banner banner banner
Sherlock Holmes’un Dönüşü Bütün Maceraları 5
Sherlock Holmes’un Dönüşü Bütün Maceraları 5
Оценить:
 Рейтинг: 0

Sherlock Holmes’un Dönüşü Bütün Maceraları 5


“Tanrı’m! Tanrı’m!” diyebildi sonunda, “Bunu niye düşünemedik? Dış görünüşler kesinlikle çok aldatıcı olabiliyor! Ne kadar da yakışıklı bir delikanlıydı! Kendi yargılarımıza güvenmemek gerektiğini gösteren bir ders aldık, değil mi Lestrade?”

“Evet, bazılarımız kendilerine biraz fazla güveniyor, Bay Holmes.” dedi Lestrade. Bu adamın aşağılaması sinir bozucuydu; ama yine de katlanmak zorundaydık.

“Bu genç adamın şapkasını raftan almak için sağ başparmağını duvara bastırmış olması ne kadar büyük bir şans! Ayrıca düşünecek olursan çok da doğal bir davranış.” Holmes çok sakin görünüyordu ama konuşurken bütün vücudu, heyecanını bastırmak için kıpırdayıp duruyordu. “Bu arada, Lestrade, bu müthiş buluşu kim yaptı?”

“Kâhya Bayan Lexington gece nöbette olan polis memuruna haber vermiş.”

“Nöbetçi memur neredeydi?”

“Hiçbir şeye dokunulmaması için suçun işlendiği yatak odasında nöbet tutuyordu.”

“Peki polis bu izi neden dün görmedi?”

“Aslında holde dikkatli bir inceleme yapmak için belirli bir sebebimiz yoktu. Zaten gördüğün gibi pek göze çarpan bir yerde değil.”

“Hayır, hayır, tabii ki değil. Herhâlde bu iz dün de oradaydı, değil mi?”

Lestrade, Holmes’a çıldıracakmış gibi göz attı. Neşeli tavrı ve tuhaf gözlemleri beni de oldukça şaşırtmıştı.

“Herhâlde McFarlane’in gecenin bir yarısında hapisten çıkıp kendisine karşı olan delilleri güçlendirmek için buralara geldiğini düşünmüyorsundur!” dedi Lestrade, “Dünyanın her yerindeki uzmanların bu parmak izinin ona ait olduğu kanaatine varacağına eminim.”

“Onun başparmağının izi olduğu şüphe götürmez.”

“İşte bu da yeterli.” dedi Lestrade, “Ben pratik bir adamım Bay Holmes ve delilleri elde edince hemen sonuçlara bakarım. Eğer söylemek istediğin bir şey varsa ben oturma odasında raporumu yazıyor olacağım.”

Holmes sakinliğini geri kazanmıştı; ama yüz ifadesindeki muzipliğin parıltılarını hâlâ görebiliyordum.

“Tanrı’m, bu çok üzücü bir gelişme, değil mi Watson?” dedi, “Ama çok ilginç noktalar müşterimiz için hâlâ bir ümit kaynağı olabilir.”

“Bunu duyduğuma çok memnun oldum.” dedim içtenlikle, “Onun için her şeyin bittiğini düşünmeye başlamıştım.”

“Bunu söyleyecek kadar ileri gitmezdim, sevgili Watson. Arkadaşımızın çok önem verdiği bu delilde aslında çok ciddi bir kusur olduğu gerçeği ile karşı karşıyayız.”

“Gerçekten mi Holmes? Nedir o?”

“Sadece dün, o holü incelerken o izin orada olmadığından çok eminim. Şimdi Watson, biraz çıkıp güneşte dolaşalım.”

Kafam karışmıştı; ama kalbim yavaş yavaş umut kırıntılarıyla doluyorken arkadaşıma bahçedeki yürüyüşünde eşlik ettim. Holmes evin her karışını büyük bir ilgiyle inceledi. Sonra içeri girerek bodrum katından çatıya kadar bütün binayı tetkik etti. Odaların çoğu eşyasız olmasına rağmen onları da inceden inceye kontrol etti. En sonunda, üç odası bomboş olan en üst kattaki koridora geldiğinde tekrar gülme krizine tutuldu.

