banner banner banner
Sherlock Holmes Baskerville’lerin Tazısı Bütün Maceraları 6
Sherlock Holmes Baskerville’lerin Tazısı Bütün Maceraları 6
Оценить:
 Рейтинг: 0

Sherlock Holmes Baskerville’lerin Tazısı Bütün Maceraları 6


“Şimdi söyleyin bana Dr. Mortimer ve burası çok önemli; gördüğünüz izler çimlerin mi yoksa yolun mu üzerindeydi?”

“Çimlerin üzerinde iz yoktu, zaten çimde görülemezdi.”

“Yolun kapıyla aynı tarafında mı kalıyor çimenler?”

“Evet, kapı gibi, onlar da yolun kenarında.”

“Bu çok ilginç. Dikkat edilmesi gereken bir nokta daha, kapı kapalı mıydı?”

“Kapalıydı ve asma kilitle sürgülüydü.”

“Yüksekliği ne kadar?”

“Yaklaşık dört fit.”

“Bu durumda isteyen herkes bunun üzerinden atlayabilir.”

“Evet.”

“Kapının yanında nasıl izler gördünüz?”

“Belli bir şey yoktu.”

“Aman Tanrı’m! Orayı kimse incelemedi mi?”

“Evet, bizzat ben inceledim.”

“Hiçbir şey bulamadınız mı?”

“Her şey çok karmaşıktı. Belli ki Sör Charles orada beş, bilemediniz on dakika kadar durmuş.”

“Bunu nereden çıkardınız.”

“Çünkü iki parça puro külü vardı yerde.”

“Mükemmel! İşte bu da bizim izimizden gelen iyi bir meslektaş Watson. Ya izler?”

“Yerde sadece kendi ayak izleri vardı. Farklı izler göremedim.”

Sherlock Holmes artık iyice sabırsızlanmıştı. Eliyle dizine vurdu.

“Ah! Keşke orada olabilseydim!” diye bağırdı, “Belli ki çok olağanüstü bir davaya benziyor ve bir uzman için birçok fırsat ortaya koyuyor. O kumlu yolun üzerinde okuyabileceğim birçok iz vardı. Yağmur hepsini silmiştir ve yol, meraklı köylülerin takunyalarının izleriyle dolmuştur. Ah Dr. Mortimer, Dr. Mortimer, beni daha önce çağırmayışınıza o kadar hayıflanıyorum ki! Bu yüzden birçok soruma cevap vermek zorunda kalacaksınız.”

“Meseleyi bütün dünyaya duyurmadan sizi çağıramazdım Bay Holmes ve böyle davranmamın nedenlerini size zaten söylemiş bulunuyorum. Ayrıca, ayrıca…”

“Neden susuyorsunuz?”

“En deneyimli dedektiflerin bile çaresiz kaldığı durumlar vardır.”

“Olağanüstü güçlerden mi söz ediyorsunuz?”

“Tam olarak öyle bir şey demedim.”

“Ama belli ki böyle düşünüyorsunuz.”

“Bu trajedi yaşandığından beri Bay Holmes, doğanın kurulu düzeniyle bağdaştırılamayacak bazı şeyler kulağıma çalındı.”

“Ne gibi?”

“Bu korkunç olaylar olmadan önce birkaç kişi, bu Baskerville şeytanına benzer bir yaratığı bozkırlarda görmüş. Gördüğümüz, bildiğimiz hiçbir hayvana benzemiyormuş. Büyük bir yaratık olduğu ve parlak, ürkütücü, hayalet gibi bir şeye benzediği konusunda hepsi hemfikir. Bu adamların hepsini sorguya çektim. Bir tanesi dikbaşlı bir köylü, biri nalbant, diğeri ise bozkırda çiftçilikle uğraşıyor. Hepsi bu korkunç hayaletle ilgili aynı şeyleri söylüyor ve tanımlamaları, efsanede geçen o zebaniye çok benziyor. Sizi temin ederim ki korku, o bölgede herkese musallat olmuş durumda ve gecenin karanlığında bozkırlardan geçecek adam bayağı cesur olmalı.”

“Peki, siz eğitim görmüş bir bilim adamı olarak bu olayın doğaüstü güçlerle bir ilgisi olduğuna inanıyor musunuz?”

“Neye inanacağımı bilemiyorum…”

Holmes omuzlarını silkti. “Şimdiye dek bütün araştırmalarım dünyevi olaylarla uğraşmaktan ibaretti. Pek çok kez kötülükle savaştım ama şeytanın kendisiyle dövüşmek, belki de boyumu aşan bir vazifedir. Bununla birlikte ayak izlerinin somut olduğunu kabul etmelisiniz.”

