“Tamam.” dedi Baoyu.
O sırada Aşçı Liu’nun gönderdiği bir kadın Fangguan’ın siparişinin olduğu yemek kutusunu getirdi. İçinde karides topları olan bir kâse tavuk çorbası, bir kâse şarapta pişmiş ördek eti, bir tabak kırmızı, tuzlanmış kaz eti dilimleri, bir tabak çam fıstığı doldurulmuş, dört çeşit peynir, büyük bir kâse dumanı tüten, lezzetli, kokulu, yeşil pirinç vardı. Chunyan hepsini Fangguan’ın önündeki masaya yerleştirdi, gidip onun için bir kaşık, yemek çubukları ve birkaç tane kâse getirdi. Bir tanesine kokulu pirinçten koydu.
“Of!” dedi Fangguan. “Bu kadar yağlı, korkunç bir şeyi nasıl yiyeyim ben?”
Pilavının üzerine bir kaşık çorba koydu, çubuklarıyla kaz eti dilimlerinden alıp onu da üstüne koydu. Diğerlerine hiç dokunmadı. Baoyu geri çevrilen yiyecekleri kokladı. Genellikle kendisinin yediği şeylerden çok daha lezzetliydi kokuları. Çam fıstıklı peynir parçalarından bir tane aldı ve Chunyan’e bir kâse pilav koyup üzerine biraz çorba dökmesini söyledi. Peynir, pilav ve çorba karışımı çok lezizdi. Fangguan’la Baoyu’nün yemekleri bitince, Chunyan kalanları mutfağa geri gönderiyordu ama Baoyu kendisinin yemesini söyledi.
“Yetmezse biraz daha göndermelerini isteyelim.” dedi.
“Yo yo, bunlar çok bile.” dedi Chunyan. “Zaten Sheyue bana partiden biraz kek ve diğer yiyeceklerden getirmişti. Şimdi bunları yersem, bana yeter.”
Orada masanın yanında dikilip yemeğini yedi. Kısa süre içinde iki peynir parçası hariç her şey bitmişti.
“Bunları annem için ayırıyorum.” dedi. “Ah, eğer bu akşam içecekseniz bana da bir yudum verin.”
“Demek sen de içkiyi seviyorsun?” dedi Baoyu. “İyi! Bu akşam tam bir kutlama olacak. Xiren ve Qingwen de çok severler ama pek içmezler çünkü uygun bulmuyorlar. Bu akşam, benim yaş günüm herkes için bahane olacak! Bu arada, uzun zamandır sana sormak istediğim bir şey var ama unutuyorum. Bundan sonra Fangguan’a çok iyi bakmalısın. Ona göz kulak ol ve yanlış bir şey yaparsa uyar. Mümkün olsa bunu Xiren yapardı ama onun çok işi var.”
“Biliyorum.” dedi Chunyan. “Merak etmeyin, ben ona bakarım. Peki, Fivey meselesini ne yapacaksınız?”
“Bayan Liu’ya söyle, Fivey kesinlikle burada çalışacak. Ben diğerleriyle konuştuktan sonra istediği zaman gelebilir.”
“İşte bu çok güzel!” dedi, konuşmaları duyan Fangguan.
Sonra Chunyan iki küçük hizmetçiyi içeri çağırdı; Baoyu’nün ellerini yıkamasına yardım etmelerini ve çay vermelerini istedi. Kendisi de masayı toplayıp kirlileri dışarıdaki kadınlara verdi. Ellerini yıkadıktan sonra güzel haberi vermek için Aşçı Liu’ya gitti. Ama bu kısım bizim hikâyemizi hiç ilgilendirmiyor.
Baoyu hazır olur olmaz, Şakayık Bahçesi’ne, ötekilerin yanına gitmek üzere çıktı. Fangguan da bir elinde ipek mendil, diğerinde yelpazeyle ona eşlik ediyordu. Avlunun kapısından çıktıklarında, Baoyu, Xiren ile Qingwen’in el ele kendisine doğru geldiklerini gördü.
“Ne yapıyorsunuz?” diye sordu.
“Sana geliyorduk. Sofra hazır; herkes yemeğe başlamak için seni bekliyor.” dediler.
Baoyu yeni yediğini söyledi. Xiren güldü.
