banner banner banner
Kızıl Odanın Rüyası II. Cilt
Kızıl Odanın Rüyası II. Cilt
Оценить:
 Рейтинг: 0

Kızıl Odanın Rüyası II. Cilt


Xiang, Hunan vilayetinde kuzeye doğru, Dongting Gölü’ne akan nehirdir. Yun “bulut” demektir. Shi Xiangyun, Büyükanne Jia’nın ağabeyinin torunudur. Çocukluğunda öksüz kalıp sevgisiz ve sert bir amca ve yenge tarafından büyütülmüştür. Onun kaderinde de mutlu bir evlilik yapmak ama kısa bir süre sonra kocasını kaybetmek vardır.

Beşinci şarkıdaki Gaotang üzerindeki bulutlar ve Xiang Nehri’nin suları, bir kere daha Xiangyun’ü ima eder.

Altı: Miaoyu

Miaoyu’nün Çincedeki anlamı yeşimdir. Bu nedenle resimde yeşim taşı vardır. On iki kız arasında Jia ailesiyle akrabalığı olmayan tek kişi o olsa da birkaç yıl Baoyu ve diğerleriyle Manzara Bahçesi’nde yaşamıştır. Temizliğe hastalıklı bir düşkünlüğü ve saflığa takıntısı vardır ama sonu kaçırılmak ve tecavüze uğramak olur.

Yedi: Yingchun

Yingchun üç baharın en büyüğüdür; diğer herkesin karşı çıkmasına rağmen duygusuz ailesi tarafından kendisine çok kötü davranan, sarhoş, kumarbaz, ahlaksız ve korkunç Sun Shaozu ile evlendirilir. Çin’deki çok eski bir fablda, Dongguo Bey ve kurt Zhongshan arasında geçen bir olay anlatılır. Çok okuyan, âlim Dongguo Bey, kurdu avcılardan kurtarır ama avcılar gittikten sonra çok aç olan kurt onu yemeye niyetlenir. Bu nedenle Kurt Zhongshan yalnızca gaddarlığın değil, aynı zamanda nankörlüğün de sembolü olmuştur. Sun ve ailesinin bir şekilde Jialara borçlu oldukları ima edilir.

Sekiz: Xichun

Üç baharın en gencidir. Tıpkı kuzeni Baoyu gibi sonunda dünyadan elini eteğini çekip, kendisini dine adar.

Dokuz: Wang Xifeng

Xifeng’ın adı Zümrüdüanka anlamına gelir. Buz dağı belki de ailenin çöküşünden sonra Xifeng’ın yaşadıklarına gönderme olabilir.

Dokuzuncu şarkı daha açık ve anlaşılırdır.

On: Qiaojie

Xifeng’ın kızıdır. Bu isim Xifeng’ın ricası üzerine Liu nine tarafından verilmiştir ve Çin mitolojisine göre Dokumacı Kız’la ilişkilendirilen bir festivalle aynı adı taşır. Odalık olarak satılmaya kalkışılınca Liu nine tarafından köye götürülerek kurtarılır.

On Bir: Li Wan

Li soyadı erik demektir. Li Wan, Baoyu’nün küçük yeğeni Jia Lan’ın annesidir; onun adı orkide anlamındadır. Jia Lan, ailenin talihinin enkazından yüksek bir memur olmak üzere çıkar ve törenlerde annesine saray kıyafetleri giymeye hak kazandırır.

On İki: Qin Keqing

Görünüşe göre, çok güzel ve cilveli bir kadındır ve 7. Bölüm’de Jiao Da’nın iddia ettiği gibi kayınpederi ile ilişkisi vardır.

Yatak odası, şehvet düşkünü bir kadına yakışır paha biçilmez eserlerle doludur. Baoyu, onun yatağında uyurken rüyasında Büyük Boşluk Hayalî Diyarı’na gider ve hem Xue Baochai hem de Lin Daiyu’yü temsil eden, Keqing ile beraber olur.

Ölüm nedeni belirgin bir şekilde ifade edilemese de intihar ettiği ima edilir.

Öte yandan, Ningguo Konağı’ndaki şaşkınlık doğuran olayların asıl suçlusu, ailenin reisi olarak sorumluluk üstlenmeyi reddeden Jia Jing’dir.

30. BÖLÜM

Baochai bir yelpaze meselesinde alaycılara laf dokundurur.

Lingguan yere yazı yazar, aptal bir gencin de aklı karışır.

Anlattığımız gibi Daiyu, Baoyu ile tartışmasının hemen ardından pişmanlık duydu ama arkasından gidip bunu ona söylemek için makul bir bahane olmayınca, bütün günü ve geceyi tam bir bunalım içinde geçirdi; sanki bir parçasını kaybetmiş gibi hissediyordu. Zijuan onun neler hissettiğini tahmin ederek onu ikna etmeye çalıştı.