“Bu davanın gerçekten olağanüstü özellikleri var Watson.” dedi, “Artık Lestrade’e sırrımızı açıklama zamanının geldiğini düşünüyorum. Önce sevinen o olmuştu ama eğer bu problemi doğru çözmüşsem biz de onun karşısında biraz eğlenebiliriz. Evet, evet, bu duruma nasıl yaklaşacağımızı çok iyi biliyorum.”

Holmes içeri girdiğinde Scotland Yard’ın müfettişi hâlâ oturma odasında raporunu hazırlıyordu.

“Bu davanın raporunu hazırlıyorsun sanıyorum.” dedi.

“Evet öyle.”

“Biraz fazla aceleci davrandığını düşünmüyor musun? Delillerin yeterli olduğunu sanmıyorum.”

Lestrade sözlerini hiçe saymayacak kadar iyi tanıyordu arkadaşımı. Kalemini bırakıp ona merakla baktı.

“Ne demek istiyorsun, Bay Holmes?”

“Sadece henüz görüşmediğin önemli bir tanığın olduğunu söylemek istiyorum.”

“Onu bulabilir misin?”

“Galiba.”

“O zaman bul.”

“Elimden geleni yapacağım. Kaç tane polis memuru var yanında?”

“Çağırdığımda en az üç tanesi gelir.”

“Mükemmel!” dedi Holmes, “Hepsi iri yarı, güçlü kuvvetli ve yüksek sesle bağırabilecek durumdalar mı?”

“Şüphesiz öyledirler ama yüksek sesle bağırabilmelerinin bu işle ne ilgisi var?”

“Biraz sonra onun nedenini, hatta başka şeyleri de anlayacaksın.” dedi Holmes, “Lütfen adamlarını çağırabilir misin? Ben de gerekeni yapmaya çalışacağım.”

Beş dakika sonra üç tane polis memuru holde toplanmıştı.

“Ek binada oldukça yüklü miktarda saman bulacaksınız.” dedi Holmes, “İki yığını içeri getirmenizi isteyeceğim. İhtiyacım olan tanığı çağırmak için bunun çok faydası olacak. Çok teşekkür ederim.

Senin cebinde kibrit olduğunu sanıyorum Watson. Evet, Bay Lestrade, hepinizden bana en üst kata kadar eşlik etmenizi isteyeceğim.”

Dediğim gibi çok geniş bir koridordu ve üç tane boş yatak odası vardı. Koridorun sonuna geldiğimizde Sherlock Holmes hepimizi sıraya dizdi, polis memurları gülümsüyor ve Lestrade, arkadaşıma, peş peşe şaşkınlık, beklenti ve küçümseme dolu ifadelerle gözünü dikmiş bakıyordu. Holmes önümüzde numara yapmak üzere olan bir sihirbaz havasıyla dikiliyordu.

“Zahmet olmazsa memurlarından birini, iki kova su getirmesi için gönderebilir misin? Samanı duvarlara değdirmeden şuradaki zemine bırakın. Sanıyorum artık hepimiz hazırız.”

Lestrade’in yüzü kıpkırmızı kesilmişti ve sinirlenmeye başlamıştı. “Bizimle oyun oynayıp oynamadığınızı bilemiyorum Bay Sherlock Holmes.” dedi, “Eğer bir şey biliyorsanız tüm bu maskaralığa gerek kalmadan anlatabileceğinize inanıyorum.”

“Yaptığım her şey için çok iyi bir nedenim olduğuna seni temin ederim sevgili Lestrade. Birkaç saat önce güneş senin tarafında olduğunda bana takılmadan edemediğini hatırlayacaksın, bu nedenle benden biraz şatafatı ve merasimi esirgemeyeceğini umuyorum. Senden rica etsem Watson, oradaki pencereyi açıp samanın ucuna bir kibrit çakabilir misin?”

Dediğini yapınca, içeri giren havayla birlikte, çıtırdayıp yanmaya başlayan samanlardan gri bir duman yükselip koridora yayıldı.

“Bakalım bu şahidi senin için ortaya çıkartabilecek miyiz Lestrade. Hep beraber ‘Yangın var!’ diye bağırmanızı rica etsem. Haydi bakalım, bir iki üç…”

“Yangın var!” diye bağırdık hep birlikte.

“Teşekkür ederim. Bir kere daha.”

“Yangın var!”

“Bir daha beyler. Hep birlikte!”

“Yangın var!” Bağırışımız bütün Norwood’u çınlatmış olmalıydı.