“Kedi gibisin. Kokladığın her şey hoşuna gidiyor. Başkalarının yemekleri daha güzel geliyor sana. Neyse yine de gelip eşlik et onlara.”
Qingwen parmağıyla Fangguan’ın alnını dürttü.
“Seni yamyam! Ne zaman sıvışıp da yemek yedin? Siz ikiniz bunu nasıl organize ettiniz? Neden bize haber vermediniz?”
“Yok canım!” dedi Xiren. “Organize etmedi tabii ki. Hepsinin aynı anda orada olmaları tamamen tesadüf!”
“Peki o zaman.” dedi Qingwen. “Demek Baoyu’nün artık bize ihtiyacı yok. Hepimiz gidip onun bakım işini Fangguan’a bırakabiliriz.”
“Bize ihtiyacı olmayabilir.” dedi Xiren kıkırdayarak. “Ama sensiz yapamayacağı kesin.”
“Tam tersi!” dedi Qingwen. “Ben olmasam da olur. Tembel, beceriksiz, huysuz, işe yaramazın biriyim ben.”
“Sen olmazsan, tavus kuşu pelerininde bir delik daha açıldığında kim tamir edecek?” dedi Xiren muzipçe. “Tabii, geçmişte ne zaman senden bir şey yapmanı istesem, her türlü bahaneyi duyardım. Dikiş konusunda hiç iyi değildin! Hatta iğne tutmasını bile bilmiyordun! Hâlbuki yardımını istediğim şeyler benim eşyalarım değil, Baoyu’nündü. Ama yo, elini bile sürmezdin. Birkaç gün evde yoktum, neredeyse yarı ölü vaziyette bütün gece dikiş dikmişsin! Bunun açıklamasını çok merak ediyorum doğrusu! Haydi, cevabını duymak istiyorum.”
Ama Qingwen gülüp geçti.
Böyle konuşa konuşa Şakayık Bahçesi’ndeki çardağa geldiler. Xue teyze de yemek için gelmişti, o başköşede olmak üzere kıdem sırasına göre yerlerine oturdular. Baoyu biraz pilavın üzerine çay döküp onlara eşlik etti. Yemekleri bittikten sonra çay içerek oyun oynamaya devam ettiler.
Bu arada, dışarıda Xiaoluo, Xiangling, Fangguan, Ruiguan, Ouguan ve Douguan Bahçe’ye dağılıp çiçek toplamışlar, şimdi kucaklarında çiçeklerle, yüksek çalılıkların çevrelediği yarım daire şeklindeki çimenlikte oturmuş çiçek eşleştirme oynuyorlardı.
“Bende Guanyin söğüdü var.” dedi biri.
“Bende Lohan çamı var.” dedi bir başkası.
“Bende bey bambusu var.”
“Bende hanım otu.”
“Bende yeşil yıldız çiçeği.”
“Bende kırmızı ay sarmaşığı.”
“Bende Şakayık Köşkü’nden3 şakayık var.”
“Bende Lavtanın Hikâyesi’nden4 yenidünya çiçeği var.”
“Bende ‘kız ve erkek kardeşler’ var.” dedi Douguan.
“Bende ‘kocalar ve karılar’ orkidesi var.” dedi Xiangling.
“Hiç öyle bir çiçek duymadım.” dedi Douguan.
“Evet, var.” dedi Xiangling. “Başlıca iki tür orkide var. Her bir sapta tek çiçek olan ilkbahar orkidesi ve birkaç çiçek olan yaz orkidesi. Yaz orkidesinin birden fazla türü var. Bir tanesi senin dediğin, bir sapta üst üste çiçeklerin olduğu ‘kız ve erkek kardeşler’ orkidesi; diğeri de sapın tepesinde yan yana olan ‘kocalar ve karılar’ orkidesi.”
Douguan ayağa kalktı. Botanikle ilgili tartışmalarla başa çıkamayınca dalga geçmeye başladı.
“Herhâlde bir sapta biri büyük, biri küçük iki çiçek varsa ‘baba-oğul’ orkidesi; sırt sırta veren iki çiçek varsa ‘düşman’ orkidesi oluyor! Kocan bir yıldır uzakta olduğundan orkidede bile onu görüyorsun. Utanmalısın!”
Yüzü kızaran Xiangling güldü.