“Söz konusu tazı, bir adamın boğazını deşecek kadar somut zaten. Fakat aynı zamanda şeytan da…”

“Görüyorum da doğaüstü güçlere bayağı inanıyorsunuz. Her neyse Dr. Mortimer, şimdi bana şunu açıklayın: Eğer bu görüşe sahipseniz neden bana danışmaya geldiniz? Sör Charles’ın ölümü üzerine yapılan soruşturmada hiçbir faydası olmayacağını iddia ettiğiniz bilgilerin aynısını bana veriyorsunuz ve yine de araştırmayı tekrarlamamı istiyorsunuz.”

“Tekrarlamanızı istediğimi söylemedim.”

“O hâlde size nasıl yardımcı olabilirim?”

“Waterloo İstasyonu’na gelecek olan Sör Henry Baskerville ile ne yapmalıyım?” Dr. Mortimer saatine baktı. “Bir saat on beş dakika sonra burada olacak.”

“Vâris o muydu?”

“Evet. Sör Charles’ın ölümü üzerine bu genç beyefendi hakkında araştırma yaptık ve Kanada’da çiftçilik yaptığını öğrendik. Anladığımız kadarıyla her bakımdan çok iyi bir insanmış. Şu an bir tıp adamı olarak konuşuyorum ama aynı zamanda Sör Charles’ın vasiyeti üzerine, onun mutemediyim ve vasiyetini yerine getirmekle sorumlu olan kişiyim.”

“Sanıyorum hak iddia eden başka kimse yok.”

“Hayır yok. Onun dışında hakkında bilgi edinebildiğimiz tek akrabası, Rodger Baskerville’di. O da üç kardeşin en küçüğüydü ve Sör Charles en büyük kardeşti. Çok genç yaşta ölen diğer kardeşleri, bahsettiğimiz genç Henry’nin babasıydı. Rodger aslında ailenin yüz karasıydı. Eski Baskerville soyundan geliyormuş ve anlattıklarına göre bizim yaşlı Hugo’nun tıpatıp aynısıymış. İngiltere’de yaşayamayacak duruma gelince Orta Amerika’ya kaçmış ve orada 1876 yılında sarı hummadan ölmüş. Henry, Baskerville soyunun son üyesidir. Bir saat on beş dakika sonra onu Waterloo İstasyonu’nda karşılayacağım. Bu sabah Southampton’a ulaştığına dair bir telgraf aldım. Şimdi Bay Holmes, onunla ne yapmamı tavsiye ediyorsunuz?”

“Niye atalarının evine gitmesin ki?”

“Böyle olması en doğal hakkı gibi görünüyor, öyle değil mi? Ama oraya giden her Baskerville’in kötü bir kaderle karşılaştığını bir düşünsenize… Eğer Sör Charles ölmeden önce benimle konuşabilseydi soyunun en son ferdini, o büyük servetin vârisini, o korkunç yere götürmemem için kesinlikle beni uyarırdı. Ancak buna rağmen bu fakir ve umutsuz çevrenin geleceğinin, bu gencin gelmesine bağlı olduğunu söylemeden edemeyeceğim. Eğer malikânede oturacak bir vâris bulunamazsa o zaman Sör Charles’ın yaptığı hiçbir hayır işinin bir anlamı kalmayacak. Korkarım ki bu meseleye duyduğum yoğun ilginin beni yönlendirmesinden endişeleniyorum. Bu yüzden olayı size anlatıp tavsiyelerinizi öğrenmek istiyorum.”

Holmes bir süre düşündü.

“Size kısaca şunu söyleyeyim.” dedi, “Size göre şeytani bir yaratık var ve Dartmoor’u bir Baskerville’in yaşaması için tehlikeli kılıyor; böyle düşünüyorsunuz, değil mi?”

“Hiç değilse bunun böyle olduğunu gösteren birkaç delil var elimizde diyebilirim.”

“Aynen öyle ama sizin bu doğaüstü güçlerle ilgili teorinizi doğru varsayarsak Devonshire’da kurbanını bekleyen bu yaratığın, Londra’da da bu genç adamın peşini bırakmayacağını söyleyebiliriz. Güçleri sadece kasaba hudutlarıyla sınırlı bir şeytanın olması, aklın alacağı bir şey değildir.”

“Bu meseleyi ciddiye almıyorsunuz Bay Holmes. Eğer siz bu yaratıkla şahsen karşılaşmış olsaydınız eminim böyle davranmazdınız. Tavsiyelerinizden anladığım kadarıyla genç beyefendi, Londra’da ne kadar güvendeyse Devonshire’da da bir o kadar güvende olacak. Elli dakika sonra burada olur. Ne yapmamı öneriyorsunuz?”