banner banner banner
Mitler ve efsaneler
Mitler ve efsaneler
Оценить:
 Рейтинг: 0

Mitler ve efsaneler


Herkül şehre gelip niyetini krala açıkladığında, adayı boğanın dehşetinden temizleme beklentisi içinde olan kral bu habere bir hayli sevindi ve kendisi de delirmiş hayvanı yakalaması için Herkül’e yardım etti. Ürkütücü hayvana korkusuzca yaklaşan Herkül, hakkını vererek hayvana hükmetti. Denizleri aşarak boğanın üstünde yurduna vardı.

Bu durumdan oldukça hoşnut kalan Eurystheus, hayvana uzun zaman boyunca keyifle baktıktan sonra onu azat etti. Herkül’ün denetiminden çıkan hayvan yeniden vahşileşti. Bütün Arkadya ve Lakonia’yı dolanarak, Attica’dan Marathon’a[4 - Marathos, antik Yunanca rezene anlamında gelir; Marathon da rezenelerle kaplı yer anlamındadır. (ç.n.)] varan kıstağı aşarak, tıpkı Girit Adası’na yaptığı gibi tüm ülkeyi yıkıp geçti. Sonrasında hayvana hükmetmesi için kahraman Theseus’a verildi.

Sekizinci Görev

Herkül’ün bu görevi, Trakyalı Diomedes’in kısraklarını Miken’e getirmekti. Diomedes, Mars’ın oğluydu ve savaşçı bir halk olan Bistonların hükümdarıydı. Sadece demir zincirlerle zapt edebildikleri çok vahşi ve güçlü kısrakları vardı. Yemleri özenle seçiliyordu fakat şehre gelme talihsizliğine sahip olanlar, hayvanların önlerine taze et niyetine atılıyordu.

Herkül şehre gelir gelmez öncelikli olarak merhametsiz kralı yakaladı ve muhafızları etkisiz hale getirdi. Kralı kendi kısraklarının önüne fırlattı. Yedikleri bu yemekten tatmin olan hayvanları Herkül kolaylıkla denize doğru önüne kattı.

Fakat Bistonlar silahlarını kaptıkları gibi Herkül’ün peşine düştüler, Herkül de geri dönüp onlarla savaşmak zorunda kaldı. Kısrakları, Merkür’ün oğlu çok sevdiği arkadaşı Abderus’a emanet ettikten sonra Herkül savaşmaya gitti. Sonrasında çok acıkan hayvanlar bakıcılarını mideye indirdi.

Geri dönen Herkül bu kaybı yüzünden büyük bir yasa boğuldu, daha sonra Abderus anısına kaybettiği arkadaşının adını verdiği bir şehir kurdu. Bu süre zarfında, kısraklara hükmettiği ve daha fazla aksilik yaşamadan onları Eurystheus’a getirdiği için mutluydu.

Eurystheues’un Juno’ya adadığı kısrakların soyundan gelenler de çok kuvvetli hayvanlardı ve Makedonyalı Büyük İskender onlardan birine bindi.

Dokuzuncu Görev

Uzun yolculuğundan dönen kahramanımız, dokuzuncu görevini tamamlamak için Amazonlara doğru uzun bir sefere hazırlanıyordu. Amacı, Amazon Hippolyta’nın kılıç kayışını Eurystheus’a getirmekti.

Erkeklerin vazifelerini üstlenen güçlü kadınlardan oluşan Amazonlar, Thermedon Nehri’nin aktığı bölgede yaşıyorlardı. Çocukları arasından sadece kızları seçerek büyük bir ordu kurmuşlar ve büyük savaşlar yapmışlardı. Kraliçeleri Hippolyta, önderliğin bir işareti olarak savaş tanrıçasının ona hediye ettiği kuşağı takıyordu.

Yaşadığı bir sürü maceranın ardından Herkül, savaşçı arkadaşlarını bir gemide toplayarak, Karadeniz’e doğru yelken açtı. Nihayetinde Thermedon Nehri’nin[5 - Samsun yöresinde bulunan Terme Çayı, Karadeniz’e dökülür. (ç.n.)] ağzına varıp Amazonların liman şehri Themiscira’ya[6 - Themiscira: Terme Ovası. (ç.n.)] geldiler. Kraliçe, onları limanda karşıladı.