“Seni korkunç yaratık! Ne saçmalıyorsun?” dedi ve Douguan’ın dudaklarını çimdiklemek için yerinden fırladı ama Douguan ondan önce davranıp üzerine atıldı; arkaya doğru itip yere devirdi. Aynı zamanda etrafına bakıp öteki kızları da yardımına çağırdı.
“Ruiguan, Ouguan! Gelip ağzını çimdikleyin şunun!”
Xiangling kurtulmak için debelendi, ikisi yerde yuvarlanmaya başladılar. Ötekiler ellerini çırparak gülüyorlardı.
“Dikkat! Su birikintisi var!” diye bağırdılar. “Yepyeni eteği kirlenirse yazık olur!”
Douguan etrafına bakınca, içinde yağmur suyunun biriktiği çukura doğru yuvarlandıklarını ve Xiangling’in eteğinin yarısının çamurlandığını gördü. Korkuya kapılarak Xiangling’i bıraktı, ayağa fırlayıp kaçtı. Diğerleri bunu şaka olarak değerlendirip gülmeye başladılar ama Douguan kaçınca, Xiangling’in öfkesinin kendilerine yöneleceğini düşünerek kaçıştılar. Xiangling ayağa kalkıp eteğini inceledi. Sırılsıklam olmuştu, her yerinden kirli ve pis kokan sular damlıyordu. Baoyu geldiğinde hâlâ acı acı feryat ediyordu. Baoyu kızların çiçek eşleştirme oynadıklarını görmüş, kendisi de çiçek toplamaya gitmiş, şimdi dönüyordu. Diğer kızların hepsinin gittiğini, Xiangling’in yalnız başına durup kara kara düşündüğünü görünce oyuna ne olduğunu sordu.
“Bende ‘kocalar ve karılar’ orkidesi vardı ama diğerleri bu çiçeği hiç duymadıkları için uydurduğumu söylediler; kavga çıktı, yepyeni eteğimi kirlettiler.” dedi Xiangling.
Baoyu çok memnun görünüyordu.
“Ben senin ‘kocalar ve karılar’ orkidenle eşleşirim.” dedi elindeki demetin içinden mor bir çiçek çıkararak. “Bak, bende ‘kafa kafaya’ çiçeği var.” Sonra Xiangling’in orkidesini alıp kendi mor çiçeğinin yanına koydu.
“Şimdi ‘kafa kafaya’ ya da ‘kocalar ve karılar’ı bir tarafa bırakalım, şu eteğime bir bakın!” dedi Xiangling.
Baoyu eğilip inceledi.
“Ay! Nasıl becerdin bunu? Narçiçeği kırmızısı ipek değil mi? Çok kötü leke yapar bu kumaş. Çok yazık olmuş!”
“Bayan Baoqin Nanking’den gelirken getirmişti.” dedi Xiang-ling. “Baochai ile ben birer tane etek dikmiştik. İlk defa giymiştim.”
Baoyu ayağını yere vurup içini çekti.
“Xueler her gün böyle yüz tane eteği atacak durumdalar.” dedi. “Ama asıl mesele bu değil. Öncelikle, bu kumaşı Baoqin verdiyse, senin eteğinin Baochai’inkinden önce eskimesi çok kötü olmuş. İkincisi, Xue teyze dırdırcı bir kadındır. Kaç kere senin müsrif ve kötü bir idareci olduğundan, bir şeye sahip çıkmayı bilmediğinden şikâyet ettiğini duydum. Şimdi senin kabahatin olmasa da bunu görünce bir sürü laf işiteceksin.”
Xiangling de aynen Baoyu’nün söylediklerini düşünüyordu; olan bitene rağmen yine de memnundu.
“Biliyorum. Buna benzer bir eteğim daha olsa, hemen değiştirirdim, o zaman anlamazdı. Birkaç tane yeni eteğim var ama hepsi çok farklı.” dedi.
“Kıpırdayıp durma!” dedi Baoyu. “İç çamaşırın ve ayakkabıların da çamur olacak. Bir fikrim var. Geçen ay Xiren kendine buna çok benzeyen bir etek dikti ama bir süre daha giyemeyecek çünkü hâlâ annesi için yas tutuyor. Birisini gönderip isteyelim, onu giy.”
Xiangling minnetle gülümsedi ama başını salladı.
“Olmaz, giyemem. Herkes öğrenirse bu hiç hoşlarına gitmez.”
