her kıssanın ve geçmişteki toplulukların serüveninin tarih boyunca yaşandığı gibi günümüzde de yaşandığını görür ve tanık oluruz.

Bin yılı aşkın bir süredir Kur’an-Müslüman ilişkisi ve Müslüman toplumun Kur’an karşısında takındığı tavrın Hz. Nuh ve kavminin durumundan farksız olduğunu açıkça görebiliriz. Hz. Nuh, kavmine Allah’ın dinine uymaları konusunda defalarca öğüt verdiği ve onları Allah’ın azabına karşı defalarca uyardığı hâlde, onlar Hz. Nuh’u yalanlamış ve şirk koşmaya devam etmişlerdir. Hz. Nuh’un “elli yılı eksik olmak üzere bin sene” yaşadığı dikkate alındığında, biz Müslümanların Kur’an karşısındaki durumumuz çok daha iyi anlaşılmaktadır:

“Nuh şöyle yakardı: ‘Ey Rabb’im! Ben toplumumu gece gündüz davet ettim. Fakat çağrım, onların kaçışlarını artırmaktan başka bir işe yaramadı. Ben onları, sen kendilerini affedesin diye çağırdıkça, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, inat ve ısrar ettiler ve kibirlendikçe kibirlendiler.’ ” (Nuh 5-7)