“Bence önceki gün biraz aceleci davrandın, küçük hanım. Efendi Bao’nın hangi konularda hassas olduğunu herkesten iyi bizim bilmemiz lazım. Geçmişte o taş yüzünden yapılan kavgalara bir baksana!”

“Hıh!” dedi Daiyu, küçümseyerek. “Sen de onun tarafını tutup beni suçluyorsun demek. Hiç de aceleci davranmadım.”

“Öyle mi? O zaman neden durduk yere kordonu kestin? Suçun onda üçü Baoyu’nünse, yedisi de senin. Benim gördüğüm kadarıyla, sen izin verdiğin sürece sana karşı gayet iyi; sen ona huysuzluk edip sözlerini çarpıtmaya çalıştığında, öfkeleniyor.”

Daiyu ters bir cevap verecekti ama avlu kapısında birisinin içeri girmek istediğini duydular. Zijuan sese kulak verdi.

“Baoyu bu.” dedi. “Özür dilemeye geldi bence.”

“Sakın içeri alma!” dedi Daiyu.

“Bak yine başladın!” dedi Zijuan. “Böyle bir günde, kavurucu sıcakta onu dışarıda mı bekleteceksin? Bu çok yanlış.”

Hanımının uyarısına aldırmadan dışarı çıktı. Gelen Baoyu’ydü. Dostça bir gülümsemeyle kapıyı açıp onu içeri aldı.

“Efendi Bao! Ben de artık bizi görmeye gelmeyeceğinizi düşünmeye başlamıştım. Sizi burada görmeyi hiç beklemiyordum.”

“Ah, sen de pireyi deve yapıyorsun.” dedi Baoyu, gülümsemesine karşılık vererek. “Neden gelmeyeyim? Ölsem bile, hayaletim günde yüz kere buraya uğrar. Kuzenim nasıl? Daha iyi mi?”

“Fiziksel olarak iyi ama hâlâ keyfi yok.”

“Ah evet, üzgün olduğunu biliyorum.”

Böyle konuşarak avludan geçtiler. Sonra Baoyu odaya girdi. Daiyu gözyaşları içinde yatağında oturuyordu. Aslında ağlamıyordu ama Baoyu’nün geldiğini duyunca buruk bir sızı gözyaşlarının dökülmesine neden oldu. Baoyu yatağın yanına gidip kıza gülümsedi.

“Nasılsın, kuzen? Daha iyi misin?”

Daiyu cevap vermeden gözlerini silerken, yatağın kenarına, kızın yanına oturdu.

“Bana gerçekten kızmadığını biliyorum.” dedi. “Eğer herkes benim buraya gelmediğimi fark ederse, tekrar kavga ettiğimizi sanır. Sanki iki yabancıymışız gibi aramızı düzeltmeye kalkarlar. En iyisi istediğin kadar bana vur, bağır çağır ve bu meseleyi bitir ama ne olur beni görmezden gelme. Sevgili kuzen, canım kuzen!”

Bu iki kelimeyi aynı yakarış tonuyla belki yirmi kere tekrarladı. Aslında Daiyu onu yok sayacaktı ama başkalarının aralarına girmeleri konusunda söyledikleri, onun kendisini diğerlerinden daha yakın gördüğünü kanıtlıyordu ve sessizliğini daha fazla sürdüremedi.

“Bana çocuk gibi davranmana gerek yok.” dedi gözünde yaşlarla. “Bundan sonra senden hiçbir talebim olmayacak. Artık ben gitmişim gibi davranabilirsin.”

“Gitmek mi?” dedi Baoyu gülerek. “Nereye gideceksin?”

“Eve.”

“Ben de gelirim.”

“Ya ölürsem?”

“Sen ölürsen, ben rahip olurum.”

“Ne aptalca bir laf!” dedi Daiyu, kaşlarını çatarak. “Saçmalık! Kardeşlerini ve bütün kuzenlerini bir düşün. Onlar ölse, kaç kere rahip olacaksın? Bakalım insanlar duyunca buna ne diyecekler.”

Baoyu yine onu kırdığını fark etti ama kelimeler ağzından çıkmıştı bir kere. Kıpkırmızı oldu ve sessizce başını önüne eğdi. Neyse ki o anda odada onu görecek başka kimse yoktu. Daiyu bir süre ona baktı, konuşamayacak kadar sinirli olduğu belliydi; homurtuyla iç çekme arasında bir ses çıkardı ama bir şey söylemedi. Sonra Baoyu’nün içine attığı duygularla mosmor olduğunu görünce dişlerini sıkıp parmağını ona doğru uzattı ve alnına bastırdı.

“Sen…”