“Umurlarında bile olmaz.” dedi Baoyu. “Matemi bittiğinde karşılığında ne istediğini sorarsın, sen de ona verirsin. Haydi, böyle mahcup durmak sana hiç yakışmıyor. Kimseyi kandırmıyorsun ki. Ayrıca sır olarak saklamaya gerek yok, Baochai’e anlatırsın. Sadece Xue teyze duymasın yeter. Onu kızdırmak istemeyiz.”
Xiangling bir süre düşündü. Baoyu’nün söyledikleri gayet mantıklıydı. Gülerek onayladı.
“Madem o kadar ince düşündünüz, peki o zaman.” dedi. “Ben burada bekliyorum. Ama yalvarırım eteği kendisi getirsin.”
Baoyu kabul etmesine memnun olup, başı önünde, Xiangling’i düşünerek hemen Xiren’i bulmaya gitti.
“Yazık! Onun gibi güzel bir kızın kimsesi yok; çocukken kaçırılıp Pan gibi bir zalime satılmış! Gerçek adını bile hatırlamıyor.”
Ama onun hakkındaki tüm düşünceleri böyle hüzünlü değildi.
“Onun için bu iyiliği yapabilmek ne güzel bir sürpriz! Geçen gün Pinger için yaptıklarım da umulmadık bir şeydi. Ama bu, hiç mi hiç beklenmezdi!”
Bu düşüncelere dalmış bir şekilde odasına döndü. Xiren’in yanına gidip elinden tuttu ve neden geldiğini anlattı.
Xiangling’i herkes çok severdi. Onda herkesi etkileyen hoş bir taraf vardı. Xiren de aynı duyguları besliyordu ve her zaman ona karşı cömert olmuştu. Baoyu olan biteni anlatınca, kıyafet sandığını açtı, kırmızı eteğini çıkarıp dikkatle katladı ve hemen götürmek için Baoyu’nün ardından dışarı fırladı. Baoyu’nün bıraktığı yerde sabırla beklerken buldular onu. Xiren numaradan payladı onu.
“Çok yaramaz olduğunu hep söylerim, Xiangling! Her zaman bir sorun çıkarırsın!”
Xiangling kıpkırmızı kesildi.
“Ah, teşekkür ederim, kardeşim. O korkunç yaratıklarla oynuyordum. Bu kadar kötü olabileceklerini hiç düşünmemiştim.”
Xiren’in getirdiği eteği aldı. Baoyu’nün dediği gibi, kendisininkine çok benziyordu. Delikanlıya arkasını dönüp başka tarafa bakmasını söyledi. Ellerini eteğinin içine sokup bağcıklarını açtı. Dikkatle çıkarıp diğerini giydi.
“Kirli olanı bana ver.” dedi Xiren. “Biraz temizledikten sonra sana geri gönderirim. Elinde görürlerse soru yağmuruna tutarlar.”
“Doğru, sen al.” dedi Xiangling. “Ama sevgili Xiren, seninkini aldığıma göre bunu geri istemiyorum. Genç hizmetçilerden birine ver. Hangisine olursa, sen bilirsin.”
“Çok bonkörsün.” dedi Xiren.
Xiangling iki kere resmî bir şekilde eğilip teşekkür etti. Xiren kirli etekle gitti.
Xiangling etrafına bakınca, Baoyu’yü hâlâ ileride arkası dönük olarak yere çömelmiş buldu; bir sopayla yeri kazmış, kendi mor çiçeğiyle Xiangling’in orkidesini gömüyordu. Önce dökülen çiçek yapraklarını çukurun dibine yaymış, üstüne çiçekleri koyup tekrar yapraklarla örttükten sonra toprakla doldurmuştu.
Xiangling gülerek kolunu çekiştirdi.
“Ne yapıyorsunuz böyle? İnsanlar tuhaf şeyler yaptığınızı söyleyip duruyorlardı, neyi kastettiklerini şimdi anladım. Şu ellerinize bir bakın! Çamur içinde! Hemen gidip yıkasanız iyi olacak!”
Baoyu ayağa kalkıp ellerini yıkamaya gitti, Xiangling de ters yöne doğru yürüdü. Daha birkaç adım atmışlardı ki Xiangling dönüp Baoyu’ye seslendi. Baoyu söyleyeceği bir şey var diye ellerini havada tutarak kıza döndü.
