Babamın ilk sükûnet ve yapma neşesinin hiddete dönüşmesine ben üzülmek şöyle dursun, tersine memnun oluyordum. Çünkü kendimi haksız göstererek Bedia üzerindeki öfkesini biraz hafifletmiş oluyordum. Bu başarı başlangıcı ise planımın sonunu oldukça kolay bir biçimde uygulayabileceğimi gösteriyordu. Mahzun bir hâl takınarak babama dedim ki:
“Zavallı kıza dün gece reva gördüğüm muameleye pişmanlık getirdim. Bu hakarete karşı tarziye vermek, af dilemek arzusundayım. Rica ederim, eşyasıyla nikâh bedelini göndermeyiniz. Çünkü boşamak niyetinde değilim…”
Babam: “İster boşa ister boşama! O kız bir daha eve gelip de bizim yüzümüze bakamaz.”
“Ya siz deminden sözlerini haklı bulmuyor muydunuz?”
“Evet, aleyhimizdeki sözlerinde, suçlamalarında tamamıyla haklı idi. Fakat bazı acayip sözler de söyledi. Ben buraya gelmezden önce bu planı düzenledim, bunda da muvaffak oldum. İşte gidiyorum. Ben ne size gelinlik ne de oğlunuza karılık edebilirim, dedi. Havsalam böyle derin manalı sözleri hazmedemez. Bunun içindir ki artık o kız buraya gelemez. Zaten biz çağırsak da yine geri gelmeyeceği anlaşılıyor. Çünkü planı gereği dönemez. Dönüşüne düzenlediği plan engeldir! Aslında ben de öyle planlı gelin istemem…”
“Hayır efendim hayır… Ben sizi temin ederim ki onun ne planı var ne bir şeyi… Odadan kovulduğunu büyüklüğüne, onuruna yediremedi. Haysiyetini korumak için o yalanı uydurdu.”
“Haysiyetini korumak için yalan uyduran gelin de işimize gelmez.”
Babamın ayaklarına kapandım. Yine ricamı reddetti. Babamın bu inadından annemin kırıldığını gözlerinden anlıyordum. Bendeki arzuyu görünce yeniden konağa getirilmesine o çoktan razı olmuştu.
Babanım da annemin de hâllerini bilirim. Bazı delice arzularımı ara sıra engellemek isterler. Fakat çekişmemiz uzun sürmez. Çoğunlukla ben üstün gelirim. Ah bir parça benzim kaçsa… Azıcık ağlayabilsem… O zaman kazanacağım kesindir.
Kendimi biraz sıktım. Gözümden yaş gelmedi. Yeni ölen büyükannemin gömüldüğü günü olanca ayrıntılarıyla gözlerimin önüne getirdim. Hayır ağlayamadım. Dünyada insanı acılandırıp ağlatacak bunca feci olay var. Onlardan birini arıyor, bulamıyordum.
Mesela üç yetimle aç kalan bir anne, lokomotif altında ezilmiş bir kör… Beş katlı bir yapının üstünden düşüp ölen bir dülger cesedinin artık kimsesiz, ekmeksiz kalan kederli ailesinin yanına getirildiğinde kopan çığlıklar, bunların hiçbiri gözlerimi sulandırmıyordu.
Acıklı romanların en ünlülerini, en etkili tiyatro dramlarını birer birer gözlerimin önünden geçirdim. Hayır… Hayır… Hayır… Ağlayamıyordum.
Ağlayabilmek için böyle acıklı olayları, dokunaklı hâlleri hatırlamaya uğraştıkça bana ağlama değil tersine gülme geliyor, içimde kahkahalar kaynıyordu.
Nihayet Bedia ile hayal rakibimin dün gece bana karşı el ele sevişerek oynadıkları pandomimayı hatırladım. O zaman kalbimden fıkır fıkır bir öfke buharı kabarmaya başladı. Baştan başa ateş kesildim. Ama yine gözlerimde yaştan eser yoktu. Artık kimin umurunda? “Oh ho ho!” diye sahte bir yaygara kopardım. Hilemi maskelemek için mendili yüzüme yapıştırarak odadan dışarı fırladım.
Ah birader ah!.. Sonra uğradığım korkunç akıbette önceden böyle bin çağrı ile akıtamadığım gözyaşlarını hiçbir şey, hiçbir teselli dindiremez oldu. Ümitsiz gözyaşlarımı annemle babama göstermemek ister de muvaffak olamazdım.
Böyle yapma “Oh hoh ho!”larla odadan fırlayışım istenen etkiyi gösterdi. Babam şaşırdı. Annem galiba baygınlıklar geçirdi. Seyyare adında bir küçük halayığımız vardır. Onu hemen sofada yakalayıp babamın kapısına gönderdim, içeride geçen konuşmaları dinleyerek bana olduğu gibi hepsini bildirmesini emrettim.
Beş on dakika sonra Seyyare odama geldi. İşittiklerini şöyle anlattı:
“Hanımefendi bayılıyor gibiydi. Ah, of diye kalktı. Bir iki yudum su içti. Önce mırıl mırıl bir şeyler konuştular. Anlayamadım. Sonra efendi, ‘Ne hâliniz varsa görün! Artık ben karışmam!’ diye bağırdı. Hanımefendi de ‘Oğlanın âdeta kızda gönlü var. Bir şeye merak sararsa ne kadar düşkünlük gösterir bilirsiniz. Ama sonra çabuk bıkar. Elin bir kahpe kızı için bir evlattan olacak değilim ya… İçlidir… Kurdukça fena olur. Kızı getirelim, ondan da arzusunu alsın… Fakat işin içinde bir sır var, anlayamıyorum ki… Bu nedir başımıza gelenler?’ dedi. Babanız, ‘İşin içinde sır mır yok… Hepsi çapkınlık!’ sözleriyle haykırdı. İşte bu kadar. Başka bir şey işitemedim…”
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.
1
Hüsn-ü hat
Вы ознакомились с фрагментом книги.
Для бесплатного чтения открыта только часть текста.
Приобретайте полный текст книги у нашего партнера:
Полная версия книгиВсего 10 форматов