Herkül’ün asil duruşu kraliçenin gururunu okşadı. Gelme sebebini öğrendiğindeyse, kemeri ona vereceğine söz verdi. Fakat Herkül’ün aman vermeyen düşmanı Juno, bir Amazon kılığına girerek diğerlerinin arasına karıştı ve yeni gelen yabancının kraliçelerini alıp götüreceği haberini yaydı. Bunu duyan Amazonlar Herkül’ün savaşçılarıyla çarpıştı. En iyi savaşçılar Herkül’e saldırdı ve ona zor bir mücadele yaşattılar.

Herkül’le çarpışmaya başlayan ilk savaşçı, çok hızlı oluşundan dolayı Rüzgârın Gelini adı verilen Aella, Herkül’le çarpışırken rakibinin kendisinden de hızlı olduğunu gördü. Hızlı hareketleri Herkül tarafından alt edilen Aella mağlup oldu. İkinci savaşçı da daha saldırır saldırmaz yenildi. Herkül, yedi düellodan zaferle ayrılmış üçüncü savaşçı Prothoe’nin de hakkından geldi. Diğer sekizini de yere serdi. Bunlardan üçü Diana’nın avcı dostlarıydı. Vaktiyle silahlarına çok güvenseler de bugün, Herkül’ün okları karşısında boşu boşuna kalkanlarını havaya kaldırdılar; hiçbiri amaçlarına ulaşamadı. Hayatı boyunca bekâr yaşayacağına yemin eden Akippe bile yenildi; evlilik üzerine verdiği yemini tuttu ama yaşamı pek de uzun sürmedi.

Amazonların cesur lideri Melanippe de esir düştü, geri kalanların tümü firar etti. Kraliçe Hippolyta, çarpışmadan önce söz verdiği gibi kılış kayışını Herkül’e teslim etti, kefareti ödenen Melanippe de serbest kaldı.

Onuncu Görev

Kraliçe Hippolyta’nın kemerini Eurystheus’a getirdikten sonra, Kral hiç ara vermeden Herkül’ü dev Geryoneus’ın sığırlarını derhal ele geçirmesi için yolladı. Dev, denizin ortasında bir adada yaşıyordu. Bir başka dev ve iki başlı köpek tarafından korunan ahırında çok güzel kırmızı sığırları vardı.

Geryoneus, üç vücudu, üç kafası, altı kolu ve altı ayağı olan devasa bir yaratıktı. Yeryüzündeki hiçbir insanoğlu ona karşı çıkacak güce sahip değildi. Herkül, bu canavarı alt etmek için çok fazla hazırlık yapması gerektiğini biliyordu. Herkesin bildiği gibi, zenginliğinin bir göstergesi olarak Altın Kılıç adını taşıyan Geryoneus’un babası bütün İberya’nın[7 - Bugün, İspanya ve Portekiz devletlerini içine alan bölge. (ç.n.)] kralıydı. Kralın, kendisi için çarpışan üç tane cesur oğlu olmasının yanı sıra, her birinin emri altında savaşan muazzam orduları da vardı. İşte tüm bu sebeplerden dolayı, can düşmanı Herkül’ün böyle bir ülkede ölüp gitmesi umuduyla Eurystheus bu görevi ona vermişti. Ancak Herkül bu görevi de tıpkı diğer maceraları gibi korkusuzca kabul etti.

Vahşi hayvanlardan temizlenen Girit Adası’nda ordusunu toplayan Herkül, önce Libya’ya yanaştı. Burada, toprağa değdikçe güçlenen dev Antaeus’la karşılaştı. O da, vahşi hayvanlar ve zalim insanoğlundan nefret ettiği için avcı kuşlardan temizlemişti Libya’yı. Çünkü onlarda, uzun yıllar boyu hizmet ettiği zorba ve adaletsiz lordun yansımasını görüyordu.

Dört bir yanı çöl olan bu ülkeyi uzun uzun gezip dolandıktan sonra, içinden büyük nehirler geçen verimli topraklara vardı. Burada büyük bir şehir kurdu ve şehre, Yüz Kapılı Şehir anlamına gelen Hecatompylos adını verdi. Nihayet Atlas Okyanusu’na ulaştı ve buraya, kendi adıyla anılan iki muazzam sütun[8 - Herkül’ün Sütunları: Birçok farklı anlatımı mevcut olmakla birlikte, Roma kaynaklarına göre, Erytheia’ya varmak için dağı aşmak zorunda olan Herkül, dağı aşmak yerine güçlerini kullanarak Atlas Okyanusu’nu ve Akdeniz’i bağlayan Cebelitarık Boğazı’nı yarattı. Bu ayrılan dağlardan kuzeyde olanı Cebelitarık Kayası, güneyde olanı da Jebel Musa Dağı olarak bilinir. (ç.n.)] dikti.