“Ne oldu?”
Ama Xiangling hiçbir şey demeden, orada durmuş gülümsüyordu. Sonra küçük hizmetçisi Zhener geldi.
“Bayan Baoqin seni çağırıyor.” dedi.
O zaman Xiangling Baoyu’ye, “Etek meselesinden kuzeniniz Pan’e söz etmeyeceksiniz, değil mi?” dedi ve arkasını dönüp yoluna devam etti.
“Ne?” diye bağırdı Baoyu, arkasından. “Kafamı bir kaplanın ağzına soksam daha iyi. Deli miyim ben?”
Dönüp ellerini yıkamak için Kızıl Neşe Avlusu’na doğru gitti.
Sonra olanlar gelecek bölümde.
63. BÖLÜM
Kızlar gece Baoyu’nün yaş gününü kutlar.
Jia Jing bir iksir yüzünden ölür ve You Shi tek başına cenaze merasimi düzenler.
Baoyu Kızıl Neşe Avlusu’na dönünce ilk iş ellerini yıkadı. Bir yandan da Xiren’le o akşam yapmayı planladıkları partiyi konuşuyorlardı.
“Herkesin eğlenmesini istiyorum.” dedi Baoyu. “Bir kere olsun resmiyeti bırakıp keyfinize bakın. Ne yiyeceğimize karar verelim ki hazırlayacak zamanları olsun.”
“Sen orasını merak etme.” dedi Xiren, gülerek. “Parayı toplayıp Aşçı Liu’ya verdim bile. Qingwen, Sheyue, Qiuwen ve ben yarımşar tael gümüş verdik, iki tael etti. Fangguan, Bihen, Chunyan ve Sier’dan aldıklarım da üç tael, altı gram gümüş ediyor. Burada olmayanlardan almadım. Bu parayla Aşçı Liu bize kırk çeşit yiyecek hazırlayacak. Pinger’yla da içki konusunu konuştum, dokuz litre Shaoxing şarabı getirecek. Akşam için bir yere sakladık. Sekiz kişinin sana yaş günü hediyesi olacak bu parti.”
“Gençler bu parayı nasıl verebildiler?” dedi Baoyu, hem memnun hem de endişeli bir şekilde. “Keşke onlardan hiç almasaydın.”
“Peki, ya biz?” dedi Qingwen. “Biz de zengin değiliz. Sizin için bir şey yapmak istediler. En iyisi nereden geldiğini hiç düşünmeden memnuniyetle kabul edin. Çalmış olsalar size ne?”
“Haklısın.” dedi Baoyu gülerek.
“Seni azarlamadığı bir gün geçse rahat edemiyorsun!” dedi Xiren, gülerek.
“Xiren insanları birbirine düşürmekte çok ustalaştı.” dedi Qingwen. “Kimden öğrendi acaba?”
Diğerleri buna gülerlerken Baoyu avlu kapısını kapatmalarını söyledi.
“Sana boşuna işgüzar demiyorlar.” dedi Xiren. “Eğer kapıyı şimdi kapatırsak, şüphe çekeriz. Biraz daha beklemek en iyisi.”
Baoyu başını salladı.
“Şimdi biraz dışarı çıkmam lazım. Döndüğümde suyu hazırlamış ol, Sier. Chunyan sen benimle gel.” dedi.
Dışarı çıktıklarında etrafta kimsenin olmadığından emin olunca, Aşçı Liu’nun Fivey için ne dediğini sordu.
“Bayan Liu çok sevindi.” dedi Chunyan. “Ama geçen akşam gördüğü kötü muamele ve yaşadığı endişeden dolayı Fivey’nin hastalığının depreştiğini söyledi. Bu yüzden şimdi bizimle çalışmaya başlaması imkânsızmış. İyileşene kadar beklemek gerekiyormuş.”
Bunu duyan Baoyu’nün iç çekmesine bakılırsa çok üzüldüğü belliydi.
“Xiren’in olanlardan haberi var mı?” diye sordu.
“Ben söylemedim.” dedi Chunyan. “Fangguan söylemiş olabilir.”
“Ben de anlatmadım. Konuşsam iyi olacak.”
Ellerini yıkama bahanesiyle tekrar içeri girdi. Işıkları yakma zamanı gelmişti. Bir grup kadının avlu kapısından girdiğini duydular. Kızıl Neşe Avlusu sakinleri pencerenin önüne doluşup dışarı baktılar. Lin Zhixiao’nın karısı bir grup hizmetçiyle beraber geliyordu. Kocaman bir fener taşıyan bir kadın onlara öncülük ediyordu.
“Nöbetçileri kontrole geliyorlar.” dedi Chunyan. “Onlar dışarı çıktıktan sonra kapıyı kapatabiliriz.”
Kızıl Neşe Avlusu’nun nöbetçi kadınları denetlenmek üzere avluda toplandılar.
“Evet, kumar oynamak ve içki içmek yok!” dedi Lin Zhixiao’nın karısı, hepsinin orada olduğundan emin olunca. “Gün doğana kadar yatıp uyumak da yok, gözüm üzerinizde!”
“Aptal mıyız biz?” dedi kadınlar, gülerek. “Nasıl cüret ederiz buna?”
“Efendi Bao yattı mı?” diye sordu Lin Zhixiao’nın karısı.
Kadınlar bilmediklerini söylediler. Xiren Baoyu’yü dürttü, o da terlikleriyle kapıya çıkıp kadınlara sevecen bir şekilde gülümsedi.
“Henüz yatmadım. Gelin içeri, oturun.” dedi, sonra Xiren’e döndü. “Bayan Lin’e çay ikram et.”
Lin Zhixiao’nın karısı ikiletmedi.
“Demek yatmadınız?” dedi hızla odaya girerken. “Artık günler uzadığına göre, erkenden yatın ki sabah erken kalkın. Geç yatarsanız, sabah kalkamazsınız; insanlar sizinle dalga geçer. Eğitimli, iyi terbiye almış genç bir beyefendiye yakıştıramazlar. Cahil ve eğitimsiz bir işçi yapar bunu!”
Kıyaslaması hoşuna gitmiş olmalı ki dediklerinden memnun bir şekilde güldü.
“Haklısın, Bayan Lin. Aslında çoğu akşam erkenden yatıyorum. Genelde sen dolaşmaya çıktığında hiç haberim olmuyor çünkü yatmış oluyorum. Bu akşam o kadar çok erişte yedim ki o yüzden erken yatmadım. Hazımsızlık çekerim diye korktum.”
Bunun üzerine Lin Zhixiao’nın karısı Xiren’e döndü.
“Ona biraz Puer çayı demle de içsin.” dedi.
Xiren ve Qingwen beraber cevap verdiler.
“Wutong çayı yaptık, iki fincan içti. Hâlâ taze duruyor. İçer misin?”
Lin Zhixiao’nın karısı, Qingwen’in doldurduğu fincanı almak için ayağa kalktı.
“Efendi Bao’nın sizi isimlerinizle çağırdığını duydum. Bu uygun bir şey değil. Burada çalışıyor olabilirsiniz ama hâlâ hanımefendinin kızlarısınız, unutmayın. Arada bir kazayla ağzından kaçırsa önemli değil de alışkanlık hâline getirirse, öteki genç beyler de onu taklit ederler; insanlar bu ailede gençlerin büyüklere hiç saygısı kalmamış diye gülerler.”
“Çok haklısın.” dedi Baoyu. “Aslına bakarsan çok nadiren, kazayla oluyor.”
Xiren ve Qingwen de hemen doğruladılar.
“Evet ya, Bayan Lin. Alışkanlık hâline getirdiğini söylemek haksızlık olur. Normalde çok saygılıdır. Evde şakalaşırken bir ya da iki kere olmuştur, herkesin içindeyken değil.”
Lin Zhixiao’nın karısı gülümsedi.
“İyi o zaman. Eğitimli bir beyefendinin saygılı olması gerekir. Sen başkalarına ne kadar saygı gösterirsen, onlar da sana o kadar saygı gösterirler. Sadece üç dört kuşaktır bu aileye hizmet eden yaşlı insanları değil, hanımefendiden buraya gelen herkesi kastediyorum. Eğer insanların seni eğitimli ve iyi yetiştirilmiş bir beyefendi olarak görmesini istiyorsan, hanımefendinin kedisine ve köpeğine bile saygı göstermek gerekir.” Sonra çayını bitirdi. “Evet, iyi geceler küçük bey. Artık gitmem lazım.” dedi.