Kavurucu güneş cayır cayır yakıyordu, daha fazla takati kalmayan Herkül havaya kaldırdığı okuyla güneş tanrısını tehdit etti. Onun bu cesareti karşısında şaşıran Apollo, yolculuğu için kendisinin de sabahtan akşama kadar içinde uzandığı yelkenlisini ödünç verdi. Herkül bu tekneyle İberya’ya yelken açtı.

Burada Altın Kılıç’ın üç oğluyla karşılaştı. Üçünün de ordusu yan yana karargâh kurmuştu ancak Herkül üçünün de liderlerini öldürdükten sonra bu diyarı yağmaladı. Daha sonra Geryoneus’un sığırlarıyla yaşadığı Erytheia Adası’na doğru yola çıktı.

İki başlı köpek, Herkül’ün geldiğini anlar anlamaz ona doğru atıldı. Azılı köpeği sopasıyla vurarak öldürdü. O esnada köpeğin yardımına gelen ahır bekçisi devi de öldüren Herkül, sığırları alarak hızlıca oradan uzaklaştı.

Fakat Geryoneus ona yetişti ve aralarında sert mücadele yaşandı. Juno, deve yardım etmeyi teklif etti ancak Herkül, fırlattığı okla tanrıçayı kalbinden vurdu ve yaralanan tanrıça kaçarak oradan uzaklaştı. Devin üç parçadan oluşan vücudu, ölümcül okların kudreti karşısında pes etmek zorunda kaldı.

Herkül’ün şanlı maceraları, sürüyü İberya ve İtalya’dan geçerek eve götürmeye çalışırken de devam etti. Güney İtalya’daki Rhegium’dayken[9 - Bugünkü İtalya’da Reggio olarak bilinen yer. (ç.n.)], sığırlardan biri kaçtı ve Sicilya Boğazı’nı boydan boya geçti. Derhal diğer sığırları da suya yönlendiren Herkül, hayvanın boynuzuna tutunarak Sicilya’ya kadar yüzdü. Sonrasında daha fazla aksilik yaşamadan İtalya, İlirya[10 - Balkan Yarımadası’nın kuzeybatısındaki bu bölgede, İlirler olarak bilinen Hint-Avrupa kökenli bir halk yaşamıştır. (ç.n.)] ve Trakya’dan geçerek Yunanistan’a vardı.

Herkül, kendisine verilen on görevi de tamamlamasına rağmen, bu durumdan hoşnut olmayan Eurystheus üstlenmesi için iki görev daha verdi.

On Birinci Görev

Jüpiter ve Juno’nun düğün merasiminde tüm tanrılar mutlu çifte düğün hediyelerini takdim ederken, Toprak Ana da mutlu çift için büyük dünya denizinin batısında, dallarından altın elmalar taşan bir ağaç yarattı. Gecenin kızları olarak bilinen Hesperidler bu kutsal bahçeye göz kulak oluyorlardı. Ayrıca bir sürü canavarın atası sayılan, Phorkys’in oğlu yüz başlı ejderha Ladon da bu ağacı koruyup kolluyordu. Asla uyumayan bu canavar, her bir gırtlağından farklı tonlamalarla çıkan korkunç tıslamaları sayesinde her daim tetikte bekliyordu. İşte Eurysteus’un Herkül’e verdiği on birinci görev, bu ağaçtaki altın elmaları getirmekti.

Böylece Hesperidlerin yaşadığı yerden habersiz Herkül, kendini kör talihin ellerine bırakarak uzun ve macera dolu yolculuğuna başladı.

İlk önce, karşısına çıkan her bir gezgini bir kafa darbesiyle yere yığan dev Termerus’un yaşadığı Teselya’ya vardı. Fakat kafatası devinkinden çok daha güçlü olan Herkül sayesinde devin kafası ikiye ayrıldı.

Yoluna devam eden Herkül bu sefer Mars ve Pyrene’nin oğlu olan bir başka canavar Cycnos’la[11 - Cycnos ya da Cycnus, (kiknos olarak telaffuz edilen kelime) kuğu anlamına gelmektedir. (ç.n.)] karşılaştı. Herkül, Hesperidlerin bahçesiyle ilgili soru sorduğunda cevap vermek yerine kahramanı düelloya davet eden Cycnos yenildi. Daha sonra Herkül, oğlunun intikamını almaya gelen savaş tanrısı Mars’la savaşmak zorunda kaldı. Fakat evlatlarının birbirlerinin kanını dökmesine razı olmayan Jüpiter, şimşeklerini göndererek ikisini ayırdı.