“Biraz daha kalmaz mısın?” dedi Baoyu.
Ama Lin Zhixiao’nın karısı kalkmıştı bile. Maiyetindekileri arkasına alıp başka bir daireyi denetlemeye gitti. Qingwen, o gider gitmez kapıyı kilitledi. İçeri girdiğinde gülüyordu.
“Yaşlı kadın çok içmiş herhâlde, bize nutuk çekti.” dedi.
“Haklıydı.” dedi Sheyue. “Doğru yoldan şaşmamamız için arada bir birisinin bize hatırlatması lazım.”
Bunu söylerken bir yandan da masayı hazırlamaya başlamıştı ama Xiren onu durdurdu.
“Büyük masada oturmamıza gerek yok. Sedirin üzerine armut odunundan, yuvarlak masayı koyabiliriz. Orada daha rahat ederiz.”
Diğer hizmetçiler yuvarlak masayı sedirin üzerine koyarlarken, Sheyue ve Sier Aşçı Liu’nun kendileri için hazırladığı yemekleri almaya gittiler. En büyük tepsilere koydukları hâlde hepsini getirmek için dört beş tur yaptılar. Bu arada yaşlı dadılar verandada, mangalın önünde çömelip şarabı ısıttılar.
“Çok sıcak oldu.” dedi Baoyu hizmetçi kızlara. “Üstümüzdekileri çıkaralım.”
“Siz isterseniz çıkarabilirsiniz.” dediler kızlar. “Biz başlamadan önce sağlığınıza kadeh kaldırmak istiyoruz, biraz daha resmî dursak iyi olur.”
“Eğer böyle saçmalıklara kalkışırsanız sabaha kadar başlayamayız!” dedi Baoyu. “Bu tür şeylerden hiç hoşlanmadığımı biliyorsunuz. Dışarıda parti verdiğimiz zaman katlanmak zorunda kalıyorum ama kendi odamda aynı şeyi yapınca sanki beni bile bile kızdırmaya çalışıyormuşsunuz gibi hissediyorum.”
“Tamam, tamam!” dediler. “Nasıl isterseniz!”
Böylece sedirdeki yerlerini almadan önce saçlarındaki süsleri çıkarıp rahat ettiler. Üstlerinde sadece tunikleri ve pantolonları vardı; süssüz saçları ya gevşek şekilde bağlanmış ya da kıvrım kıvrım serbest bırakılmıştı. Baoyu de koyu kırmızı pamuklu kumaştan bir tunik, bilek kısmı bol, siyah yeşil desenli ipek bir pantolon giymiş, beline de bir kuşak bağlamıştı. Kızlar onu sedire rahat bir şekilde kurulup oturmuş olarak buldular. Arkasına dayanmış, bir dirseğini taze gül ve şakayık yapraklarıyla doldurulmuş, turkuaz bir yastığa dayamıştı. Fangguan’la parmak tahmini oyunu oynuyor, kız avaz avaz bağırıyordu. Fangguan turkuaz, koyu mor ve kırmızı baklava desenli, kısa ve üstüne tam oturan bir tunik, çiçek desenli, açık kırmızı, aynen Baoyu’nünki gibi bilek kısmı bol bir pantolon giymiş, beline de söğüt yeşili bir kuşak bağlamıştı. Minik minik örülen saçları kaz yumurtası kadar kalın tek bir örgü hâlinde ensesinde toplanmıştı. Sağ kulağında ancak bir pirinç tanesi kadar yeşim küpesi vardı; sol kulağından Japon eriği büyüklüğünde, yakut ve altın rengi bir küpe sarkıyordu. Yüzü hiç bu kadar ay ışığı gibi beyaz, gözleri de ışıl ışıl olmamıştı.
“Şuna bir bakın!” dediler hizmetçiler hayranlıkla. “İkisi sanki ikiz gibiler.”
“Durun biraz.” dedi Xiren, kadehlere şarap doldururken. “Sonra oynarsınız. Sağlığına kadeh kaldırmamızı istemesen de bari bizim elimizden içme lütfunda bulun.”
Sonra elindeki kadehi Baoyu’nün dudaklarına götürdü, delikanlı bir yudum içti. Bunun üzerine öteki kızlar da aynı şeyi yaptılar, hepsinden birer yudum aldı. Bu küçük tören bitince, masanın etrafında toplandılar. Sedirin kenarına yakın yerde Chunyan ve Sier için yer kalmayınca, iki tane, keçe kaplı tabure getirip yere koydular. Hepsi çay tabağı boyutlarındaki Ding işi beyaz porselenden kırk tabakta, pirinç şarabıyla tüketilmeye uygun, akla gelebilecek her türden tatlı, lezzetli, taze, kurutulmuş, salamura, tuzlanmış, tütsülenmiş, fırınlanmış, kızartılmış ya da sotelenmiş yiyecekler vardı.
“Haydi, içki içme oyunu oynayalım.” dedi Baoyu.
“Evet ama bu sefer güzel ve sakin bir oyun olsun.” dedi Xiren. “Çok fazla bağırış, çağırış olmasın, herkes bizi duyar. Âlim olmadığımıza göre çok edebî de olmasın. Unutmayalım, bazılarımız okuma yazma bile bilmiyor.”
“Zarları çıkarıp ‘Kırmızıyı Kapmaca’ oynayalım o zaman.” dedi Sheyue.
“Yok, o çok sıkıcı. ‘Çiçek seçmece’ oynayalım.” dedi Baoyu.
“Evet ya, haydi!” dedi Qingwen. “Yıllardır bunu oynamak istiyordum.”
“Çok iyi bir oyun.” dedi Xiren. “Ama eğlenceli olması için çok kişinin oynaması gerekir.”
“Benim bir fikrim var.” dedi Chunyan. “Sessizce gidip Bayan Bao, Bayan Yun ve Bayan Lin’i çağıralım, bize katılsınlar. Saat ona kadar burada kalmalarının bir zararı olmaz.”
“Ama kapı kapı dolaştığımızı düşünsene.” dedi Xiren. “Bir nöbetçiyle karşılaşırız, soru sormaya başlarlar.”
“Korkma.” dedi Baoyu. “Ablam içkiyi çok sever. O da gelirse, bizi görseler bile bir şey diyemezler. Ya Bayan Qin?”
“Yo, Bayan Qin olmaz.” dedi kızlar. “O Bayan Zhu’nun odasında kalıyor, dışarı çıkarmaya çalışırsak belayı davet ederiz.”
“Boş verin, bir şey olmaz.” dedi Baoyu. “Haber verin siz.”
Bu emri bekleyen Chunyan ve Sier hemen yanlarına birkaç küçük hizmetçiyi de alıp, nöbetçi kadınlara kapıyı açtırdılar; biri Baochai, diğeri Daiyu’ye doğru gitti. Daha kıdemli olan Xiren, Sheyue ve Qingwen, özellikle Daiyu ve Baochai’i ikna etme konusunda küçük kızların başarılı olamayacaklarını düşünerek kendileri gidip ağırlıklarını koymaya karar verdiler. İki kadının fenerlerle kendilerine eşlik etmesini isteyerek iki küçük hanımı getirmeye gittiler. Aynen düşündükleri gibi, Baochai çok geç olduğunu, Daiyu de canının istemediğini söylemişti. Xiren ile Qingwen, genç hizmetçilerin ev sahibi olduklarını ve katılarak onları onurlandırmalarını öne sürünce, fikir değiştirip gelmeye razı oldular. Chunyan ve Sier, Tanchun konusunda çok zorluk çekmediler. Davetten memnuniyet duyan Tanchun, Li Wan’in de çağrılmasını, sonradan bir parti olduğunu ama kendisinin davet edilmediğini öğrenirse mahcup olacaklarını söyledi. Li Wan ve Baoqin’i gelmeye ikna etmek için Chunyan’le beraber kendi hizmetçisi Cuimo’yu da gönderdi.
Yeni misafirler birer birer gelmeye başladılar. Adı geçenlere ilaveten Xiangling de geldi. Xiren “hayır” cevabını kabul etmeyip onu elinden tuttuğu gibi getirmişti. Onca insanı oturtabilmek için Xiren ve diğer kızlar sedirin üzerine bir masa daha koyup, yere sandalyeleri dizdiler. Baoyu ve diğer misafirler sedirin üzerinde yerlerini alırlarken; yedi hizmetçi ve Fangguan ev sahibi olarak yere dizilen sandalyelerde oturdular, her biri masalardan birine uzanabiliyordu.