Herkül yoluna devam edip Eridanus Nehri’nin hızlandığı İlirya’ya vardı. Nehrin yakınlarında yaşayan Jüpiter’in ve Themis’in orman perilerinin yanına girerek Hesperidleri nerede bulabileceğini sordu.

“Yaşlı nehir tanrısı Nereus’a git,” dediler. “O her şeyi görür ve bilir. Uykusunda gafil avla ve sana yanıt vermesi için onu zorla. Sana doğru cevabı verecektir.”

Verdikleri tavsiyeye uyan Herkül nehir tanrısının üstesinden gelmeyi başardı. Her ne kadar, her şekle girmeyi becerse de, Hesperidlerin bahçesinin nerede olduğunu öğrenmeden Herkül onu serbest bırakmazdı.

İstediği bilgiyi alan Herkül, Libya ve Mısır’a doğru yoluna devam etti. Mısır, Lysianassa ve Neptün’ün oğlu Busiris tarafından yönetiliyordu. Bir kâhinin, Busuris’e anlattığı kehanete göre, dokuz yıldır devam eden kıtlığın sona ermesi ve toprakların eski verimli haline dönebilmesi için her yıl bir yabancının Jüpiter’e kurban edilmesi gerekmekteydi. Minnettarlık içindeki Busuris ilk önce kâhinin kendisini kurban etti. Bundan büyük zevk duymaya başlayan Busuris, Mısır’a her geleni öldürtür oldu. Şehre gelen Herkül de yakalanıp Jüpiter sunağına götürüldü. Fakat onu bağlayan zincirleri kıran Herkül, Busuris’i, oğlunu ve papazın elçisini öldürdü.

Bir sürü macerayla yoluna devam eden Herkül, Kafkas Dağları’na zincirlenen Prometheus’u kurtardı ve nihayet, omuzlarında göklerin yükünü taşıyan Atlas’ın olduğu yere geldi. Buranın yakınlarında, Hesperidlerin altın elmalarını veren ağaç yetişiyordu.

Prometheus, kahramanımıza elmaları çalmak için kendisinin bir girişimde bulunmamasını, bu işi Atlas’a yaptırmasını salık vermişti. Dev bu teklifi kabul etti ancak bir şartla; kendisi gittiğinde gökleri bir süreliğine Herkül’ün sırtlanmasını istedi. Herkül kabul ettikten sonra Atlas gitti ve ağacın altında yaşayan ejderhayı uyutup onu öldürdü. Bir hileyle bakıcıların da üstesinden gelen Atlas, elinde üç altın elmayla Herkül’ün yanına döndü.

“Fakat,” dedi, “artık göklerin ağır yükünden kurtulmak nasıl bir hismiş, anlıyorum. Daha fazla taşımayacağım omzumda onları.” Elindeki elmaları Herkül’ün ayaklarına fırlattıktan sonra, onu alışkın olmadığı bu korkunç ağırlığın altında tek başına bırakıp gitti.

Fakat Herkül bundan kurtulmak için bir plan yapmıştı. “İzin ver de, başımın etrafına sarmak için kendime bir halat yumağı yapayım,” dedi deve, “böylece göklerin ağırlığı dayanılmayacak hale gelmez.”

Bu isteği gayet mantıklı bulan Atlas, birkaç dakikalığına gökleri tekrardan sırtlanmaya razı oldu. Böylece hilekârı kafesleyen Herkül, yerden kaptığı elmaları da alarak geri dönüş yolunu tuttu. Herkül’den kurtulma amacına bir türlü ulaşamayan Eurystheus, elmaları hediye olarak ona verdi. Herkül de elmaları Minerva’nın sunağına götürdü fakat bu kutsal meyveyi alıp götürmenin ilahi dileklere ters düştüğünü bilen tanrıça meyveleri tekrardan Hesperidlerin bahçesine yolladı.

On İkinci Görev

Eurystheus, Herkül’e verdiği görevlerin, can düşmanını yok etmek yerine onu güçlendirdiğini gördü. Kader onu seçmişti ve namı yayılmıştı. Yeryüzündeki tüm haksızlığa uğramışların koruyucusu ve ölümlüler arasındaki en cesur maceracı oluvermişti.

Fakat kahramanın üstlenmesi gereken son görev, güçlerinin ona yardım edemeyeceği bir yerde olacaktı; en azından zalim kral böyle umut ediyordu. Son görevi yeraltının karanlık güçleriyle savaşmaktı. Cehennem köpeği Kerberos’u Hades’ten[12 - Hades, hem yeraltı dünyası tanrısının, hem de bu yeraltı ülkesinin adıdır. Ayrıca, Hades’in Roma mitolojisinde karşılığı Plüton’dur. (ç.n.)] alıp getirecekti. Bu hayvanın üç kafası ve üzerlerinden durmadan zehir damlayan ürkütücü pençeleri vardı. Bir ejderhanın kuyruğuna sahip bu hayvanın başındaki ve sırtındaki tüylerin hepsi tıslayan yılanlar biçimindeydi.

Herkül kendisini bu korku dolu yolculuğa hazırlamak için, Attika bölgesindeki Eleusis’e gitti. Buradaki bilge bir rahipten aşağı ve yukarı dünya hakkında gizli talimatlar edinen Herkül, Centaur’un öldürülmesiyle alakalı olarak da af diledi.

Ardından yeraltının dehşetengiz dünyasıyla yüzleşmek için gücünü toplayan Herkül, Peloponnesus’a giderek, oradan Lakonia’daki, kapıları aşağı dünyaya açılan Taenarum şehrine geçti. Herkül, Merkür’le birlikte toprakta açılmış çukurdan yerin altına doğru indi. Kral Plüton’un şehrine açılan kapılara geldiler. Gölgeler hüzünlü bir halde bir o yana bir bu yana sallanıyordu. Bir an için canlı bir adam şekline bürünmüş birini gördüklerini zannederlerken şehrin kapıları birden havalanarak kayboldu. Geriye sadece Gorgon Medusa ve Meleagros’un ruhu kalmıştı. Herkül, kılıcını çekerek saldırmak istedi ancak Merkür koluna dokunarak, ölüp gidenlerin ruhlarının sadece boş birer gölge olduğunu, bu ruhların insanoğlunun silahlarıyla yaralanmayacağını söyledi.

Bunun üzerine Herkül, Meleagros’la dostane bir sohbete koyuldu, yukarı dünyayla ilgili anlattığı sevgi dolu hikâyeleri dinledi. Hades’in kapılarına yaklaştıklarında, arkadaşları Theseus ve Prithous’u görür gibi oldu. Onlar da Herkül’ü görmüşlerdi. Ellerini yalvarırcasına ona doğru uzattılar. Herkül sayesinde yeniden yukarı dünyaya ulaşmanın umuduyla titriyorlardı. Her-kül, Theseus’u elinden yakaladığı gibi hemen zincirlerini kırdı ve arkadaşını yerden kaldırdı. Tam Pirithous’u serbest bırakmaya yöneldiğinde, ayaklarını bastığı yer açıldı ve yere düştü.

Ölüler Şehri’nin kapısında bekleyen Kral Plüton, Herkül’ün içeri girmesine izin vermiyordu. Bunun üzerine kahramanımız okuyla tanrıyı omzundan vurdu. Korkan tanrı, köpeğe giden yolu göstermesini istediğinde ona daha fazla karşı koyamadı. Fakat onu, hiçbir silah kullanmadan köpeğe hükmetmesi gerektiği konusunda uyardı. Herkül, sırtında aslan derisi ve zırhıyla harekete geçti.

Köpeği, Acheron[13 - Ölüler Şehri’nde bir ırmak. (ç.n.)] yakınlarında otururken buldu. Hayvanın kafalarından çıkan, adeta korkunç bir fırtınanın aksiymiş gibi yayılan kükremelere aldırış etmeden köpeği bacaklarından yakalayıp kolunu boynuna doladı. Hayvanın ejderhadan kuyruğu Herkül’ün göğsünü ısırdı ancak Herkül köpeği bırakmadı.

Kerberos’u boynundan sıkıca kavrayan Herkül, hayvana tam anlamıyla hükmedene dek onu tutmaya devam etti. Ardından hayvanı kaldırarak Hades’in diğer çıkışından uzaklaşarak mutluluk içinde yurduna döndü. Gün ışığını görünce korkudan etrafa zehirli salyalar akıtan köpeğin salyalarının döküldüğü yerlerde zehirli bitkiler bitmeye başladı. Zincirlediği hayvanı Tiryns’e getirip şaşkınlık içindeki Eurystheus’a sundu. Kral, gözlerine inanamıyordu.

Euryshteus, can düşmanından kurtulup kurtulamayacağına artık emin değildi. Kaderine teslim oldu ve kahramanın gitmesine izin verdi. Herkül de köpeği aşağı dünyadaki sahibine teslim etti.